Kur'an ve Sünnet
   
 
  Kalb Birbirine Zıt İki Şeyi Kabul Etmez
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Kalb Birbirine Zıt İki Şeyi Kabul Etmez

 

Kalp mahalli, içinde barındırdığı zat ve kişiler hakkında nasıl zıtlık içermemeyi şart koşmuşsa aynı şekilde itikat ve irade ile ilgili konularda da zıtlık içermemeyi şart koşmuştur.

Kalp, eğer inanç ve sevgi olarak bâtıl ile doluysa, hakka ve onu sevmeye dair bir inanç o kimsenin, kalbinde asla bulunmaz. Tıpkı faydasız ve boş şeyleri konuşup da konuştuklarından dinleyenin faydalı bir şeyler alamadığı; ancak bâtıl ve boş şeyleri terk ettiği zaman konuşmasının sahibine fayda sağladığı dil gibi. İşte organlar da böylecedir.

Organlar Allah'a itaat etmeksizin faaliyet gösterecek olurlarsa, ancak zıddının ortadan kalkmasıyla itaat olayı meydana gelir.

İşte Allah'tan başkasına sevgi besleyen, O'ndan başkasını düşünen, seven, şevk duyan ve dost olan kalp de böyledir. Bu kalpte Allah'a olan muhabbet, düşünce, sevgi, kendisiyle karşılaşmaya şevk duyma da ancak O'ndan başkasına olan bağlılık yok olduğu takdirde gerçekleşir.

Diliyle Allahu Teâlâ'yı zikredip, organlarıyla da hizmet etmek ancak O'ndan başkasını zikretmeyi terk etmekle ve ona hizmet etmeyi bırakmakla mümkün olur.

Dolayısıyla kalp, yaratılmışlarla dolu olup bunlarla meşgul olmakta ve faydasız bâtıl ilimlerle yoğunsa, işte bu kimsenin kalbinde Allahu Teâlâ'yla meşguliyet, O'nun isimleriyle, sıfatlarıyla ve hükümleriyle dolu bir yer yoktur demektir. Bunun sırrı şudur:

Kalbin boyun eğmesi, kulağın boyun eğmesi gibidir. Allah'ın sözünden başka şeyler hakkında bir şeyler işitip boyun eğecek olursa, O'nun sözüne boyun eğmesinden ve O'nu anlamasından eser kalmaz. Tıpkı Allah'a değil de başkasına meyil ettiği zaman, O'na (c.c.) olan meyilinden eser kalmadığı gibi. Şayet kalp O'nu zikretmeyip başkasını zikredecek olursa, onda Allah'ın zikrine dair bir eser yok demektir. Tıpkı dil gibi...

İşte bundan dolayı sahih bir rivayet de Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Sizden birinizin karnının irinle dolup taşması kuşkusuz şiirle dolmasından daha hayırlıdır." (Buhârî (6155) ve Müslim (2257) Ebû Hüreyre hadisinden rivayet ettiler.)

Hadisin beyan ettiğine göre; karın / iç taraf, şiirle dolmuştur. Aynı şekilde elle tutulan bir alan kaplamayan şek ve şüphelerle, hayaller ve tasarımlarla, faydasız ilimlerle, boş espirilerle, fıkralarla ve hikayelerle vb. dolacağını ortaya koyar. Öyleyse kalp bunlarla dolacak olursa, Kur'an'ın hakikatleri ve eksiksizliğin ve mutluluğun kendisiyle oluşacağı ilim de gelecek olsa, bu (yanlışları) silecek şuuru da bulmamışsa, bu takdirde kalbi Ondan (c.c.) başka bir yere göçer gider.

Tıpkı kalbi zıtlıklarla dolu olan bir kimseye bir nasihat anlatıldığı zaman onu kaldıramayacağı, nasihati idrak ve kabul edemeyeceği ve onu kalbine sokamayacağı gibi. Lakin göçebe gibi dönüp dolaşır da bir türlü sabit bir mekan da edinemez.

Bundan dolayı şöyle denilmiştir:

Bizden gayrısına kalbini arındır, bizimle ol, Bağrımız her arındırana açıktır Sabır göstermek gaye hazinemiz için bir tılsımdır Kim de tılsımcıdan kurtulursa hazinesine ulaşıverir.

Başarı Allah'tan dır.

     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Tekasur Sûresinin Tefsiri

 

"Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı. Hayır! Yakında bileceksiniz. Yine hayır! Yakında bileceksiniz. Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz. Sonra yemin olsun ki, cehennemi yakın gözüyle göreceksiniz. Sonra yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız." (Tekasür sûresi)

Bu sûre; gerek vaad ve gerekse tehdit ile ilgili konuları içinde toplamış bir sûredir.

Aynı zamanda iyi akleden kimseye de sûre iyi bir vaaz niteliğindendir.

Âyet-i kerime'de "oyaladı" diye buyurulmuştur. Yani mazeretiniz olmadığı hâlde bir yönüyle sizleri oyaladı demektir. Çünkü "el-İlhâ ani'ş-şeyi", bir şeyden ötürü oyalanma mânasına gelir. Şayet bu, maksatlı (bilerek) bir oyalanma olmuş olsaydı, o takdirde mükellefiyetlik söz konusu olurdu. Şayet maksatlı olmasaydı, o zamanda Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) unutkanlık hakkında:

"Kuşkusuz bu, beni az önce namazımdan oyaladı (alıkoydu)" diye buyurduğu gibi mazur olmuş olurdu. (Buhârî (373) ve Müslim (556) Aişe hadisinden rivayet ettiler.)

Hadiste buyrulan, unutkanlığın bir türüdür.

Hadiste "Çocuktan dolayı oyaladı" diye buyrulmuştur.

"Lehâbi'ş-şey'i", ondan ötürü meşgul oldu, o onu oyaladı, ondan yüz çevirdi demektir. (Buhârî (6191) ve Müslim (2149) Sehl b. Sad hadisinden rivayet ettiler.)

Şu var ki; eğlence kalb için oyun da organ ve azalar için kullanılır. Bundan dolayı da her ikisi bir çatı altında toplanmıştır. Yine bundan dolayı Allahu Teâlâ'nın:

"Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı." buyurması, oyalanmalarından ötürü kınanmalarının en feci olanını içerir. Çünkü övünenler bunlara ek olarak bazen de organ ve azalarıyla bunu işlemektedirler. Bazen de kalp eğlenceye dalmış olmayabilir. Dolayısıyla (lehv) eğlence; dalmak ve karşı çıkmak anlamını taşır.

"Tekasür" ise: "tefaül" babından çokluk kalıbında gelmiştir. Bu da "birbirinizle karşılıklı övünmeniz" demektir. Aynı zamanda mutlaklığı ve genelliğini murad ederek, kendisiyle övünülecek şeylerle karşısındakine karşı çıktığını da ifade etmektedir.

Şüphesiz kulun başkalarına karşı -Allah ve Resûl'üne itaatin dışında- övünmesi ve konuya baştan dönmesiyle (kendisine göre) yararlı olacağı övünüşünün hepsi işte bu tekasür kapsamına girer.

Öyleyse; her şeyde mal, makam, liderlik, kadın, ilim ve özellikle de ihtiyaç duymadığı konuların hepsinde tekasür (övünme) söz konusudur. Yazdığı kitaplarda ve birçok meselede övünme...

"Tekasür" aynı zamanda başkasında olandan daha çoğunun kendisinde olmasını istemesidir. Bu ise, kınanmış bir istektir. Ancak Allahu Teâlâ'ya yakın olmak için hayırlı şeyleri (takva gibi) istemek caizdir. Zaten böyle bir isteyiş hayırlarda yarışmak demektir.

"Sahih-i Müslim'de (No: 2958.) Abdullah b. Şihhîr'den gelen hadiste, kendisi Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'e yetiştiğinde kendileri:

"Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı." âyetini okumaktaydı.

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Âdemoğlu, "Malım malım" der. Hâlbuki malın, ancak tasadduk ettiğin ya da yiyip tükettiğin veya giyip eskittiğindir."



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol