Kur'an ve Sünnet
   
 
  Kabirleri Mescit Haline Getirmekten Sakındıran Hadisler

Kabirleri Mescit Haline Getirmekten Sakındıran Hadisler

 

1- Âişe (radıyallahu anha)'mn şöyle dediği rivayet edil­miştir: "Rasûlüllâh (saliallahu aleyhi ve sellem) ayağa kalkmadı­ğı (vefatından önceki) hastalığında şöyle buyurdu: 'Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet eylesin! Çünkü onlar pey­gamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.' Âişe (radıyaliahu anha) dedi ki: 'Eğer böyle bir endişe olmasaydı, Rasûlüllâh (saliallahu aleyhi ve sellem)'in kabri meydana çıkartı­lırdı.[1] Ancak onun kabrinin mescit haline getirilmesinden endişe edildi[2]

Âişe (radıyallahu anha)'nın bu sözünün bir benzeri de, babasından (radıyallahu anhu)'dan gelen rivayettir. İbn Zenceveyh, Gufra'nın azatlısı Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Ashâb, Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) nereye gömüleceğini istişare ederlerken, birisi: 'Onu namaz kıldığı yere defnedelim' dedi. Ebû Bekir: 'Onu tapınılan bir put haline getirmekten Allah'a sığınırız' dedi. Diğerleri: 'Onu muhacir kardeşlerinin defnedildiği Bakî'e defnedelim' dedi­ler. Ebû Bekir tekrar şöyle dedi: 'Bizler Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kabrinin Bakî'de olmasından hoşlanmayız. İnsanlar bu sefer Allah katındaki konumu dolayısıyla ona sığınarak duada bulunurlar. Halbuki Allah'ın hakkı, Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hakkının üstündedir. Eğer onu dışarıya çıkarırsak, Allah'ın hakkını yok etmiş oluruz. Eğer ona verdiğimiz sözü tutmazsak Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kabrine de ihanet etmiş oluruz.' Bu defa sahâbiler: 'Peki senin görüşün nedir, ya Ebû Bekir?' diye sordular. O da şöyle cevap verdi: 'Rasûlüllâh (saliallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum: 'Allah bir pey­gamberin ruhunu alsında, o ruhun alındığı yere gömül­mesin/ Bunun üzerine: 'Vallahi! sen görüşü kabul edilen ve sözüyle ikna eden birisisin' dediler. Sonra yatağın etrafına bir çizgi çektiler. Arkasından Ali, Abbas, Fadl ve aile halkı onu aldılar. Diğerleri ise yatağının bulunduğu yere mezar kazmaya başladılar."[3]

2- Ebû Hureyre (radıyallahu anhu)'nın rivayet ettiğine gö­re: "Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: 'Al­lah Yahudileri kahretsin. Onlar peygamberlerinin kabir­lerini mescit haline getirdiler.[4]

3, 4- Âişe (radıyallahu anha) İle İbn Abbas (radıyaliahu anhu)'ın rivayete ettiğine göre "Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)  ölümü  yaklaştığında  yüzünü  Hamîsa'nın [5]  ucuyia Tahzîm 's-Sâcit inin İttihâzı 'İ-Ktıbıırî Mesâcid Örtüyordu. Bunalınca örtüyü yüzünden kaldırarak şöyle diyordu: 'Allah Yahudilerle Hristiyanlara lanet eylesin! Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getir­diler.' Aişe (radiyallahu anha) şöyle diyor: O bu sözleriyle) onların yaptıklarının benzerini yapmaktan sakındırıyordu.[6]

Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: 'Sanki Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hastalıktan kurtulamayacağım anlamış bundan dolayı geçmiştekilerin yaptıkları gibi kabri­nin yüceltilin es inden korkmuştur. Bu sebeple Yahudilerle Hristiyanlar gibi davrananların yerildiğine işaret etmek için onlara lanet etmiştir.'

Ben derim ki: Bununla bu ümmetten böyle yapanları kastetmektedir. Nitekim bundan sonra gelecek olan altı no'lu hadiste, onlara bunun yasaklandığına dair açıklama vardır. Buna dikkat edilmelidir.

5- Âişe (radiyallahu anha) şöyle dedi: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hastalanınca hanımlarından birisi Habeşistan'daki 'Mâriye* adlı bir kiliseden bahsetti. -Umm Seleme ve Umm Habibe Habeşistan'a gitmişlerdi.- Onlar bu kilisenin güzelliğinden ve kilisedeki resimlerden söz ettiler. [Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) başını kaldırarak] şöyle buyurdu: 'Onlar aralarından salih bir kimse varsa, onun kabri üzerine bir mescit yaparlar, sonra da o gördüğünüz resimleri yaparlardı. İşte onlar [kıyamet günü] Allah katında yaratıkların en kötüleridir.'[7]

Hafız îbn Recep, Fethu 'J-BârPde şöyle söylemiştir: 'Bu hadis, salih kimselerin kabirleri üzerine mescit inşâ etmenin ve Hristiyanlarm yaptığı gibi oralara bu salihlerin suretlerini yapmanın haram olduğunu göstermektedir. Bun­lardan her birinin tek başına haram olduğunda şüphe yoktur. Hem Ademoğullarmm resimlerini yapmak, hem de mescitle­re kabir yapmak haramdır. Nitekim diğer nasslar da bunu bildirmiştir. -Bazılarından ileride bahsedilecektir.- Umm Habibe ile Umm Seleme'nin sözünü ettiği kilisedeki resim­ler, duvar ve benzeri şeylerin üzerindeydi ve onların gölgele­ri yoktu. Bereket ve şefaatlerini ummak (aracı olmalarını istemek) için peygamber ve salihlerin resimlerini yapmak, İslâm'a göre haramdır. Bu, putlara tapmaya benzer. Pey­gamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in, kıyamet günü Allah katında, yaratıkların en kötüleri olacaklarını bildirdiği kim­seler bunlardır. Seyretmek, teselli bulmak veya bununla vakit geçirmek ve evlenmek için resim yapmak haramdır.[8] Bu, büyük günahlardandır. Bu şekilde resim yapan, kıyamet gününde, en şiddetli azaba uğrayan kimsedir. Çünkü o, Al­lah'tan başka hiçbir kimsenin yapmaya kadir olamadığı Allah'ın fiillerinin benzerini yapmaya kalkışan bir zalimdir. Allah eş ve benzerden yüce ve münezzehtir. Zatı, sıfatları ve fiilleri yönünden, hiçbir şey Allah'a benzemez.'

Bunları el-Kevâkibu'd-Derâri, (65/82/b)'de zikretmiştir.

Ben de derim ki: Elle yapılan resimle, aletle ve fotoğ­raf çekmekle yapılan resimler arasında hiçbir fark yoktur. Hatta bunlar arasında ayırım yapmak, donukluk ve çağdaş bir zahiriliktir. Nitekim ben bunu, Âdâbu'z-Zifâf, (sy.106-116) adlı eserimde açıkladım.

6- Cundub b. Abdullah Becelî, vefatından beş gün ön­ce Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şunları duyduğu­nu rivayet etti:

'Benim sizin aranızda bazı kardeşlerim ve arkadaş­larım var. Fakat aranızda benim bir halilimin (candan dostumun) olmasından [9] uzak olduğumu Allah'a bildiri­yorum. Şüphesiz Aziz ve Celîl olan Allah İbrahim'i halil (dost) edindiği gibi beni de halil edinmiştir. Eğer ben ümmetim arasından bir halil edinecek olsaydım Ebû Bekir'i halil edinirdim. Şunu bilin ki, sizden Öncekiler peygamberlerinin ve aralarındaki salih kimselerin kabirlerini mescit haline getiriyorlardı. Sakın sizler kabirleri mescit haline getirmeyin. Ben size bunu yasaklıyorum.'[10]

7-  Haris Necrânî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in vefatından beş gün önce şöyle buyurduğunu duydum:

'Dikkat edin! Sizden öncekiler peygamberlerinin ve salih kimselerin kabirlerini mescit haline getiriyorlardı. Dikkat edin! Sakın kabirleri mescit haline getirmeyin. Ben size bunu yasaklıyorum.[11]

8- Usâme   b.   Zeyd'den   rivayet   edildiğine   göre "Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatı ile sonuçlanan hastalığında: 'Ashabımı içeriye alınız' diye buyurmuştur.

Sahâbiler, yüzü Meâfiri diye bilinen bir örtüyle örtülü haldeyken, Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanma girdiler. [Yüzünü açtı] ve şöyle buyurdu: 'Allah Yahudilere ve [Hristiyanlara] lanet eylesin. (Çünkü) onlar peygam­berlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.'[12]

9- Ebû Ubeyde b. Cerrah'dan gelen rivayete göre Pey­gamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in son söylediği sözler şun­lardır:

'Hicaz ahalisi ile Necrân ahalisi arasında bulunan Yahudileri Arap yarımadasından çıkartınız. Şunu bilin ki, insanların en kötüleri peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirmiş olanlar (bir rivayette: getirmekte olanlara [13] dır.'[14]

10- Zeyd b. Sabit'in rivayet ettiğine göre Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah Yahudi­lere lanet eylesin. (Bir rivayette: kahretsin.) (Çünkü) on­lar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.»[15]

11- Ebû Hureyre'nin rivayet ettiğine göre: Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi  ve  seliem)  şöyle buyurdu:   'Allah'ım!   Sen beni™ kabrimi Wr puta çevjrme [16] A)]ahsmn kab.rlenn, mescit haline getiren topluluğa lanet eylesın.[17]

12- Abdullah  b.   Mes'ud  şöyle  rivayet  etti:   "Ben Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu duydum: 'En kötü insanlar, kıyamet koptuğunda hayatta olanlar ve kabirleri mescit haline getiren kimselerdir.'[18]

13-  Ali b. Ebî Talib şunu anlattı: "Abbas (radıyallahu anhu) benimle karşılaşınca:  'Ali! Gel Peygamber (saUallahu aleyhi ve sellem)*e gidelim. Eğer bizimle ilgili bir şey var ise (onu öğreniriz); değilse bizim vasıtamızla insanlara tavsiye­de bulunur.' Peygamberin huzuruna girdik. Baygın bir hal­deydi. Başını kaldırıp, şöyle dedi: 'Allah Yahudilere lanet eylesin. Onlar peygamberlerin kabirlerini mescit haline getirdiler.' Bir rivayette de: 'Sonra bunu üçüncü defa tek­rarladı' ilavesi vardır.

Biz onun bu halini görünce dışarı çıktık ve ona hiçbir şey sormadık."[19]

14- Müminlerin annelerinden rivayet edildiğine göre: "Rasûlüllâh (sallaliahu aleyhi ve sellem)'in ashabı: [20]'Biz Rasûlüllâh (sallaliahu aleyhi ve sellem)'in kabrini nasıl yapalım? Onu mescit mi yapalım?' diye konuştular. Ebû Bekir es-Siddîk dedi ki: Ben Rasûlüllâh (sallaliahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu duydum: 'Allah Yahudilere ve Hristiyanlara lanet eylesin! Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.'[21]

 



[1] Yani Rasûlüllâh (saliallahu aleyhi ve sellem)'in kabri açıkta bırakılır ve onun etrafında bina yapılmazdı. Maksat evinin dışında defnedileceğidir. Fethu 'I-Bâri adlı eserde böyle denilmektedir.

Âişe (radiyallahu anha)'nm bu sözü açık bir şekilde Peygamber (saliallahu aleyhi ve sellem)1 in evinde defnedilmesinin sebebini ortaya koymaktadır. Bu da ileride kabri üzerine mescit bina edilmesi muhtemel kimselerin önünde, yolu kapatmaktır. Durum böyle olduğuna göre, Peygamber (sallallahtı aleyhi ve sellem)'in evinde defnedilmesi başkasının defni hususun­da delil kabul edilemez. Bunu, asıl kaideye muhalif olması desteklemek­tedir. Çünkü sünnet olan defnin kabristanda yapılmasıdır. Bundan dolayı İbn Urve, el-Kevâkibu'd-Derârî adlı eserinde (k. 88/1, tefsir, 548)'de şunları söylemektedir: "Müslümanların kabristanında defnedilmek, Ebû Abdullah (İmam Ahmed'İ kastediyor) tarafından evlerde defnedilmekten daha beğenilen bir husustur. Çünkü böylesi, onun mirasçıları olan hayat­ta kalan kimselere daha az zarar verir ve kabristan âhiret meskenlerine daha çok benzer. Buralarda defnedilmiş olanlar için daha çok dua edilir,

rahmet okunur. Ashabı Kiram, Tabîin ve onlardan sonra gelenler hep şehir dışındaki alanlarda defnedilirlerdi.

Şayet Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) evinde defhedilmiştir, onun iki sahabesi de onunla birlikte defhedilmiştir denilecek olursa şöyle cevap veririz: Âişe (radıyallahu anha) dedi ki: 'Böyle yapılması Peygamberin kabrinin mescit edinilmemesi içindi.' Diğer taraftan Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabını Bakî'de defnederdi. Onun yaptığı uygulama başkasının uygulamasından daha önce gelir. Ayrıca onun ashabı bu hususta ona bir özellik tanımayı öngörmüşler, diğer taraftan: 'Peygam­berler öldükleri yerde defnedilirler' dediği de rivayet edilmiştir. Bu şekilde gidip gelenlerin çokluğuna karşı kabirleri korunmuş ve böylelikle o başkalarından ayırt edilmiş olur."

[2] Hadisi Buhârû III, 156, 198, VIII, 114; Müslim, II, 6?; Ebû Avâne, I, 399; Ahmed, VI, 80, 121, 255; es-Sirac, Müsned, III, 48> 2b'de Urve yoluyla Âişe (radıyallahu anha)'dan; Ahmed, VI, 146, 252: Beğavî, Şerhu's-Sünne, I, 415, Said b. Müseyyeb'den, o Âişe (radıyallahu «»•«O'dan rivayet etmiştir. Hadisin senedi Buhârî ve Müslim'in şartlarına £öre sanı«tır.

[3] İbn Kesîr dedi ki: Bu hadis bu rivayet yoluyla munkatidir (kesiktir). Çünkü Gufra'nın mevlâsı Ömer zayıf bir ravi olmakla birlikte, Ebû Bekir Sıddîk (radıyallahu anlıu)'nun günlerine erişmemiştir.  Suyutî, el-Camiu'i-Kebir,

(III, 147/a-b)'de de böyle denilmektedir.

[4] Buhârî, II, 422; Müslim, Ebû Avâne, Ebû Dâvud, II, 71; Ahmed, II, 284, 366, 396, 453, 518; Ebû Ya'la, Müsned, 278/a; es-Sirâc, es-Sehmî, Tarihli Cürcan, 349; İbn Asâkir, 14/367/b'de Said b. Müseyyeb'den, o Ebû    Hureyre'den   yine   Müslim,   Yezid   b.    Asamm'dan,   o   Ebû Hureyre'den, ayrıca Abdurrezzâk, Musaımef, 1/406/1589 birinci rivayet yoluyla, Ebû Hureyre'ye mevkuf olarak zikretmiştir.

[5] en-Nihâye'de belirtildiği gibi desenli, ipek ya da yün kumaş demektir. Ancak burada kasıt yündür. Çünkü ipek bilindiği gibi erkeklere haramdır. Sünnete bir değer vermeyenler arasından ipeği helâl kılanlar, böyle demese bile, sünnette bu böylece sabittir.

[6] Buharı, I, 422, VI, 386,VIII, 116; Müslim, II, 67; Ebû Avâne, I, 399; Nesâî, I, f 15; Dârimî, I, 326; Ahmed. I, 218, VI, 34, 229. 275; fbn S'ad, Tabakât. II, 258; Abdurrezzâk, Musannef, I, 406/1588.

[7] Buhârî, I, 416, 422; Müslim, II, 66; Nesâî, I, 115; İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 140; Ahmed, VI, 51; Ebû Avâne, Sahih, I, 400-401. Buradaki anlatım da ona aittir; İbn S'ad, Tabakât, 11, 240-241; es-Sirac, Müsned, 48, b; Ebû Ya:ta, Müsned, 220/b; Beyhakî, IV, 80; Beğavî, II,

415-416.

[8] Hafız İbn Recep'in kastettiği siyakında anlaşılacağı üzere ruh taşıyan şeylerdir. Yoksa ruh taşımayan ağaç, dağ gibi manzaraların resimlerinin yapılmasına Rasûlüllâh (sallallaluı aleyhi ve sellem) izin vermiştir. [Y. Evil

[9] Ben böyle bir şeyi kabul etmiyor ve reddediyorum, demektir. Halil, başka her şeyden ilişkinin koparılıp, sadece kendisine bağlanılan kimse demektir. Bunun ihtiyaç demek olan hallerden türetildiği söylendiği gibi, sevginin kalbin her tarafına nüfuz etmesi demek olan M/Zfe/'den türediği de söylenmiştir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve seiiemi. ihtiyaç duyduğu ve her şeyden ilişkiyi kesip kendisine bağlandığı kimsenin, Allah'tan baş­kası olmasını kabul etmemektedir. (Nevevî, Müslim Şerhi)

[10] Müslim, II, 67-68; Ebû Avâne, 1, 401. İfadeler ona aittir; Taberânî, Kebir, 1/84/2; İbn S'ad kardeşlik ve halil edinmeyi sözkonusıı etmeden özet olarak, 11,240.

Yine İbn S'ad, II/241'de Ebû Umanıe yoluyla buna benzer bir rivayet nakleder. İbn Hacer Heysemî, ez-Zevâcir, I, 120'de dediği gibi, bunun ikinci bir benzeri de (şahidi, tanığı) Taberânî'nİn K'ab b. Malik'ten rivayetiyle beis olmayan bir senedle gelmiştir.

[11] " İbn Ebî Şeybe, 2/83/b ve t/2/376. Senedi Müslim'in şartına göre sa­hihtir.

[12] Tayâlisî, Müsned, II, 113; Ahmed. V, 214; Taberânî, Kebir, I, 22/a; Senedi itibariyle hasendir; Şevkânî, Neyin'I-Evtâr,  II,  I I4'te; senedi ceyyiddir, demiştir. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, (II, 27)'de ravileri sika kabul edilmiş kimselerdir demiştir.

[13] İki rivayet arasındaki fark açıktır. Birinci rivayet birtakım insanların önceden böyle bir işi yaptıklarını anlatmaktadır ki; bunlar Yahudiler ve Hristiyanlardir. Nitekim önceki hadislerde de geçtiği gibi. Diğer rivayet ise bu ümmetten onların izledikleri yolu izleyenler kastedilmektedir. Bunu da 6, 7 ve 12 no'lu hadisler desteklemektedir.

[14] Ahmed, no. 1691, 1694; Tahâvî, Müşküul-Âsâr, IV, 13; Ebû Ya'la, 57/a; İbn Asâkir, 8/367/b sahih bir senedle; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, V, 325'de şunları söylemektedir:  'Ahmed bu hadisi birçok senedle (aslında iki senedle) rivayet etmiştir. Bu senedlerin ikisi de muttasıl ve ravileri sikadır. Ebû Ya'la da bu hadisi rivayet etmiştir.7

Derim ki: Bu ifade açıkça tartışılabilir bir ifadedir. Çünkü işaret ettiği üç rivayet yolu dönüp dolaşıp İbrahim b. Meymun'un Sad b. Semura'dan yaptığı rivayet etrafında birleşmektedir. Ancak üçüncü rivayet yolunda kimi raviler bu ikisinin araşma İshak b. Sad b. Semura'yı yerleştirmiştir ki bu da Hafız (İbn Hacer'in) et-Tûcı! adlı eserinde açıkladığı gibi raviierden birisinin bir yamlmasıdır. Ayrıca hadiste: 'Şunu biliniz ki İnsanların en kötüleri...' İfadesi bulunmamaktadır. Diğer taraftan hadisi Heysemî bir başka yerde (II, 28) buna yakın ifade­lerle zikretmiş ve şöyle demiştir: 'Hadisi Bezzâr rivayet etmiş olup, ricali (senedindeki raviler) güvenilir ravilerdir.'

Ayrıca bu hadisin Ömer b. Abdulaziz'den rivayet edilen ve buna yakın bir ifade ile merfıı olarak; fakat senedi mürsel bir şahidi daha bulun­maktadır. Bunu İbn S'ad, (11,254'de) rivayet etmiştir.

[15] Ahmed, V, 184, 186'da rivayet etmiştir. Ukbe b. Abdurrahman dışında bütün ravileri sika (güvenilir) kimselerdir. Ukbe ise İbn Ebî Mâ'mer diye bilinen zat olup et-Takrib'de belirttiği gibi meçhuldür. O bakımdan Heysemî'nin  II, 27'deki 'hadisi Taberânî, Kebir'de rivayet etmiş olup, ricali (ravileri) müvessak (güvenilir olduğu söylenen) kimselerdir' sözüne Şevkânî gibi aldanmamak gerekir. Çünkü o (Neylu'I-Evtâr), II, 114'te: 'Senedi ceyyiddir' demektedir. Çünkü 'müvessakun: güvenilir oldukları söylenenler1 ifadesi 'sika!: güvenilir kimseler' ifadesinden daha aşağıdadır. Çünkü bu ilim erbabının kullandıkları 'müvessak: güvenilir olduğu söylenen' ifadesi hadisin ravilerinden kimisinin sika kabul edilişinin güçlü olmadığına işarettir. Sanki Heysemî bununla burada sözü geçen Ukbe'nin sadece İbn Hibban tarafından sika kabul edildiğine işaret etmek istemiş gibidir. İbn Hibban'ın sika kabul etmesi­ne ise güvenilmez. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. İbn Hibban'ın sika kabul etmesine güvenilmeyişi ise, bu şerefli ilmi iyice bilen kimselerin hakkında şüphe etmedikleri bir husustur. Ben buna dair geniş açıklama­ları Şeyh Abdullah Habeşî'nin et-Takîbu'l-Hasîs adını taşıyan risalesine yazdığım cevapta kaydetmiş bulunuyorum. Bu cevap, et-Temeddunu'i-İslâmî'de peş peşe birtakım makaleler halinde neşredildi. Daha sonra er-Reddu alâ't-Takîbi'İ-Hasis adı altında müstakil bir kitapçık olarak neş­redildi. (Bkz. sy. 18-21)

Diğer taraftan bir kimsenin herhangi bir hadis ile ilgili olarak 'ricali sikadırlar: güvenilir ravilerdir" demesi yahut ta 'bu hadisin ricali sahih hadisin ricalidir' demesi daha başka yerlerde açıkladığım üzere senedi sahihtir, anlamına gelmez. Örnek olarak Silsüetu 'İ-Ahadîsi 's-Sahiha, (II, sy. 5), ei-Mektebu'i-İslâmi baskısına bakabilirsiniz. Şu kadar var ki, buradaki bu hadis, daha önce geçen şahitleri dolayısıyla sahihtir.

[16] İbn Abdjlberr dedi kî: 'Put (vesen) sanem demektir. Benini kabrimi kendisine doğru namaz kılınıp, secde edilen ve böylece ona ibadet olu­nan bir put haline getirme, demektir. Çünkü Yüce Allah bu işi yapanlara İlen' derecede gazap eder. Rasûlüllâh (sallallahu alcylıi ve sellem) ise ashabı­nın ve ümmetinin diğer kesimlerini kendilerinden önce peygamberlerinin kabirlerine doğru namaz kılan, oraları kıble ve mescit edinen diğer ümmetlerin yaptıkları kötü işten sakindırmaktadır. Nitekim putperestler kendilerine doğru secde ettikleri ve yücelttikleri putlarına karşı böyle hareket ederlerdi. İşte bu en büyük şirktir. Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına bu işin Allah'ı ne kadar gazaplandirdiğini haber vermek­te ve O'nun razı olmadığı işlerden bir İş olduğunu bildirmektedir. Çünkü onların  da kendilerinden  Önceki  ümmetlerin yolunu  izlemelerinden korkuyordu. O hem kitap ehline, hem de sair kâfirlere muhalefet etmeyi severdi. Ümmetinin ise onlara uyacaklarından korkardı. Onun ayıplamak ve azarlamak üslubuyla kutlandığı şu ifadelerine dikkat edelim: 'Sizden öncekilerin yollarını iki ayağın ardı arkasına gitmesi gibi izleyeceksiniz. O kadar ki, onlardan bir kimse bir keler deliğine girecek olsa siz de ona girersiniz.' İbn Recep, Fethu %Bâru 65/90/b, el-Kevâkib'âen naklen.

[17] Ahmed, no. 7352; İbn S'ad, II, 241-242; Mufaddal Çenedi, Fedâilu't-Medine, 66/a; Ebû Ya'ia, Müsned 312/a; Humeydî, 1025; Ebû Nuaym, Hiîye, VI, 283 ve VII, 317 sahih birsenedle.

Bu hadisin mürsel bir tanıği daha vardır. Bunu Abdurrezzâk, Musannef, 1/406/1587; îbn Ebî Şeybe, IV, 141 'de Zeyd b. Eslem'den rivayet etmiş olup senedi kavidir (kuvvetlidir). Bir diğer tanığını Malik, Muvatta, I, I85'de; ondan da İbn S'ad, II. 240- 241'de Ata b. Yesar'dan (Peygambe­re) merfu olarak rivayet   etmişlerdir. Senedi sahihtir. Bezzâr, Ata'dan mevsul olarak Ebû Said Hudri'den diye rivayet etmiş; İbn Abdilberr de hem mürsel, hem mevsul rivayetinin sahih olduğunu belirterek şöyle demiştir: 'Bu hadis sika (güvenilir) raviJerin naklettikleri mürsel hadis­leri kabul edenlere göre sahihtir. Müsned olarak kabul edenlere göre de sahihtir. Çünkü Ömer b. Muhammed bu hadisi müsned olarak rivayet etmiştir ki, bu da ziyadeleri (rivayetindeki fazlalıkları) kabul edilen kimselerdendir.' Bkz. Suyutî, Tenviri/ 'I-Havalik. İbn Abdilberr'in burada sözü edilen Ömer hakkında söyledikleri tartışılır. Çünkü Hafız İbn Recep, Fethu 'l-Bârf de şunları söylemektedir: 'Bu yolla hadisi Bezzâr rivayet etmiştir. Burada sözü edilen Ömer, Ömer b. Sahbân'dir. Bezzâr'm bazı nüshalarında nispeti zikredilerek gelmiştir. O bakımdan îbn Abdilberr onun Ömer b. Muhammed Ömerî olduğunu sanmıştır. Ancak görülen o ki, bu bir vehim (yanilma)dir. Buna yakın bir rivayeti Ebû Seleme, Ebû  Hureyre'den, 'fihi nazarun' (itibar olunmayan) bir isnad ile zikretmiştir.'

[18] İbn Huzeyme, Sahih, I, 92/b; İbn Hibban, 340, 341; İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 140 (Hind baskısı); Ahmed, no. 3844, 4143; Taberânî, Kebir, 3/77/a; Ebû Ya'la, Müsned, 257/a; Ebû Nuaym, Ahbaru Asbahan, I, 142 hasen bir sened İle; yine Ahmed, no. 4342 kendisinden öncekin­den ayrı bir sened ile rivayet etmiş olup, bir önceki senedin şahitliği ile hasendir. Hadis bu iki sened ile sahih olmaktadır. Şeyhu'l-İslânı İbn Teymiyye, Minhacu's-Sünne, 1311; el-İktidû, sy. 158'de: 'Senedi ceyyiddir' demiştir. Heysemî, II, 27'de: 'Hadisi Taberânî, Kebirde rivayet etmiş olup, senedi hasendir' demektedir.

Heysemî'nin hadisi sadece Taberânî'ye atfetmek ile yetinmesi ise açık bir kusurdur. Halbuki bu hadis Müsned&e az önce işaret ettiğimiz üzere üç ayrı yerde bulunmaktadır. Hadisin ilk bölümünü de Buhârî, Sahih, I3/I5'de muallak olarak rivayet etmiştir.

[19] İbn S'ad, IV, 28; İbn Asâkir, 12/172/b'de iki ayrı yolla, Osman b. Yeman'dan Ebû Bekir b. Ebî Avn'ın bize haber verdiğine göre o Abdul­lah b. îsâ b. Abdurrahman b. Ebî Leyla'nın babasından... o dedesinden yahut ta: Babasından ya da dedesinden şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ali b. Ebî Talib'i şöyle derken dinledim:

Derim kî: Bu hasen bir seneddir. Şu kadar var ki burada sözü geçen Ebü Bekir'in kini olduğunu bilmiyorum. Dulabî ile Ebû Ahmed Hâkim, el-Kıtnâ adlı eserinde onu zikretme m işlerdir.

[20] el-Câmiu'I-Kebir, 3/147/a'da belirtildiği gibi bunu İbn Zencevevh, Fedâilu 's-Siddtk^da rivayet etmiştir.

[21] Muhammed Nasiruddin Albani, İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları, Hadis Yayınları: 15-26.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol