Kur'an ve Sünnet
   
 
  BÜYÜK HAMA FETAVASI ALLAH-IN ARŞ-A İSTİVASI

Allah'ın Arş'a istivası:

Bütün hamdler yalnızca Allah'a mahsustur. Kendinden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek olan Resûlullah'a da salât ve selâm olsun.

Şeyhülislâm, büyük âlim Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalim b. Abdisselâm İbn Teymiyye (r.a.)'ye şu soru soruldu:
«Rahman Arş'a istiva etti»(2), «Sonra Arş'a istiva etti»(3), «Sonra duman halindeki göğe (doğru) istiva etti»(4), âyetleri ile benzeri sıfat âyetleri ve «Âdem oğullarının kalbleri Rahmân'ın parmaklarından ikisi arasındadır»(5), «Cebbar ayağını cehenneme koyar»(6) hadisleri ve benzeri sıfat hadisleri hakkında âlim zatların görüşü nedir, acaba ne söylüyorlar, bu konuda geniş açıklama yapın, inşaallah hepimiz ecre nail olalım.»

Cevap: Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. Bizim bu konuda sözümüz Allah ve Resûlullah (s.a.v.) ne söylediyse odur. Muhacir ve Ensâr'dan ilk müslümanlarm, onlara ihsan ile tâbi olanların, hidâyet, akıl ve bilgi sahibi oldukları müslümanların icmâı ile sabit bu nesli takib eden diğer hidâyet imamlarının söyledikleri ile aynıdır. Gerek bu konuda, gerekse diğer (itikâdî) konularda herkesin söylemesi vâcib olan da budur. Çünkü Allah sübhânehû. Muhammed (s.a.v.)'i, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak, yani Rab-lerinin izniyle aziz ve hamîd zâtının yoluna sevketmek için göndermiş, onu, izniyle bu yolun davetçisi kıldığına, aydınlatıcı bir lâmba eylediğine şahitlik etmiş ve ona şöyle söylemesini emretmiştir: «De ki: îşte benim yolum budur, ben ve bana uyanlar Allah'a (bu yolda) basiret üzere davet ediyoruz»(7).

Buna göre, sayesinde Allah'ın insanları karanlıklardan aydınlığa çıkardığı o nur saçan lâmbanın, insanların ihtilâf ettiği konularda aralarında hüküm vermesi için kendisine kitabı hakla indirdiği peygamberin, dinî konularda anlayamadıkları hususları gönderdiği kitaba ve hikmete (sünnete) havale etmelerini insanlara emreden Allah'ın peygamberinin, Allah'ın yoluna, O'nun izniyle basiret üzere davet eden peygamberin -ki Allah hem onun için, hem ümmeti için dinlerini kemâle erdirdiğini, onlar üzerine nimetini tamamladığını haber vermiştir- îşte bütün bu ve başka beyanlar hesaba katıldığında böyle bir peygamberin, Allah'a iman ve Allah'ı bilme hususunu karışık ve şüpheli bırakmış olması, Allah için vâcib olan esmâ-i hüsnâyı ve yüce sıfatları, O'nun hakkında caiz ve mümteni olan şeyleri açık seçik belirtmemiş olması aklen de, dinen de muhaldir.

Çünkü bunu bilmek dinin temeli ve hidayetin esasıdır; gönüllerin kazanacağı, canların elde edeceği, akılların kavrayacağı en gerekli ve en faziletli şeydir. Artık nasıl olur da böyle bir kitâb, böyle bir resul, diğer peygamberlerden sonra gelen ve Allah'ın yarattıklarının en faziletlisi olan böyle bir peygamber bu konuyu gerek inanç, gerek ifade bakımından hakkıyla edâ etmiş olmaz?

Yine Peygamber (s.a.v.) ümmetine nasıl abdest bozacaklarına varıncaya kadar herşeyi öğretmiş, «Sizi gecesi gündüzü gibi apaydın doğru yol üzere bıraktım, imdi ondan sapan mutlaka helak olur»(7), ve sahih hadislerin bir diğerinde de «Allah hiçbir peygamber yollamamıştır ki, ona bildiği hayrı ümmetine göstermesi, serden sakındırması vazife olmasın"(9), buyurmuş, ayrıca Ebu Zer: «Resûlullah (s. a.v.) vefat etti ve gökte iki kanadını çırpan bir kuş yoktu ki onun hakkında bize bir bilgi vermiş olmasın»(10), Ömer İbnü'1-Hattab, «Resûlullah (s.a.v.) içimizde iken kalkıp bir yere durdu, ilk yaratılıştan başlayıp nihayet ehl-i cennetin cennetteki makamlarına, cehennem ehlinin cehennemdeki yerlerine girişine kadar herşeyi anlattı. Bütün bu anlatılanları kimimiz ezbere biliyor, kimimiz ise unutmuştur»(11) demiş, dinde onların küçük de olsa menfaatlerine olan herşeyi öğretmiştir. Öyleyse dillerinin virdi, kainlerinin itikadı olacak şeyleri, âlemlerin Rabbi olan Allah hakkında söylecekleri, inanacakları hususları onlara öğretmemiş olması düşünülemez. Çünkü onların söylecekleri bu sözler, inanacakları bu itikadlar, bilinmesi bütün bilişlerin gayesi; ibâdet edilmesi, maksatların en yücesi ve bütün arzuların sonu olan Allah bilgisidir. Evet bu bilgi peygamberi çağrıların özü, ilâhî risâlet ve rabbani ülkünün zübdesidir, O halde nasıl olur da kalbinde en ufak bir imân ve hikmet tutamağı olan bir kimse, Resûlullah'ın bu konuyu tamamiyle açıklamamış olabileceğini düşünebilir? Peygamber bunu tamamiyle açıklamış olduğuna göre bu sefer yine nasıl düşünülebilir ki, ümmetinin en hayırlıları ve en faziletli nesli olan sahabe bu konuda kusur etmiş, eksik anlamış ve anlatmış olsunlar?

Aynı şekilde bu faziletli nesillerin, yani Peygamber (s.a.v.)'in gönderildiği nesil ile onları takib eden, sonra onları takib eden neslin bu konuda apaçık hakkı bilmemiş ve söylememiş olması da muhaldir. Çünkü bunun karşıtı, ya bilmemiş ve söylememiş olmak, ya da hak olmayana inanmak, doğru olmayanı söylemek demektir ki, her ikisi de mümtenîdir.
Birincisini ele alalım: Kalbinde ufak bir canlılık ve azıcık bir ilim arzusu veya ibâdet iştiyakı olan herkesin en ulvi amacı ve en büyük gayesi bu konuyu araştırıp sormak, hak olanı bilmeye çalışmaktır. Tabiî ki, inanması gereken kendisine açıklanacaktır, Rabbin ve sıfatlarının keyfiyyeti değil!

Sağlıklı gönüller bu hususu bilmeyi arzu ettiği kadar başka bir hususu bilmeyi arzu etmeyeceklerdir. Bu husus fıtrat-ı vecdiyye ile bilinen, yaşanan bir olaydır. Madem ki bu bir fıtrat gereğidir, artık nasıl olur da aynı fıtrat, o üç nesilde gelmiş geçmiş efendilerimizde gereğini yerine getirmemiş olabilir? Bu, en aptal, Allah'tan en çok yüz çeviren, dünyâya alabildiğine dalmış gafil insanlarda bile nerdeyse meydana gelmezken, o efendilerimizde nasıl meydana gelebilir?
Hak olmayana inanmaları veya hak olmayanı söylemelerine gelince, hiçbir müslüman ve hiçbir akıl sahibi onlardan böyle bir şeyin vâki olabileceğine inanmaz.

Dip Notlar:
1 ) Bu  fetvaya  el-Hameviyyetü'l-Kübra   adı  verilir.   Çünkü  müellifin   daha önce yazdığı el-Hameviyyetü's-Suğra isimli   risalesinin ilaveli tekrarıdır. (Derleyenin notu).
2 ) 20 Tâhâ 5
3 ) 7 A'raf 54; 10 Yunus 3; 13 Ra'd 2; 25 Furkan 59; 32 Secde 4; 57 Hadid 4
4 ) 41 Fussilet 11
5 ) Müslim, Kader, 17; Tirmizi, Kader, 7
6 ) Buhârî, Tefsir, 50/1; Müslim, Cennet, 35, 37, 38.
7 ) 12 Yusuf 108
8 ) İbn Mâce, Mukaddime, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/126
9 ) Müslim, İmar e, 46; Neseî, Biat, 25
10) Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/153, 162
11) Buhârî, Bed'ül-Halk, 1


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol