Kur'an ve Sünnet
   
 
  HİCRİ 1421 YILI CUMA HUTBELERİ

İNTİHAR 

Şeyh Abdulbâri es-Subeyti

15.11.1421 hicri 

Hamd; mülkün sahibi, günleri döndüren ve (Her şey O'nun yanında bir ölçüyledir) buyuran Allah'adır. O'na - subhanehu - hamdeder ve O'na şükrederim. O'ndan izzet ve itibar dilerim. 

Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur. O; tektir ve ortağı yoktur. Aziz ve Ğafur'dur. Vahid ve Kahhar'dır. ve şehadet ederim ki; efendimiz, nebimiz Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. O; Allah'a davet etmiş ve kulları ateşten alıkoymuştur. Onları; nefislerine zulmetmekten, nefislerini öldürmekten ve intihardan sakındırmıştır. gece ve gündüz birbirini takip ettiği ve ağaç yaprakları düştüğü müddetçe Allah O'na, ailesine ve ashabına salât ve selam eylesin.

Bundan sonra; size ve nefsime Allah'tan hakkıyla korkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, dünya ve ahirette kurtuluştur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin)

Allah'ın Kulları! 

Çağdaş batılı toplumlar, toplumsal ve sıhhi açıdan bir takım hastalıklar çekmektedir. Bu; yaşadıkları materyalist medeniyetin, içki ve uyuşturucu kullanmanın getirdiği olumsuz bir sonuçtur. Bu sonuç, mutluluğu acı gerçeklerden kaçmada aramanın neticesi olarak ortaya çıkmıştır. İntihar olgusu da, bu medeniyetin cehenneminden ve felaketlerinden kaçmanın en uç noktasını temsil eder. Aşırı şekilde maddeciliğe yöneliş, toplumsal ilişkilerin ve ailevi bağların kopması toplumun fertlerinde bir kayboluş hissi uyandırmıştır. Ümitsizliğe ve çaresizlik duygusuna kapılmanın sonrasında da materyalist yaşamın problemlerinden kurtulma, intihar yolunu seçerek hayatına son verme eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu konuda açıklanan rakamlar izah gerektirmeyecek derecede açıktır.

Kafirin intihara teşebbüs etmesinde bir gariplik yoktur. Çünkü kafir, iman gibi kendisini koruyacak bir sığınak, ona kol-kanat gerecek bir aile ve onu seven bir toplum bulamaz. Onlar, sevgiden ve aile gözetiminden mahrum olarak yetişirler. 

Bütün dünyayı saran intihar gerçeği, maddi açıdan sağlanan büyük ilerlemeye rağmen çağdaş medeniyetin, insanın temel ihtiyaçlarına cevap verme noktasında başarısızlığa uğradığına delalet etmektedir. Hatta bu medeniyet; insanı hayatının bir gayesi, varlığının bir kıymeti ve hedefi olmayan avâre biri olarak ortada bırakmıştır.

İntihar, yeni bir olgu değildir. Buhari Sahihi'nde, Sehl b. Sa'd es-Sâidi'nin şöyle dediğini rivayet eder:"Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, müşriklere karşı savaşan bir adama baktı. Müslümanlar arasında, onlara en çok faydası dokunandı. Ve şöyle buyurdu: "Cehennem ehlinden bir adama bakmak isteyen şu adama baksın." Bunun üzerine o adamı birisi takip etti. Sonunda adam yaralandı. Ölmekte acele etti ve kılıcın ağzını memelerinin arasına koyarak omuzlarının arasından çıkıncaya kadar üzerine yüklendi.. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kul var ki; insanlara göründüğü üzere cennet ehlinin amelini işler. Oysa o, cehennem ehlindendir. İnsanlara göründüğü üzere cehennem ehlinin amelini işler. Oysa o, cennet ehlindendir. Ameller ancak sonlarıyla birlikte değerlendirilir."  Bu olay, İslam'ın ilk yıllarında olmuş nadir bir olaydır. Fakat bu olaylar herhangi bir müslüman toplumda arka arkaya gelirse, bir tehlike işaretidir. Bu gerçeğin incelenmesi ve değerlendirilmesi, sağlıklı çözümlerin ortaya konulması gerekir. 

Bu hayat, yaratıcı olan Allah Teâlâ'nın bir bağışıdır. Korunması ve gözetilmesi gereken değerli bir haktır. Allah -subhanehu- onu verendir. O, hayat veren ve öldürendir. İnsanın, hayatının varlığında bir etkisi yoktur. Can, sahibinin elinde bir emanettir. Ona kıymak en büyük günahı ve ahirette cezayı gerektiren bir suç kabul edilmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Her müslümanın müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır." Bu hadisi, İmam Müslim Ebu Hureyre'den rivayet eder.

Hayatı korumak için, İslam dini müslümanlar arasında savaşmayı haram kılmıştır. Ebu Bekra radıyallahu anh'tan şöyle dediği rivayet edilir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "İki müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelseler, öldüren de öldürülen de ateştedir." "Ey Allah'ın Rasulü! Bu, katil; ya öldürülenin suçu ne?" dedim. Şöyle buyurdu: "O da arkadaşını öldürmeye istekliydi." Bunu, Buhari ve Müslim rivayet eder.

Hayat, kaçınılmaz bir gerçektir. Şeriat; hayatı korumak için müslümanı yemeye, gıda ve ilaç almaya mecbur kılar. Değilse, nefsini tehlikeye atmış olur. Hayatını tehdit eden bir açlığa, sıkıntıya ve darlığa düşse, şeriat koyucu; ölü hayvan eti, içki ve domuz gibi haramları yemesine izin verir. Hatta, bu ona vaciptir. Yine, sağlığını koruması için, hastanın Ramazan ayında oruç tutmaması caizdir. Sağlığın ve hayatın korunması ve tehlikeye maruz kalmaması için hastanın ve güç yetiremeyen kimsenin oturarak ve sırtüstü uzanarak namaz kılması caizdir.

İnsan, kendine hayat vermemiştir. Bilakis Allah, ona hayat nimetini verendir. Hayat nimetini alma hakkına da ancak mülkün sahibi, ölümü ve hayatı yaratan Allah sahiptir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Şüphesiz biz dirildir ve biz öldürürüz. Ve her şeye biz vâris oluruz.) 

İnsanın; acı veren hastalığı ne kadar şiddetlenirse şiddetlensin, aşırı fakirlik onu ne kadar çökertirse çökertsin ya da ümitsizlik sinirlerini ne kadar tahrip ederse etsin yıkılmaya ve intihar ederek canına kıymaya hakkı yoktur. Bu suçu işlerse cehennem ehlinden olur. (Kendinizi öldürmeyin. şüphesiz ki Allah, size çok rahmet edendir. Kim (sınırları) aşarak ve haksızlık ederek bunu yaparsa onu ateşe koyacağız. Bu ise Allah'a çok kolaydır.).. Amr ibnu'l Âs, Zâtu's Selâsil savaşı esnasında cünüp olur. Nefsi için korkarak, soğuk su ile yıkanmaktan kaçınır. Ve bu ayeti delil getirir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de onun bu ayeti delil getirmesini onaylar; güler ve ona bir şey söylemez. Bu hadisi, Ebu Davud rivayet eder.

Ebu Hureyre'den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Kendini boğan kimse cehennemde kendini boğar. kendini (bıçak vb. birşeyle) vuran kimse cehennemde de kendini vurur." Bunu, Buhari rivayet eder. 

Hasan el-Basri'den, şöyle dediği rivayet edilir: "Cündüb bize bu mescitte şunu anlattı ve anlattığından beri de unutmadık. Cündüb'ün, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemeyeceğinden de eminiz: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Sizden öncekiler içerisinde yaralı bir adam vardı. Buna tahammül edemedi ve bir bıçak alarak elini kesti. Ölünceye kadar kan durmadı. Allah Teâlâ "Kulum kendi kendine (ölüme teşebbüs ederek) acele davrandı. ben de ona cenneti haram kıldım." Bu hadisi, Buhari rivayet eder.

Kalbi ne kadar üzüntüyle ve nefsi ne kadar kederle dolarsa dolsun, zamanın felaketleri ne kadar acı verirse versin ve yaşamın sıkıntıları onu ne kadar krize sokarsa soksun; intihar edenin, canına kıymak için hiç bir bahanesi yoktur. Çünkü teşebbüs ettiği iş, kaçtığı durumdan daha kötü ve kaybettiği kazandığından kat kat fazladır.

Hepimiz biliriz ki; dünyanın sıkıntıları peşpeşe gelir. Üzüntüleri arka arkaya sıralanır. felaketler birbirini takip eder. Dünyada yaşayan insanlar ise; sağlık ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, izzet ve zillet, mutluluk ve mutsuzluk bakımından farklı farklıdır. Yine de bunların hepsi, kederli kimseye binasını yıkma izni vermez. Sıkıntılı kimseye, hayatına küsme ve üzüntülü kimseye canına kıyma izni vermez. 

İntihar edenin davranışını onaylarsak; dünya, içerisindeki insanlardan olur. Allah'ın hayat konusundaki sünneti değişir. Oysa Allah'ın sünnetinde değişiklik bulamazsın.

İntihar eden insan, canına kıymakla ve kendini öldürmekle bulunduğu durumdan kurtulduğunu zanneder. Bu, kendini aldatmadır. Gerçekte o, kendisini şiddetli sıkıntılara sokar. Bu sıkıntıların ilki, can çekişmenin acıları ve ölüm sekerâtıdır. Sonu ise, bu günahı işleyen için Allah'ın, ahiret hayatında hazırladığı cezalardır.

İntihara teşebbüs eden, bu yolla ne kazanç elde edebilir?.. Canına kıymış, zehir içerek, kendini yakarak veya asarak, yüksek bir yerden atlayarak ölüm fincanından yudumlamıştır. Nefsini kurtararak, içinde can sıkıcı hiçbir şeyin olmadığı bir hayata kavuşacağını zannederek bunu yapar. Fakat ilahi adalet gereği, hedeflediğinin aksiyle karşılanır. Ona en iyi şekilde bir ceza olsun ve azabı uzasın diye kendi ameli türünden bir karşılık hazırlanmıştır.

İmanı azalan, iradesi zayıflayan ve direnci kırılan kimse bir olayda başarısız olunca, bir sıkıntıya uğrayınca, ticari bir alışverişte zarar edince, acı bir gerçekle yüzyüze gelince ya da ailevi problemlerle karşılaşınca başına gelen imtihanı kaldıracak güçte olamaz. Dünyayı zifiri karanlık ve acı bir işkence olarak görür. İçindeki ümit ateşi söner. Bu işkenceden kurtulmak için de kendini öldürür. 

İmtihan, Allah'ın bu hayattaki sünnetidir. Evet... Çeşitli belalar, musibetler ve sıkıntılarla imtihan olma Sünnetullah'tandır. Bu, bir hastalıkla olur. Diğeri fakirlikle olur. Üçüncüsü sağlık ve zenginlikle; arkadaşların, akrabaların ve sevilenlerin ölmesiyle; ürünlerin azalmasıyla imtihan olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman "Biz, Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz" derler. İşte rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.)

Allah sünneti üzere; kullarını derece derece yaratarak, onların rızıklarını ve makam, mal ve toplumda saygınlık gibi onlara verdiği nimetleri farklı kılarak imtihan eder. (Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur.).. Aziz Kitab'ı, nebevi sünneti ve mü'minlerin yaşantısını inceleyince bir çok kimsenin dağları devirecek türden çeşitli belalara uğradığını görürsün. Fakat onlar; sabırla, sebatla ve Allah'ın yazdığına rıza ile silahlandılar... İmtihan kaldırılır, sıkıntı yokolur ve durum değişir.

Belki bu imtihan; bir kötülüğün uzaklaştırılması, kişinin günahlarının keffareti ya da derecesinin yükseltilmesi içindir. Onu rıza ile karşılarsa dilediği olur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Müslümana bir fenalık, hastalık, keder, hüzün, eziyet ve sıkıntı isabet etmez, hatta vücuduna bir diken batırılmaz ki; Allah Teâlâ onunla günahlarını örtmesin." Bu hadisi Buhari, Ebu Said el-Hudri ve Ebu Hureyre'den rivayet eder.

Sıkıntıya mutlaka uğranacaksa o anda kazaya iman eden bir kalp, imtihan anında sakin davranacak huşulu bir nefis ve Allah'a tam teslimiyet olmalıdır. Sabırsızların nefsinde bu teslimiyet, öfkeye dönüşür.

Bazı insanlar, sürekli bir endişe ve bitmeyen bir kaygıyla belayı kendine çeker. O, lisan-ı haliyle şöyle demektedir: Başkaları zenginken ben nasıl fakir yaşarım? Başkaları sağlıklıyken nasıl beni hastalık sarar? Ve çeşitli şekillerde nasıllar... Aslında bunlar, Allah'ı adaletsizlikle itham etmektir. O'nun hükmünde zulüm olduğunu ileri sürmektir. Her şeyi bilen hükümdar Allah'a bir itirazdır. Bundan Allah'a sığınırız. Dinin, o kişi üzerindeki etkisi kaybolur ve hayatına karamsarlık hakim olur. Belki de vesvese ile kötü sonuçlara ulaşır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (O (Allah) yaptığından sorumlu tutulamaz.) Ve şöyle buyurur: (Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Kimini diğerine derecelerle üstün kıldık.) 

Hepimiz kaza ve kadere iman ettiğimizi söyleriz. Başımıza bir musibet gelince de öfkelenme, sinirlenme ve sabırsızlanma gibi hayret verici durumlara düştüğümüzü görürsün. Bu, kaza ve kadere olan imanımızın nefislerimizde yereden sağlam bir inanca dönüşmemesi nedeniyledir. Veya bu imanın yanlış anlayışlar ve tasavvurlar üzerine bina edilmesinden kaynaklanır.

Toplumun fertleri sağlam bir dini terbiye ile yetiştirilse; intihar eden için, dünyevi mutluluktan istediğini elde edememesine üzülerek ahiret mutluluğunu açık bir zararla kaybetmek kolay olmaz.

İntihar eden kimse, niçin değerli hayatından yüz çevirir ve onu önemsemez? Nasıl hayatının son saatlerinde dinini tehlikeye atar? Kalbi iman nuruyla dolu olsa; evi, okulu, üniversitesi ve mescidi nefsinde dini duyguları sağlamlaştırsa hayatının son anında dinini tehlikeye atmaz. Sıkıntı ve musibet anlarında sabretmeye ve dayanıklı olmaya alıştırılsa kendisini küçük düşüren bu tahammülsüzlükle hareket etmez. 

Allah'a iman nefiste, onun sarsılmalarına ve afetlerine karşı bir sükunet sağlamazsa iman olmaz. Bilakis o, düşünce ve sözde kalan, daha öteye geçmeyen bir iddiadır. 

Hayrı ve şerri ile kadere iman, dünyanın sıkıntı ve zorluklarına bakışa yüce anlamlar kazandırır. Bu anlamlar; kişiye, faziletli insanların davranışıyla hareket etme özelliği verir. Fakirlik, zühdün bir kapısı ve hastalık, cihadın bir türü olur. başarısızlık, sabra giden bir yol ve hüzün, ümidin bir çeşidi olur. Ve böyle devam eder...

Bu şekilde, üzüntüler ve acılar, nefse ve nefsin şehvetlerine karşı zafer kazanmanın bir çeşit sevincine dönüşür. Bunu yüce peygamberimiz şöyle açıklar: "Mü'minin işine hayret! Onun her işi hayırlıdır. Bu, mü'minden başkası için sözkonusu değildir. Ona sevindirici bir durum isabet etse şükreder ve bu onun için hayırlıdır. Ona bir musibet isabet etse sabreder ve bu onun için hayırlıdır." Bu hadisi İmam Müslim, Suheyb radıyallahu anh'tan rivayet eder.

Musibetin nefis üzerindeki etkisini hafifleterek onun endişelenmemesini sağlamak için musibete uğrayan kişi, musibete uğrayan başka insanlara bakarak teselli bulmalıdır. Sağa-sola bak; imtihan edilenden başkasını görür müsün? Çileli bir insandan başkasına rastlar mısın? Her evde feryat eden bir kadın... Ne kadar musibete uğrayan var. Ne kadar sabreden var. Senelerce yatağında hasta yatan, inleyen, kederli, borçlu ve sıkıntılı ne kadar çok insan var.

Peygamberler dahi imtihana maruz kalmıştır. Hatta onlar, imtihanı en şiddetli olan insanlardır. Yusuf aleyhisselam hapsedildi. ("Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir" dedi.) (Ve bir kaç sene zindanda kaldı.) Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in Mekke'den Medine'ye hicret etmesi gibi, yurtlarından çıkarıldılar. Uhud Savaşı'nda kanını akıttılar ve azı dişini kırdılar. Allah'ın elçisi Eyyub aleyhisselam, hastalıkla imtihan edildi ve sabretti. Onun uğradığı musibetin onsekiz yıl sürdüğü, kardeşlerinden iki kişi hariç yakın-uzak herkesin onu istemediği Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den sahih olarak nakledilmektedir. İmtihanının bir parçası da, mal ve çok çocuk sahibi olmasına rağmen ailesinin ve malının gitmesiydi. (Eyyub'u da (hatırla). Hani Rabbine; "Başıma bu dert geldi. Sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.) 

Korku başına gelip çatınca, hüzün seni sarınca ve endişe yakana yapışınca hemen namaza kalk. Ruhunu geri döndürür ve nefsine sükunet verir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem başına bir iş gelince şöyle derdi: "Ey Bilal! Namaz için kamet et ve bizi onunla rahatlat." Bu hadisi, Ebu Davud rivayet eder.

Malın azalınca, borcun çoğalınca ve gelirin daralınca "Allah bize yeter ve O, ne güzel vekildir" de!.

Yalnızlık, içine kapanmak, salih insanların sohbetinden uzak kalarak şeytanın fikirlerine ve kederlere teslim olmak intihar için başarılı bir yoldur. Sabırlı davranmak ise; sıkıntıları gönül rahatlığıyla, kuvvetli bir iradeyle ve üstün bir kişilikle karşılayan eşsiz insanların özelliklerindendir. Aksilikler ne kadar üstüste gelse ve önündeki yollar ne kadar karanlık olursa olsun sabret! Çünkü zafer, sabırladır. Kurtuluş, meşakkatle olur. Ve her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. 

Şüphesiz; intihar eden kimse, suçunun kötü sonucuna ve yaptığının kendisini küçük düşürmesine katlanır. Fakat, toplum da sorumluluğun bir kısmını yüklenir. İntihar eden kimse, sevgi dolu bir kalp ve şefkatli bir yürek bulsaydı... Kendisine kucak açan, acılarını ve kederlerini paylaşan birini bulsaydı... Yolunu aydınlatan bir öğüt ve doğruyu gösteren bir sözle kendisine nasihat eden birini bulsaydı... Vesveselerini boşa çıkaran ve kuşkularını söndüren ilim sahibi bir kimseyi bulsaydı... Halini soran bir komşu, sığınacağı bir yakın ve kendisine şefkat gösteren bir kardeş bulsaydı... Sorumlulukları paylaşan, birbirine bağlı bir toplum bulsaydı... Bütün bunları bulsaydı, intihar sorununun başka bir boyutu olurdu. Bu konuda yapılan konuşmalar da daha parlak olurdu. 

Allah, beni ve sizleri mübarek eylesin...

İhsanı için Allah'a hamdolsun. Başarılı kılması ve nimetlendirmesi nedeniyle O'na şükürler olsun. Allah'dan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Şanı yücedir. Şehadet ederim ki; efendimiz, nebimiz Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. O'nun rızasına davet edendir. Allah; O'na, ailesine, ashabına ve din kardeşlerine salât ve selam eylesin. 

Bundan sonra; size ve nefsime Allah'dan hakkıyla korkmayı tavsiye ederim. 

Bazı filmler; intihar felaketini, musibetlerin ve problemlerin baskısından kaçış yollarından biri olarak sunar. Bu şekilde, yetişmekte olan nesillerin zihinlerine intihar düşüncesinin yerleşmesini sağlar. Ayrıca bu filmler; gerilimi ve tedirginliği artırır, düşmanlık isteğini körükler. Yine; içki ve uyuşturucular kişiyi ümitsizliğe ve yıkıma, sonra da intihara sürükleyebilir. 

Genç nesillerimizi peşpeşe gelen bu felaketlerden korumak için kendimizin ve çocuklarımızın nefislerinde, eğitim ve terbiye yoluyla, imtihan anlayışını ve hayata şer'i açıdan bakma düşüncesini yerleştirmeliyiz. Küçüklükten itibaren, zorluklara ve sabra tahammülü öğretmeliyiz. Allah'a imanı yerleştirmeli, kaza ve kadere iman anlayışını tashih etmeliyiz. Çocukları, bu anlayışları ifsad eden filmlerden korumalıyız. Toplum da, fertleri arasında ictimai ilişkileri ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmelidir. Bütün bunları gerçekleştirmek için cami imamlarına ve ilim sahiplerine düşen sorumluluk aşikardır. 

Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kim bir dağdan (yüksek bir yerden) kendisini aşağıya atıp öldürürse, bu intihar eden kimse cehennem ateşinde ebedi ve daimi surette kendisini yüksekten aşağıya bırakır (bir halde azap olunur). Kim zehir içer ve canına kıyarsa; zehiri elinde, içer bir halde ebedi ve daimi bir surette cehennem ateşinde (azap olunacak)tır. Kim de kendisini (bıçak gibi) bir demir parçasıyla öldürürse; o demir parçası elinde, karnına vurarak ebedi ve daimi surette cehennem  ateşinde (azap olunacak)tır." Bu hadisi, Buhari rivayet eder.

Allah'ım bize yağmur ver...


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol