Kur'an ve Sünnet
   
 
  Selefin sözleri:

Selefin sözleri:

Ebû Bekr el-Beyhakî, «el-Esmâü ve's-Sıfat» isimli kitabında E v z â i' den sahih bir isnadla şu sözleri rivayet eder: Biz, -ki henüz aramızda tabiîn çoktu- Allah Teâlâ'nın Arş üzerinde olduğunu söyler, Allah'ın sünnette geçen sıfatlarına iman ederdik.
Tebe-i Tabiîn devrindeki dört imamdan -Hicaz ehlinin imamı Mâlik' ten Şam ehlinin imamı E v z â i' den, Mısır ehlinin imamı L e y s ' ten, Irak ehlinin imamı S e v r i' den- biri olan Evzâi, Tabiin zamanında şöhret üzere bilinen bu görüşü, yani Allah Teâlâ'nın Arş üzerinde oluşuna ve sem'î sıfatlarına iman edildiğini bize aktarmış oluyor.
Evzâi bu sözlerini, Allah'ın Arş üzere olmasını inkâr eden, O'nun sıfatlarını reddeden C e h m ' in mezhebinin ortaya çıkmasından sonra insanlar tarafından selefin mezhebinin, C e h m' in mezhebine muhalif olduğunu bilmeleri için söylemiştir.
Ebû Bekr el-Hallâl, Kitâbü's-Sünne'de Evzâi'nin şöyle dediğini rivayet eder: Mekhûl'e ve Zühri'ye hadislerin tefsiri soruldu. «Geldiği gibi anlayın, kabul edin» dediler.
Velidb. Müslim'den rivayet edilir. Der ki: Süfyan es-Sevrî'-ye Leys b. Sa'd ve Evzâî'ye sıfatlar hakkında gelen haberleri sordum.
«Geldiği gibi anlayın, kabul edin* dediler. Diğer bir rivayete göre «keyfiyetsiz olarak anlayın ve kabul edin, dediler»  (şeklindedir).
-Allah hepsinden razı olsun- onların «olduğu gibi anlayın ve kabul edin» sözleri Muattıla'yı. «keyfiyetsiz olarak» (bilâ keyf) sözleri ise Mümessile'yi (temsil ehlini) reddetmektedir. Zührî ve M e k h û 1, zamanlarında tabiînin en âlimleri idiler. Diğer dört imam ise tebe-i tabiin devrinde dünyanın imamları idiler. H a m m â d b. Z e y d, Hammâd b. Seleme ve benzerleri de onların tabakasındandırlar.
Ebu'l-Kâsım el-Ezcî, kendi isnadı ile Mutarraf b. Abdil-lah'tan rivayet eder. Mutarraf der ki: Mâlik b. Enes'i işittim, yanında sıfat hadislerini reddedenler zikredildiği zaman şöyle diyordu: Ömer b. Abdilâziz: «Resûlullah (s.a.v.) bize bir sünnet (yol) bıraktı, ondan sonra başa geçen halifeler de birer sünnet bırakmışlardır. Bu sünnetlere (açılan çığırlara) uymak Allah'ın kitabını tasdiktir, Allah'a itaatin devamıdır, Allah'ın dini üzere güçlü olmaktır. Allah'ın yaratıklarından hiç kimsenin bu sünnetleri değiştirme yetkileri yoktur, onlara aykırı hiçbir şeyi önemsemezler. Kim bu sünnetleri izlerse, o kişi hidâyeti bulur, kim onlara uyup başarılı olmak isterse, muvaffak olur. Kim de onlara muhalefet eder, mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa Allah onu döndüğüne döndürür ve cehenneme yaslar. Ne kötü bir dönüş yeridir cehennem».
H a 11 â 1 -herbiri sika imam olan bir senetle- S ü f y a n b. Uyeyne'den rivayet eder. Süfyan der ki: Rabia b. Ebî Abdirrahman'a «Rahman Arşa istiva etti» âyeti konusunda, «nasıl istiva etti» diye soruldu. Dedi ki: «İstiva bilinen bir şey, keyfiyeti ise akledilemez, Allah'tan risalet gelir, peygambere o risaleti apaçık tebliğ etmek, bize de tasdik etmek düşer*.
Bu söz başka bir vecihle, Rabia b. Ebi Abdirrahman'ın talebesi Mâlik b. Enes' ten de rivayet edilmiştir.
Ebu'ş-Şeyh el-İsfehâni ve Ebû Bekr el-Beyhakî'nin Yahya b. Yahya'dan rivayet ettikleri şu söz de bunlardandır: Mâlik b. Enes'-in yanındaydık. Bir adam gelerek, «ey Ebû Abdillâh, Rahman'ın Arşa istiva etmesi nasıl oluyor? diye sordu. Mâlik başını sallamaya başladı ve sonunda üzerinden bir ter boşandı. Arkasından dedi ki: îstivâ bilinmeyen bir şey değildir, keyfiyyeti ise akledilemez. Ona inanmak vâcib, hakkında soru sormak ise bid'attır; ben de seni ancak bir bid'atçı olarak görüyorum». Sonra adamın dışarı çıkarılmasını istedi ve onu dışarı çıkardılar.
Dolayısıyla Rabîa ve Mâlik'in «istiva bilinmeyen bir şey değildir, keyfiyeti ise akledilemez, ona iman vaciptir» sözleri, diğerlerinin «onları geldiği gibi anlayın, keyfiyetsiz olarak kabul edin» şeklindeki sözlerine uygundur. Her iki sözü söyleyenler «keyfiyetin bilinemeyeceğini» söylemişler, fakat bu sıfatın hakikatim (hakikaten var olduğunu) reddetmemişlerdir.
Eğer bu insanlar -tabii ki Allah'a lâyık olduğu şekilde demek kaydıyla- istivâ'nm mânasını hiç anlamadan «kuru bir sözcüğe» inanmış olsalardı, «istiva bilinmeyen birşey değildir, keyfiyeti ise bilinemez» veya «geldiği gibi anlayın, keyfiyetsiz olarak kabul edin» demezlerdi. Çünkü o zaman istiva bilinen bir şey değil, bilinmeyen birşey olurdu, (onlar da istiva meçhuldür derlerdi) ve tıpkı alfabe harfleri gibi anlamsız kalırdı.
Ayrıca, bir kelimeden herhangi bir anlam çıkarılamıyorsa, onun keyfiyetinin bilinemeyeceğini söylemeye ihtiyaç olmayacağı kuşkusuzdur. O halde ancak, sıfatlar isbat ve kabul edildiği zaman keyfiyetlerinin bilinemez olduğunu söyleme ihtiyacı doğar.
Aynı şekilde haberi sıfatları -veya mutlak olarak sıfatları- reddeden kimsenin «keyfiyetsiz olarak» demesine gerek yoktur. Bu nedenle kim «Allah Arş üzere değildir» derse «keyfiyetsiz olarak» demek gereğini duymaz. Bu bakımdan eğer selefin mezhebi sıfatları bizzat reddetmek olsaydı, onlar «keyfiyetsiz olarak» demezlerdi.
Onların, «sıfatları geldiği gibi anlayıp kabul edin» sözleri de bu sıfatların işaret (ettiği anlam) ların olduğu gibi bırakılmasını gerektirir. Şüphesiz bu kelimeler bir takım anlamlara işaret edici olarak gelmişlerdir. Eğer bu işaretleri reddedilmiş olsaydı, «kelimelerden anlaşılan mefhumların murad edilmediğine itikad ederek sadece (kuru) kelimeleri kabul edin» veya «kelimelerin işaret ettiği sıfatlarla Allah'ın hakikat üzere vasfedilemeyeceğine inanarak sadece, (kuru) kelimeleri kabul edin» denilmesi gerekirdi. îşte o zaman geldiği gibi anlayıp kabul etmiş olmazdın. Dolayısıyla da sana «keyfiyetini düşünme» denilmezdi. Çünkü gerçek olmayan bir şeyin keyfiyetini nefyetmek boş bir sözdür.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol