Kur'an ve Sünnet
   
 
  İbretler ve Hikmetler -1-
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

İbretler ve Hikmetler -1-

 

Her kim Allah'a olan samimiyetini insanlar arasında kaybetmiş ise ve onu tek başına iken kendinde bulmuşsa, işte bu kimse doğrudur; ancak zayıf olan bir kimsedir.

Kim de bunu insanlar arasında bulmuş ve onu halvette iken (yalnızken) kaybetmişse, bu kimse de kusurlu kimsedir.

Kim de bunu insanlar arasında ve halvette kaybetmişse, bu kimse de dışlanmış bir ölüdür. Her kim de bunu yalnızken ve insanlar arasında iken bulmuşsa, işte bu kimse başlı başına doğru ve sevilen bir kimsedir.

Her kimin yalnız iken Allah'a samimiyeti varsa, bunun artış göstermesi yine bunu muhafaza etmesine bağlıdır.

Kimde de o insanlar arasında iken, onlarla nasihatlaşırken ve irşad ederken bu durum varsa, bunun artış göstermesi de bunlarla beraber olmasına bağlıdır.

 Kul nerede olursa olsun ve neyi yaparsa yapsın, Allah'ın muradına uygunluk gösterirse, işte bunun artış göstermesi de yalnız ve insanlar arasında iken söz konusu olur.

Buna göre; durumların en şerefli olanı şu ki, sadece senin için belirtilen ve sadece sana dair buyurulan durumları seçmen ve dışındakileri seçmemendir.

Senin için buyurduğu ile birlikte ol ve sakın kendi kafana göre takılıp da O'nun istemediğiyle birlikte olma!

 

 Şeriatlerden önce temiz kalplerin lambaları fıtrat (ağacının) kökünde ışık vermektedir:

"(Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir." (Nur, 35)

 

Sular dökülmekte. İçen de var içmeyen de... Nice göllerde olup susayan da!

 

Musa'nın (a.s.) peygamberliği ve Firavun'un karısı Âsiye'nin imanı ile ilim (kader) öne geçti...

Musanın kundaktayken bedeni sandıkta Firavun'un sarayına yürütüldü. Annesi kendisini (sanduka ile suya bıraktı) ve tek başına, bebek olduğu hâlde çocuğu olmayan bir kadına geldi. Allahuekber!

Bu kıssada gerçekten ne kadar büyük bir ibret var! Firavun ki Musa'nın gelmemesi için nice çocukları keserken, kader ona şöyle diyordu:

"Biz Musayı senin sarayında büyüteceğiz."

 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) henüz küçük iken yetim kalmıştı. Kendisine amcası bakmaktaydı. Kendi nefsi bir türlü Resûlullah'a tabi olmuyordu. Hatta O'nu ortadan kaldırmayı bile aklına sokmuştu. Hayatının diğer yarısını hastalıkla geçirmesi onu bundan engellemişti. Bir defasında Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) oturmuş amcasını bekliyordu. Amcasının hastalığı iyileşmiş ve sabrı da tükenmişti. Peygamberin içindeki bağrı ona şöyle nida ediyordu:

Hasta olduğunu daha artık ne zamana kadar

Zorluklarla şikayet eder

Artık hastalığa esir olursa belki bir yol buluverir

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Ey amcacığım! İslâm'a girmeni çok uzun zamandır bekliyorum ve senden buna karşı bir istek göremiyorum." diye buyurdu ve devamla:

"Şayet müsiüman olursan sana verilecek her şeyi kuşkusuz yanımdan çıkartıp veririm." diye buyurdu.

İşte bu sözü karşında şevke gelen dil şunları haykırmaz mı:

Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) bir bakışı dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.

Şayet Mecnun'a:

"Leyla'nın kalmasını mı yoksa bütün ihtişamı ile dünyayı mı istersin?" denilse,

Kuşkusuz şöyle cevaplar:

"Dünyanın musibetlerine uğramaktansa, Leyla'nın ayak tozu bana daha tatlı ve daha yararlıdır."

Amcası O'nun giysilerini çıkardı ve sefer için iki parçaya ayırdı. Birisine gömlek olarak, öbürüne de rida olarak verdi. Savaşa çağrıcı nida edince, sevilenler / dostlar yanında olmasını kanaat getirdi. Nitekim seven kimse, yolun uzak olmasına aldırış etmez. Çünkü maksadı zaten ona yardımcı olmaktır.

Şunu bil ki; Allah kendisini isteyen kimselere Korumasını nasib eder Koruduğuna destek çıkmak isteyenlere de Korumasını nasib eder

Artık ruhunu teslim edince, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onun naşını alıp lahide yerleştirdi ve:

"Ey Allah'ım! Ben ondan razı ayrıldım. Sen de ondan razı ol" buyurdu.

(Bak: "Siretu İbn Hişam", 2/527,528. İbn Hacer "el-İsabe" 6/149 adlı eserde der ki: "Bu yönüyle İmam Beğavi uzun rivayet etmiştir. Ricali sikadır; ancak içinde kopukluk vardır." "el-İsabe" 6/149 adlı eserde yine belirtildiği üzere, İbn Mendeh bunu Sa'd b. es-Salt yoluyla, o da el-Ameş, o da Ebû Vail, o da İbn Mes'ud'dan rivayet etmiştir. Bununla beraber Kesir b. Abdullah b. Amr b. Avf yoluyla, o da babası ve o da dedesi yoluyla rivayet de mevcuttur.)

Bunun üzerine İbn Mes'ud:

"Keşke bu kabrin sahibi ben olsaydım." dedi.

Ey azimsiz kul! Havadaki yırtıcı kuş oldukça küçük görünür; ancak yere inince avını parçalayıverir.

 

Bazı hikmet sahibi kimseler sadece sulama işlerinde ve yük taşımada kullanılan at hakkında:

"Şayet rahat gidebilmiş olsaydı ona aynı zamanda binilirdi de..." demişlerdir.

 

Azimkar adımlarla ilerlemek kuşkusuz önündeki engellerine ve zorluklarına set çeker.

 

Zorluklar ve engeller, doğrularla yalancıların ayrıştırıldığı imtihanlar demektir. İmtihanı geçersen sana yardımcı olup, seni maksadına ulaştırıverir.


     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Dünya Hileleri

 

Dünya; azgın bir kadın gibidir. Bir eş edinmez, kendisini beğensinler diye ancak birçok eşler edinir. Dolayısıyla yumuşaklıktan da hoşnut olmaz.

 

Onun güzelliği ile yapmış olduklarının arasını ayırt ettin.

Kendisini çirkinlikleriyle güzel göstermesi olacak şey değil.

Sözlerimize bağlı kalacağına dair yemin etti.

Sanki o yapmayacağı şey üzere bize yemin etti.

 

İşte dünyayı talep ederek onda yürümeyi istemek, hiç şüphesiz vahşi ve tehlikeli bir yerde yürümek anlamına gelir.

Orada yüzmek demek, içinde timsahların cirit attığı bir gölde yüzmek demektir.

Dünya için sevinmek demek, gözün ağlayarak hüzünle boğulması, lezzetlerin kalkıp yerine sıkıntıların gelmesi ve sevincin yerini tasanın alması demektir.

 

Gençlikte olan güzellik kişinin ehline tatlı gelir

Yaşlandığı zaman ise oldukça ağırdır

 

Ekinleri telef eden kuş, daneleri görür. Bununla beraber aklın gözü de onu yakalayacak av ipini görür. Ancak heva ve hevesin gözü görmez, kördür.

 

Her türlü ayıptan hoşnut olan göz kör demektir

Tıpkı ayıpları ortaya döken kötü göz gibi

 

Bakan gözler için şehvetler ve arzular süslenmiştir. Gayba iman edenler ise, kendilerini bunlardan alıkoymaya koyulurlar. Şehvetlerine tabi olanlar ve onları işleyenler ise; hüsranın ortasındadırlar. Gayba iman edenler hakkında:

"İşte bunlar, Rableri tarafından bir hidayet üzeredirler. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır." (Lokman, 5) ve hüsrana uğrayanlar hakkında da:

"Yiyin, zevklenin biraz, çünkü siz suçlularsınız." (Mürselat, 46) buyrulmuştur.

Muvaffak olanlar, dünya hayatının kadrini ve orada ne kadar az kalındığını anladıklarına göre, orada bulundukları zaman içinde heva / heveslerini ebedi saadet için öldürmüşlerdir.

Gaflet uykusundan uyandıklarında, kötü zamanlarında düşmanlarının kendilerinden çalıp, götürdüklerini ciddiyetle geriye alma yoluna koyuldular. Yol gittikçe uzayınca hedeflerine ulaşmaya başladılar. Uzak olan artık onlara yakınlaşmış oldu, dünya hayatı artık onlara acı geldi ve kendilerine şu âyetteki tatlılık hâsıl oldu:

"O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılarlar." (Enbiya, 105)

Kafile yoluna koyulmuştu. Gece başlamış ve her tozlunun üzerine karanlığını basıvermişti:

Yeryüzü dar gelmesine rağmen azimle peşinden gittiler Yolculuklarında ise azimkar kuvvetlerini sergilemiş oldular Şira yıldızı ve kafile öncüsüyle beraber Gecenin yıldızları hedeflerini onlara gösterdiler Sonunda savaş sırasında karanlık kalkıp iş ciddiye binince Bineklerdeki mızrakları alıp şereflilerin göğüslerine fırlattılar.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol