Kur'an ve Sünnet
   
 
  İstiva'nın te'vil edilmesi:

İstiva'nın te'vil edilmesi:

«îstivâ»yı «istilâ» ile te'vil etmek birçok yönden yanlıştır. Şöyle ki:
1  — Selefin sair müslümanlarından; ne sahabeden, ne Tabiin den hiç kimse  «istivâ»yı  «istilâ»  ile tefsir etmemiştir. Bu konuda hiçbir sahih rivayet yoktur. Aksine, Ebû'l-Hasen  el-Eş'arî'-nin de belirttiği gibi, böyle bir tefsire ilk sapan, Cehmiyye ile bazı Mutezilîlerdir.
2  — Bu kelimenin anlamı meşhur olup bilinmektedir. Bu sebeb-le Râbia b.  Ebi Abdirrahman'a  ve  Mâlik  b.  Enes'e «O Rahman Arş'a istiva etti»(51) âyeti sorulduğunda şöyle demişlerdir: «îstivâ malûmdur, keyfiyeti meçhuldür, buna iman etmek vâcib ve hakkında soru sormak ise bid'attir». Onlar bu sözleriyle, «îstivâ'nın dildeki anlamı bilinmekte,  ama âyetteki anlamı  bilinmemektedir» demek istemiyorlardı. Çünkü soru, âyette geçen «istiva» ile ilgiliydi.
3  — Anlamı, Kur'an'nı indiği dilde malûm olduğuna göre, Kur'-an'daki anlamı da malûmdu.
4  — Âyette geçen «istivâ»nın anlamı malûm olmasaydı,  «keyfiyeti meçhuldür» deme ihtiyacı duyulmazdı. Çünkü ancak aslı malûm olan şeyin keyfiyet bilgisi reddedilebilir. Nitekim şöyle deriz: Biz Allah'ı ikrar ediyor ve O'na inanıyoruz, ama O'nun nasıl olduğunu bilmiyoruz.
5  — İstilâ, ister kudret anlamında olsun, ister galip gelme anlamında olsun, tıpkı rubûbiyet gibi bütün yaratıklar için geçerlidir. Arş ise, yaratıkların en büyüğü olmasına rağmen, rubûbiyetin ona nisbet edilmesi, başkasına nisbet edilmesine engel değildir.  «De ki:
Kim o yedi göğün rabbi ve o büyük Arş'ın Rabbi?»(52) âyetinde olduğu gibi. Yine sıkıntıyla ilgili duada olduğu gibi. Eğer «istiva» -tüm varlıklar hakkında geçerli olan- «istilâ» anlamında olsaydı, Arş'a izafe edilmesi gibi, bütün yaratıklara izafe edilmesi: Göğe istiva etti, havaya istiva etti, denizlere, yere, yerin üzerine, aşağısına v.s. şeylere istiva etti demek caiz olurdu. Nasıl, Arş'a istiva ediyorsa, bunlara da istiva ederdi. Müslümanlar: «Arş'a istiva etti» demenin caiz, ama sair şeylere istiva etti demenin caiz olmadığında birleştiklerine göre - oysa hem Arş'a istilâ etti denildiği gibi sair şeylere istilâ etti, demek de caizdir - îstivâ'nın Ars'a has olduğu ve herşey hakkında geçerli olmadığı anlaşılmış olmaktadır.,
6  — Allah Teâlâ, gökleri ve yeri altı günde yarattığını, sonra Arş'a istiva ettiğini haber vermektedir. Yine göklerle yer yaratıl-mazdan önce Arş'ın su üzerinde olduğunu haber vermiştir. Bu husus İmran b. Hu s ay n' in Peygamber (s.a.v.)'den naklettiği ve Buhârî'nin  «Sahih»inde rivayet ettiği bir hadîste de sabittir. Söz konusu hadîste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: «Allah vardı ve başka birşey yoktu. Arş'ı da su üzerinde idi. Allah «zikir»de (kader defterinde) herşeyi yazdı. Sonra gökleri ve yeri yarattı»(53). Oysa Arş daha önce yaratılmıştı. Ve Allah'ın daha önce de, daha sonra da Arş'a müstevli olduğu malûmdur. O halde genel anlamdaki istilâ'nın belli bir zamana ve Arş'a has olan bu istilâ olması mümkün değildir.
7  — Dilde «istevâ»nın «istevlâ» anlamına geldiği sabit değildir. Çünkü bunu iddia edenlerin dayanağı olan:
Bişr, ırak'a istiva etti.
Kılıçsız ve dökülen kan olmaksızın»
beytidir. Bunun Arap şiiri olduğuna dair sahih bir nakil yoktur. Dil imamlarından pek çoğu onu reddetmiş ve dilde bilinmeyen uydurma bir beyit olduğunu söylemişlerdir. Bilinen bir husustur ki, eğer Resûlüllah (s.a.v.)'in hadisi delil olarak ileri sürülecek olsa, rivayetinin sahih olup olmadığı araştırılır. O halde isnadı bilinmeyen ve dil imamlarının reddettiği bir şiirin ne hükmü olabilir ki?! Ebû'l-Muzaffer'in «el-îfsâh» isimli kitabında Halil' den şunu nakleder: Halil'e: «Dilde «istevâ»nın «istevlâ» anlamına geldiğine hiç rastladın mı?» diye sorulması üzerine şöyle dedi: «Bu arapların bilmediği bir şeydir ve dillerinde böyle bir şey caiz değildir». Halil ki, dilde imamdır, herkes bunu bilir. O halde istevâ'nın, dilde bilinmeyen bir anlama hamledilmesi yanlıştır.
8  — Dilcilerden bir grubun şöyle dediği rivayet edilmiştir: îstevâ'nın istevlâ anlamında kullanılması, ancak bir müddet aciz kaldıktan sonra galip gelen hakkında kullanıldığı takdirde caizdir. Allah'ı ise hiçbir şey aciz bırakmaz. Arş hiçbir zaman Allah'a mukavemet edip galip gelmesine engel olmamıştır. O halde âyetteki isti-vâ'nın istilâ anlamına alınması mümkün değildir.
Şairin «Bişr, Irak'a istiva etti» sözü, mecazî bir söz olup maksadını ifade eden bir karine olmaksızın mecaza hamledilmesi caiz değildir. Hele kelime müşterek bir lâfız olursa, karineye daha çok ihtiyaç vardır. Âyette ise, 'istilâ anlamının kastedildiğine dair karine mevcut değildir.
Yine dilciler, ancak münazaa ve karşılıklı galip gelme söz konusu olmaksızın isti vâ'nın istilâ anlamında kullanılamayacağını söylüyorlar. Arş hakkında ise, kimsenin Allah'la münazaaya girmesi söz konusu değildir. İstilâ'nın genel anlamının kasdedilip edilmeyeceği konusunda anlaşmazlık bulunmakla birlikte bu özel anlamı sabit olsa bile, sırf bazı dilciler bunu iddia ediyor diye istivanın bu anlama hamledilmesi gerekmez. Kaldı ki bunlar, mutlak olarak istilâ mânâsında kullanıldığını söylüyorlar. îstivâ, Kur'an'ın birkaç yerinde zikredilmiştir. Şu örneklerde olduğu gibi: «Artık sen beraberindekilerle gemiye yerleştiğinde...»(54), «Ve gemi Cûdi dağı üzerinde oturdu»(55), *Ta ki sırtlarına kurulasınız»(56). Adiy'in naklettiği hadîste şöyle denilmektedir: «Resûlüllah (s.a.v.) bineğini getirdi. Ayağını üzengiye koyduğunda «bismillah» dedi. Sırtına istiva ettiğinde (kurulduğunda) da «elhamdülillah» dedi»(57).
9  — Eğer bunun Arap dilinde bulunduğu sabit olsa, Âribe arabının lehçesinde de bunun böyle olmasını gerektirmez. Bazı Âribe araplarının lehçesinde böyle bir kullanış olsa, mutlaka Resûlüllah'ın lehçesinde de  böyle olmasını gerektirmez. Eğer  Resûlüllah'ın  lehçesinde böyle bir kullanış bulunsaydı Kur'an ve Sünnet'te bilinen anlamda olurdu ve kastedilen de o olurdu. Başka bir anlamın kasdedilmiş olması caiz değildir.
10  — Bu anlama hamledilecek olsa, değil Allah ve Resulü, hattâ değil sahabe, bazı imamların bile tenzih edilmesi gereken mahzurlu bir durum söz konusu olur. Eğer Kur'an ve Sünnet'te biz insanların ondan başka şey anladığı ve Allah'la Resulünün başka anlamlar kasdettikleri ifadeler bulunsaydı, Allah korusun bu bir aldatmaca olurdu.
O halde bu şairin, bu anlam için bu lâfzı kullanması, hakikat üzere değildir, hakikat üzere başka anlamda kullanılır. Eğer hakikat üzere bu anlamda olsaydı, onda mecazi iştirak gerekli olurdu. Ama eğer bazı Araplarda bu bir mecaz ise, ya da şairin kendisinin ihdas ettiği bir mecaz ise, bunun için biz kalkıp Resülüllah'ın ümmetine hitap ettiği ifade üslûbunu mu terkedelim?!
11  — Bu sözcüğün - ki Kur'an ve Sünnet'te pek çok kere tekrarlanmış ve havas tarafından da, avam tarafından da anlaşılması için yollar pek çoktur - anlaşılması için sonradan söylenmiş bir şairin bir beytine müracaat etmek sakıncalı bir yoldur, Eğer bu beyite müracaat edilecek olsa, onu te'vil edenlere reddiye mahiyetinde eser veren imamları, hatta Allah ve Resulü ile sahabe ve müctehid imamları yalanlayıp hatalı olduklarını söylemeye sebeb olur. O zaman Allah, kullarına oyun oynayarak Kitap ve Sünnet'te anlatılanların ve takip edilen üslûbun hilâfına birşeyler kasdetmiş, bu yolla imtihan etmiş olur. Oysa Allah, kimseye gücünün yetmediği şeyi yük-lemez. Böyle birşey Allah, Resulü, sahabe ve imamlar hakkında mümkün değildir.
12  — «îstivâ»nın anlamı sahabe, tabiin ve etbauttâbiîn arasında açık bir şekilde biliyordu, Bu sebeble sonradan, ortaya çıkmış bir tefsir kat'iyetle batıldır. Yezid b. Harun el-Vasiti'nin söylemek istediği budur. O şöyle demektedir: «O Rahman Arş'a istiva etti»(58) âyetini halkın nefsinde karar kılmış anlamdan başka b:r anlamla tefsir eden, Cehmi'dir. îmam   M â 1 i k' in: «İstiva malûmdur»  sözü de bu anlamdadır. Bazılarının iddia ettiği gibi bu sözüyle O, «istivanın Kur'an'da zikredildiği malûmdur» demek istememiştir. Güya kendisine: «îstivâ Kur'an'da zikrediliyor mu, zikredilmiyor mu?» diye sorulmuş ve kendisi de bu cevabı vermiştir. Yine bazılarının idda ettiği gibi, kendisine güya istivanın keyfiyeti sorulmuş, o da: «keyfiyeti malûmdur» demek istemiş iddiası da doğru değildir. Nüzul ve istiva lâfızlarını sormak ve bu konuda söz söylemek bid'at değildir. Çünkü sahabe de, tabiûn da bu konuda söz söylemişlerdir. Bid'at olan, keyfiyeti sormaktır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen astronomi, yani ihata ve dünyanın yuvarlaklığı hakkında biraz daha bilgi edinsin. O halde bu konu üzerinde de durmak gerekiyor.

Dip Notlar:
51)    20 Tâhâ, 5
52)   23 Mü'minûn, 86
53)   Buhârî, Bed'u'l-Halk, 1
54)   23 Mü'minûn, 28                               
55)   11  Hud, 44                                       
56)   43 Zuhruf,  13
57)   Tirmizi, Deavât, 46
58)   20 Tâhâ. 5


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol