Kur'an ve Sünnet
   
 
  TEVESSÜLÜN ANLAMI
TEVESSÜLÜN ANLAMI



Vesile, kelime olarak, derece, yakınlık, başkasına yaklaşmak için vasıta kılınan şey, manalarına gelir. “Falan sunu Allah’a vesile etti” demek, kendisini Allah’a yaklaştıracak ameli yaptı demektir. Tevessül ise bir amel vasıtası ile maksada yaklaşmak ve ulaşmaya çalışmaktır. (Ibn. Manzur) Bir çok müfessir, tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak seklinde tefsir etmişlerdir. (Ibn. Kesir, Kurtubi, Alusi) Kur’an’da  Allahu Teala, kulun dünyada ızdıraptan, ahirette azaptan kurtuluşu için şu yolu göstermiştir: “Ey müminler! Allah’tan korkun ve O’na (yaklaşmaya, sevilmeye) vesile arayın; O’nun yolunda cihad ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 35) Kulu Allah’a yaklaştıracak vesilelerin başında iman, Kur’an, ihlas ve salih ameller gelir. Salih amellerin başında farzlar yer alır. Allah’a yaklaştıracak vesilenin gerçek anlamı, ilim ve ibadet ile çizdiği yolda gitmektir. Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır da, bu ayetin tefsirinde, insanin sırf imanla yetinmeyip, Allahu Teala’ya yaklaştıran sebeplere ciddi olarak sarılması gerektiğini belirtmiştir.
MEŞRU TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ
Tevessülün çeşitleri bulunduğuna göre meşru tevessülü bidat tevessülden ayırmak gerekmiştir. Bu ayrımı yapabilmek için de bize çelişkili gelen noktaları açığa kavuşturacak bir şaşmaz ölçüye ihtiyaç vardır.
Bu ölçü, Allah’ın Kitabı, Resulü’nün Sünneti ve bunları kavrama metodudur. Allah, bizi Kitap ve Sünneti hakem olarak kabul etmeye çağırmıştır:
“Ey iman edenler! Allah’a, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde Allah’a ve Resulüne havale edin. Bu, en hayırlısıdır ve en güzel çözüm yoludur.” (Nisa, 115)
İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Resul’ün (s.a.v.) getirdiği şeriat yolundan başkasına uyan bir taraftadır, şeriat ise öbür tarafta.”
Meşru tevessül Allah’ın kitabı, Resulünün sünneti ve bu ümmetin amelinde geldiği gibi üç çeşittir.
A) Allah’a İsimleri ile Dua
Allah’a güzel isimleri ve yüce sıfatlarıyla tevessül, mümin kul için en yararlı, en büyük ve en hayırlı vesilelerdendir. Zira mümin kul, duasında boş çıkmaz ve Rabbinin icabetinden mahrum kalmaz.
“Güzel isimler Allah’ındır. Onlarla Allah’a dua edin ve Allah’ın isimleri hakkında sapanları bırakın. Onlar, yaptıklarının karşılığını göreceklerdir.” (Araf, 180)
Allah’a “vesile” aramak, O’na ulaştıracak uygun yol aramak, O’na yaklaşabilmek demektir. Bu yaklaştırıcı yol, Allah’a ibadet etmek, O’nun emirlerine uymak şeklinde olabileceği gibi çeşitli yararlar elde etmek veya çeşitli zararları baştan savmak amacı ile O’na dilek sunmak ve sığınmak biçiminde de olabilir. Kur’an’daki “dua” sözcüğü bu anlamı kapsamına alır. Yani hem “ibadet” ve hem de “istek sunma” anlamını birarada ifade eder. Bu iki anlamdan her biri diğerini de gerektirir.
Dahası, Allah, kendisine yapılacak duaların kabul edicisi olduğuna kesinlikle inanılarak yapılan duaları, dua edenler müşrik ve fasık bile olsalar, kabul etmektedir. Nitekim aşağıdaki ayetler bize bu gerçeği haber vermektedir:
“İnsanın başına bir sıkıntı gelince yatarken, otururken ve ayaktayken bize dua eder. Ama biz onun sıkıntısını kaldırınca sanki yakalandığı sıkıntıdan dolayı bize hiç dua etmemiş gibi olur” (Yunus: 10/12)
“Denizde size bir sıkıntı (tehlike) gelince Allah dışındaki bütün yalvardıklarınız kayboluverir. Fakat o sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine kendisini tek bilmekten vazgeçerseniz. İnsan gerçekten nankördür!” (İsra: 17/67)
“De ki; acaba Allah’ın her hangi bir azabına uğrasanız veya size Kıyamet günü gelse, doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım, Allah’dan başkasına mı dua edersiniz? Hayır, sadece O’na yalvarırsınız. O da dilerse giderilmesini istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman O’na ortak koştuklarını  (putlarınızı) unutuverirsiniz”(En’am: 6/40-41)
B) Allah’a Yapılan Salih Amel ile Tevessülde Bulunmak
Dua eden, yalnızca Allah’ın rızasını umarak işlediği salih ameli anmalı, onunla Allah’tan istemelidir. Allah’a iman, namaz, oruç, hac, sadaka, cihad, Kur’an okumak, Allah’ı zikretmek, Allah’a dua etmek, hayır işleyip haramları terk etmek salih ameller cümlesindedir.
“İbrahim ve İsmail Beyt’in (Kabe’nin) temellerini yükseltirken (şöyle dua ettiler): ‘Rabbimiz! Bizden bu ameli kabul buyur. Şüphesiz sen çokça duyan, çokça bilensin. Rabbimiz! Bizi ve soyumuzu sana iman edenler kıl, bize ibadet yollarımızı göster ve bizleri bağışla. Şüphesiz sen tevbeleri çokça kabul eden ve çokça rahmet gösterensin.” (Bakara, 127-128)
“Derler ki: Rabbimiz! Bizler iman ettik. Günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru!” (Al-i İmran, 16)
“Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Resulü’ne tabi olduk. Bizi şahit olanlarla yaz.” (Al-i İmran, 53)
“Rabbimiz! Rabbinize iman edin diyerek imana çağıran bir çağırıcıyı işittik ve iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötü amellerimizi ört ve bizim canımızı iyiler zümresiyle birlikte al.” (Al-i İmran, 193)
Peygamber (s.a.v.)den rivayet olunan bu hadiste salih amelle tevessüle örnek teşkil etmektedir:
“Önceki ümmetlerden üç kişi bir fırtına zamanı korunmak için bir mağaraya sığınır. Ancak bir kaya mağaranın girişine düşerek onları mahsur bırakır. Kurtulmak için her biri yapmış oldukları salih amelleri anarak Allah’a tevessülde bulunurlar. Allah da Kayayı aralar ve onları bu durumdan kurtarır.” (Buhari, Müslim)
Kulun Allah’a karşı acizliğini dile getirip yardım dilemesi de bu çeşit tevessülün kapsamına girer.
“Bana zarar dokundu. Sen merhametlerin en merhametlisisin diye Rabbine seslenen Eyyüb’ü de an.” (Enbiya, 83)
Yunus kıssasında olduğu gibi kulun nefsine zulmedip Allah’a durumunu arz etmezsi de bu kapsamdadır.
“Sen’den başka ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Şüphesiz ben zalimlerden oldum.”(Enbiya, 87)
C) Salih Kimselerin Duası ile Allah’a Tevessül
Kul, şiddetli bir sıkıntıya veya büyük bir musibete rast geldiğinde, takva ehli gördüğü, ilim sahibi bildiği bir kimseden durumunun düzelmesi için Allah’a dua etmesini talep edebilir.
“Rabbimiz! Bizi ve bizi imanda geçmiş bulunan kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı kin bırakma. Rabbimiz! Sen Rauf’sun, Rahim’sin.” (Haşr, 10)
“Dediler ki: Ey Babamız! Bizim için bağışlanma dile. Bizler günahkar olduk. Dedi ki: Sizler için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. O, Gafur’ dur, Rahim’dir.” (Yusuf, 98)
“Müslüman’ın, gıyabında kardeşi için yapmış olduğu dua kabul görür. Kardeşi için her hayır duasında başında dikilen bir melek, Amin ve bir misli de senin için olsun, der.” (Hadis nerde geçiyor)
Ve Enes b Malik’ten rivayet edilen şu rivayet:
“Ömer b. Hattab, kıtlık vakti Abbas b. Abdulmuttalib ile yağmur duasına çıkınca demiştir ki: «Allahım! Sana Peygamberimiz (s.a.v.) ile tevessülde bulunurduk, Sen de bize su indirirdin. Şimdiyse Peygamberimizin amcası ile sana tevessülde bulunuyoruz. Bize su indir.»
Hz. Ömer’in sözündeki anlam şudur: Bizler Peygamberimizi (s.a.v.) kast ederek ondan dua istiyor, bu dua ile de Allah’a yakınlık umuyorduk. Şimdiyse Peygamberimiz (s.a.v.) Rabbine kavuşmuş olduğundan bizim için duada bulunması mümkün değildir. Bu nedenle hayatta bulunan amcasından bizim için duada bulunmasını talep ediyoruz. Eğer Rasulallah (s.a.v.)'a ölümünden sonra da tevessülde bulunulsa idi, sahabeler ve Ömer (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) aracılığı ile dua etmenin çok daha ağırlıklı bir önemi olduğunu iyi bildikleri halde O’nu bırakıp amcasına baş vurmazlardı.
Bundan anlaşılıyor ki, ilk kuran neslinin anladıkları “Tevessül” ölülere değil, sadece yaşayanlara dönüktür. Bu da yaşayanların duaları ve şefaatleri aracılığı ile Allah’a baş vurmak demektir. Yaşayanlardan böyle bir şey istenebilir. Fakat ölüden hiç bir şey istenemez. Ne dua ve nede başka bir şey.
Bu  durum karşısında şunları söyleyebiliriz: Gerek doğrudan doğruya Allah’a sığınarak emretmiş olduğu salih amelleri işlemek suretiyle Allah’tan bir şey dilemek veya gerekse peygamberlerin ve salih kişilerin duaları aracılığı ile dilekte bulunmak veya Allah'a halis olarak dua ederek tevessülde bulunmak tartışmasız biçimde Allah’ın kitabına uygun olan yoldur. Bunların dışındaki tevessül çeşitleri ise herhangi bir delile dayanmış değildir.

BİDAT OLAN TEVESSÜL
Bid’at tevessül; sevmediği ve razı gelmediği söz, fiil ve inançlarla Allah’a yakınlık aramaktır..
Allah Resulü’nün (s.a.v.) sünnetiyle uyuşmayan bir amel bid’attir ve onunla Allah’a yakınlık ve ibadet caiz olmaz.
Nitekim Allah Resulü (s.a.v.)den şöyle rivayet edilir:
“Sünnetimizle uyuşmayan bir ameli işleyenin bu ameli geri çevrilir.” (Müslim)
A) Allah’a Şahısların Konumu ve Allah Katındaki Değerleriyle Tevessül
Bid’at Tevessül çeşitlerinden biri yarattıklarından birinin katındaki konumuyla Allah’tan istekte bulunmaktır. Örneğin: “Allahım! Peygamberinin katındaki konumu hürmetine ... veya filan kulunun katındaki yeri hürrmetine senden isterim” demek. Ayrıca Peygamber hakkı için, falan kulun hakkı için Allah’tan dilekte bulunmak da bu türdendir.
“Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (En’am, 38) ayetiyle Allah tarafından kapsamlılığı belirlenen Kur’an’da böyle bir tevessül türünü görememekteyiz.
İslam’ın emrettiği, Allah’tan güzel isimleri ve yüce sıfatlarıyla istemektir.
“Güzel isimler Allah’ındır. Allah’a onlarla dua edin” (Araf, 18) kavline uyarak Allah’ın Kur’an’da belirttiği isimlerle ona dua etmek, tevessülün en güzel şeklidir.
Bu nedenle ilk kuran nesli, vefatından sonra Allah Resulü (s.a.v.) ile tevessülü bırakmışlardır. Bu durum, Allah Resulü ile tevessülün zatıyla değil duasıyla olduğunu gösterir. Vefatından sonra amcası Abbas’la yağmur duasına çıkmaları buna işarettir. Onlar, dualarında “Allah’ım! Peygamberinin hatırına bizi sula,” demedikleri gibi Peygamber’in vefatından sonra da “Allah’ım! Abbas’ın hatırına bizi sula,” dememişlerdir. Zira bu tür bid’at duaları Sahabe Allah Resulü’nden (s.a.v.) öğrenmemiştir ve Allah’ın kitabında da bunun aslı yoktur. Bu nedenle böyle bir uygulamaya gitmemişlerdir. Vefatından sonra birinin hatırıyla tevessül caiz olsa elbette Allah Resulü (s.a.v.) ile tevessül öncelik kazanırdı.
“Nefislerine zulmettikten sonra sana gelip Allah’tan bağışlanma dileseler, Peygamber de onlar için bağışlanma dileseydi, Allah’ı tevbeleri çokça kabul eden ve merhametli bulacaklardı.” (Nisa, 64)
Yukarıdaki ayet Allah Resulü (s.a.v.) hayattayken onunla nasıl tevessül edildiğine ışık tutmaktadır. Bu arada Hz. Ömer’in Abbas ile tevessülünün anlamı da açıklık kazanmaktadır.
Konumu ne olursa olsun bir yaratılmışla veya hatırıyla tevessülde bulunmakla bir menfaat sağlayıp, herhangi bir zararı savabileceği inancını taşımak büyük şirktir.
B) Evliya Ve Salih Kimseler İçin Adak Adamak
Allah’ın dininde salih kimselerden, imdat dilemek, makamlarıyla tevessülde bulunmak ve onlara adak adamak yoktur. Bunlar, tevhidi ortadan kaldıran ibadetteki şirklerdir.
Bir kimsenin “Ey seyyidim falan, ey mevlam filan, elimden tut, benim için şöyle yap, benim için Allah’a şöyle dua et, senden ve Allah’tan dilerim, derdimi gider, bana şefaat et,” gibi sözler söylemesi veya “Meded ya Resulullah!” demesi, tevekkülde bulunurken Hıristiyanların “Ey Mesih! Ey Meryem!” dedikleri gibi “Ey Ali! Ey Hüseyin!” diyerek onlardan yardım/meded beklemesi şirk sözlerden sayılır.
Vefat etmiş bir kimse tevessül inancı, daha çok mutasavvıflar arasında yaygındır. Bir takım şeyhlerin, velilerin hem hayatlarında, hem de öldükten sonra tasarruf sahibi olduklarına inanılmakta, onların himmetleri dilenmekte ve aracı kılınmaktadırlar.
Bir kimsenin “Ey seyyidim filan! Allah bana rızk verirse, benim şu dileğim gerçekleşirse senin için şöyle yapacağım,” şeklinde sözler söylemesi, Allah’tan başkasına adak adaması, bir ibadeti Allah’tan başkası için sarf etmesi anlamına gelir. İslam, bu tür işlerden uzaktır.
“Kendi zanlarıyla Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan pay ayırarak “Bu Allah’ın, bu da ona ortak koştuklarımızındır” dediler. Allah’a ortak koştukları için ayırdıkları Allah’a ulaşmaz. Allah için ayırdıklarıysa ortak koştuklarına ulaşır. Ne kadar da kötü hüküm veriyorlar.” (Enam, 6/136)
“Allah’tan başka dua etikleriniz de sizin gibi kullardır. Doğrular iseniz onlara dua edin de size karşılık versinler.” (Araf, 194)
“Allah’tan başka dua ettiklerimiz bir çekirdek zarına bile sahip değillerdir. Onlara dua etseniz duanızı duymazlar. Duysalar bile karşılık veremezlerdi. Kıyamet günü koştuğunuz şirki inkar edeceklerdir. Sana her şeyden haberdar olan Allah gibi kimse haber veremez.” (Fatır, 13-14)
“Kıyamet gününe dek kendisine karşılık veremeyecek olan Allah’tan başkasına dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Onlar, dualarından gafildirler. İnsanlar hoşrolunduğu vakit onlara düşman kesilecek ve ibadetlerini inkar edeceklerdir.” (Ahkaf, 5-6)
Görüldüğü gibi Allah’tan başkasına yönelip dua etmek, peygamberlerin ve salih kimselerin kabirleri üzerine kubbe yapmak, türbeleri başında mum yakmak, girişlere perdeler asmak gibi cahil kimselerin yaptığı ameller, Peygamber’in (s.a.v.) sünnetinden, ve günümüze dek O’na tabi olanların yolundan değildir.
“Kullarım sana benden sorarlarsa, (bilsinler ki) ben yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. O halde bana karşılık versinler, bana iman etsinler. Umulur ki doğru yola ererler.”(Bakara, 2/186)
“Mescidler Allah’ındır. Allah ile beraber bir başkasına dua etmeyin.” (Cinn, 18)
“Dini ona has kılarak Allah’a dua edin.” (Gafir/ Mümin, 65)
“Kafirler istemese de dini Allah’a has kılarak ona dua edin.” (Gafir, 14)
“Allah sana bir dert verirse ondan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir hayrı dokunursa bil ki, O, her şeye güç yetirendir.” (Enam, 17)
“Dua ettiğinde zor durumda kalana icabet ederek zorluğu gideren ve sizleri yeryüzünün halifeleri kılan kimdir? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da az düşünüyorsunuz.” (Neml, 62)
“Onlara dua etseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size karşılık veremezler. Kıyamet günü koştuğunuz şirki inkar edeceklerdir. Her şeyden haberdar olan Allah gibi kimse sana haber veremez.” (Fatır, 35/13-14)
Allah Resulü (s.a.v.), sahabesine şu gerçeği öğretmiştir.
“Dua ibadettir.”  (Tirmizi)
“İstediğinizi Allah’tan isteyin. Yardım dilediğinizde de Allah’tan dileyin.” (Tirmizi)
Allah, kendisinden başkasına dua etmeyi ibadet olarak isimlendirmiştir.
“De ki! Ben Allah’tan başka dua ettiklerinize ibadet etmekten alınkondum.” (Enam, 56)
Allah, peygamberlere, velilere ve cinlere dua edenlere karşılık vermiş onlara inkarda bulunmuştur.
“De ki: Sizden belayı gidermeye veya çevirmeye güç yetiremeyen Allah’tan başka iddia ettiğiniz ilahlara dua edin. Dua ettikleri de hangileri daha yakın olacak diye Rablerine vesile arar, Allah’ın rahmetini umar ve azabından korkarlar. Şüphesiz Rabbinin azabı sakınılası bir şeydir.” (İsra, 56-57)
“Sana fayda ve zarar veremeyecek olan Allah’tan başkasına dua etme. Eğer bunu yaparsan şüphesiz zalimlerden dursun.” (Yunus, 106)
Mekke müşrikleri de Allah’ın biricik yaratıcı ve rızk verici olduğuna inanmaktaydılar. Ama onlar putlarla sembolize edilen velilere dua ederek onları Allah’a yaklaştıran birer vasıta kabul ediyorlardı. Ancak Allah, onların bu vasıtalarını kabul etmemiş ve onları küfürle nitelemiştir.
“Dikkat edin! Halis din Allah’ındır. Ondan başkasını dost edinenler, «Onlara (putlara) ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz»derler. İhtilaf ettikleri konuda Allah hükmünü verecektir. Allah, yalancı kafire hidayet etmez.” (Zümer, 3)
Müşrikler, Allah’a şirk koşmalarına rağmen şiddet ve musibet anlarında yalnızca Allah’a dua etmekteydiler.
“Sizi karada ve denizde gezdiren odur. Gemideyken tatlı bir rüzgarın yürüttüğü ve bununla sevinikleri sırada sert bir fırtına çıkıp dalgalar ve her yönden geldiğinde, her yerden kuşatıldıklarını anladıklarında dini yalnız Allah’a has kılarak dua ederler. (Derler ki:) ‘Bizi bu durumdan kurtarırsan şükredenlerden olacağız.’ (Allah) onları kurtardığında ise yeryüzünde haksız yere taşkınlık yaparlar.» (Yunus, 10/22)
MÜSLÜMANLARIN TEVESSÜL KONUSUNDA SAPMALARININ NEDENLERİ
1) Taklit
Taklit, bir kimsenin sözün delilini bilmeden kabul etmek, delilsiz görüş bildirenin tarafına geçmektir. Mukallid ise delilini bilse de bir kimsenin görüşünü aksi ispatlansa bile kabulde ısrarcı olandır. Taklidin ilim olmadığı konusunda ilim ehli arasında ayrılık yoktur. Dolayısıyla mukallid bir kimse de alim olarak nitelenmez. Allah taklidi kınamış ve birçok ayette ondan sakındırmıştır.
“Onlara ‘Allah’ın indirdiğine ve Resul’e gelin’ denildiğinde ‘Bize babalarımızdan gördüğümüz yeter’ derler. Ya babaları bir şey bilmeyen, doğru yolda bulunmayan kimseler idiyse?!” (Maide, 104)
“(İbrahim, kavmine) Şu tapmakta olduğunuz heykeller nedir? Dediler ki: ‘Babalarımızı onlara tapar bulduk.” (Enbiya, 52)
“Alimlerini ve rahiplerini Allah’tan başka rabler edindiler.” (Tevbe, 31)
Tefsirlerde bu ayet için Adiy bin Hatem olayı anlatılır; O Peygamber (s.a.v.)’e bu ayeti sorduğunda Peygamber(s.a.v.)in  şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah’ı bırakıp da bu kimselere tapmadılar. Ancak helal kıldıklarını helal, haram kıldıklarını da haram bildiler.”
Dolayısıyla helal - haram tayin etmede Allah ve Resullerini bırakıp bu kimseleri yetkili tanıdılar.
Alimler ve müçtehid imamlar da taklitten sakındırmışlardır. Zira taklit, ayrılık ve Müslümanlar safında zayıflık nedenidir. Birlik, tabi olmada ve ihtilaf durumunda Allah ve Resulü’nün görüşüne yönelmededir. Bu nedenle ilk Kur’an neslini tüm meselelerde tek bir kişiyi otorite bilip taklit ederken göremiyoruz. Dört İmam da görüşlerinde bağnaz davranmamıştır. Ayrıca kullandıkları delilleri bilmeksizin kendilerinin taklit edilmesini de yasaklamışlardır.
2) Bazı Ayetleri Alıp Diğerlerini Terk Etmek
İnsanların tevessül konusundaki çarpık anlayışlarının bir çoğu, anlamlarındaki mücmellik ve müştereklikten kaynaklanmaktadır. Sonuçta bir çok kimsenin bu konuda kesin ve gerçek bilgiye sahip olmadığını görmemiz mümkündür.
“Vesile” lafzı, Kur’an-ı Kerim’de şu iki ayette geçmektedir:
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve O’na vesile (yani yakınlık için) yol arayın...”  (Maide, 35)
Ve:
“Ey resulüm, de ki: Allah’ı bırakıp ta kendisinde bir şey olduğunu zannettiklerinizi çağırın. Onlar sizden herhangi bir sıkıntıyı gideremeyecekleri gibi değiştiremezler de. Yalvardıklarını da, onların en yakınlarını da Rabb’lerine vesile (yani yaklaşmak için bir yol) arayıp dururlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabb’inin azabı korkunçtur.”  (İsra, 56-57)
Bu ayeti kerimelerde görülüyor ki “Vesile”: “Allah’a yakınlaşmak için bir yol” ve “Ona yakınlık sağlayacak şeyler demektir.”
Allah’u Azze ve Celle kitabında şöyle buyuruyor:
“...Her kim Rabb’ine yaklaşmayı arzu ediyorsa, iyi (salih) amel işlesin ve Rabb’ine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110)
“...Onlar ki, Rabb’lerine (yaklaşmak için) vesile arayarak dua ederler...”  (İsra, 57)
“(Ey insanlar) Sizi bize yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de evlatlarınızdır. Ancak iman eden ve salih amel işleyen kimseler için durum böyle değil. Onlar için, yaptıklarına karşılık kat kat mükafat vardır. Onlar cennet odalarında güven içindedirler.” (Sebe, 37)
“Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve Ahiret gününe inanır, Harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamberin duasını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o  (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir vesiledir (yani yakınlıktır) Allah onları rahmetine sokacaktır. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”  (Tevbe, 99)
Ve Allah resulü S.A.V.’de bir hadislerinde:
“...Hiçbir can sahibi rızkını yiyip bitirmeden kesinlikle ölmeyecektir. Allah’tan sakının ve rızkınızı güzel yoldan arayın. Allah’a sadece ona itaat etmekle yaklaşabilirsiniz...)  (İbn Mace)
Bu ayeti kerimelerinde ve hadisten açıkca anlaşılıyor ki, Cenab’u Hakkın aranmasını emrettiği “vesile” salih ameldir. Yani, Cenab’u Hakkın inananlara aramalarını emrettiği “vesile”nin tamamı, sadece Resulullah’ın getirdiğine tabi olmak suretiyle Cenab’u Hakka Tevessül, yakınlık ve arayıştır. Allah’a yakınlık aramanın tek yolu da işte budur.Bu konuda müfessirler arasında ihtilaf yoktur. İbn Kesir tefsirinde müfessirlerin bu konudaki ittifakını nakleder.
3) Peygamber’le Tevessül Üç Kısımdır
Tüm bunlardan zatlar ile tevessülün meşru olmadığı anlaşılmaktadır. Allah Resulü (s.a.v.) ile tevessül ise Muhammed b. Salih el-Useymin’in belirttiği gibi üç kısımdır.
a) O’na iman ve bağlılık ile tevessülde bulunmak. Bu, sağlığında caiz olduğu gibi vefatından sonra da caizdir.
b) Duasıyla tevessülde bulunmak, ondan dua istemek. Bu, sağılığında caizdir ancak vefatından sonra caiz olmaz. Zira ölmüş kimseden dua istenmez. Bu caiz olsaydı Hz. Ömer, Abbas ile tevessülde bulunmaz, kabre gelerek Allah Resulü’nden dua talep ederdi.
c) Allah katındaki makam ve mevkii ile tevessülde bulunmak. Bu, ne sağlığında ne de vefatından sonra caiz değildir. Zira bu kişinin amelinden olmadığı için istenilen amaca ulaştırmaz. Dolayısıyla «vesile» kavramının kapsamı dışındadır.
SON SÖZ
Allah’a, güzel isimleri ve yüce sıfatları, salih amel ve salih kimselerin dualarıyla yapılan tevessülün dışındaki uygulamalar delilsizdir. Müslümanlar, şirke kapı açabilecek bu uygulamalardan kaçınmalıdırlar. Muvahhid kul, kendisini ya büyük şirke ya küçük şirke veya haram kılınmış bir bidate sürükleyen bidat tevessül şekillerinden kendi menfaati gereği sakınmalı, uzak durmalıdır. Bu tür uygulamalar, duadan beklenen karşılığı iptal eden taşkın davranışlardır. Zira Allah, Kendi koyduğu kurallar dahilinde yapılmayan duayı kabul etmez.
Muvahhid kul, duasını, Kur’an ve Sünnette geçen dualardan seçmeye gayret göstermelidir. Onların sağladığı faydayı hiçbir dua sağlayamaz. Bu dualar, kabul edilmeye daha layık olduğu gibi kişiye büyük bir sevap da kazandırılır.
Meşru ve bidat tevessül konusunda geniş bilgi sahibi olmak isteyenler aşağıda verdiğimiz şu kitaplardan faydalanabilirler:
1- Kaidetun Celiyye fi’t-Tevessül ve’l-Vesile: Bu kitap İbn Teymiyye’nindir.
2- et-Tevessül - Envauhu ve Ahkamuhu. Nasıruddin Elbani’nindir.
3- et-Tevassul ila Hakikati’t-Tevessül: Muhammed Nesib er-Rıfzi.
4- Tuhfe’tü’l-Kari Fi’r-Redd-i Ala’l-Gamari: Hammad b. Muhammed
5- Hazihi Mefahimuma: Salih b. Abdulaziz Ali Şeyh
6- Sıyane’tü’l-İnsan An Vesvese’tü’ş-Şeyh Dahlan: Muhammed Beşir es Sehsevani.
7- Gaye’tü’l-Emani fi’r-Redd-i Ala’n-Nebhani: Ebu’l- Mezli el-Alusi.
8- Akide’tü’l-Mü’min: Ebu Bekr el-Cezairi.
9- Keyfe Nefhemu’t-Tevessül: Muhammed b. Cemil Zeyno
10-  Fetava Lecneti’d-Daime li’l Buhusi’l-İlmiyye ve’l-ifta: cilt 15, shf. 330.
 
 

“Allah iman edip salih amel işleyenlerin dualarını kabul eder ve kendi kereminden onlara istediklerinden de fazlasını verir”  (Şura, 26)
“İşte dosdoğru yolum budur. Ona tabi olun. Başka yollara uymayın. Bu yollar sizi onun yolundan ayırır. Allah sakınasınız diye size böyle emreder.” (Enam, 153)
“Rabbinizden size indirilene tabi olun. Ondan başkasına dost edinip uymayın. Ne kadar az ögüt alıyorsunuz.” (Araf, 3)
“Farkında olmaksızın, ansızın size azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline tabi olun.” (Zümer,55)

Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol