Kur'an ve Sünnet
   
 
  Altıncı Mektup

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Altıncı Mektup

 

İbn Teymiyye'nin İskenderiye hapishanesinden yazdığı bir mektuptur. İbn Abdulhadi el-Makdisi'nin dediğine göre İbn Teymiyye İskenderiye'de sekiz ay süreyle hapishanede kalır. Ancak Onun halkla görüştürülmesine engel olunmaz. Dileyen Onun hapishanede yaptığı derslere katılıyor ve Onun ilminden yararlanıyordu.

İbn Teymiyye mektubunda hapishane hayabnvn kendilerine Allah'ın yardımıyla bir gülistana döndüğünü ve olmasını bile hayal edemedikleri bereketli olayların cereyan ettiğini dile getirir. Mektuptaki konunun eksenini yine "Tevhid", "İhlasla ibadet" ve "azimet" teşkil etmektedir.  (el Fetava: c.28, sh:30, 46.)

 

"Rabbimin nimetine gelince, (sen) Onu şükranla an!" (ed-Duha/11)

Benim burada bildiğim kadarıyla, "Cemaat" Allah onlara dünya ve ahirette ihsanda bulunsun, hepsi de açık bir şekilde Allah'ın nimetlerine mazhar oldular. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki burada gördüğümüz nimetlerin bir benzerini ömrümüzde görmedik.

Allah Azze ve Celle fazlının, nimetlerinin, hazinelerinin, cömertlik ve rahmetinin kapılarını hiçbir zaman aklımıza ve hayalimizin yanına bile uğramayacak bir biçimde bize açtı.

Bunun ancak Allah'tan kendisine "Marifetullah", "Tevhid" bilgisi, öncekilerin ve sonrakilerin üzerine vacib olan ilim ve iman'dan bir nasibi olanlar bilebilir.

Zira gerçek sevinç ve mutluluk, dillerin anlatmaya gücünün yetmeyeceği, vakitlerin güzelliği ve bereketi ancak: "Allah'u Teala'yı tanımak", "Tevhid", "İman" ve bu iman gerçeği ile Kur'an bilgisinin insana açılmasıyla anlaşılabilir.

Bazı alimler böyle hâllerde şöyle söylemişlerdir:

"Eğer cennet ehli böyle nimetlerin içindelerse, onlar gerçekten çok güzel nimete kavuşmuşlardır."

Bir diğeri de şöyle demiş:

"Öyle zamanlar oluyor ki, kalbin içinde bulunduğu halden sevinçten ucası geliyor. Dünyada iman nimetinden başka, ahiret nimetinin lezzetini kalbe tattıracak hiçbir şey yoktur."

Bunun için Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bundan ötürü, namaz vakitleri geldiğinde; "Ey Bilal bizi rahatlat!" der ve ezan okumasını emrederdi. Bizi namazdan kurtar diyen zümreler gibi değil. Allah Azze ve Celle kitabında:

"Muhakkak ki O (namaz) Allah'tan korkanlar -hariç- diğerlerine çok ağır gelir." (el-Bakara: 45)

"Huşu"; kalbin ve beden organlarının hepsinin Allah'u Teala'dan korkup ona itaat etmesidir. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):  

"Bana dünyada kadınlar ve güzel koku sevdirildi" dedikten sonra gözümün aydınlığı namaz kılmaya konuldu." dedi.

Bazı insanların "merfu" olarak rivayet ettikleri gibi; "bana dünyanızdan üç şey sevdirildi." diye yapılan rivayette denildiği gibi söylenmemiştir. Çünkü imam Ahmed b. Hanbel ve İmam en-Nesaî böyle rivayet etmiştir.

Kendisine dünyadan sevdirilen şey; "kadınlar" ve "güzel" koku, Ancak O'nun göz aydınlığı ve gönül dinçliği ise yalnızca namazla mümkündür.

Kalplerde nefislerin vesvesesi vardır. Şeytan insana gelip ona şehvet ve şüpheleri aşılamaya başlar ve böyle kalplerin hayatını ve huzurunu ifsad eder. Kim dünyada Allah'tan gayrisini severse, hem dünyada hem de ötede azap görür. Dünyada istediğine kavuşsa bile azap çeker. Eğer elde edememişse, zaten o büsbütün bir azap, hasret ve üzüntü içerisindedir.

Kalplerin mutluluğu ve imandan lezzet alması, ancak: Allah sevgisi ile ona yaklaşmak ve onun sevdiği amellerdedir. Onun sevgisi de ancak kendinden gayrisinin sevgisinin kalpten sökülüp atılmasıyla mümkündür. İşte;

"Lâ ilâhe İllallah'ın -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığının- gerçeği budur.

Bu, İbrahim'in (a.s.) ile tüm peygamberlerin ve nebilerin (Allah'ın selamı onların üzerine olsun) dinidir.

Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına:

"İslam fıtratı, ihlas sözü, peygamberimiz Muhammed dini ve İbrahim'in milleti üzerine sabahladık. O hanif (muvahhid) ve müslüman idi hiçbir zaman müşriklerden değildi deyiniz" derdi.

"Hanif" kelimesi hakkında Selef-i Salihin görüşü üç ibarede toplanır.

Muhammed b. Kab: "Müstakim",

Atâ: "Muhlis",

diğerleri ise: "İttiba ederek", anlamında yorumlamışlardır.

"Hanif", kalbi yalnız Allah'a yönelik olan ve başkasına yönelmeyen demektir.

Allah'u Teala:

"Ona dosdoğru yönelin ve O'ndan bağışlanmamızı dileyiniz. Yazıklar olsun müşriklere.." (Fussilet/6)

Yine Allah Azze ve Celle Kitabında:

"Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır deyip sonra dosdoğru yolda olanların üzerine melekler (rahmetle) iner, (onlara) korkmayın, üzülmeyin, va'dolunduğunuz cennet size müjde olsun!" der. (Fussilet/30)

Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) bu ayeti:

"Allah'tan yüzlerini çevirip sağa sola bakmadılar" diye yorumlar.

Onlar ne kalpleriyle, ne de korkularıyla Allah'tan başkasına yönelmediler. Ne kimseye ümit bağladılar ve ne de kimseden (Allah'ın sevmediği) bir şeyi istemediler ve başkasına güvenmezler.

Onlar ancak Allah'ı severler, Allah'tan başka ortak koşulmuş ilahları sevmezler. Sevgilerini ancak Allah için yaşatırlar. Bunu ne bir çıkar için ne de bir zararı defetmek için yapmazlar. Allah'tan gayrı kimseden korkmazlar. Allah'ı bırakıp insanlardan dilenmezler ve kalplerinde ki duygularla başkalarına bağlanarak, izzet ve şeref sahibi olmayı akıllarından geçirmezler.

Bunun için Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) Ömer (r.a)'a:

"Bu maldan sana gelen, senin istemiş olduğun dışında olan bir malsa ve kalbinde onu istemiyorsa onu al. Eğer böyle değilse, nefsini o malın peşine takma."

Ebu Said el Hudri (r.a.) Allah'ın Resulü'nden (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet ediyor:

"Kim iffetli olmak isterse Allah'ta onu iffetli kılar. Kim birşeyi dileyip ona tenezzül etmezse Allah ona -kalp- zenginliği verir. Kim sabrederse Allah ona sabır verir."

Yine Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Zenginlik mal çokluğundan değildir. Fakat -asü- zenginlik, gönül -iman- zenginliğidir." buyurmuştur.

Hadisdeki Afif (iffetli) kelimesi, diliyle de olsa insanlardan hiç bir şey ve yardım dilemeyen kimsedir. Allah Azze ve Celle Kitabında:

"Rahman olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz kimlerdir? Kafirler ancak bir aldanış içindedirler. Bunu size veren (Allah) rızkını tutuverse (ne yaparsınız?) Hayır, onlar (imandan) azgınlıkla kaçıştadırlar." (el-Mülk/20)

Allah Azze ve Celle:

"Eğer (onlar) imandan yüz çevirip dönerlerse, biliniz ki, Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır.." (el-Enfal/40)

Yine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

"Allah uğrunda O'na yaraşır biçimde cihad ediniz. O sizi (bunun için) insanlar arasından seçti. Dinde size hiç bir zorluk yüklemedi. Babanız İbrahim'in dininde (olduğu gibi) peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, O gerek bundan önce (ki kitaplarda) gerekse bu (Kur'an'da) sizi müsülümanlar olarak adlandırdı. (Bunun için) namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a (güvenerek) O'na sığının. O sizin Mevlanız (dostunuzdur). O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır." (el-Hac/78)

"Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O çok işiten ve görendir." (eş-Şura/40)

Yani, Allah'ın ne zatında ne sıfatlarında ne fiillerinde hiçbir benzeri yoktur. Allah Azze ve Celle kullara ihsanının güzelliğinden kalplere huzur ve yakınlık olacak her hayrın esbabını, ins ve cin şeytanlarının şerrinden korunması için bahşeder.

Hayrın tamamı, ma'rufu emreden ve münkerden -bizi-alıkoyan Allah'ın Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) uymaktır. İnsanların çoğu Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) ne getirdiğini bilmiyorlar, bilenlerse çok az.

"Doğrulara erenlerin (Allah) hidayetlerini daha artırdı ve onlara takvalarını verdi" (Muhammed/17)

Allah Azze ve Celle:

"Bizim dinimiz yanında Cihad edenleri elbette yolumuza erdireceğiz. Şüphesiz Allah ihsan edicilerle beraberdir." (el-Ankebût/69)

"Cihad" Allah'ın hidayetine götürür.

Yine bir diğer ayet-i kerimede Allahu Teala:

"Ey Nebi Allah sana ve sana uyan müminlere yeter" (el-Enfal/64) buyurur.

Allah, Resule (sallallahu aleyhi ve sellem) uyan herkese yeter. Yani -Allah-Onu korur, hidayete erdirir ve Onu üstün kılar.

Fakat ne yazık ki Allahu Teala'nın dediği gibi insan cahildir ve zalimdir.

"Biz emaneti, göklere yere ve dağlara teklif ettik, onu taşımayı çekinerek kabul etmediler. Ve insan onu yüklendi. (Şüphesiz) O çok zalim ve cahildir." (el-Ahzap/72)

Allah Azze ve Celle:

"Rabbinin hamdiyle O'nu tenzih et, O'na istiğfarda bulun O tevbeleri çok kabul edicidir."

Her insanın tevbesi haline ve içinde olduğu durum ve makama göredir.

"Din" "Tevhid" ve "İstiğfar"ın cümlesi olduğu için Allah Azze ve Celle:

"Bil ki! (Ey Muhammed) kuşkuşuz Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur. Kendi günahın, mümin erkekler ve mümin kadınlar için istiğfarda bulun." (Muhammed/19)

Yine Allahu Teala:

"Dosdoğru O'na yöneliniz ve O'ndan bağışlanma dileyiniz..." (Fussilet/6) buyurur.

"Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra ona tevbede bulunun." (Hud/52)

Böylece emredilen ve yasaklanan amellerin hepsi "Tevhid"e dahil olmuş olmaktadır. Yani: "Lâ ilâhe İllallah'ın -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığının-  anlamı içerisine girmektedir. Kim Allah'a itaat sayılan amelleri Allah için işlemez ve isyan sayılan günahlardan Allah için kaçınmazsa, Allah onun amelini kabul etmez:

"Allah ancak gerçek takva üzere olanlardan -amellerin halisini- kabul eder." (el-Maide/27)

Talk b. Habîb (rh.a.):

"Takva Allah'a itaatle O'nun gönderdiği nur üzere yürümek, yalnız Allah'tan rahmet dilemek ve yine O'nun göndermiş olduğu doğru yolda, Allah'a isyandan kaçınmak, Allah'ın azabından korkmaktır." der.

Öyleyse her kulun mutlaka kendi hali ve durumuna göre "tevbe" ve "istiğfar" etmesi gerekir.

Allahu Teala bir kula "Tevhid" i ikram ederse de O kalbinden ihlasla "Lâ ilâhe İllallah'a -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığına- şahidlik ederse,(*) Allah onu güven, mutluluk ve sevinçle kendi kullarına şefkatle muamele etmek ve Allah yolunda cihadla süsler. O bu -güzel ahlakıyla- hem cihad eder, hem merhamet eder. Onun sıfatı sabır ve merhamet etmektir. Allah Azze ve Celle:

"Asra yemin ederim ki, insan gerçek ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır." (el-Asr/1, 2,3)

"Tevhid" kulun kalbinde güçlendikçe, "imanı", "güveni" "tevekkül" ve "yakîn"i de o derece güçlenir.

İnsanların kalplerinde oluşan korku, kalplerindeki "şirk" tendir.

 

*

 

"İlah", yalnız kendisine kulluk/ibadet edilen, sevginin kulluğun iclal'in ve ikram'ın, korku, ümidin bağlandığı Rab'dir. Kalp Allah'ı severken diğer şeyleri sevemez. Allah'tan başkasına dua edip. Ona tevekkülde bulunmaz ve başkasından bir şey dilemez... (Mektuptaki ara cümle..)

"Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Ona ortak koşmaları sebebiyle, kafirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür." (Al-i İmran/151)

Allah Azze ve Celle'nin İbrahim (a.s.)in kıssasında:

"Kavmi O'nunla tartışmaya kalkıştı, [dedi ki, beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında mı benimle tartışıyorsunuz...]" (el-En'am/80)

"İman edip, imanlarına zulüm (şirk) karıştırmayanlar (var ya) işte onlar için (ahirette) güven vardır ve onlar doğru yolda olanlardır." (el-En'am/82)

Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde:

"Dinarın kuluna yazıklar olsun! Dirhemin kuluna yazıklar olsun, ipekten aba sahibine yazıklar olsun! Kadife elbise sahibine yazıklar olsun; Yazıklar olsun (o insana) başı üzerine yıkılsın, -bir yanına- diken batarsa, çıkmasın."

İbrahim(a.s.)'ı kafirler şirk koştuklarıyla korkutmaya kalkınca İbrahim (a.s.) şöyle demişti:

"Sizin ortak koştuklarınızdan nasıl (ne diye) korkayım? -Halbuki- siz (Allah'a), size hakkında hiçbir delil indirmediği halde O'na ortak koşmuş olmaktan korkmuyorsunuz? Eğer biliyorsanız (söyleyiniz) hangi topluluk güveni daha çok haketmiştir?

"Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve Onlar yalandan başka bir şey söylemezler." (el-En'am/116)

"(De ki): Allah'tan başka hakem (hüküm verici mi) arzulayayım? Halbuki size Kitab'ı ayrıntılarıyla açıklayarak indiren O'dur..." (el-En'am/114)

Diyor ki:

"Allah'tan başkasına itaat eder ve O'ndan gayrısına ibadet eder ve O'nun dininde, hakkında delil indirmediği bir şeyle konuşursanız, bu iki topluluktan hangisi daha çok güvendedir. Eğer biliyorsanız bunun farkında olursunuz. Yani siz Allah'a şirk koştuğunuz halde O'ndan korkmuyor, üstelik beni Allah'tan gayrısıyla korkutmaya çalışıyorsunuz! Allah Azze ve Celle'nin şu sözüne bakarsanız kimin güven içinde olduğunu anlarsınız."

"Onlar için -kıyamet gününde- emniyet vardır ve onlar doğru yola ermişlerdir." (el-En'am/82)

Bunlar gerçek, "Tevhid" ve "İhlas" ehli insanlardır. İmam Ahmed b. Hanbel:

"Eğer akideyi tashih edersen kimseden korkmazsın" der. Fakat şeytan insanların kalbine vesvese verir.

Allah'u Teala kitabında:

"Böylece biz, her Peygambere insan ve cin şeytanlarından düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine süslü sözler söylerler. Rabbin dileseydi Onu da yapamazlardı. Artık onları uydurduklarıyla baş başa bırak." (el-En'am/112)

Allah'u Teala bize şunu söylemektedir:

"Peygamberlerin Allah'tan getirdiklerine mutlaka karşı çıkan ve insana süslü sözlerle vesvese verecek olan insan ve cin şeytanları bulunacaktır."

İnsanlar arasında hakim ancak Allah'ın kitabıdır. Bu Din ve Şeriat'ın gereğidir. Allah bu kitaba sahip olanı üstün kılar. "Şüphesiz ki, benim velîm, kitabı indiren Allah'tır ve O salihleri korur." (el-A'raf/196)

Sonra şöyle buyurdu:

"Sonra Seni din konusunda bir şeriat üzere kıldık. Ona uy! Bilmeyenlerin nevalarına uyma!" (el-Casiye/18)

Allah Azze ve Celle:

"Andolsun biz Peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti ikame etmeleri için onlarla beraber Kitabı ve Mizan'ı indirdik. Demiri de, içinde çetin bir kuvvet ve insanlar için yararlarla indiren Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri bilsin diye. Allah kuvvet sahibi ve azizdir." (el-Hadîd/25)

"Mizan" adalettir adaletin tanınmasına yardımcıdır. Allah demiri, Kitab'ı üstün kılmak için gönderdi. Eğer Kur'an'a sahip çıkan insan onunla amel ederse, gerçekten Allah yolunda cihad etmekten mutlu olur. Çünkü Allah'u Teala "Kitab"ı kendi katından üstün kılmış ve kitabın hükmü dışına çıkandan da intikam almıştır.

Allah Azze ve Celle:

"Eğer siz ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, (iyi bilin ki) O iki kişiden biri olduğu halde, kafirler Onu Mekke'den çıkardıklarında. O, arkadaşına "üzülme Allah bizimle beraberdir" demişti." (et-Tevbe/ 40)

Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):

Ebu Bekre (r.a.):

"Allah bizimledir" ayetini okudu.

Allah'u Teala:

"Allah takva sahipleri ve muhsinlerle beraberdir." (en-Nahl/128) demiştir.

Yine:

"Allah sabredenlerle beraberdir." (el-Bakara/153) buyurmuştur.

Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) emrine uyup, diğer insanların emirlerine uymayan herkes, Allah'ın Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) yoluna uymuş ve O şu ayeti kerimede ki müjdeden nasibini almıştır. Ve o bunda Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) uyanlardan olmuştur.

"Üzülme Allah bizimledir." (et-Tevbe/40)

Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) uygun davranırsa, Allah'ın: "üzülmeyin şüphesiz ki Allah bizimledir." sözünden bir nasibi olur. Allah'ın beraberliği insanın ahirete götürdüğü amele göredir. Kur'an buna çok yerde işaret ettiği gibi, Allah Azze ve Celle şöyle der:

"Onlara ufuklarda ve kendi nefislerinde Onun (kitabının) hak olduğu açıkça ortaya çıkıncaya kadar, ayetlerimizi göstereceğiz," Rabbinin her-şeyi görücü olması yetmez mi?" (Fussilet/54)

Ve yine Allah Azze ve Celle:

"Sonuç ancak takva sahiblerinindir." (el-A'raf/128)

"Rabbin için namaz kıl ve (kurban) kes." (el-Kevser/ 2,3)

Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğu "Dinin" herhangi bir emrini aşağılayan da yukarıdaki ayet-i kerimedeki cezadan nasibini alır.

Bunun için Ebu Bekr b. Ayyaş'a:

"Mescidde bazı insanlar toplanıyorlar. Onları dinlemek için de onların yanına bazı insanlar gelip oturuyorlar, denilince şöyle dedi:

"Kim insanlar için oturursa, insanlar da onun için otururlar."

Ancak elh-i sünnet oldukları gibi kalırlar ve böylece onların adı da sürekli olarak hatırlanır. Bid'at ehli ölünce, kendileriyle beraber anılmaları da ölür. Bunun sebebine gelince bid'at ehli Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğu dinin bir kısmını ayıpladılar. Allah'u Teala'da bundan ötürü onların soyunu kurutup köksüz bıraktı.

Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğu Din'e İman edip onu yüceltenlerin de şu ayet-i kerimedeki müjdeden nasipleri vardır:

"Senin zikrini (anılmanı) yücelttik." (el-İnşirah/4)

Allah'ın Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) iman etmiş olanların, Dünya ve ahiret nimetlerinden derecesine göre nasipleri vardır. Ancak O'nun ümmetinden hiç kimse "Nübüvvet ve Risalet" ten olan herhangi bir sıfatıyla ortak bir tarafa sahip olamaz. İman ve salih amelden olan her davranış için, Allah mümin olan kullarına hayırla karşılık verir...

Allah'u Teala Kitabı'nda:

"Müşrikler hoşlanmasalar da, dinini -tüm- dinlere üstün kılmak için, Resülü'nü hidayet ve Hak Din ile gönderendir." (et-Tevbe/33)

Yani: hüccetle ve beyanla el ve dil ile...

Bu vasıflar kıyamet gününe kadar sürecektir. Fakat, "Mekki Cihad", "ilim" ve "beyan" ileydi. "Medeni Cihad" ise el ve kılıçlaydı.

Allahu Teala:

"O halde kafirlere, boyun eğme. Bununla (Kur'an ile) onlara karşı büyük bir Cihad yap!" (el-Furkan/52)

El-Furkan Suresi Mekki'dir. Ancak Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) "dili" ve "beyanıyla" cihad ediyordu. Fakat o batılın üzerine doğrudan doğruya gitmiyordu.

Mekki olan surelerde, şöyle beyanda bulunuyordu:

"De ki (Ey Muhammed) sizin Allah'tan gayrı ibadet edindiklerinize ibadet etmekten (Rabbin katından) alıkondum. De ki: Ben hevanıza uymuyorum. Eğer öyleyle yaparsam ben sapıtmış olurum. O zamanda ben hidayete erenlerden olamam." (Al-i İmran:56)

"Yoksa, Allah sizden cihad edenleri belli etmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Al-i İmran/142)

"İnsanlar iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak yalancıları belirleyecek. Yoksa kötülükleri işleyenler, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar? (Ne kötü) hüküm veriyorlar." (el-Ankebut/2, 3, 4)

Allah Azze ve Celle böylece peygamberlerini insanlara gönderdiğini beyan etmiştir. İnsanlar bu konuda iki kısımdır.

1 - "Ben Allah'ın Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) iman edip ve ona itaat ettim diyen" kişi, bu insanın mücahid ve sâbir olduğunun bilinebilmesi için mutlaka imtihanlardan geçip sınanması gerekir ki doğru veya yalan söylediği anlaşılsın.

2 - Diğeri ise; günah işlemekten hiç elini çekmeyen kişi. Bu insan artık kötülüklere batmış bir insandır. Bu hareketleriyle kendisini hesaba çekmeden bizi geride bırakıp geçeceğini sanmasın. Mutlaka ona da Allah hesabını soracaktır.

İnsanların hiçbirisinin bu iki kısım insanın dışında kalması mümkün değildir.

Allah'u Teala Kitabında:

"İnsanlardan öyleleri vardır ki hiçbir ilmi olmadan Allah hakkında mücadelede edip her inatçı şeytana uyar ." (el-Hac/3)

"İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah'a yalnız bir (yönden amelin ucu veya) kenarıyla ibadet eder. Eğer kendisine bir hayır ulaşırsa buna çok memnun olur, şayet kendisine bir fitne (imtihan) ulaşırsa, çehresi altüst olur. (dinden geri döner) O, -artık- dünyayı da ahireti de kaybetmiştir, işte bu apaçık bir hüsran olur." (o), Allah'tan başka kendisine ne zararı ve ne de yararı olmayana yalvarır. İşte bu büyük bir sapıklıktır. O (kendisine) zararı yararından daha yakın olana yalvarır (ibadet eder) o ne kötü bir yardımcı ve ne kötü bir dosttur." (el-Hac/11, 12, 13)

Allah Azze ve Celle bu ayet-i kerime'de Din'de ilmi olmadan mücadele eden kişiyi tanımlamıştır.

"İlim" Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) ile gönderdiği dindir."

"Sultan" ise Allah Azze ve Cellenin şu ayette yaptığı tanıma göre anlaşılır:

"Onlar kendilerine (Allah'tan) gelmiş hiçbir sultan (hüccet) olmadan Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerdir. Bu Allah katında ve mü'minlerin yanında büyük bir gazap olmuştur. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini mühürler." (el-Ğafir/35)

Kim ilmi olmadan konuşursa, Allah'ın dini hakkında Allah'ın göndermediği ile cidal'de bulunursa, ilmi olmadan konuşmuştur.

Kimin de işlerini şeytan üstlenmişse, O artık onu saptırır ve acı bir azaba, götürür.

Kim Allah'ın dinine uyarsa, Allah'a gerçek bir bilgi ile kulluk etmiş olur.

Halbuki diğer insan nefsinin azmettiğini bulursa Allah'ın yolunda yürür, dilediğine kavuşamamışsa ve başına gelenler hevasına uymuyorsa. Din yolunda yürümekten vazgeçer. İşte bu insan Allah'a "harf üzerinde, yani işin kenarında kıyısında kalarak kulluk etmek istemiştir."

"Harf" kenar demektir. Ekmeğin kenarı, dağın kenarı, uçurumun kenarı gibi, bu insan sebatla istikrar içinde değildir.

Yani böyle bir kişi yaratılmışlara yalvarır yakarır, onlardan korkar ve onlardan beklentilerde bulunur. Halbuki onlardan hiçbirisi ona zarar ve yarar vermeye malik değildir. Aksine, O insanların kendisine olan zararı, yararlarından daha çoktur.

Her ne kadar bu ayetin nüzul sebebi hususi ise de hükmü umumîdir. Dolayısıyla lafz delalet ettiği kimseler hakkında kıyamet gününe kadar devam edecektir.

Bundan ötürü Allah'tan gayrısına dua edip meded uman herkes, Allah'a "şirk" koşmuştur. Zahirde olanlar buna şahiddir. İnsan Allah'tan gayrısına şikayette bulunduğu zaman, onlardan yarar yerine aksine daha çok zarar görür.

Allah Sübhaneh'u ve Teala'ya kullar şikayette bulunduklarında onların ihtiyacı olan şeye karşılık verir ve onlara "tevbe" ve "istiğfar" da bulunmalarını ilham edip onlara yardım eder. Onları güçlendirir ve hidayete erdirir. Kullarının -hakeza- ihtiyaçlarını giderir, içinde bulundukları fakr-u zaruretten kurtarıp kendisine yaklaştırır, korur, sever, kendisi için seçer.

Kul birisinin kendisine hacetini arzetmesi halinde Onu aşağılar ve küçümser, sonra da ondan yüz çevirir. O böylece hem dünyayı hem de ahireti kaybetmiş olur. Velev ki bu yalvardığı yakardığı insan o'nun bazı ihtiyaçlarını yerine getirmiş olsa bile. Çünkü insan kendisi hizmetinde, olan bazılarını nefsinin hevasına uyarak kendisine kul köle edinir.

İbrahim (a.s.):

"Siz ancak Allah'tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz (onlar Allah'a ortak ve bize şefaatçilerdir diye) yalan uyduruyorsunuz. Şüphesiz sizin Allah'tan başka taptıklarınız (kulluk ettikleriniz), size rızık vermeye güçleri yetmez. O halde rızkı Allah katından isteyiniz. Ve O'na şükredin, siz ancak O'na döndürüleceksiniz." (el-Ankebût/17)

Yine Allah Azze ve Celle:

"Eğer Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan başka, size yardım edecek kim vardır? Mü'minler ancak Allah'a tevekkülde bulunsunlar." (Al-i İmran/160)

"(Ey Mü'minler) gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer (gerçekten) İman etmiş iseniz, üstün olan sizsiniz." (Al-i İmran/ 139)

Allah'u Teala Kitabı'nda:

Kim de Allah'ın Resulü'nün getirdiğini kınarsa;

"Seni kınayan ve küçük düşürmek isteyenin soyu kesiktir." (el-Kevser/3) ayetinden nasibini alır.

Bundan ötürü Ebu Bekr b. Ayyaş (rh.a):

"Ehl-i Sünnet yaşayacak ve onların adı da öyle anılarak yaşayacaktır. Bidat ehli ölür, onların hatırlanması da onlarla beraber ölür. Çünkü bidat ehli'nin Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)'i kınayanların -Allah soylarını kuruttu." demiştir.

Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği çağrıyı insanlara açıkça ilan edenlerin:

"Senin -zikrini- anılmanı (kadrini) yücelttik." (el-İnşirah/4) ayetinden bir nasipleri olacaktır.

Kim -insanları- Allah'tan gayrısına çağırırsa o müşriktir.

Gerçek gözle görülen durum bunu doğrulamaktadır.

İnsanlardan bir kısmına insanlar, dertlerini götürüp yanıp yakılsalar da, bunların zararı yararından daha yakın veya mümkündür.

Bu çok geniş bir meseledir, bu konuda çok yazdım ancak bu meseleyi ilim, tecrübe ve duygu yoluyla daha iyi öğrendim.

 

*

 

Hasılı, Allah Azze ve Celle'nin bu mekanda bana ikram ettiği nimetten saymanın imkanı yok. İçinde bulunduğum durum bunun açık bir ifadesidir.

En çok muhtaç olduğum şey, benim cemaatim (kardeşlerim). Dileğim onların mutlulukların, sevincin ve iman lezzetinin hepsine birden erişmeleridir.

Yine dileğim odur ki, Allah onlara bilgisinden pırıltılar bahşedip, kendi yolunda O'na itaat ve cihadla onları en yüce derecelere ulaştırır.

Öyle insanlar tanıyorum ki, onlar bunun kadrini bilmişlerdir. Onlar bunu ancak, "zevk" ve "vecd" yoluyla bilirler. Fakat hiçbir mümin olmasın ki bundan bir nasip sahibi olmasın. Bunun, azıyla çoğuna delil getirilebilir. Bunun gerçek değerini bilmese(ler) bile!

Ben insanların ahvalini biliyorum, inci nerede, inek tersi nerede?

Fakat buna rağmen yine biliyorum ki, Allah Azze ve Celle hüsn-i ihtiyari (seçmesi) ve lütfü ile rahmetinden kendi haline göre Allah'a kulluk edip O'nun yolunda ilmi ve ameliyle cihad edecek ve gücünü Allah'ın dininin üstün gelmesi için kullanmasına harcayarak kulların olmasına hüküm verecektir. O kulun o zaman gayesi Allah'ın sözünün en üstün olması olacak. Sevgisi, nefreti, düşmanlığı, övgüsü ve kınanması sadece Allah için olacaktır. (*)

Mutlak hidayet sahibi olan Allah, insanları hidayetine erdirir. Herkes her zaman onun hidayetine muhtaçtır.

Bunda kendisine uyulacak en faziletli kişi Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem), O'ndan sonra da O'na en güzel şekilde uyanlardır. Allah Resulünü (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek almak, ancak "iman", "yakın" ve "cihad" ile olur. Allah Azze ve Celle de öyle buyurmadı mı?

"Mü'minler ancak, Allah'a ve Resulüne İnanan; sonra (imanlarında) şüpheye düşmeyen Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerdir. İşte (imanlarında) sâdık (doğru) olanlar onlardır." (el-Hucurat/15)

Allah Azze ve Celle bu ayette mü'minin sahip olması gereken üç haslete işaret etmiştir.

Birincisi: Allah ve Resulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) iman etmek.

İkincisi: Bundan sonra şekke kapılmamak, inandığına derin bilgiyle bağlı olmak ve sebat göstermek.

Yakin bilgi "Rayb" (şekke) aykırı bir kavramdır.

"Rayb" iki kısımdır:

a - İlmin eksikliğinden ötürü oluşan "şek" diğeri insanın kalbinde oluşan "çatışma ve huzursuzluk" her iki durumda imanın azlığından -zayıflığındandır- iman için kalp ilmi zaruridir. İnsanın her azasının bilinmesi için ilme gerek yoktur. Kalbin ameli veya basireti, sebatı (huzuru) sükuneti, tevekkülü, ihlası ve Allah'a olan "inabeti" (yönelişidir.) Bu meselelerin hepsi Kur'an-ı Kerim'de zikredilmiştir.

"Rayb" hareket anlamına gelir. Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem)  hadisinde buna değinilmiştir. Hareketsiz duran bir ceylanı gördüğünde onu kimse hareket ettirmiyor (korkutmuyor) anlamında "rayb" sözcüğünü kullanarak ifade etmişti. Bir hadislerinde; (Hüseyin (r.a.) rivayeti):

"Seni şekke düşüren şeyi bırak, şekke götürmeyene yapış." buyurmuştur. Zira doğruluk kararlılık, yalan ise "şek" tir. Doğru kişi kalbi huzursuz olmayan kişidir. Yalancının ise kalbinde sürekli bir çalkantı ve huzursuzluk vardır.

Araplar sakin ve hareketsiz suya "Yakîn" derler.

Mü'min kalbi hep mutmaindir, içinde "Rayb"a (şekke) yer olmaz. İşte bu Allah Azze ve Celle'nin:

"Mü'minler ancak, Allah'a ve Resulüne inanan, sonra (bu imanda) şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerdir. İşte (İmanlarında) sadık -doğru- olanlar onlardır." (el-Hucurat/15)

Buhari ve Müslim'de Sâ'd b. Ebî Vakkas (r.a.)'ın rivayet ettiği bir haberde:

"Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bazılarına atâ'da (bağışta) bulunup, -onların arasında- bana onlardan daha sevgili olan birisine bir şey vermedi.

"Ey Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):

Filandan ne haber? dedim... O (sallallahu aleyhi ve sellem); 

"Allah'a yemin ederim ki ben onu mü'min olarak görüyorum" dedikten sonra;

"Ancak ben bir adama, O'ndan başkası, bana daha sevimli olduğu halde -ganimetten pay veririm- bunun da hikmeti Allah'ın O'nu (rıza göstermemesinden ötürü) cehenneme atmasından korktuğum içindir." dedi.

"Me'sur.... dua'da Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Allah'ım bize kendi katından öyle bir korku bahşetki, bizimle sana isyan etmemizin arasına girip bizi korusun."

İmam Ahmed'in Müsned'iyle et-Tirmizî'nin Camiinde Ebu Bekre (r.a.)'dan rtvayetiyle gelen bir hadis-i nebevide:

"Allah katından hiç kimseye yakîn ve afiyetten daha hayırlı birşey verilmemiştir. Onu Allah Subhaneh-u ve Teala'dan isteyiniz!" denilir.

Bunun için Ebu Cafer el Bakır ve selef-i salihinden bazıları:

İslam büyük bir daire, İman da onun içinde bir dairedir. Mesela kul zina ettiğinde iman dairesinden çıkıp İslam dairesine girer.

(Müslim ve Buhari) de -mütevatir olarak rivayet edilen sahih bir hadiste- Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)

"Zani zina ettiği zaman mümin değildir. Hırsız çaldığı zaman mümin değildir." buyurmuşlardır...

Bu alimlerin en zahir olan kavlidir. Biz müslüman olduk deyip kalplerinde imanın -tam- olarak yerleşmediği Araplar ve benzeri müslümanlar yaptıkları salih amellerden dolayı ecir sahibi olurlar.

"Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez." (el-Hucurat/14)

Onlar ne kafir ne de münafık değillerdir. Bunlar henüz imanın gerçek olgunluğuna ulaşamamışlardır. Allah'u Teala ayet-i kerime'de onların kamil iman sahibi olmadıklarını belirtmiştir. Velev ki iman dairesine de girmiş olsalar.

Tıpkı Allah Azze ve Celle'riin:

"...Mü'min olan bir köle azad etmesi..." (en-Nisa/92) ve

"Ey iman edenler namaza. kalktığınızda yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklerinize kadar yıkayınız." (el-Maide/6) buyurduğu gibi.

 

*

 

Bundan amacımız Cemaatteki kardeşlerimize Allah Azze ve Celle'nin burada bize ihsan ettiği nimetlerinin her zamankinin çok üstünde olduğunu haber vermektir.

Allah'a hamdolsun, O'nun nimetlerinin bolluğu içinde yaşıyoruz. Velev ki cemaatle bizzat karşılaşma faziletinden mahrum olsak bile. Ben gece gündüz onların hakkı olarak omuzlarımda bulunan sorumluluk için Allah'a yalvarıyorum.

Bundan kasdım Allah'u Teala'nın onlara karşı olan muamelesinde Allah'a yaklaşmaktır.

Cemaatten her kardeşimden istediğim, Allah'tan korkarak O'nun yolunda cihad etmesidir. Bu kardeşin de, diğerlerinin de davette Allah ve Resulü'nün emrettiklerine bağlılığı derecesindedir.

 

"Allahım, mümin erkek ve kadın, müslüman erkek ve kadın kullarını bağışla. Onların kalplerini birleştir. Onların aralarında olan çekişmeleri ıslah et. Onları Sen'in ve onların düşmanlarına karşı üstün kıl. Onları kötülüklerin açığı ve gizlisinden koru!"

Allah'ım Kitab'ına ve Din'ine ve mümin kullarına yardım et. Allah'ım, insanları Sen'in dininden alıkoyan ve senin dinini değiştiren kafirlere ve münafıklara azap et!

Allah'ım mücrim kavimlerden geri çevrilmeleri mümkün olmayanların üzerine azabının en şiddetlisini indir!

Ey bulutları gezdirip yürüten, kitabı indiren, onları depremin sarsdığı gibi sars ve bizi onlara üstün kıl."

Rabbimiz bize yardım et bize düşman olanları bize üstün değil, bizi onlara üstün kıl. (Dua özetlenerek alınmıştır.)

Bizi, bize karşı azgınlık yapanlara karşı yücelt! Rabbimiz bizi sana gönülden bağlı fedakar şakir kullarından eyle!

Rabbimiz tevbemizi kabul et, ve bizi günahlarımızdan- temizle. Kıyamet günü hüccetimizi sabit kıl, dillerimize hakkı söylet ve doğrult ve sinelerimizin kirini gider!"

Sünneti üstün kılan, bid'at ehlini alçaltan Allah'a hamd, Muhammed'e (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O'nun ashabına salat ve selam olsun!"


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol