Kur'an ve Sünnet
   
 
  Gayret İki Türlüdür
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Gayret İki Türlüdür

 

Gayret iki türdür:

1. Bir şeyin olmasına gayret göstermek ve

2. Bir şeyin olmamasına gayret göstermek.

İstenilen / sevilen şeye gayret göstermek; onu elde etmek için hırslı olmak demektir.

İstenilmeyen şeylere karşı gayret göstermek ise; yapmamaya dair zahmet çekip mücadele etmek demektir.

Buna göre; sevilen şeye karşı gayretli olmak ancak (yapmamaya dair) zahmetli olmakla tamam olur. Bu da övülmüştür. Öyle ki istenilen şeyde; kendisine duyulan sevgi konusunda bunu hoş görmemektedir. Yaratılmış gibi...

Sevgisi konusunda, ortaklık bunu hoş görene gelirsek; Resulü, âlemi ve hatta en yakın dost olan Allahu Teâlâ'yı sevmek gibi...

İşte bunda zahmet çekmeye dair gayret gösterme söz konusu olmaz. Bilakis bu haset olur.

Övülen gayrete gelirsek; seven kimsenin sevdiği için gayret göstermesi, bu sevgisini başkalarından ayırması...

Başkasının sevdiğine muttali olmasıyla ve sevgisini ifsat etmesinden dolayı onu engelleyip, onu sevmeye gayretli olması...

Sevdiğinin istediğini, başkasının istediği olmadan, onda bir şey olup da işlediği amellerde gayretli olması...

Riya, beğenme, başkasının (yüze) övmesi ya da arkasından konuşulup gıybet edilmesi gibi sevdiğinin hoşlanmayacağı şeyleri yapmamaya gayretli olmasıdır.

Özetle... Bu kulun gayretinde, gerek ahvalinin, gerek amellerinin ve gerekse fiillerinin hepsinin sadece Allah için olduğunu ortaya koyar. Aynı şekilde bu kul vaktinin hepsini sadece sevdiği kimsenin rızası doğrultusunda harcamayı ve değerlendirmeyi ister. Bu, kul cihetinden olan gayrettir. Bu aynı zamanda kendisini sevmekten alıkoyan faktörlerden de kaçınıp zahmet çekmek gayretinin ortaya koyulması demektir. Sevdiğinin sevene gösterdiği gayret ise; kalbin, O'nu sevmeyi bırakıp başkasını sevmeye gitmesinin ne kadar çirkin olduğu ile alakalıdır. Mesela, sevgide ona ortak koşmak gibi.

İşte bundan dolayı da kul haramları işleyince, Allahu Teâlâ'da ona karşı tavırlar alıyor. Hayasızlığın hem açığını hem de gizlisini haram kılıyor. Çünkü kullar O'nun erkek ve kadın köleleridir. O da kölelerine tıpkı bir efendinin emrettiği gibi emir buyurur. Allah'ın yüce sıfatları bulunmaktadır. Bu sevginin kendilerini hayasızlıktan alıkoymaya ve sevginin en güzel biçimde şekillenmesini sağlamaya götürmesi için de bu sevginin başkasına olmamasını emreder.

Her kim, Allah'ın kendisi için yegane otoriter ve kendisini perişan eden olduğunu bilmesiyle birlikte O'nun vakarını kalbinde büyütürse, Allah da, mahlukatın kendisini hakir gördüğü bu kulu, onların kalbinde saygın kılar.

Kalbin toprağına marifet damlacıkları şarıl şarıl serpildiğinde onda muhabbet ağacı biter ve bu ağaç ne zamanki kuvvet kazanır, yer edinirse, itaat meyveleri verir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her zaman verir.

Mü'minler topluluğunun baş tutumları şöyledir:

"Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın. O'nu sabah akşam teşbih edin." (Ahzap, 41-42),

Mü'minler topluluğunun orta tutumları ise şöyledir:

"Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, mü'minlere çok merhametlidir." (Ahzap, 43)

Onların son tutumları da şöyledir:

"O'na kavuşacakları gün mü'minlere esenlik dileği selâmdır. (Allah) onlar için cömertçe bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzap, 44)

Fıtrat yeri, üzerinde ekilmek için oldukça geniş alanlı bir yerdir. O'nun üzerinde iman ve takva ağacı dikilecek olursa, ebedi mutluluk ve sevgiye duçar olur. Lakin cehalet ve heva ağacı dikilecek olursa, o zaman bütün meyve ve yemişleri acı olur.

Allah'a dön, gerek gözünle, kulağınla ve gerekse kalbin ve dilinle O'nu iste. Bu dört azandan sakın gafil olma! Kuşkusuz Allah'a dönmek isteyen ancak O'nun bu azalara vereceği yardımla dönebilir. O'ndan yüz çevirmek isteyen de O'nun bu azalara vereceği yıkımla ancak O'ndan yüz çevirebilir. Dolayısıyla başarıya muvaffak olan kimse; Mevlâ'sından (gelenlerle) işitir, görür, konuşur ve yürür. Yüz çeviren de ancak kendi heva ve hevesine göre bunları yapar.

İtaatin ortaya çıkması, gelişmesi ve artmasının durumu ekilen bir tohumun durumuna benzer. Sonra bu tohum bir ağaç hâlini alır ve meyvalar verir. Meyvalarını yersin ve ondan çıkan tohumlarını tekrar ekersin. İşte böylece her meyve verişinde sen de onu yersin ve tohumunu ekersin. İşte günahlar da böyledir. (Allah korusun, onları her bir işlediğinde günahlar artar ve cehenneme doğru yol alırsın.) Öyleyse akıllı kimse bu örneği iyi düşünsün! İyiliğin peşinden bir iyilik yapmak, iyiliğin sevabından sayılır ve onu artırır. Kötülüğün peşinden bir kötülüğün yapılması da kötülüğün akıbetini ve azabını çoğaltır.

Kulların Allah için zillet göstermeleri ve kulluk etmeleri hayret edilecek bir durum değildir. Çünkü O'na hizmet etmeleri kaçınılmazdır, O'na ihtiyaçları vardır ve O'na karşı oldukça fakirlerdir. Asıl hayret edilecek bir durum varsa, o da; her şeyden müstağni olduğu hâlde birçok nimetini kullarına sevdirmesi, onlara merhamet etmesi ve onlara çokça ihsan etmiş olmasıdır.

Senin O'nun (c.c.) kulu olman, sana izzet ve şeref olarak yeter. O'nun senin Rabbin olması, sana övgü olarak yeter.

     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Hikmetli Sözler -2-

 

Günahlardan mutlaka sakın! Çünkü bunlar önceden izzetli olanı zillete sokmuştur:

"Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkarcılardan oldu." (Bakara, 34)

Zelleler (Âdem'i) cennetten çıkartmışlardır:

"Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz ondan dilediğiniz yerde bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik." (Bakara, 35-36)

 

Ey bir anlık günahı kendisine bin seneye denk bir rahatsızlık veren kimse!

Pişmanlık ve üzüntüyle kıssaları yazar durursun ve onları en üzgün ve en pişman yüreğinle gönderirsin de sana:

"Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (Bakara, 37)

 

İblis, Adem'in (a.s.) cennetten çıkmasına çok sevindi. Ancak denizin dibine büyük inciler bulmak için dalış yapan bir dalgıcın bu inişinin bir de çıkışının olduğunu bilemedi.

 

Âdem'e: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" (Bakara, 30) diye buyruğu ile kaç kişi, ve: " Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa" (İsra, 63) diye buyruğu ile kaç kişi..!

"Şayet günah işlemeseydiniz"

(Müslim'in (2749) Ebû Hüreyre'den yaptığı rivayet göre Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Nefsim elinde olana yemin olsun ki; şayet günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah işleyip ardından da Allah'a istiğfar eden bir kavim getirirdi ve onları bağışlardı.")

 

Ey Âdem! Sana buyurduğum: "Oradan çık..." (Araf, 18) sözümden dolayı korkma sakın. Senin için ve salih zürriyetin için cennetleri yarattım.

Ey Âdem! Efendilerin birbirlerinin yanına geldikleri gibi Sen de bana gelirdin. Bugün ise, kölelerin efendilerinin yanına geldikleri gibi gelmektesin. Ey Âdem! Akıllı olmanla beraber ayağının sürçmelerini de bil ve tevbem kabul olmaz diye de hayıflanma! Kuşkusuz hayret hastalığı senden çıkartılmıştır. Sen kulluk elbisesi giydirildin:

"...Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır..." (Bakara, 216)

Ey Âdem! Yerini senden koparıp almak suretiyle çıkarmadım. Senin elinle orada (dünyada) bir imaretin tamamlanması için seni yönlendirdim ki işçiler (kullar) bana nafakalarını (ibadetlerini) göndersinler:

"Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayra sarfederler." (Secde, 16)

Allah'a yemin olsun ki, Âdem'in işlediği hatasının yanında:

"...Âdem'e secde edin" dedik..." âyetindeki izzeti fayda vermedi.

"...Allah Âdem'e isimlerinin hepsini öğretti..." âyetindeki üstün/ü/c de yarar sağlamadı.

"...Seni elimle yaratmış olmam..." (Sad, 75) âyetindeki özellik de yarar sağlamadı.

"Sana ruhumdan üfledim..." (Hicr, 29) âyetindeki övgünlüğü de fayda sağlamadı. Âdem'e sadece:

"Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruzl." (Araf, 23) âyetindeki zillet içerisindeki duruşu fayda verdi.

Tevhid zırhını şükreden bedenine giydiği zaman düşmanların okları kendisini değil de başkasını öldürdü. İşlediği hatasıyla yara almıştı; ancak (tevbe etmesiyle) yarası iyileşti, kırılan kemiği düzeldi ve yaraları iyileşip, sanki hiç olmamış gibi ayağı kalktı.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol