Kur'an ve Sünnet
   
 
  BEŞİNCİ BÖLÜM

BEŞİNCİ BÖLÜM

 

PEYGAMBERİMİZE PEYGAMBERLİK VERİLMESİ SIRASINDA DUYULAN BAZI SESLER

 

Buharı Ömer bin el-Hattâb (r.a.) den rivayet eder. Adamın biri Ömer'e uğramış, Ömer ona kim olduğunu sormuş. Adam: "Ben câhiliyye zamanı onların kâhini idim" demiş. Ömer: "Peki, sana gelen cinlerin en şaşırtıcı haberi ne idi?" diye sormuş. Adam: "Ben günün birinde bir çarşıda bulunuyordum. Cinlerden birinin gelip: "Şu cinlerin işine şaşmaz mısın? İnsanları hayrete ve ümidsizliğe düşürürken, simde de herkesten önce müslüman olacağız diye koşturuyor?" diye haykırdı. Doğrusu bu benim için çok şaşırtıcı olmuştur."

Ömer, o adama hitaben: "Doğrudur" dedi ve şunları ilave etti: "Ben de günün birinde onların putlarının yanında uyuyordum. Adamın biri bir davar getirip putun yanında kesti. Ondan öylesine bir feryad çıktı ki, ben bu kadar şiddetli bir feryadı daha önce işitmemiş tim. Evet, şiddetle feryad ediyor ve şöyle diyordu: ;'Ky celîh! Emr-i necîh, recül-i nasîh!... (En güzel nasîhatçı) bak ne diyor: "Lâ ilahe illallah = Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur!"

İşte bu ses üzerine, yanımdaki adamlar kalkarak kaçmaya başladılar. Ben ise: "Bunun aslının ne olduğunu öğrenmeden buradan ayrılmam!" diyordum. Aynı feryadı ikinci ve üçüncü defa- işittim. Bunun üzerine ben de kalkıp gitmek istedim. Hiç vakit geçmemişti ki, "işte peygamber zuhur etti!" denildiğine şahit olduk..."

{Buharı bunu, Ömer'in Müslüman Oluşu Bâbı'nda zikreder.)

"Gıfâr Oğulları bir gün Kabe yakınındaki putlarına bir buzağı kurban etmek istediler. Onu putun yanına götürdüklerinde öyle bir feryad kopardı ki, "Ey Zerîh, bir iş ki necîh, bir konuşma ki gayet fasîh! Haykırıyor gayet seçik, çağırıyor gayet açık: "Lâ ilahe illallah!" ...Mekke bu davetle çınlıyor maşallah!..." Adamlar böyle feryad eden buzağıyı serbest bırakıp beklemeye başladılar. Derken bir baktılar ki Peygamberimiz peygamberliğini ilân edivermiş..."

(Yine Beyhakî ile Imam-ı Ahmed'in Mücâhid'den bu mealde bir rivayetleri var. Fakat bunda buzağı yerine sığır deniimiştir.)

Yine Beyhakî'nin Berâ tarikiyle Ömer'den bir riv yeti: "Ömer bin el-Hattâb (r.a.), Sevâd bin Kârib'e: "Müslümanlığı kabul etmen nasıl oldu bize anlatır mısın?" diye sormuş. Sevad da şöyl- anlatmış: "Benim cinlerden kendisine danışmalarda bulunduğum bir arkadaşım vardı. Bir gün ben uyurken o gelip ansızın beni uyardı ve bana: "Kalk, anla ve aklını çalıştır! Eğer akledersen, Lueyy bin Gâlib Oğullarından bir peygamberin gelmiş olduğunu anlamakta gecikmezsin." Bundan sonra şiir hâlinde şunları söylemeye başladı:

"Cinlere ve onların azgınlarının hâline şaşıyorum... Şimdi de içlerinden bazıları binitini yola sürmüş, hidâyet ve rüşd yolunu aramak üzere Mekke'ye yönelmekte... Elbette onların mü'min ve müslüman olanları, kâfirleri gibi değildir. Haydi sen de Hâşim Oğullarından seçil­miş Peygamber'e git, kendi gözünle O'nu gör ve uyumaya çalış." O bana bunları söyledikten sonra ismen ve de büyük bir hiddetle hitabederek: "Ey Sevâd, gerçekten Allah Teâlâ bir peygamber göndermiştir, haydi durma O'na git, hidâyet ve rüşde nail ol!" diye emretti, ikinci gece oldu, yine o bana böyle gelip aynı şeyleri söyledi. Bunu üçüncü gece de tekrarladı. Her üç gecede aynı anlama gelen şiirleri okumayı da ihmâl etmedi. Bunun üzerine ben düşünmeye başladım. Baktım kalbimde islâm için ciddî bir sevgi doğmuş... Gidip peygamberi gördüm. O beni görünce: "Merhaba ey Sevâd, biz sana geleni ve seni uyaranı biliyoruz" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resulü, ben bunu kendi üslûbumla şiir hâlinde tekrara çalıştım. Bu şiirimi benden' dinler misiniz? diyerek müsâde istedim ve şiirimi okumaya başladım:

"Bir uyku ve istirahat sonrasında bana danışmanım geldi. Ne kadar tanıdı isem de hiç onun yalanını yakalamış değilim. Her üç gecede onun bana söylediği: "Lueyy bin Gâlib Oğullarından bir Hakk elçisi geldi" sözü olmuştur. Ben de paçayı kolları sıvayıp sür'atli binit devemin sırtına atlayarak uzaktan geldim... îmdi ben şehâdet ederim ki: Allah'tan başka bir ilâh yoktur, şüphesiz Sen de O'nun elçisisin, her gâib haber için Emîni'sin... Peygamberler içinde şefaati bize en yakın olanısın. Ey en keremli ve en şerefli ataların evladı... Ey yeryüzünde yürüyenlerin en hayırlısı, sana geleni bize tebliğ eyle! O gelenler her ne kadar başımızdaki saçı ağartacak kadar ağır ve zor da olsa, sen bize emret!... Bir şefaatçinin bulunmadığı o güne, bana şefaat eyle! O günde, Sevâd bin Gâlib adındaki bu âcize, ancak sen yardımcı olabilirsin...[1]

Beyhakî Hişam bin Muhammed el-Kelbî'den nakleder. O demiştir ki: "Bana Tayy kabilesinin yaşlı adamlarından bazıları anlatırlar ve dediler ki: Kendisi Tayy kabilesinden olduğu halde Umman arazîsinde bir puthânede müstahdem olarak çalışan Mazin adında biri vardı. Onun Nâcez adında bir putu bulunuyordu. Mazin bu putuyla ilgili olayı anlatmak üzere demiştir ki: "Bir gün ben putuma bir kurban sunuyor­dum. Bu sırada putun içinde gür bir ses işittim. Bu ses diyordu ki: Ey Mazin, durma yönel, yönel! Bana kulak ver de dinle, cahillik etme de anla! îşte gönderilen. peygamber, O'na semadan gelmiş haber, O'na îmân et de olma ebter... Cehennemde yanmaktan kurtul, onun yakacağı taşdır veya kul!"

Mazin der ki: "Vallahi bu çok şaşılacak bir şey!" dedim. Sonra birkaç gün geçti, ben putuma bir kurban daha sundum. Aynı mealde evvelkinden daha açık sözler işittim. Diyordu ki: "Ey Mazin, dinle sürura er! Hayrı açığa çıkaran, şerri yerin dibine batıran dine gir! Mudar'dan Muhammed peygamber olarak görderildi, semâdan Allah'ın en büyük dini indirildi. Artık sen, kendi elinizle yonttuğunuz taşlara tapınmaktan vazgeç! Ebedî azaptan kurtaracak yolu seç!..."

Putun içinden gelen bu sesler beni dehşete düşürdü ve: "Bu, Öncekilerden daha da şaşılacak bir şey!" demekten kendimi alamadım. Fakat hakkımda murâd edilen bir hayırdır, diye yorumladım... Hicaz ülkesinden bir adam geldi bu sırada. Geldiğin yerde ne gibi bir haber var, diye sorduk. O da dedi ki: "Mekke vadisinde bir adam çıktı ortaya... Kendisinin yanma gelenleri yeni dine davet ediyor. Adına Ahmed denilen bu adam, "Ey insanlar, Allah'ın dâvetçisine icabet ediniz!" ilânında bulunuyor." Ben, adamın bu sözleri üzerine: "Vallahi benim işittiğim şeyin anlamı da budur" diye söyledim. Derhal yola çıkıp Peygamber'e gittim, Allah'ın salât ve selâmı O'na olsun! O bana, islâmı bir güzelce anlattı, ben de müslüman oldum... Peygamber Efendimiz'e dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben bazı kötü alışkanlıkları olan bir kimseyim; içki ve eğlenceye, kadınlara düşkünüm... Arazîmiz de yıllardır kuraktır... Sonra Allah bana bir oğlan da vermemiştir. Ne olur, benim hakkımda Allah'a dua ediverseniz de, bu sıkıntı ve kötülüklerden kurtulsam; hem bîr erkek evlada, hem bol yağmura kavuşsam."

Peygamberimiz derhal dua buyurarak: "Ey Allah'ım, bu kulunun eğlence sevgisini Kur'ân okuma sevgisine çevir! Harama olan isteklerini, helâl olan istekler hâline getir. Onu yağmura ve erkek evlâda nail eyle."

Durumu böyle dile getiren Mazin, devamla diyor ki: "Yüce Allah benim bütün sıkıntı ve yaramazlıklarımı giderdi. Beni hem evlâda, hem de bol yağmura nail eyledi.

(Bu rivayeti, Hişâm bin el-Kelbî yoluyla Taberânî ve Ebû Nuaym de nakletmişlerdir.)

îbn-i Şahin es-Sahâbe adlı kitabında, İbn-i Mende Delâilü'n-Nü-büvve adlı esirinde, el-Muâfi de el-Celîs adlı kitabında Ebû Haysenıe tarikiyle Abdurrahmân bin Ebû Sübre'den, o da Ziibâb bin el-Hâris es-Sahabî'den rivayet ederler. O demiştir ki: "tbnü Vakşe'nin cinlerden bir danışmanı vardı, olacak şeyleri ona haber verirdi. Bir gün yine ona gelerek ve dikkatle kendisine bakarak: "Ey Zübâb, ey Zübâb! Şaşılacak haberler var, dinle! Muhammed'e Mekke'de peygamberlik verildi, davete başladı, fakat kimseler kendisini dinlememekte..." Dedim ki: "Peki bu nasıl oldu, bana anlat." O cevabında: "İşte bu kadar, olanlar şimdilik fazla sayılmaz" diye konuştu. Nihayet Peygamber'in (s.a.v.) çıkışını bizzat işittim ve kendisine tâbi oldum, müslümanlığı kabul ettim."

Şebbe oğlu Ömer, Gıfâf kabilesinde Osman oğlu el-Cemûh'dan nakleder. O şöyle demiştir: "Biz câhiliye zamanında mahallemizde oturuyorduk. Derhal bir haykırış duyduk geceleyin... Feryâd edercesine bağıran bu ses; şiirden bazı kısımlar söylüyordu. Ertesi gece ve daha ertesi gece de gelip aynen o şiirleri söyleyip gitti. Aradan zaman geçmemişti ki, Peygamber'in (s.a.v.) ortaya çıktığı haberi geldi."

îbn-i Sa'd ve îbn-i Asaklr Yezıd bin Rûmân'dan nakleder. O şöyle anlatmıştır: "Osman bin Affân ve Talha bin Ubeydullah Peygamber Efendimiz'e gidip açıktan müslıiman oldular. Osman dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, ben Şam'dan yeni döndüm. Biz Meân ile Zerkâ arasında iken biraz uykuya dalar gibi olmuştuk. Bir de ne görelim, biri feryâd ediyordu: "Ey uyuyanlar! Kalkınız, kalkınız! Şimdi uyuma zamanı değildir, hemen Mekke'ye gidiniz. Zira Mekke'de Ahmed zuhur etmiştir!" Mekke'ye geldiğimizde sizin zuhurunuzu duyduk, müslüman olmak için geldik."

îbn-i Sa'd, Ebû Nuaym ve îbn-i Asâkîr Süfyân el-Hüzelt'den naklederler. O da demiştir ki: "Bir kafilede Şam'a gitmiştik. Zerkâ ile Meân arasında iken bir yerde mola verdik, Uyuyup istirahata çekildik. Birisi boyuna bağırıyordu: "Ey uyuyanlar, kalkınız, şimdi uyuma zamanı değildir! Mekke'de Ahmed gerçekten ortaya çıktı ve büyük cinler sürüldü..." Bu ses üzerine hemen uyandık ve irkildik. Biz orada birtakım genç arkadaşlar idik. Bu sesi hepimiz birlikte duymuştuk. Dönüp evimize geldik, bir de ne görelim, herkesin dilinde konuşulanlar Mekke'deki ihtilaf... Gerçekten Peygamber zuhur etmiş, kimi inanmış, kimileri de inanmak istememiş. Çıkan peygamber, Abdü'l-Muttalib oğullarından bir zât olup adı da Muhammed imiş."

Ebû Nuaym Yâkûb bin Yezıd et-Teymt'den rivayet eder. Adamın biri Ömer'e uğrayıp sordu: "Yâ Ömer, sen bir kâhin misin? Cinlerden danışmanın ile ne zaman buluşurdun?" Ömer kendisine şu karşılığı verdi: "İslâm'dan az öncesi idi. Bir cin gelip: "Es-Selâm, es-Selâm! el-hakku'1-mubîn ve'1-hayru'd-dâim, ğayru hılmi'n-nâim... Allahu ekber!" diyerek feryâd etmişti. Kâhinlikten maksadın bu mudur? Benim bu sesi duymam mıdır?" Oradakilerden biri söze karışıp: "Ey mü'minlerin emiri, buna benzer bir haberi de ben size söyliyeyim mi? Biz ovada giderken bir yankıdan başka bir şey işitmiyorduk. Derken biri atma binmiş feryâd ediyordu: "Yâ Ahmed, yâ Ahmed! Allahü alâ ve emced! Allah'ın sana va'dettiği hayır sana geldi, ey Ahmed!" Sonra bu feryâd eden kayboldu..."

Bu sırada oradakilerden bir diğeri söze karışıp: "Ey mü'minlerin emîri, ben de bunun gibi bir haberi anlatmak isterim. Şöyle ki: Biz Şam'a gitmiştik.  Giderken Gafra denilen yere geldiğimizde gâibden ve arka tarafımızdan bir ses diyordu ki: "Gerçekten yıldız doğup parladı, ortalığı aydınlattı. Şiddetli ve koyu karanlıklar içinden doğup o karanlıkları dağıttı. Bu, Allah'ın elçisidir, O'nu tasdik eden felaha erecektir. Allah O'nun işini yüceltecek, O'na üstün başarılar verecek onu gerçekleştirecektir..."

Ebû Nuaym îbn-i Abbas'tan şu haberi çıkarmıştır: "Bir gün Ebû Kubeys dağından bir cin şöyle feryad ediyordu: Ka'b bin Fihr'i Allah yerin dibine batırsın. Akıllar ne kadar zayıfladı ve ne kadar hafifledi? Baksanıza onun dini, ataların dini kötüleyerek ilerlemek istiyor... Halbuki o atalar asıl kişilerdi. Cin bunu sizlere söylerken yeminle söylüyor! Aklınızı başınıza alınız, ey hurmalıklarda ve kalelerde duran­lar! Yakında atlıların birbirine girip savaştıklarını görürsünüz. Hiç mürüvvete sığar mı ki, kişi amcası, dayısı ile harb etsin? Dillere destan olacak şekilde akrabaları ile savaşsın ve vicdanı bundan rahatlık duysun? Atalarınızı düşünün ey ahâlî!"

Yâni cin (gizliden haykıran adam), bu suretle Kureyş'i islâm aleyhine kışkırtıyordu. Ertesi günü Mekke'de herkes bu feryad eden sesi konuşuyordu. Onun şiir hâlinde söylediği bu sözler, müşrikler arasında tekrarlanmıya başladı. Onlar bu sözlerle açıkça müslümanları kötütüyorlardı. Bunun üzerine bir konuşma yapan Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Bu, şeytanın putlar hakkında çektiği bir nutuktur. Bu - şeytanın adı da Mis'ar'dır. Çok geçmez Allah onu helak edecektir!" Bundan sonra üç gün geçmişti ki, yine Ebû Kubeys dağından bir ses feryad ediyordu: "Biz, Mis'ar'ın hesabını gördük. Kibirlilik gösterip azdığı için cezasını çekti. Üstelik o, hem hakkı inkar etmiş, hem de inkarı âdet haline getirmek istemişti. Elbette ki, İslama saldıran ve tertemiz Peygamberimiz'e söven bir varlığın cezası budur!"

Bu ses de Mekke'de konuşulur oldu. Peygamberimiz de bu hususta şöyle buyurdu: "Bu cinlerden bir ifrittir; çok şuurlu ve kendisinden zeka fışkıran bir varlıktır. Onun adı Semhac'dır. Ben ona Abdullah adını verdim. O bana gelip îmân etti ve cinlerden Mis'ar'm çoktandır peşinde olduğunu da söyledi. Onu ele geçirmiş ve öldürmüştür."

El-Fâkihı, Mekke'ye Dâir Haberler adlı eserinde îbn-i Abbas'tan şöyle nakleder: Âmir bin Rabîa[2]) dedi ki: "İslâm'ın ilk günleri idi. Biz Peygamber Efendimiz'in yanında idik. Mekke dağlarının birine bir ses geldi. İnsanları müslümanların aleyhine kışkırtıyordu. Peygamberimiz: "Bu bir şeytandır. Eğer bir şeytan, insanları peygambere ve ona tâbi olanlara karşı kışkırtacak olursa, mutlaka Allah onu ölümle cezalandı­rır" buyurdular. Çok geçmeden de onun öldürüldüğünü haber verdiler...

Onu öldürenin cinlerden Semhac olduğunu ve kendisinin ona "Abdullah" adını verdiklerini söylediler... O günün gecesinde aynı yerden bir cin'in şöyle haykırdığını duydum: "Biz Mis'ar'ı öldürdük! Çünkü o hakkı küçültmek ve inkar etmek istemiş, küfrü övmüş, peygamber'e sövmüştü."

Ebû Sa'd Şerafü'l-Mustafâ adlı kitabında Cendel bin Nadla'dan şöyle nakleder: O, peygamber Efendimiz'e gidip demiştir ki: Ey Allah'ın Resulü, benim cinlerden bir arkadaşım vardı, bir gün ansızın bana gelip dedi ki: "Haydi uyan gafleti bırak, baksana dîn kandili yandırılmış bulunuyor! Sâdıku'1-Emîn olan peygamber gönderilmiş bulunuyor! Güzel huylu deveye binip hemen O'na gitmelisin, O'na îmân etmelisin!" Ben, ne oluyor diye korku ile uyandım? O tekrar dedi ki: "Arzı yayıp döşeyene, kesin emirleri farz kılana yemin ederim ki, Arz'm her tarafında Muhammed, Peygamber olarak gönderildi. O, Mekke Haremi'nde neş'et etmiş, Taybe'ye de hicret etmiştir (edecektir)." Bunun üzerine ben hemen yola çıktım. Gelirken da gaipten bir ses bana: "Ey güzel huylu devesine binerek yola çıkmış adam, Peygamber'e doğru olan yolun hayırlı olsun, sen bu yolda doğruyu bulacaksın..." diye nida ediyordu."

îbnü'-l Kelbî Adiyy bin Hâtim'den nakleder. O demiştir ki: "Ben, Kelb kabilesinden Habis bin Diğne adında birini ücretle çalıştırmakta idim. Bir gün o, dehşete kapılmış vaziyette geldi. "İşte develerin!" diyerek bağırdı. Ben kendisine: "Seni korkutan nedir?" diye sordum. Bana verdiği cevapta dedi ki: "Ben vadide develeri gezdirirken karşı dağ yolunda bembeyaz saçlı birisi, kartal gibi süzülerek indi ve vadiye kondu. Ben gördüğüm manzaradan dehşete kapılmıştım Bana hitaben dedi ki: "Ey Habis bin Diğne, ey Habis; kalbine vesvese gelmesin, sakın kendi kendini aldatmıyasm, şüpheye mahal yoktur ki bütün açıklığı ile Hakk'm nuru zuhur etmiştir! Hiç vakit geçirmeksizin o nura koş, o nura karşı sakın kibirlenme, kanad indirip kabul eyle..." Bunları bana söyledikten sonra da oracıktan hemen kayboldu. Ben de hemen develeri toparlayıp başka bir vadiye indirdim. Biraz sonra uykuya dalmıştım. Atlı birisi gelerek beni uyandırdı ve bana hitaben: "Ey Habis, söylediklerimi iyi dinle! Şaşkınlıklar içinde dolaşan biri, hiç hidâyete eren gibi midir? Sakın Tarîk-ı Müştekim üzerinden ayrılma! Peygamber Ahmed'in getirdiğini dinle, bütün dinler yürürlükten kaldırılmıştır!" Ben bu sözler karşısında fazla heyecanlanıp bayılmışım. Biraz sonra aklım başıma geldiğinde, iyice bildim ki Allah beni müslümanlık hususunda imtihan etmektedir..."

Taberânî ve Ebû Nuaym Amr bin Mürre el-Cühenî'den şu haberi nakletmişlerdir: O demiştir ki: Ben hacc için yola çıkmıştım. Mekke'ye vardığımda şöyle bir rüya gördüm: Mekke'den bir nûr yükseliyordu, tâ Medme dağına ışığı vuruyordu. Sonra bu yükselen nûr sütunu içinden bir ses: "Nûr yükseldi, karanlık mahvoldu! Son peygamber gönderildi"

diye feryad ediyordu. Sonra bir nûr daha yükseldi, bunun da ışığı tâ Hıra ve Medâin köşklerini aydınlatıyordu. Bana onları gösteriyordu ve içinden bir ses: "İslâm zuhur etti, putlar kırıldı, yakınlar ve fakirler gözetildi" diyordu. Büyük bir ürperti içinde uyandım ve arkadaşlarıma: "Vallahi burada büyük bir olay çıkacaktır!" diyerek rüyamı anlattım. Hac dönüşü memleketimize vardığımız zaman hepimizi sarsan bir haber ulaştı. "Ahmed adında bir zât, Mekke'de peygamberliğini açıkça ilân etti" deniliyordu. Ben yerimde duramayıp yola çıktım, Mekke'ye gelip peygamberi gördüm. O'na rüyamı anlattım ve müslüman oldum. Peygamber Efendimiz'e dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, kavmim içinde müslümanlığı tebliğ edip yaymam için ,beni vazifelendir!" O da bunu kabul buyurup beni vazifeli kıldı. Ben de kavmime döndüğümde onları islâma davet ettim. Müslümanlığı hepsi kabul ettiler, ancak içlerinden biri aksilik ve kibirlilik gösterip islâm aleyhinde bulunmağa başladı. Bana hitaben beddualar yağdırıp şöyle diyordu: "Ey Anar bin Mürre! Sen bize, ilâhlarımızı terketmeyi ve atalarımızın yolundan sapmayı mı emrediyorsun? Bu nasıl olur? Allah senin hayatını zehir etsin! Yaşayışında huzur yüzü görme... Hiç aklı başında bir kimse, o büyük ve asıl ecdadın yolundan döner mi? Onları açıkça kötüler mi?"

Ben de onun bu kötülemesi ve karşı çıkmasına karşılık olarak dedim ki: "Ey zavallı! Dinle, içimizden hangimiz yalancı ise, hangimiz iyiliği değil de kötülüğü istiyorsa, Allah onun hayatını kendisine zehir etsin. Gözünü kör, ağzını dilsiz eylesin." Allah'a yemin ederim ki o adam, vefat etmezden önce hem gözleri kör oldu, hem de ağzı dilsiz oldu. Görmüyordu ve de konuşamıyordu. Bu şekilde helak olup gitti.

Ebû Nuaym, el-Haraitî, îbn-i Asâkîr; Harbûz el-Mekkî tarikiyle şu haberi nakletmişler: Has'am kabilesinden biri anlatır: Biz Araplar, çok Önceleri ne puta tapar, ne de helâl olan şeyleri haram kılardık. Sonradan bu yollara sapılmıştır. Derken putlar hakem yapılmıştır. Bir günün gecesinde ben de bazı yakınlarımla bir iş hususunda putumuza danışmak üzere onun yanına gitmiştik. Ona mürâcât etmiştik. Tam bu sırada gaipten bir ses şöyle haykırıyordu: "Ey akılları ve cisimleri olan insanlar! Ey hükümleri putlara isnad edenler! Sizlere ne oldu da böylesine akılsızlık ediyorsunuz? İşte bakınız, âlemlerin Efendisi ortada duruyor! Hükümlerin en doğrusunu ve en adaletlisini duyuruyor! İnsanları akılsızlıklardan ve kötülüklerden koruyor! O, bütün bunları açıkça ilân edip dururken Mekke'de, siz hâlâ ne diye duruyorsunuz bu karanlıklar içinde?" Biz gaipten gelen bu sesi duyunca, hepimiz dehşete kapılıp putun etrafından kaçıştık ve dağıldık. Sonra gaipten gelen sesin şiir hâlinde söylediği sözler, Mekke'de herkes tarafından söylenir oldu. Mekke'de zuhur eden peygamber oradaki vazifesini tamamlamış Medine'ye göçmüştü. İslâm Medine'de hızla yayılmaya başlamıştı. Bir gün ben de Medine'ye gittim peygamberin huzurunda müslüman oldum."

Ebû Nuaym Temîm-i Darî'den nakleder, O demiştir ki: "Peygamber Efendimiz gönderildiği zaman ben Şam'da idim. Bazı ihtiyaçlarım için şehir dışına çıkmış dolaşıyordum. Akşam olduğunda bir vadide gecelemem icâb etti. Yatarken, bana bir zarar dokunmasın diye âdete uyarak: "Ben, şu vadinin efendisi ve sahibine sığındım!" diyerek uzandım. Bir de ne göreyim gaipten bir ses: "Ey Temîm, ne yapıyorsun! Niçin senin gibi bir mahlûka sığınıyorsun? Bilmelisin ki hiç bir cin, Allah'ın irâdesi önüne geçemez, Allah'ın murâd ettiği bir zararı önliyemez!" Ürpererek doğruldum ve: "Vay anasına! Sen neler söylüyorsun?" demekten kendimi alamadım. Gaipten tekrar: "Niye anlamıyorsun? îşte Allah'ın Resulü meydana çıktı. Biz, O el-Emîn arkasından namaz kıldık Mekke'de... Müslüman olup Ö'na uyduk. Cinlerin bütün hileleri sona erdi, tecellî eden vahiy konusunda kulak hırsızlığı yapmaları da sona erdi. Sen, durma Muhammed'e git müslüman ol! O, bütün alemlerin rabbi olan Allah'ın hak elçisidir! Tereddüt gösterme, derhal müslüman ol!"

Temim devamla der ki: "Sabah olunca Şam'daki rahiplerden birine gidip olanları anlattım. Onun cevabı da şu oldu: "Sana söylenen doğrudur. Bir peygamber Harem'den çıkacak, Harem'e hicret edecektir, diye bizde bilgi bulunmaktadır... O, cümle peygamberlerin sonuncusu ve en büyüğü olacaktır. Durma kendisine git, müslüman ol!"

Ebû Nuaym Huveylid ed-Damrî'den nakleder: "Biz, putlarımızdan birinin yanında oturuyorduk. Ansızın putun içinden şöyle bir ses geldi: "Vahiy hakkında kulak hırsızlığı yapmak sona erdi! Şeytanlar o sahalardan sürüldü. Bütün bunlar, Mekke'de zuhur eden peygamber hürmetine tecelli etti. O'nun adı Ahmed'dir, hicret yurdu da Yesrib (Medine) dir. O, namazı ve orucu emreder, iyilik ve yardımlaşmayı tavsiye eyler," Biz, putun yanından kalkıp durum hakkında insanlar­dan soruşturmaya başladık. Bize cevaben dediler ki: "Evet, gerçekten Mekke'de Ahmed adında bir peygamber çıkmıştır, dâvetine başlamıştır..."

Ebû Nuaym, îbn-i Cerîr ve diğer bâzı kaynaklar Abbas bin Mirdâs'tan naklederler. O şöyle demiştir: "Müslümanlığı kabul ettiğim günün Önceleri idi. Babam vefatıyla neticelenen hastalığmdaydı. Bize şöyle vasiyyette bulunmuştu: "Putumuz Dumâr'a iyi itina gösteriniz!" Ben de onu evimde saklıyor, her gün yanma gidip saygılar sunuyordum. O günlerde Peygamberimiz de zuhur etmiş bulunuyordu. Vakit gece idi. Putun içinden bir ses şöyle feryad ediyordu: "Kalk, bütün kabilelere söyle, Süleym'deki bütün halka duyur, put ehli helak oldu, mescid ehli yaşadı!... Dumâr dediğiniz put da vadiyi boyladı! Çünkü ancak Allah'a ibâdet yolunu gösteren Peygamber Muhammed geldi!... Öyle bir peygamber ki, Kureyş'ten olup bütün peygamberlerin ilmine varis oldu; Meryem oğlu İsa'dan sonra peygamberlik ve hidâyet O'na verildi..."

Ben, bunu kimselere söylemedim, insanlar Ahzâb harbinden dönüp geldiler. Ben o sırada Akîk Vâdisi'nde idim. Yine şiddetli bir ses işittim, şöyle haykırıyordu: "Geçen Pazartesi ve Salı günlerinde nûr ve hak, devesi üzerinde savaşan Peygamberle beraberdi. Niçin görmezlik­ten gelirsiniz?" Diğer taraftan bir başka ses de buna şöyle karşılık veriyordu: "Evet; cinlerin oyun ve hileleri bozuldu, şeytanlar sürüldü, semâlar iyice korundu, Allah'ın vahyi tertemiz olarak meydana çıktı." Ben, bunun üzerine büyük bir ürperti ile yerimden sıçradım ve kat'î olarak bildim ki, "Artık Muhammed peygamber olarak gönderilmiştir."

îbn-i Sa'd ve Ebû Nuaym Saîd bin Amr el-Hüzelî'den naklederler. O şöyle demiştir: "Bize âit bir putun yanında kurban (!) bağızlayıp o puta takdim ettim. Putun içinden son derece şaşılacak bir ses işittim."Abdü'l-Muttalib oğullarından bir peygamber çıktı. Zinayı ve putlara kurban kesmeyi haram kılıyor. Semâlar da cinlere karşı korunmuş, şeytanlar sürülmüştür..." Ben ve yanımdakiler derhal putun yanından uzaklaştık. Vakit geçirmeksizin Mekke'ye gittik. Her kime bunu sorduksa da, hiçbir cevap alamadık... Nihayet Ebû Bekir ile karşılaştık. Aynen ona da sorduk, o bize dedi ki: "Evet, Mekke'de Ahmed adında bir peygamber çıkmıştır. O, Abdü'l-Muttalib'in oğlu Abdullah'ın oğlu Muhammed'dir. O gerçekten Allah'ın Resulüdür,"

(Yukarıdaki kaynakların diğer bir tarîkten naklettikleri bir haber daha var, fakat o da aşağı yukarı bu mealdedir.)

Beyhakî ve îbn-i Asâkîr îbn-i Abbas'tan rivayet eder. O demiştir ki: "Adamın biri gelip Resûlüllah'a şunu anlattı: Ey Allah'ın Resulü, Câhiliye zamanında ben, kaybolan devemi aramıya çıkmıştım. Sabahın yaklaştığı bir sırada gâibten bir ses bana: "Ey gecenin karanlığında uyuyan. Allah bir peygamber gönderdi uyan! Keremli ve vefalı Hâşim'in soyundan. O'nunla gece karanlıkları kalkacaktır, var mı duyan!" Ben, etrafıma bakındım, kimseleri göremedim ve dedim ki: "Ey gecenin bu karanlığında bana seslenen! Bir hayal misin sen? Allah iyiliğini versin, sen bana ne demek istersin? Bana bir iyilik ve ganimetten mi haber getirirsin?" Adam yakınıma kadar gelip Öksürdü, sonra da şunları söyledi: "Nûr zahir oldu, zûr (şirk ve câhiliye işi) bâtıl oldu! Halkı boş yere yaratmamış olan Allah'a hamdolsun! Çok hayırlı bir elçi olarak bize^Ahmed'i gönderdi. Allah, kendisine daîmî salat ve selam eylesin!" Bundan biraz sonra da sabah oldu. Bir de baktım ki, devem de yakınımda durmakta..."

Ebû Sa'd Şerefu'l-Mustafa'da Yemenin Murad kabilesinden olan Cad bin Kays'tan şöyle nakleder: "Biz dört arkadaş Yemen'den hacc niyetiyle yola çıktık. Nihayet bir vadiye geldik. Geceleyin yatmazdan önce, câhiliye âdeti veçhile ve kendimizce duamızı yapmak üzere: "Şu vadinin ulu efendisine sığındık, o bizi sefihlerinin şerrinden korusun!" deyip uzandık...-Tabiî develerimizi de iyice bağlamıştık. Gece uykusu

basıp arkadaşlarımız uyudular... Bir de ne göreyim gâibten bir ses şöyle diyordu:

"Ey gece istirahatine çekilen kafile! Kabe ve Zemzem'e vardığınız­da güzel Muhammed'e bizden selam söyleyiniz! Artık O peygamber olarak gönderilmiştir,. Biz de kendisine uymuş bulunuyoruz. Meryem oğlu isa'nın bize vasiyeti de bu merkezde olmuştur..."

Yine Ebû Sa'd adı geçen kitabında (zayıf bir senedle), Cenda' bin es-Sumel'den nakleder. O şöyle demiş: "Bana biri gelip "Ey Cenda1 müslüman ol, selameti bul, yakıcı ateşi ve azabı olan cehennemden kurtul!" diye seslendi. Ben de: "Müslümanlık dediğin şey nedir?" diye sordum. O da: "Müslümanlık; putçuluğu bırakmak, bilgisi ve rahmeti sonsuz Yüce Allah'a karşı samîmi ve ihlaslı olmaktır" diye cevapladı. Ben, "Ona nasıl yol bulunacak?" diye sordum. O da dedi ki: "Arabm soylu bir ailesinden çıkacak olan peygamberin, yıldızının doğması çok yakındır. Ö, Harem-i Mekke'den çıkar, Arabi da, Acemi de ona uyar..." Ben bunu amcamın oğlu Râfi' bin Hudeyc'e haber verdim. Peygamber Efendimiz'in Medine'ye hicretlerini duyduğu zaman, hemen oraya gidip müslümanlığı kabul etti!" [3]

 

Peygamberimizîn Gönderildiği Sırada Putların Devrilmesi Ve Kisra'nın Başına Gelenler

 

îbn-i îshak ve Ebû Nuaym Vehb bin Münebbih'ten şu haberi nakletmişlerdir: "Yüce Allah Peygamberimiz'i gönderdiği zaman, Sâsânî sarayında oturmakta olan Kisrâ sabah uyanınca, saray takının kırıldığı ve Dicle'nin korkunç bir şekilde taşdığım görmüş... Bundan endişelene­rek kâhinleri, müneccimleri ve sihirbazlarını toplayıp bu olayların neyin alâmeti olduğunu açıklamalarını istemiş. Halbuki onların o gün bütün ilimleri ve oyunları alınmış kendileri tam manası ile şaşırıp kalmışlardır. Zira o gece sahrada geceleyen; Hicaz'dan bir ışığın çıktığını ve tâ doğuya kadar uzandığını görür ve bunun yorumunu: "Eğer şu gördüğüm doğru ise, Hicaz'dan bir sultan zuhur edecek ve doğuya mâlik olacaktır. Yeryüzü kendisinin önderliğinde büyük hayırlara ve bereketlere kavuşacaktır!" şeklinde yapar... Biraz sonra da kâhinlerin, müneccimlerin ve sihirbazların tutukluğu ve şaşkınlığı geçmiştir. Birbirine bakıp: "Her halde farkındasınız, bize bu tutukluk, muhakkak semavî bir emir ve iş sebebiyle gelmiştir. Bu da ancak, gönderilmiş bir peygamber olabilir ve bu peygamber, şimdiki dini ve idareyi kırıp atacaktır!"

Vâkıdl ve Ebû Nuaym Ebû Hüreyre'den şu haberi nakletmişler dir: Peygamber Efendimiz gönderildiği zaman bütün putlar devrilmiştir. Buna şaşıran şeytanlar, reisleri İblîs'e giderek durumu haber vermişler.

İblîs, "bunun, gönderilmiş bulunan bir peygamber sebebiyle olduğunu" söylemiş. Şeytanlar O'nu aramaya koyulmuşlar s a da bulamamışlar... Reislerine haber vermişler. îblîs bizzat kendisi aramaya çıkmış ve O'nu Mekke'de bulmuştur ve şeytanlara hitaben: "Ben O'nu Mekke'de buMum, yanında Cibril de vardı" demiştir..[4]

Ebû Nuaym Hılyetü'l-Evliyâ adlı kitabında Mücâhid'den şöyle nakleder. O demiştir ki:

"îblis korku ve dehşete kapılarak dört defa feryad etmiştir:

Birincisi lanete uğradığı zaman,

İkincisi Arza indirildiği zaman,

Üçüncüsü Hz. Muhammed (a.s.) peygamber olarak gönderildiği zaman,

Dördüncüsü ise Fatiha Sûresi nazil olduğu zaman..." [5]

 

Peygamberimizin Gönderilmesi Hürmetine Cinlerin İlahî Vahye Kulak Hırsızlığı Yapmalarından Semâların Korunmuş Olması

 

Yüce Allah, Kitâb-ı Keriminde cinler hakkında bilgi veren âyet-i celîlesinde buyuruyor ki:

"Cinlerden bazıları dediler: Biz semâya dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk. Ve biz onun dinlemeğe mahsûs olan oturma yerlerinde oturur (gayb

haberlerini dinlemeğe çahşır)dık. Artık şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev parçasını bulur." [6]

İmanı-ı Ahmed ve Beyhakî Cübeyr bin Mut'ım tarikiyle îbn-i Abbas'tan şöyle rivayet eder; îbn-i Abbas diyor ki: "Daha önceleri şeytanlar semaya çıkar, ilahî vahyin tecellîsi sırasında ondan bîrşeyler çalmaya çalışır, sonra Yeryüzüne inerler ve bir takım ilavelerle bunları kendi dostlarına fısıldıyarak yaymaya çalışırlardı. Yüce Allah, Muham-med'i (s.a.v.) elçi olarak gönderince, şeytanlar o dinleme yerlerinden kovulup sürüldüler. Bunlar durumu, kendilerinin reisi bulunan İblîs'e haber verdiler, Iblîs: "Muhakkak ki yeryüzünde büyük bir olay olmuştur!" dedi ve derhal askerlerini durumu araştırmaya yolladı. Onlar da aradılar, Meke'ye geldikleri zaman Muhammed'i (s.a.v.) Kur'ân okur halde buldular... "Vallahi olay budur!" dediler ve dönüp îblis'e haber verdiler." İslâmiyet devri başladıktan sonra içlerinden kim buna teşebbüs edecek olursa, muhakkak ateşten bir alevle imha edilir... Bâzan öldürmeyip yüzünü, yanıbaşlarını ve ellerini yaktığı da olur..."

Yine îbn-i Abbas'tan Beyhakî, İbn-i Sa'd ve Ebu Nuaym'in rivayetleri de şöyledir: "Cinlerden her bir kabilenin semâda gaybî haberi dinleme ve kulak hırsızlığı yapma yeri vardı. İlâhî vahiy1 den çaldıkları­nı kendilerinin dostları olan kâhinlere ulaştırırlardı. Vaktaki Allah Muhammed'i (a.s.) gönderdi, cinlerin bu dinleme işi sona erdi. Kâhinle­rin cinlerden aldıkları ilaveli ve karışık haberler kesilince, Araplar da telâşa kapılarak (kıyamet yakındır diye korkarak), develerinden, sığır veya koyunlarından her gün birini boğazlamaya, başladılar... İblis: "Muhakkak yeryüzünde büyük bir olay olmuştur!" dedi ve arz'in her tarafından bir toprak parçası getirilmesini askerlerine emretti. Getiri­len toprak parçalarım bir bir koklayarak teftiş ediyordu. Sıra Mekke toprağına geldi, onu koklaymca: "İşte olay burada meydana gelmiştir, koşup bakınız!" dedi. Askerleri sür'atle Mekke'ye gittiler ve gördüler ki, Resûlüllah (s.a.v.) Kur'ân okumaktalar..: Durumu işte böylece öğrenmiş oldular."

îbn-i Sa'd, Utbe bin Muğira'nın oğlu Yâkûb'dan nakleder. O demiştir ki: "Cinler dinleme yerlerinden sürülüp kâhinlerin haberleri kesilince, bundan ilk defa korkuya kapılan Tâif deki Sakîf kabilesi olmuştur. Onlar Amr bin Ümeyye'ye gelerek: "Ne oluyor?" diye danıştı­lar. O da: "Evet, haberim var... Fakat bekleyiniz," eğer bildiğiniz yıldızların yerlerinden oynayıp dağıldığını görürseniz, bilinizki bu bütün dünyanın ve yaratılmışların sonudur... Eğer daha önce bilmediğiniz bir yıldız doğarsa, biliniz ki bu, Allah'ın irâde ettiği bir şeydir ve bir peygamber gelecektir. Araplar içinden çıktığı zaman, duyulup konuşulacaktır" demiştir."

îbn-i Sa'd ile Ehû Nuaym'in İmam-ı Zührl'den sevkettikleri bir rivayete göre, Zührî demiş ki: "Daha Önceleri vahiy, cinler tarafından dinleniyordu. İslâm'ın gelmesi ile birlikte bu menedildi. Esed oğulları kabilesinde Suayr adında bir kadın vardı. Onun cinlerden bir arkadaşı bulunuyordu. Cin arkadaşı yine bir gün kendisine geldi ve acı acı feryad etmeye başladı: "Eyvah, haram dostluklar kaldırıldı, köle muamelesi yapmak yasaklandı, öyle büyük bir emir geldi ki, dayanılmaz derecede... Haberin olsun Ahmed zuhur etti, zina da haram kılındı!..."

Beyhakl'nin tahricine göre yine îmarn-ı Zührî diyor ki: "Yüce Allah, cinlerin ve şeytanların işine son verdi, onları semadaki haber dinleme yerlerinden sürüp uzaklaştırdı. Kâhinlik de sona erdi. Biliniz ki, islâm'dan sonra kâhin de yoktur, kehânet de yoktur!..." (Nâfi bin Cübeyr'in bir sözü de, bu mealdedir.)

Vâkıdî ve Ebû Nuaym Atâ tarikiyle îbn-i Abbas'tan şöyle rivayet eder; "Şeytanlar vahyi dinlerlerdi. Allah, Sevgili Peygamberimiz'i gönderince onları bundan menetti. Şeytanlar toplanıp îblîs'e şikayete gittiler. îblîs: "Muhakkak bir şey oldu!" dedi ve Ebû Kubeys dağının tepesine çıkarak etrafı gözetledi. Peygamber Efendimiz'in Makâm-ı ibrahim'in arkasında namaz kılmakta olduğunu gördü. Gidip O'nu orada boynunu kırmak istedi. Bu maksatla oraya geldi. Efendimiz'in yanında Cibril de vardı ve Iblîs'in yaklaştığını görünce ona Öylesine kuvvetli bir tekme attı ki, onu tâ uzaklara gönderdi..."

(Vâkıdî ve Ebû Nuaym'in Mücahid'den olan rivayetleri de aynen bunun gibidir...)

Ebû Nuaym'in Haccâc el-Savvâftan naklettiği haberde de şöyle denilmektedir: "Sabit el-Bünâi Enes'ten nakleder. O demiştir ki: "Yüce Allah, Peygamber'i (s.a.v.) gönderdiği zaman, îblîs O'na kötülük etmek istemişti. Bu maksatla yaklaştığında Cebrâîl kendisine öyle bir darbe indirdi ki, onu tâ Ürdün vadisine fırlattı..."

(Ebu'ş-Şeyh, Taberânî ve Ebû Nuaym'in Osman bin Matar'dan, onun Sâbit'ten, onun da Enes'ten naklettiği haber ise şöyledir: Peygamber Efendimiz namazın secdesinde idiler, iblis gelip boynunu çiğneyerek kırmak istedi. Cebrail Iblîs'e karşı bir üfledi, onu tâ Ürdün vadisine fırlattı... [7]

 

 



[1]Burada Sevad'ın: "Bana şefaat eyle, bana senden başka kim yardımcı olabilir?" demesi, onun müslümanlığı kabul ettiği ilk günde olmuştur. İslâm, Tevhid temeli üzerine kurulup kemâle erdikten sonra, İslâm'ı iyi bilen bir müslümanın tevhidin esasına ve adabına tam riayetle: "Ey Allah'ım, Resulünü benim hakkımda şefaatçi kıl!" demesi gerekir. "Ey Allah'ın Resulü, bana şefaat et!" diye peygamberin şahsına ve zâtına hitap etmesi, uygun olmaz.

[2] Rabia, aslında Huceyr bin Selâmân'm oğludur. Haîib bin Nufeyl'in ise yeminli müttefiki idi. Oğulluk edinme haram kılındıktan sonra babasının adıyla anıldı, iki defa hicrette bulundu, Bedir'de şehıd oldu, o sırada yaşı 32 idi. (Allah kendisinden razı olsun

[3] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/181-190.

[4] Bu husustaki Jbr.-İ Abbas'tan gelen sahih rivayet şöyledir: Daha önceleri cinler vahiy konusunda kulak hırsızlığı ederler ve ona birçok şeyler de ilave ederlerdi. Peygamber Efendimiz gönderildiği zaman onlar bundan menolundular. Eğer yine^böyle yapmak istiyen olursa, semavi bir alev gönderilerek yakılır oldu. Bunun üzerine cinler iblis'e gidip şikayetçi oldular, İblis kendilerine: "Bu muhakkak meydana gelen büyük bir şey sebebiyledir" dedi, durumu araştırdı, Peygamberimiz sebebiyle olduğunu anlayıp onlara haber verd

[5]Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/190-191.

[6] Cin suresi, 8-9

[7] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/191-193


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol