Kur'an ve Sünnet
   
 
  La-ilahe-İllallah-Diyen Tekfir Edilirmi
İnsanlar temelde iki gruptur:
Şükredenler ve nankörlük edenler.
Bir kısmı Allah'ı (c.c.) tevhid edip, kurbanını O'nun adına keser, bir kısmı da başkası adına kurban keser, tağutlara adak adar, def, tanbur ve benzeri çalgılar çalarlar.
Yine bir kısmı namaz kılar, zekat verir, oruç tutar, hacca gider, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına, O'nun ortağı bulunmadığına şehadet eder, ihlaslı bir şekilde Allah'ı (c.c.) tevhid eder, nankörlük etmez, Hanif dininin kendisiyle diriltildiği Muhammed'i (s.a.v.) Allah'ın (c.c.) kulu ve rasulü kabul ederek şehadette bulunur, bir kısmı da bunlardan yüz çevirirler.
"La ilahe illallah" kelimesi:
Cennet yurdunun anahtarı, İslam ve takva kelimesidir. En sağlam kulptur. Gökler ve yer onun sayesinde ayakta durur. Allah (c.c.) tüm mahlukatı bunun için yaratmış, bunun için cihat edilmiştir. Bu, Allah'ın (c.c.) kulları üzerindeki hakkıdır. Küfür diyarı iman diyarından bununla ayrılmıştır. Son sözü bu kelime olan kişi Cennete girer. Bu, insanın can ve mal güvenliğini sağlayan, onu kabir ve Cehennem azabından koruyan kelimedir. Yine bu, kendisiyle Cennete girilen, kişiyi Allah'a (c.c.) ulaştıran, sayesinde insanların mutlu, bedbaht, makbul ve kovulan olarak ayrıldıkları kelimedir.
Bu kelimenin ifade ettiği mana gereğince yerine getirilmez ve bunu sevmeyenler düşman bilinmezse, bu kelimeye sevgi ve dostluk gösterilmiş olmaz.
Rasulullah (s.a.v.), ancak bu kelimeyi sevenlerin imamıdır. Rasulullah'ı (s.a.v.) sevmek ve ona tabi olmak ancak bu kelimeyi sevmekle mümkün olur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Şimdi gördünüz mü siz ve eski atalarınız neye tapıyorsunuz? Onlar benim düşmanlarımdır. Yalnız alemlerin Rabbi benim dostumdur." (Şuara: 26/75-77)
Beraat (ayrılma) olmaksızın velayet olmaz. Allah'a (c.c.) dost olabilmenin yolu, düşmanlarından uzak durmak ve onlarla bağları koparmaktan geçer.
Dolayısıyla Allah'tan (c.c.) başka tüm mabudlardan uzaklaşmadıkça Allah'ın (c.c.) dostluğu kazanılamaz. İşte "La ilahe illallah" ın manası budur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bir zaman İbrahim, babasına ve milletine demişti ki: 'Beni yaratan hariç sizin taptıklarınızdan uzağım. O, bana doğru yolu gösterecektir.' Bunu ardında kalacak bir söz yaptı ki, belki (Allah'a) dönerler." (Zuhruf: 43/26-28)
Haniflerin imamı İbrahim (a.s.), bu sözü kendisine tabi olanlara, onlar da kendilerinden sonrakilere miras bıraktılar. Diğer peygamberler de böyle yaptılar.
Allah (c.c), Rasûlullah'ı (s.a.v.) peygamber olarak gönderdiğinde, ona insanları bu kelimeye ve bu iki temele davet etmesini emretti.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"De ki: "Ey kafirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmiyorsunuz. Ben de sizin ibadet ettiklerinize ibadet edecek değilim. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmiyorsunuz. O halde sizin dininiz size, benim dinim banadır." (Kafirun: 109/1-6)
Rasûlullah (s.a.v.), müşrikleri 'La ilahe illallah' demeye davet ettiğinde, onlar bunun ne anlama geldiğini çok iyi bildikleri için şöyle karşılık verdiler:
"İlahları tek bir ilah mı yaptı? Bu şaşılacak bir şeydir." (Sad:38/5)
Nitekim Rasûlullah (s.a.v.), amcası Ebu Talib'e, vefatı sırasında:
"Amcacığım! Gel "La ilahe illallah" de" telkininde bulununca orada bulunan Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebu Ümeyye hemen:
"Sen Abdülmuttalib'in dinini terk mi ediyorsun?" diye itiraz ettiler.
(Buhari Menakıbul Ensar: 40, Eyman: 19, Tefsir: Tevbe Suresi, Kasas Suresi, Müslim İman: 24, Ahmed: 5/433.)
Çünkü onlar bu sözün ne manaya geldiğini çok iyi biliyorlardı. Bu kelimede dostluk ve uzaklaşma (tevelli ve teberri) bulunmaktadır.
Allah (c.c), peygamberine, kitap ehlini de bu kelimeye davet etmesini emrederek şöyle buyurdu:
"De ki: "Ey kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na hiçbir şeyi eş koşmamak ve Allah'ı bırakıp birbirimizi rab edinmemek üzere sizinle bizim aramızda ortak bir kelimeye gelin..." (Al-i İmran: 3/64)
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim "La ilahe illallah" der ve Allah'tan başka ibadet edilenleri reddederse, malı ve canı teminat altındadır. Hesabı da Aziz ve Celil olan Allah'a kalmıştır. "(Müslim İman: 23, Ahmed: 3/472.)
Böylece aklanmışların yanlışları ile inkarcıların delillerinin geçersizliği ortaya çıkmış oldu. Çünkü daha önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi, 'La ilahe illallah' kelimesinin manası inkar ve kabul olmak üzere iki yönlüdür. Bunlar; Allah (c.c.) için dostluk ve Allah (c.c.) için düşmanlıktır. Ayrıca bu düşmanlık buğzetmeyi ve ayrılığı da gerektirmektedir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz sizden ve Allah'tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi tekfir ettik. Siz sadece Allah'a iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..." (Mümtahine: 60/4)
İbrahim'den (a.s.) başka, Rasulullah (s.a.v.) ile ashabının kavimlerinden ayrılıp uzaklaşmaları ve onlara düşmanlık göstermeleri de bizim için örnek oluşturmaktadır. Sa'd (r.a.) ile annesi arasında geçen olay da bunu açık bir şekilde gösteren bir olaydır.
Yine yüce Rabbimizin İbrahim'le (a.s.) ilgili olarak haber verdiği şu ifadeler de bizim için örnek oluşturmaktadır:
"Sizden ve Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzaklaşıyoruz..." (Meryem: 19/48)
Yüce Allah Ashab-ı Kehf hakkında da şöyle buyuruyor:
"Madem ki siz, onlardan ve onların Allah'ın dışında ibadet ettikleri varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının..." (Kehf: 18/16)
Allah (c.c), bu muhkem ayetlerde onların öncelikle müşriklerden ayrıldıklarını, mabudlarından önce müşriklerle ilgi ve alakalarını kopardıklarını haber veriyor.
Şimdi bu gerçekler karşısında günümüzün alimleri (!) neredeler?
Bu kelimenin manasını dünün cahil kafirlerinin bildikleri kadar bile kavrayamıyor ve gerekleriyle amel etmiyorlar. Halbuki Allah'ın (c.c), mülkünde hiçbir ortağı olmayıp tek olduğu ve O'ndan başka ibadete layık ilah bulunmadığını bildirmek için din, tevhid kelimesiyle gönderildi, nebi ve rasulleri de bununla Allah'ın (c.c.) şanını yücelttiler.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bil ki, Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur..." (Muhammed: 47/19)
Bu ayet, hicretin sekizinci yılında Medine'de inmiştir. Yine meşhur bir hadiste, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Musa (a.s.) şöyle dedi:
"Rabbim! Bana Seni hatırlayabileceğim ve onunla Sana dua edebileceğim bir şey öğret." Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
"La ilahe illallah de." Musa (a.s.):
"Rabbim! Tüm kulların bunu söylüyorlar" dedi. Allah (c.c.) da şöyle buyurdu:
"Ey Musa! Eğer yedi kat gök, benden başka onları mamur eden (onlarda bulunan) her şey ve yedi kat arz terazinin bir kefesine, 'La ilahe illallah' da öteki kefesine konulsa, kesinlikle 'La ilahe illallah'ın bulunduğu kefe ağır basardı."
Kendi nefsine öğüt vermek isteyen kimse, bu kelimenin ne kadar yüce bir manaya sahip olduğunu düşünsün. Bu kelimeyi sadece dille söylemek yeterli değildir, bu kelimenin faziletini elde etmek isteyen kişinin onun şartlarını yerine getirmesi gerekir. Nitekim yukarıdaki hadiste görüldüğü gibi Musa (a.s.) bile onun faziletini tam olarak anlayamamıştır.
Dikkat edilirse konuya ilişkin ayet ve hadisler oldukça fazladır. Biz bunların sadece bir kısmını ele aldık. Sarihler (şerh edenler) ve diğer İslam alimleri bu konuyla ilgili o kadar çok şey söylemişlerdir ki, bunların hepsini buraya sığdırmamız mümkün değildir. Ancak bunların kapsamlı manası şöyledir:
"La ilahe" demek:
"(Allah'tan başka) Gerçek manada ibadet edilecek ilah yoktur" demektir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Elif, Lam, Ra. (Bu sana indirilen) Hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından Allah'tan başkasına ibadet etmeyesiniz diye ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır." (Hud: 11/1-2)
Hikmet sahibi (Hakim) ve her şeyden haberdar (Habir) olan Allah (c.c), bu Kitabı ayetleri muhkem (sağlamlaştırılmış) ve mufassal (açıklanmış) bir kitap olarak indirdiğini ve ancak kendisine ibadet edilmesi gerektiğini bildiriyor. Çünkü "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" ifadesi, yalnızca Allah'a (c.c.) ibadet etmeyi gerektirir. Aynı zamanda kitap da bunun için indirilmiştir. İşte bu "Lailahe illallah" kelimesinin manasıdır.
Lügatta ilah kelimesinin, "velihe - elihe" den alınmış olduğu belirtilmektedir.
Buna göre:
İlah; "Kalplerin saygı, korku, umut, dua, tevekkül, tevbe ve sonsuz sevgiyle kendisine bağlandığı şey" demektir.
Öyleyse her türlü saygıya layık olan yâlnızca Allah'tır (c.c). İşte bunun içindir ki, sadece O'nun adıyla yemin edilir.
"Lailahe illallah" in sırrı, bu sayılanlar ve bunlara bağlı unsurlarla Allah'ı (c.c.) birlemektir.
"İlah" bir şeye yönelmeyi gerektiren bir sıfattır.
Dolayısıyla kim ibadet, tazim ve teberrük türlerinden biriyle bir şeye yönelirse, onu ilah edinmiş demektir.
Ebu Vakid el-Leysi der ki:
"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte Huneyn'e gidiyorduk. Biz küfürden yeni dönmüştük. Müşriklerin gölgelenip silahlarını astıkları, "Zat-ı Envat" adında bir ağaçları vardı. Biz de bir ağaç gölgeliğine gitmiştik. Dedik ki:
"Ey Allah'ın Rasulü! Bizim için müşriklerin Zat-ı Envat'ı gibi bir Zat-ı Envat yapsan olmaz mı?"
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Allahu Ekber! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz tıpkı İsrailoğullarının Musa'ya (a.s.):
"Sen de bizim için onların ilahları gibi bir ilah yap" dedikleri gibi dediniz. Siz, kesinlikle sizden öncekilerin yollarını izleyeceksiniz." buyurdu ve bunu üç kez tekrarladı." (Tirmizi Fiten: 181, Ahmed: 5/218.Tirmizi sahih olduğunu belirtmiştir.)
İlahın özelliklerinden birisi de, sadece kendisine sığınılması ve kendisinden başkasına asla itaat edilmemesidir.
İşte "La ilahe illallah" a şehadet ancak bunları bilip yapmakla gerçekleşir. Çünkü bir şeyi gerçekleştiren kimse, o şeye ta gönülden inanıp söz ve davranışlarıyla o şeye bağlı olan kimse demektir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Şahitliklerini gereği gibi yaparlar." (Mearic: 70/33)
Ancak anlatılan özellikleri taşıyan kimseler şahitliklerini gereği gibi yerine getirirler. Çünkü ruhun hayata kavuşması ancak bu kelimeyle mümkündür. Tıpkı bedenin vücut bulmasının ruha bağlı olması gibi.
Kullar için bundan daha yararlı ne olabilir ki?
Kullar tam anlamıyla Allah'a (c.c.) yönelecek, O'nun zikriyle meşgul olacak, O'nun tevhidiyle nimetlenecek, sevgi ve tercihlerini hep O'nun rızasına bağlayacaklar ve varlıkları böyle bir ahlak içinde eriyecektir. İşte bunlardan bazıları hiçbir azap gömleksizin hesapsız olarak Cennete gireceklerdir.
Nitekim Rasulullah (s.a.v.) onları şöyle tanıtır:
"Onlar; rukye yapmayanlar, şifanın (Allah'tan olduğuna inanıp) dağlamaktan olduğuna inanmayanlar, uğursuzluğa inanmayanlar ve her hususta yalnız Allah'a tevekkül edenlerdir." (Müslim İman: 374, Tirmizi İman: 17.)
Hakkıyla "Lailahe illallah" diyen kimseler, dünya nimetlerine, kabir nimetlerine ve Cennet nimetlerine kavuşurlar. Allah (c.c.) onlara ebedi Cehennem ateşini haram kılmıştır. Dolayısıyla kul bunların ne kadarını yapar, bu kelimeyle ne ölçüde amel ederse, yakini (imanı), gidişatı ve sabrı da o ölçüde azalır ya da artar. Dünyada sebatın anlamı, bu kelimenin gerçekleştirilmesidir. Ahirette sırattan geçmesi de bu kelimeyi gereğince yaşayıp, yaşamaması ölçüsündedir. Allah'tan (c.c.) bizi bu yolda sabit kılmasını dileriz. Bize ve müslümanlara vefatımız sırasında bununla nefes vermeyi nasip etsin. Bize rahmetiyle muamelede bulunsun. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir.
Soruyu üç şekilde ele alacağız:
Birincisi: Allah (c.c), cihadı emretmiş, bunun hikmetini, hangi durumda dokunulmazlık olacağını ve bunların gerekçelerini de bize bildirmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Fitne (şirk) ortadan kalkıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!..." (Enfal: 8/39)
"Din" kelimesi genel anlamda bir isimdir. Allah (c.c), Rasulullah (s.a.v.) bununla görevlendirip göndermiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...O halde sen dini Allah'a has kılarak (ihlas ile) O'na ibadet et. Dikkat edin, halis din Allah'ındır..." (Zümer: 39/2-3)
"Oysa onlar, dini yalnız O'na has kılmakla ... emrolunmuşlardı." (Beyyine: 98/5)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kıyamete yakın bir dönemde kılıçla gönderildim ki, Allah'a, şirk koşularak ibadet edilmesin." (Ahmed: 2/50, İbni Teymiyye İktizaü's-sırati'l-müstakim: 94, İbni Hacer Fethü'l-Bari: 10/230, Albani İrvaü'l-Ğalil: 1264)
İkincisi: Allah (c.c), tüm müşriklerle topyekün savaşmayı emrederek şöyle buyurmuştur:
"...Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün! Onları yakalayıp, hapsedin ve her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer (şirkten) tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekatı da verirlerse yollarını serbest bırakın..." (Tevbe: 9/5)
Yüce Allah, İslam'ın görünen tüm şartlarını yerine getirmedikleri müddetçe müşriklerin, serbest bırakılmamalarını bildiriyor. Bu şartlar ise üç tanedir:
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Oysa onlara dini yalnız O'na has kılan hanifler olarak Allah'a ibadet etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emredilmişti..." (Beyyine: 98/5)
Rasulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"İnsanlarla, Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhâmmed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet edinceye ve namaz kılıp zekat verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Eğer bunu yaparlarsa, alınması gereken bir hak müstesna canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Onların hesabı ise Aziz ve Celil olan Allah'a aittir." (Buhari İman: 17, Salat: 28, Zekat: 1, Cihad: 102, İ'tisam: 2/28. Müslim İman: 32-36, Ebu Davud Cihad: 95, Tirmizi Tefsir Sure: 88. İbn Mace Fiten: 1-3, Darimi Siyer: 10, Ahmed: 4/8)
Rasulullah (s.a.v.), Muaz'ı (ra.) Yemen'e gönderdiğinde, Yemenliler'i hadiste geçen üç şarta davet etmesini emretmiş ve onu bu hususta tekrar tekrar uyarmıştır. Onun halifeleri de -Allah kendilerinden razı olsun- buna sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır. Ebu Bekir (r.a.), "Lailahe illallah" demelerine rağmen zekat vermekten kaçınanlarla savaşmıştır.
Üçüncüsü: Ebu Mabed Mikdad b. Esved diyor ki:
"Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle dedim:
"Ey Allah'ın Rasulü! Müşriklerden biriyle karşılıklı savaşsak ve iki elimden birini koparsa, sonra da bir ağacın arkasına sığınarak, "Ben Allah için müslüman oldum" dese, onu öldüreyim mi, ne buyurursun?"
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hayır, eğer sen onu öldürecek olursan, o senin onu öldürmeden önceki yerinde, sen de onun bundan önceki yerinde olursun." (Buhari Diyetler: 1, Megazi: 12, Müslim İman: 155, Ebu Davud Cihad: 95)
Bunun manası şudur:
O, senin can ve mal güvenliğinin olduğu zamanki durumunda (yani canına kastedilen bir müslüman konumunda) olur, sen de onun durumuna düşersin. Yani sen, bir müslümanı öldürdüğün için hakkında kısas gerekir ve onun varislerine mubah olursun. Yoksa dinini değiştirmiş olmazsın. Yine de en iyisini Allah (c.c.) bilir.
Bir müslümanın, değerini bilip manalarını gereğince kavramasının yanında, bu kelimeye gönülden inanması, diliyle inandığını söylemesi ve azalarıyla da bunun gereklerini yerine getirmesi icap eder. Eğer bu sayılanlardan birisini ihlal edecek olursa, müslüman olamaz. Hatta müslüman olup gereğince amel ettiği halde, sonradan söz, fiil veya inanç bakımından bu anlatılanlarla çelişen bir duruma düşerse, eski yaptıklarının da bir yararını göremez. Tebük Seferinde münafıkların yaptıkları alaycı konuşmalarla ilgili olarak Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Boşuna özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz..." (Tevbe: 9/66)
"...Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman olduktan sonra kafir oldular..." (Tevbe: 9/74)
Şimdi bu gerçekleri günümüz insanında nerede bulabiliriz?
Onlar bu kelimeyi eğlenircesine (haşa) saçma bir ifade olarak söylüyorlar ve bu İslam ve iman olarak kabul ediliyor. Oysa onlar, Allah'ın (c.c.) insanlar üzerindeki hakkı olan bu tevhidi tahrif ettiler. Bunu bırakıp bir takım putlara, türbelere yönelir oldular. Farzları ve İslam'ın diğer şartlarını hiçe sayıp umursamaz oldular. Onlar bid'at ve isyanı süslü gösterdiler.
Allah (c.c), "Lailahe illallah" kelimesini "Takva" kelimesi diye isimlendirdi. Oysa bunlar, onu "facir" kelimesi durumuna getirdiler.
Bir müşrikle ancak daha önce sunduğumuz muhkem ayetlerde açıklanan İslam'ın açık ve net esaslarını yerine getirdiği zaman savaşmak caiz olmaz. Bunları yerine getirenler can ve mal güvenliklerini sağlamış olurlar. Allah (c.c), bu muhkem ayetleri savaş emrini verdikten sonra zikretmiştir. Nitekim, açık ve sahih hadislerde de böyle açıklanmıştır. Allah (c.c), başta tevhidi ele alarak, şirkin terk edilmesini emretmiş, sonra da şunları zikretmiştir:
"...Namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse..." (Tevbe: 9/5)
İşte o zaman
"...Artık yollarını serbest bırakın..." (Tevbe: 9/5)
Bir başka ayetinde de şöyle buyurmuştur:
"...Din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar..." (Enfal: 8/39)
Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"...Bunu yapmaları durumunda, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslam'ın hakkı müstesna."
İşte bu anlatılanları yerine getirdikleri takdirde kişilerin dokunulmazlıkları vardır. Ümmetin selefi de bunu yapmışlardır ve bu, müçtehit imamların da -Allah hepsinden razı olsun- kabul ettikleri gerçektir.
Meseleyi bilenlere gelince; bunlar da söz, fiil ya da başka bir şeyle dinlerini terk eder veya İslam'a girmeme gibi bir durum sergilerlerse, hadislerde de belirtildiği gibi, dokunulmazlıkları, can ve mal güvenlikleri ortadan kalkar. Ancak tevhid kelimesini yani İslam'ın gereklerini yerine getirenler bu dokunulmazlık hakkından yararlanmış olurlar.
Bu üç ana temelden ayrılan topluluklara karşı ise derhal savaş açılır. Bunlardan:
Tevhid: Allah'ın kulları üzerindeki halis ve hususi hakkıdır.
Namaz: Küfür ile İslam'ı ayıran tek rükündür.
Zekat: Ashabın, terkedenlerle savaştıkları bir ibadettir.
Ayrıca İslam alimleri de bu konuda ittifak etmişlerdir. Bütün yazar, şarih ve fakihler bunu böyle açıklamışlardır. Bu ifadeler, onların kitaplarında gayet açıktır. Eğer bazı kimseler "Lailahe illallah" deyip de, gereğini yapmaz ya da kimi hükümleri uygulayıp kimisini uygulamazlarsa, onlar hakkında gereken neyse yapılır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah kime hidayet ederse, işte o hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse, artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın." (Kehf: 18/17)

Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol