Kur'an ve Sünnet
   
 
  Dua Bir Sebep midir?

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Dua Bir Sebep midir?

 

Oysa, arkasından dileklerin gerçekleştiği dua konusunda farklı görüşler vardır. Bu duaların etkililiğini reddeden bazı felsefeci ve tasavvufculara göre bu tür duaların hiç bir anlamı, hiç bir yararı yoktur. Çünkü onlara göre ilâhi dilek ile yüce sebepler ya söz konusu isteğin yerine gelmesini gerekli kılmıştır ki, o takdirde duaya gerek yoktur- veya yerine gelmesini gerektirmiştir ki, o zaman da duanın hiç bir yararı yoktur.

Bazı ilim adamları ise “Dua, kulun isteğinin gerçekleşmesinin belirtisi ve göstergesidir” dediler. Bu adamlar böyle demekle dua ile istek arasındaki ilişkiyi sebep ile sonuç arasındaki ilişki gibi değil de gösterge ile görüntü (delil ile medlul) arasındaki ilişki gibi gördüklerini söylemiş oluyorlar.

Bu konudaki doğru görüş, ilim adamlarının çoğunluğu tarafından paylaşılan şu görüştür:

Dua, gerek hayırlı, gerek hayırsız isteklerin gerçekleşmesinde sebep oluşturur. Tıpkı diğer takdir edilmiş, meşru sebepler gibi. Ayrıca ister adına sebep diyelim, ister şart diyelim ve istersek kısmî sebep diyelim amaç, yani söylenmek istenen şey aynıdır ve şudur:

Cenab-ı Allah (c.c.) bir kulun iyiliğe kavuşmasını istediği zaman kendisine dua etmeyi, yalvarmayı ilham eder ve arkasından da kulun bu dua ve yalvarışını, ona takdir etmiş olduğu iyiliğin gerçekleşmesine sebep kılar. Hz. Ömer'in (Allah ondan razı olsun) dediği gibi. O, diyor ki:

“Ben hiç bir zaman duamın kabul edilip edilmeyeceği tasasını taşımam. Ben sadece dua etme tasası taşırım. Çünkü bana dua etmem ilham edilince dileğimin kabul edilmesi duama eşlik eder.”

Tıpkı Cenab-ı Allah'ın (c.c.) doymasını veya suya kanmasını istediği kula, yemek yemeyi ve su içmeyi ilham ettiği gibi.

Yine tıpkı Allah'ın tevbe etmesini dilediği kula, bu yolda ilham gönderip tevbe etmesini sağladığı ve Allah'ın rahmet nazarı ile bakarak cennete girmesini istediği kula cennetliklerin amellerini işlemeye muvaffak kıldığı gibi.

Yani Allah'ın yüce dileği, söz konusu iyiliklerin meydana gelmesini takdir edilmiş sebeplerine bağlı olarak istemiştir. Tıpkı cennetin iyi ameli, çocuk doğurmanın cinsî münasebeti ve bilgi edinmenin öğrenim görmeyi gerektirmesi gibi.

Buna göre her şeyin başı da sonuçlanması da Allah'dandır. Kul, Allah'ın yüce iradesi ve egemenliği üzerinde etkili değildir, tersine egemenlik alanı üzerinde tek etkili güç yine kendisidir ve kulunun duasını meydana getirmek istediği olay ve gelişmelere sebep kılan O'dur.

Nitekim sahabilerden biri, bir gün Peygamber Efendimize (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle bir soru sordu:

“Ya Resûlallah, eğer bir takım ilâçlarla tedavi olur, tılsımlara baş vurur veya başka korunma tedbirleri alırsak Allah'ın takdir etmiş olduğu her hangi bir olayı veya gelişmeyi önleyebilir miyiz?”

Peygamberimizin adama verdiği cevap kısa ve kesindir:

“Hayır, O Allah'ın takdiridir.” (Tirmizi Ebu Huzame'den kaydettiği bu hadisi “hasen sahih” olarak tanımlamaktadır. Bkz. Tirmizi, Sünen, Kitab, isteme, bab: efsun ve tılsım konusuna ilişkin hadisler, H. No: 2065; İbn Mace, Kitab, talep, bab: Allah hiç bir hastalık indirmemiş ki onun şifasını yaratmasın. H. No: 3437; Ebû huzame'den. Ahmed, El-Müsned, c. 3, s 421. Aynı raviden.)

Yine Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine olsun) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Dua ile bela, yer ile gök arasında karşı karşıya gelerek çatışmaya girişirler.”

Hakim hadisi şu sözlerle kaydetmiş: Bela inerken dua onu karşılar; kıyamet sabahına kadar çatışırlar. “Hakim, Buhari ve Müslim'in bu hadisi kaydetmemelerine rağmen hadisin sahih olduğunu, söyler: “El-Mustedrek, c. 1, s. 492. Dua, kitabı.) 

Bu söylediklerimiz, kulun dileğinin meydana gelmesi konusunda sebep olan dua için söz konusudur. Bunun da üzerinde Kur'an'da ve sünnette belirtildiği üzere salih kulunun iyi amelleri karşısında Allah'ın (c.c.) “hoşnutluğu” “sevinci” ve “gülümsemesi” vardır. Bu terimler kaynak metinlerde aynen vardır. Bunlara karşılık Allah'ın “öfkesi” ve “gazabı” da bu kategoridedir.

Başka yazılarımızda bu konuyu detaylı bir şekilde ele alarak bu alandaki görüşleri ve tartışmaları etraflıca anlattık. Bu arada yasak dualar arasında sebep olma niteliği taşıyan dualar hakkında da daha önceki sayfalarda gereken açıklamayı yaptık.

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Adak Adamak

 

Şimdi şunu vurgulayalım ki, bu meşru olmayan duaların çoğunluğu dileğin meydana gelişinde ne tam ve nede kısmî anlamda sebep değildir. Bu konudaki görüş ve uygulamaların hiç bir ilmî dayanağı yoktur. Bunlar asılsız birer vehimden, saplantıdan ibarettir. Tıpkı adak gibi.

Nitekim Buharî'nin, sahabilerden İbn-i Ömer'e dayanarak bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) adak adamayı yasaklamış ve:

“Adak, hiç bir hayrın meydana gelişine sebep olmaz, sadece sahibinin cimrilikten sıyrılmasını sağlar” buyurmuştur.

Ayrıca Ebu Hureyre'nin (Allah ondan razı olsun) bildirdiği, bu konu ile ilgili bir başka hadisinde de Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyuruyor:

“Adak, Allahın takdir etmemiş olduğu hiç bir şeyi kula yaklaştırmaz. O, kadere bağlıdır, onunla uyuşum halinde olur. Adak, sadece cimri bir kimsenin kıyamayacağı bir malın elinden çıkmasını sağlar.” (Müslim, Sahih, Kitab, adak, bab: Adak adamanın yasaklığı ve onun hiç bir şeyi yok edemediği H. No: 1640.)

Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) adağın hayır getirici bir özelliği bulunmadığını, kesinlikle hayra çekecek ve kötülüğü savacak sebeplerden biri olmadığını, diğer sebepler gibi kader ile uyum gösterdiğini ve sadece malına kıyamayan bir cimrinin bu vesile ile başka zamanda elden çıkarmaya razı olamayacağı bir malı elden çıkarabilmesini sağladığını açık açık bildirmektedir.

Bununla kabirler karşısında dua edip de, dileklerinin kabul edildiğini ileri sürenler kadar veya bundan bile çok sayıda kimsenin sıkıntıya düştüklerini ve bu sıkıntılardan adak adayarak kurtulduklarını anlattıklarını görürüz.

Öyle ki, bu sapık ve saptırıcı kimselerin aldanışları yüzünden şeriat açısından yasak olan adaklar, çeşitli türbeler ile bazı tanınmış yerlerin bekçi ve yakın sakinleri için geçim ve beslenme kaynağı haline geldi. Bu tür yerlerin bekçileri ile çevrelerinde oturanlar bu yoldan önemli kazançlar sağlarken oralarda adak adayanlar da aralarında:

“Geçenlerde şu hastalığa yakalanmıştım da bunun için adak adamıştım”,

“silâhlı soyguncular yolumu kesmişti de o yüzden adak adadım”,

“Bir süre önce çıktığım bir deniz yolculuğu sırasında adak adadım”,

“Hapse düşmüştüm de o yüzden adak adadım” ve

“Bir süre önce geçim sıkıntısına düşmüştüm de bunun için adak adadım” diye konuşurlar.

Bu kimseler böyle demekle söz konusu adakların isteklerinin gerçekleşmesine ve korktuklarından uzak kalmalarına sebep olduklarına inandıklarını belirtmektedirler.

Oysa dediğimiz gibi doğru ve onaylanmış sözlü Peygamberimiz -günah (masiyet) nitelikli adaklar bir yana- ibadet nitelikli adakların bile iyi sonuç meydana getirmenin sebebi olmadığını, adak adayarak iyi bir sonuçla karşılaşan kimsenin gördüğü bu iyiliğin diğer sebepler gibi zaman uyumundan başka hiç bir anlamı olmadığını bildiriyor.

Şeriata uymayan söz konusu duaların, isteklerin gerçekleşmesi üzerindeki etkileri bu adakların iyi sonuçlar üzerindeki etkilerinden, daha fazla değildir.

Buna rağmen çok sayıda kimsenin:

“falancanın dergâhı”,

“falan şehitlik” veya

“filan zatın türbesi, adak kabul eder” diye konuştuğuna sık sık rastlarız.

Bu sözleri söylerken söz konusu yerlere dilekleri gerçekleşsin diye adak adadıklarını ve dileklerinin gerçekleştiğini anlatmak isterler. Tıpkı bazı kimselerden duyduğumuz :

“Falanca şehitlikte” veya

“Filanca türbede yapılacak dualar kabul olunur” şeklindeki sözler gibi.

Böyle konuşanlar, sözünü ettikleri yerlerde en az bir kez dua ettiklerini ve dualarının kabul edildiğini gördüklerini söylemek isterler.

Şunu da belirtelim ki, sözümüzün konusu olan bidatçılar; genel olarak adakların, dileklerin gerçekleşmesi üzerinde hiç bir etkisi yokken, kimi zaman günah nitelikli belirli bir adağı dileklerinin gerçekleşme sebebi sayabildiklerine göre böyle kimselere, dileklerinin gerçekleşmesini şeriat açısından hiç bir özelliği olmayan belirli bir yerde yapılacak duaya bağlamalarını çok görmemeliyiz.

Çünkü, sözünü ettikleri yerlerde yapılacak olan dua genel olarak dileklerin gerçekleşmesi üzerinde etkili olduğuna göre, dileklerin gerçekleşmesini buralarda yapılacak dualara bağlamak yanlış olmakla birlikte aslında mümkündür, oysa bir bütün olarak adak adamanın beklenen sonuçlar üzerinde hiç bir etkisi söz konusu değildir.

Şunu söylemek istiyoruz. Şeytan bu kimselere herhangi bir sonucu, onu ne tür ve nede birey olarak etkilemesi söz konusu olmayan bir sözlü faktöre bağlı görmeyi hoş gösterdiğine göre tür olarak etkili olduğu belli olan bir faktöre öncelikle ve haydi haydi bağlı gösterebilir. Bu arada tabii ki, sözünü ettiğimiz ilk kanaatleri nasıl doğru değilse, ikincisi de doğru değildir. Çünkü her ikisi de şeriata aykırıdır.

Bu görüşümüzü şöyle açıklayabiliriz:

Bir kimsenin, “Falanca adak” veya “Filanca dua isteklerin gerçekleşmesi üzerinde etkilidir” diyebilmesi için bu konuda kesinlikle delil göstermek zorundadır.

Oysa çoğunlukla böyle söyleyenlerin gösterebildikleri biricik delil, söz konusu dua ve adaklarla dileklerin gerçekleşmesi arasında arasıra görülen zaman uyumu, yani bu iki şeyin zaman zaman aynı sırada meydana gelmiş olmasıdır.

Bu arada tabii ki, bu iki şeyin farklı zaman ve yerlerde meydana geldikleri durumlar, aynı sırada meydana geldikleri örneklerden kat kat fazladır. Burada dikkat edilecek şey şudur ki, iki şeyin zaman bakımından yan yana gelmeleri, ortada başka elverişli bir sebep varken, söz konusu iki şey arasında sebep-sonuç ilişkisi olduğunu söylememize gerekçe olamaz. Çünkü başka bir zaman bu iki şeyin zaman bakımından biri birinden ayrı düşmesi, aynı mantıkla, arada herhangi bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığını gösterir.

Denecek ki:

“Bu ayrı düşme, belirli bir şartın yokluğundan veya belirli bir engelin belirlenmesinden kaynaklanmıştır.”

Bu itiraza şöyle karşılık verilebilir:

“Ne münasebet, tersine asıl bu iki şey arasında beliren zaman uyumu başka ve geçici bir sebepten ileri gelmiştir.”

Bu cevaptaki açıklama akla daha yakındır. Çünkü biz, Cenab-ı Allah'ın (c.c.) sayısını sırf kendisinin bilebileceği sayısız sebebe bağlı olarak her an bir çok kulunun dilediğini yerine getirdiğini ve bir çok kimsenin sıkıntısını giderdiğini görüyoruz. Bunlar arasında sözü geçen bidat nitelikli duaların eşliğinde gerçekleşen dilekler parmakla sayılacak kadar azdır. Böyle bir dua ile belirli bir dileğin gerçekleşmesini zaman bakımından yan yana bulunmuş görünce de, bu oluşumu sayılarını sırf Allah'ın bildiği sahici sebeplerden birine bağlamak, onu sebep olma niteliği taşıyıp taşımadığı belli olmayan şüpheli bir faktöre bağlamaktan daha uygundur.



 
Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol