Kabirleri Mescit Haline Getirmek Ne Anlama Gelmektedir?
Daha önce geçen hadislerden kabirleri mescit haline getirmenin tehlikesi, bunu yapanların Yüce Allah tarafından ağır bir şekilde tehdit edildikleri açıkça anlaşılmış bulunmaktadır. Şimdi bundan sakınmamız için sözü edilen kabirleri mescit haline getirmenin ne demek olduğunu iyice kavramamız gerekmektedir. Bundan dolayı şöyle diyorum: Bu kabirleri mescit haline getirmeden üç şey anlaşılabilir:
1- Üzerlerine secde etmek anlamında, kabirlerin üzerinde namaz kılmak.
2- Onlara doğru secde etmek, namaz ve dua esnasında onlara yönelmek.
3- Kabirlerin üzerine mescit yapıp, oralara namaz kılmaya gitmek.
Bu anlamların her biri hakkında bazı âlimler görüş ileri sürmüşler ve bunlar hakkında Peygamber (sallaliahu aleyhi ve sellem)'den açık nasslar gelmiştir.
1- Birinci anlam hakkında İbn Hacer Heytemî, ez-Zevâcir, (I, 121)'de şunları söylemektedir: 'Kabrin mescit haline getirilmesi, onun üzerinde veya ona doğru namaz kılmak demektir.'
Bu Heytemî'nin sözü edilen 'kabrin mescit haline getirilmesinden, iki manayı da kapsadığı anlaşılır. Bu manalardan birisi, mezarın üzerinde namaz kılınmasıdır.'
San'ânî, Subuîu's-Selâm, (I, 214)'de şunları söylemektedir: 'Kabirleri mescit haline getirmek, onlara doğru namaz kılmak yahut onfann üzerinde namaz kılmak anlamından daha geneldir.'
Ben derim ki: O, bunun her iki anlamı da kapsadığını kastediyor. Onun her üç anlamı kastettiği ihtimali de vardır. İmam Şafiî'nin -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- anladığı mana da budur. İleride bu husustaki ifadeleri gelecektir. Bazı hadisler, birinci anlamı desteklemektedir:
Birincisi: Ebû Saîd Hudrî (radıyallahu anhu) şöyle demiştir: 'Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) kabirlerin üzerine bina yapılmasını, onların üzerine oturulmasını yahut onların üzerinde namaz kılınmasını yasakladı
İkincisi: Peygamber (sallaflahu aleyhi ve sellem)'in şu sözüdür: 'Hiçbir kabre doğru namaz kılmayın. Hiçbir kabrin üzerinde namaz kılmayın
Üçüncüsü: Enes (radıyallahu anhu) şöyle demiştir: 'Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) kabirlere doğru namaz kılmayı yasaklamıştır.
Dördüncüsü: Amr b. Dinar'a kabirler arasında namaz kılmaya dair soru sorulunca, şu cevabı vermişti: Bana Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu anlatıldı: 'İsrâîloğulları peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirmişlerdi. Bu sebeple Yüce Allah onlara lanet etti.
2- İkinci anlama gelince, Munâvî, Feyzu 'Î-Kâdir'de az önce geçen üçüncü hadisi açıklarken şunları söylemiştir: "Yani onlar batıl inançlarıyla birlikte, kabirleri kıblelerinin bulunduğu tarafa yaptılar. Kabirlerin mescit haline getirilmesi, mescitlerin de kabirler üzerine yapılmasını gerektirdi.
Tıpkı bunun tam tersinde olduğu gibi (kabirler üzerine mescit yapılmasının, kabirleri mescit haline getirmeyi gerektirdiği gibi). İşte bu, kabirleri yüceltmede aşırı davranıldığmdan dolayı lanete uğramalarının sebebini de açıklamaktadır. Kadı (Kadı Beydavî'yi kastetmektedir) şunları söylemektedir: 'Yahudiler yüceltmek için peygamberlerinin kabirlerine doğru secde edip, onları kıblelerinin bulunduğu tarafa yerleştirerek ibadetlerinde kabirlere doğru yöneldiklerinden dolayı onları putlaştirmış oldular. Allah da onları lanetledi, Müslümanları böyle bir şeyden alıkoydu ve onlara bunu yasakladı.'
Ben de derim ki: İşte bu anlamı ile Peygamber kabirleri mescit haline getirmeyi açık bir şekilde yasaklamış ve konuda şöyle buyurmuştur: 'Kabirler üzerinde oturmayın ve onlara doğru namaz kılmayın.' Şeyh Aliyyu'İ-Kârî,
el-Mirkât, II/372'de bu yasağın sebebini şöyle yorumlamıştır: 'Çünkü böyle bir davranışta, sanki ilah mertebesine çıkarmak gibi aşırı derecede bir yüceltme vardır. Eğer bu yüceltme gerçekten kabir veya kabrin sahibi için yapılırsa, yüceltmede bulunan kişi kesinlikle kâfir olur. Bundan dolayı böyle bir hale benzemek mekruhtur. Bunun tahrimen mekruh olması gerekir. (Namaz kılanların kıblesinde) konulan cenazenin hükmü böyledir, hatta bundan da ileridir. Bu, Mekke halkının karşı karşıya kaldıkları bir belâdır. Çünkü onlar Kabe'nin yanında cenazeyi koyuyorlar, sonra da ona doğru yöneliyorlar.'
Ben de derim ki: Bununla farz namazı kastetmektedir ve bu umumi bir belâ halini almıştır. Bu belâ Şam (Suriye), Anadolu ve diğer ülkelere kadar yayılmıştır. Bundan bir ay kadar önce oldukça çirkin bir fotoğraf gördük. Fotoğrafta namaz kılan bir saf, bir gemide boğularak ölmüş bazı Türk'lerin cenazelerine doğru secde ediyorlardı.
Bu vesileyle şuna dikkat çekmek isteriz: Peygamber (saliallahu aleyhi ve sellem)'in uygulamasında çoğunlukla görülen, cenaze namazlarım mescidin dışında musallada (namazgahta) kılmasıdır. Belki bunun sebebi, namaz kılan kimseleri büyük ilim adamı Aliyyu'l-Kârî'nin (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) dikkat çektiği böyle bir aykırı duruma düşmekten uzaklaştırmaktır.
Yukarıda geçen hadisin bir benzeri de Sabit Bünanî'nin Enes (radiyaüahu anhu)'dan yaptığı rivayettir: Enes şöyle demiştir: "Ben bir kabrin yakınında namaz kılıyordum. Ömer b. Hattab beni gördü ve: 'Kabirden uzak dur! Kabirden uzak dur!' dedi. Ben de onun kamere (aya) dikkat et, dediğini zannederek gözümü semaya diktim."
3- Üçüncü anlam İmam Buhârî'nin benimsediği görüştür. O birinci hadisi zikrettiği bölüme şu başlığı vermiştir: 'Kabirlerin üzerine mescit yapmanın mekruh olduğu babı.'
O, bu sözleriyle kabri mescit haline getirmenin yasaklanması, onun üzerine mescit yapmanın da yasaklanmasının gerekli olduğuna işaret etmektedir. Bu açık bir şeydir. Münâvî, az önce zikredildiği gibi böyle bir açıklama yapmıştır. Hafız İbn Hacer de hadisi şerh ederken şunları söylemektedir:
"Kirmanı şöyle dedi: "Hadisten anlaşılan kabrin mescit haline getirilmesinin yasak olduğudur. Başhk da kabir üzerine mescit yapmanın yasak olduğuna delâlet etmektedir. İfade ettikleri mana farklıdır. Ancak buna, 'anlam farklı olsa bile bunlar birbirinden ayrılmaz şeylerdir' diye cevap verilebilir."
Âişe (radıyallahu anha) validemizin birinci hadisin sonunda ki: 'Eğer endişe olmasaydı onun kabri meydana çıkarılırdı. Ancak, onun mescit haline getirilmesinden korkuldu* sözleriyle işaret ettiği anlam da budur.
Yani: Eğer Yahudi ve Hristiyanların, beraberinde kabirler üzerine bina yapmayı getiren, kabirlerin mescit haline getirilmesi sebebiyle hak ettikleri bu lanetleme olmasaydı, Peygamber (saliallahu aleyhi ve sellem)'in kabri açık ve görülen bir yerde yapılırdı. Fakat Ashâb-ı Kiram (radıyallahu anhum), kendilerinden sonra gelecek bazı kimselerin (Rasûlüllâh (sallailahu aleyhi ve sellem)'in mezarı) üzerine mescit yapılması, dolayısıyla lanetin onları da kapsayacağı endişesiyle bunu yapmadılar.
İbn S'ad'ın (II, 241) sahih bir senedle rivayet ettiği, Hasan-ı Basrî'nin sözü bunu desteklemektedir: "Onlar Peygamber (sallailahu aleyhi ve sellem)'in mescide defnedilip defnedilmeyeceğim aralarında istişare ettiler. Bu arada Âişe (radıyallahu anha) şöyle konuştu: Rasûlüllâh (sallailahu aleyhi ve sellem) başını benim göğsüme koyarak şunları söylemişti: 'Allah peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirenleri kahretsin.' Sonunda onlar Rasûlüllâh (sallailahu aleyhi ve sellem)'in Âişe'nin odasında, ruhunun alındığı yere gömülmesinde görüş birliğine vardılar."
Ben de derim ki: Bu rivayet mürsel olmasına rağmen, iki önemli hususa delâlet etmektedir:
1- Âişe (radıyallahu anha) validemiz, hadiste sözü edilen 'mescit haline getirme' ifadesinin, kabrin de içine girebileceği mescidi kapsadığı anlamım çıkarmıştır. Kabrin üzerine yapılan bir mescidi kapsaması ise, haydi haydi söz konusudur.
2- Ashâb-ı Kiram, Âişe validemizin bu anlayışını aynen kabul etmişlerdir. Bundan dolayı onun görüşünü benimseyerek Peygamber (sallailahu aleyhi ve seliem)'i onun odasına defnetmişlerdir.
Bu, kabrin üzerine mescit yapmakla mescidin içine kabir yapmak arasında bir fark olmadığım gösterir. Her ikisi de haramdır. Çünkü sakıncası aynıdır. Bundan dolayı Hafız Irakî şöyle demiştir: 'Eğer bir kimse içinde defnedilme kastıyla bir mescit yaptıracak olsa, bu lanetin kapsamına girer. Hatta mescide defnedilmek haramdır. Kişi defnedilme şartını koşsa, mescit vakfetmede aykırı davrandığı için, bu şart sahih olmaz.
Ben de derim ki: Bunda, mescitle kabrin -daha önce geçtiği ve ileride de geleceği üzere- İslâm dininde bir arada bulunamayacağına bir işaret vardır.
Bu manayı daha önce şu lafızla geçen beş numaralı hadis de teyit etmektedir:
'Onlar, aralarındaki salih bir kimse ölünce, onun kabri üzerine bir mescit yaparlardı... İşte onlar yaratılmışların en kötüleridir....'
O zaman bu, peygamber ve salih kişilerin kabirleri ü-zerine mescit yapmanın haram olduğunda açık bir nass (ifa-de)dır. Çünkü onların Yüce Allah katında yaratı İmiş lann en kötülerinden olmalarının sebeplerinden birisinin bu olduğunu açıkça dile getirmiştir.
Bunu Cabir (radıyallahu anhu)'nun rivayet ettiği şu hadis desteklemektedir: 'Rasûlüllâh (sallaliahu aleyhi ve sellem) kabrin üzerinin kireçle sıvanmasını, üzerinde oturulmasını, üzerine bina yapılmasını yasakladı.'
O halde hadis, geneliyle kabir üzerine kubbe yapmayı kapsadığı gibi, mescit yapılmasını da kapsamaktadır. Hatta mescit yapılmasının yasaklanması -açıkça anlaşıldığı gibi-öncelikle söz konusudur.
Bu mananın da doğru olduğu sabittir. Buna 'haline getirme' sözcüğü delil teşkil etmekte, diğer deliller de desteklemektedir.
Hadislerin, kabirlerin üzerine yapılmış mescitlerde namaz kılmanın yasaklanmasını kapsadığı hususunda delil olmaları daha açıktır. Çünkü kabirler üzerine mescit yapma yasağı, orada namaz kılmanın yasaklanmasını da gerektirmektedir. Çünkü vasıtanın yasaklanması, onunla kastedilen, ulaşılmak istenilenin yasaklanmasını gerektirir. Mesela, din içki satılmasını yasaklamışsa, onu içme yasağı da bu çerçeve içerisindedir. Bunun gizli bir tarafı yoktur. Hatta içme yasağı daha önce gelir.
Kabirler üzerine mescit yapmanın yasaklanması özellikle kastedilmemiştir. Nitekim evlerde ve mahallelerde mescit yapılması emri de bizatihi maksat değildir. Bütün bunlar orada -gerek olumlu, gerek olumsuz olarak- namaz kılmak içindir. Şu örnek buna açıklık getirir: Eğer bir kimse ıssız, yaşanmayan, kimsenin namaz kılmak için gelmediği bir yerde, bir mescit yaparsa, onun böyle bir mescit yapmaktan dolayı herhangi bir ecir kazanması sözkonusu değildir. Hatta böyle bir kimse, bana göre, malını boşa harcadığından ve asıl yeride kullanmadığından dolayı günahkârdır.
Buna göre din mescit yapılmasını emrettiğinde, söylenmeden anlaşılacak şekilde orada namaz kılmayı da emreder. Çünkü mescit yapmaktan maksat odur. Yine din kabirler üzerine mescit yapılmasını yasaklarsa oralarda namaz kılınmasının da yasaklanmasını içerir. Çünkü yine mescit yapmaktan gözetilen maksat odur (orada kılınacak namazdır). Bu da, Yüce Allah'ın izniyle, aklı başında olana gizli kalmayan, apaçık bir husustur.
Özetle söylenecek olursa az önce geçen hadislerde sözü edilen 'mescit haline getirme' bu üç anlamın hepsini içine alır. O hadis Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Cevâmiu 'l-Kelim (kelimesi az, manası çok sözler)indendir. İmam Şâfıî (Allah rahmet eylesin) de bu görüştedir. el-Umm adlı eserinde (I, 246) şöyle der:
"Ben kabir üzerine mescit yapılmasını, kabrin düzeltilmesini yahut düzeltilmemiş haliyle (yani açıkta ve tanınır bir halde olması) üzerinde namaz kılınmasını yahut kabre doğru namaz kılınmasını mekruh görüyorum. Eğer kişi kabre doğru namaz kılacak olursa namazını kılmış olur ama kötü bir şey yapmış olur. Malik'in bize haber verdiğine göre Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: 'Allah Yahudilerle Hristiyanları kahretsin. Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.' Ben bu hususu, bu konudaki sünnet ve (sahabeden gelen) rivayetler dolayısıyla mekruh görüyorum. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) (böylece) -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- Müslümanlardan herhangi bir kimsenin yüceltilmesini mekruh görmüştür. Yani onun kabrinin mescit haline getirilmesini hoş görmemiştir. Bu hususta ondan sonra çıkacak fitne ve sapıklıktan da emin olunamaz."
Böylece o, hadisi şerifi yaptığı açıklamalar sadedinde sözünü ettiği üç anlam hakkında delil yapmıştır. O halde bu, hadisi şerifin genel manasıyla anlaşılacağına açık bir delildir. Muhakkik Şeyh Aliyyu'1-Kâri de kimi Hanefî imamlarından nakilde bulunarak aynı şeyi yapmıştır. O Mirkâîu'l-Mefâtih Şerhu Mişkâti'l-Mesâbîh (I, 456)'da şunları söylemektedir:
"Onlara lanet edilmesinin sebebi, ya onlann yüceltmek için Peygamberlerinin kabirlerine doğru secde etmeleridir ki, bu ise apaçık bir şirktir; ya da onlann Yüce Allah için namaz kılmayı peygamberlerin defnedildikleri yerde yapmaları ve onlann kabirleri üzerinde secde edip namaz kılarken kabirlerine yönelmeleridir. Böylelikle onlar Yüce Allah'a ibadet ederken peygamberleri yüceltmede aşırıya gitmiş oluyorlardı. İşte gizli şirk denilen şey budur. Çünkü bunda, Allah'ın izin vermediği bir şekilde, herhangi bir yaratığa tazim vardır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu, ümmetine ya Ya-hudî adetlerine benzediğinden, yahut ta gizli şirk ihtiva ettiğinden dolayı yasaklamıştır. Nitekim şerh yapan bazı büyük âlimlerimiz de böyle demişlerdir. Bir rivayette gelen 'onların yaptıklarının benzerini yapmaktan sakındırıyordu' ifadesi de bunu desteklemektedir."
Ben de derim ki: Sözkonusu ettiği ilk sebep olan peygamberleri yüceltme kastı ile peygamberlerin kabirlerine doğru secde etmek işini Yahudilerle Hristiyanlann yapmış olmaları ihtimali uzak olmamakla birlikte, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: 'Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler' sözünden hemen anlaşılmamaktadır. Çünkü hadisin zahiri, onların oralara defnedilen peygamberlerden bereket ve uğur istemek maksadıyla geçen anlamlar çerçevesinde, içlerinde Yüce Allah'a ibadet etmek için oraları mescit haline getirmiş olduklarını ifade etmektedir. Bu -başkaları için de sözkonusu olduğu gibi-Yahudî ve Hristiyanları -Şeyh Aliyyu'l-Kârî'nin sözkonusu ettiği- açık şirke düşülmüştür.
Daha önce geçen hadislerde sözkonusu edilen 'mescit haline getirme'nin ne demek olduğunu anladıktan sonra, alimlerin konu hakkında verdiği bilgilerden de yararlanarak, adı geçen 'mescit haline getirme'nin hükmünü çıkarabil-memiz için bu hadisler üzerlerinde biraz durmamız iyi olacaktır.
Bu hadis-i şerifleri inceleyen herkes, şüpheye yer kalmayacak şekilde adı geçen 'mescit haline getirme'nin haram olduğunu, hatta büyük günahlardan biri olduğunu anlar. Çünkü hadislerde geçen lanetin ve bu emre mulıalif hareket edenlerin, Yüce Allah katında yaratıklann en kötüleri olarak nitelenmesinin, bilindiği gibi, büyük günah işleyenden başka birisi hakkında olması mümkün değildir.
Muhammed Nasiruddin Albani, İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları, Hadis Yayınları: 27.
Hadisi Ebû Ya'la, Miisned, 66/b'de rivayet etmiş olup, senedi sahihtir. Heysemî, Mecnıau'z-Zevâid, III. 6Tde 'ricali sika ravileridir' demiştir.
Taberânû Kebir, 3/145/h. Dıyâ Makdisî, e/-Muhtâre'Ğe ondan naklen Abdullah b. Keysan'dan, o İkrime'den, o İbn Abbas'tan (Peygamber
(sallallahu aleyhi ve sellem)) merfu bir rivayet olarak zikretmiş ve Makdisî şunları söylemiştir:
"Abdullah b. Keysan hakkında Buharı: 'Rivayet ettiği hadisleri münkerdir' demiştir. Ebû Hatim Razı: 'Zayıftır.' Nesâî: 'Pek kavi bir ravi değildir' demiştir. Ancak ben, İbn Huzeyme ve Büstî'nin ondan gelen rivayetleri kaydettiklerini gördüğüm için biz de bu rivayetini kaydettik.1'
Derim ki: Ancak hadis sahihtir. Çünkü Taberânî, 3/150/a'da bir başka rivayet yolu vardır ve bu da İbn Abbas'tan gelen bir rivayet olup, yukarıdaki senedden daha güzeldir. Ayrıca Buhârî, et-Tarihu's-Sagir, sy. I63'de muallak olarak kaydetmiştir. Birinci bölümüne biraz sonra gelecek olan Ebû Mersed'in rivayet ettiği hadis de şahitlik etmektedir.
Abdurrezzâk, 1591. Hadis mürsel ve senedi sahihtir. Hadisin deiil olan bölümü Amr'ın kabirler arasında namaz kılınmanın yasaklanmış olduğuna hadisi delil göstermesidir. Böylelikle onun kaydettiğimiz anlamı kastettiğine delil teşkil etmektedir.
Bununla kabirlere doğru secde etmenin, onların üzerinde mescit yapmayı gerektirdiğini kastetmektedir. Tıpkı kabirler üzerinde mescit yapmanın onlara doğru secde etmeyi beraberinde getirmesi gibi. Nitekim bu, güncel hayatta görülen bir durumdur.
Müslim, III, 62; Ebû Dâvud, I, 71; Nesâî, I, 124; TirmizL II, 154; Tahâvî, Şerhu Meâm'l-Âsâr, I, 296; Beyhakî, III, 435: Ahıned, IV, 135; İbn Asâkir, II, 151/2 ve 152/2; Ebû Mersed Ganevî'nin rivayet ettiği bir hadis olarak. Ahmed: 'Senedi ceyyiddir' demiştir.
eş-Şeyh Süleyman'ın Mukaıma (I, 125) üzerindeki haşiyesinde: 'Hadis müttefekun aleyhtir (Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir)' şeklindeki ifadeleri bir yanılmadır.
Daha sonra bu hadisin (sy. 281)'de sadece Müslim tarafından rivayet edildiğini belirtmektedir ki, bunda isabetlidir. İlim ve faziletine rağmen bu gibi hadis rahnelerinde (kaynaklarını göstermede) oldukça fazla yanılmaları vardır. Bu hali tahric hususunda ona güvenilmemesi sonucunu verir. Ben bu konuda ilim talihlerinin dikkatini çekmek ve onlara samimi olarak nasihat etmek maksadıyla bazı örnekler vermek istiyorum. Çünkü din nasihatten ibarettir: 1-) 20. sayfada şunları söyler: "Cabir (radıyallaim anluo'nun rivayetine görej Peygamber (sallallahu aleyhi ve sdlem) şöyle buyurmuştur: 'Meytenın (leşini hiçbir şeyinden faydalanmayınız/ Bu hadisi Dârekutnî ceyyid bii isnad ile rivayet etmiştir." Ben de derim ki: Aslında bu zayıf bir hadistir. Sahih'de bununla teând eden (çatışan) rivayet vardır. Bu hadisin Dârekutnî'ye nispet edilmesi de bir yanılmadır. Bu hususta ondan önce böyle bir şey söyleyeni bulama dım.
2-) Sayfa 28'de Peygamber (sallallahu aleyhi ve sclfem)'in: 'Yellenmekted dolayı istinca yapan kişi bizden değildir' hadisi hakkında: 'Bunı Taberânî, el-Mu 'cemu 's-Sağir'da rivayet etmiştir' demektedir. Ben de derim ki: Sözü geçen A/î/cem'de böyle bir rivayet yoktur. Çünkü -Yüce Allah'a hamd olsun ki- bu hususta insanların en bilgilisi benim. Çünkü ben bu esere hizmet ettim. Onu, sahabeleri esas alarak Müsned halinde tertip ettim.
Hadislerin kaynaklarını gösterdim ve bütün hadislerini kapsayan bir fihrist düzenledim.
Diğer taraftan bu hadisin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e nispet edilmesine de itibar edilmez. Çünkü bu Ebû'z-Zübeyr'in Cabir'den yaptığı bir rivayettir. Nitekim Cürcânî, (272)'de ve başkaları bu hadisi böylece
rivayet etmiştir. Ebû'z-Zübeyr ise hem tedlis yapan bir ravidir, hem de bunu an'ane (fulânin diyerek) rivayet etmiştir.
3-) 29. sayfada şunları söylemektedir: "Peygamber (sallaiiahu aleyhi ve seiiem) buyurdu ki: 'Oruç tutanın ağız kokusunun değişmesi ...' Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiştir.
Ben de derim ki: Bu aslında, Buhârî ve Müslim'de zikredilmiş bir hadistir.
Bu hadisi EbûM-Hasen Dineverî, Emâli-Ebî'l-Hasen Kazvinî'nin meclislerinden bazılarının yer aldığı bir cüzde (3/a)'da sahih bir isnad ile rivayet ettiği gibi, Buhârî bunu muallak olarak (Fethu'l-Bâri, 1, 437) rivayet etmiş, ayrıca Abdurrezzâk, Musanııef, (1/404/1581 )'de mevsul olarak rivayet etmiş ve: 'Ben kabre doğru namaz kılma demek istiyorum1 fazlalığını ilave etmiştir.
Bu ifadeleri Münâvî, Feyzu'i-Kâdir, V, 274'te naklederek kabul eder.
Müslim, III, 62, ifadeler ona aittir; İbn Ebî Şeybe, IV, 134; Tirmizî, II, 155 -sahih olduğunu belirterek-; Ahmed, III, 339, 399.
Şunu bilmek gerekir ki, kabirler üzerinde bina yapmanın yasaklanışını ihtiva eden Cabir {radıyallahu anlıu)'nun rivayet ettiği bu hadis sahihtir.
Sahih ve zayıf hadis yollarını bilen bir kimsenin bu hususta hiçbir şüphe-si olmaz. Bundan dolayı Kevserî'nin, Makalât, sy. I59'da bu hadisin illetli olduğuna işaret eden: 'Bu hadiste Ebû'z-Zübeyr'in an'anesi (fulânin diyerek rivayeti) vardır' şeklindeki sözlerine aldanmamak gerekir. Çünkü Ebü'z-Zübeyr Müslim ve Ahmed'te ki rivayetinde tahdîs (haddesenâ veya haddesenî) ifadelerini açıkça kullanmıştır. Bu hususun Kevserî tarafından bilinmediğini zannetmiyorum, fakat o eski ve yeni hevâ ehlinin yaptığı gibi, bunu kasten yapmaktadır. Onlar eğer aleyhlerinde ise sahih hadislerin zayıf olduğunu, eğer lehlerinde ise zayıf hadislerin sahih olduğunu söylerler. Kevserî de bu konuda ilim ehli nezdinde şöhret sahibi birisidir. Ben bu tutumun bir kısmını el-Ahcıdisu'z-Zaife ve'1-Mevdûa ve Eseruhâ es-Seyyiufı'l-ljmme, (23, 24 ve 25 no'iu hadis-ler)de kısmen açıkladım. Söylediklerimizin gerçekliğini anlamak isteyen oraya başvurabilir. Bu kitapta buna dair bir başka örnek daha gelecektir.
Bu hadisin sahih olduğunu pekiştiren hususlardan birisi de bunu tek başına Ebû'z-Zübeyr'in rivayet etmemiş olmasıdır. Aksine bu hususta Ahmed ve başkalarının kaydettiği rivayette Süleyman b. Musa da ona mutâbaat etmiştir. Ayrıca Tirmizî bu hadisin sahih olduğunu belirttikten sonra şunları söylemektedir: 'Bu hadis başka bir yolla Cabir'den de rivayet edilmiştir.7 Yine İbn Neccafın Zeylıı Tarih-i Bağdat, (10/201/I )'de Ebû Nadra yoluyla gelen rivayeti de bu hususta ona mutâbaat etmiştir.
Hadisin ayrıca İmam Ahmed tarafından Umnı Seleme'den, diğeri el-Kevâfcibu'd-Derâri, (86-87, Tefsir, 548)'de yer aldığı üzere Ebû Said'den gelen daha başka şahitleri vardır.
Muhammed Nasiruddin Albani, İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları, Hadis Yayınları: 27-37.
Muhammed Nasiruddin Albani, İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları, Hadis Yayınları: 38-40.
Muhammed Nasiruddin Albani, İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları, Hadis Yayınları: 41.
|