Kur'an ve Sünnet
   
 
  Faydalı Bilgiler
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Faydalı Bilgiler

 

Âdem kulluğun aslını selâmetlice ifa etseydi o zaman kendisinden günah ortaya çıkmazdı.

 

"Ey Âdemoğlu! Bana bir şeyi ortak koşmadığın sürece dünya dolusu günahla bana gelsen, seni dünya dolusu mağfiret ile karşılarım" (Müslim (2687) Ebû Zer hadisinden rivayet etmiştir.)

 

Efendi, kölesinin günah işlemesini, kendisine muhalefet etme ve hikmetini yıkma kastı ile yapmadığını bildiğinde, kendisine nasıl özür dileyeceğini kölesine öğretir:

"Derken Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti." (Bakara, 37)

 

Kul, Rabbine muhalefet etmek için isyan etmez ve cüret de etmez. Ancak mizacı ve tabiatı gereği, nefis ve şeytanın da süslü göstermesi sonucu, hevasına uyması, af edecek diye düşünmesi, bağışlayacak diye ummasından dolayı bunları işleyebilmektedir. Bu husus kul yönünden olan husustur.

Rab yönünden ise bu husus şöyledir:

Hikmetinin cereyan etmesi, Rab oluşunun ortaya konması, kendisine kulluk ettirmesi, kullarının kendisine ihtiyaç duymaları ve el-Esmaü'l-Hüsna'sının eserlerinin ortaya çıkması gibi.

Mesela, pişman olup tevbe eden kimselere karşı, Af eden olması (el-Afüv) ve mağfiret eden olması (el-Gafûr), tevbeleri kabul eden olması (et-Tevvâb), hilim sahibi olması (el-Halîm) gibi.

Günahlarda ısrarlı olanlara karşı da intikam alıcı olması (el-Muntakım), adalet sahibi olması (el-Adl) gibi.

Muhakkak ki, Allahu Teâlâ, kulunun kendisini birlediğini görmek ve kulunun eksik ve O'na ihtiyacı olduğunu göstermesini ister.

Allah'ın mutlak ve eksiksiz kudret ve izzetine, mutlak bağışlayan, affeden ve rahmet eden olduğuna, iyiliğinin, (günahları) örtmesinin, hilminin, affetmesinin ve dilemesinin eşsiz olduğuna şahit olmasını ister.

Şu var ki, Allah'ın (c.c.) kuluna rahmet etmesi, ona ihsan etmesinin bir göstergesidir; yoksa karşı çıkması değildir. Çünkü Allah, kuluna rahmet ve lütuf etmese, kul hiç şüphesiz helak olur.

Böylece anlaşılıyor ki, nice günah hakkında hikmetler bulunmakta ve yine nice günahtan yapılan tevbenin gerçekleşmesinde kul için maslahatlar ve rahmetler bulunmaktadır.

 

Günahlardan tevbe etmek, hastalıklara karşı ilaç içmeye benzer. Nice hastalık vardır ki, sıhhate sebep olmuştur.

Belki de kınamanın neticesi övülmüştür

Nice hastalıklarla cesetler sıhhat bulmuştur.

 

Eğer günah takdir edilmeseydi, âdemoğlu kibirden dolayı helak olurdu.

 

 Basit görülmeyen küçük bir günah, basit görülen bir itaatten daha hayırlıdır.

 

Zafer mumu ancak mumun parça parça olmasıyla söner.

 

 Kul nefsine ihanet ettiği gibi ikram etmez, düşük gördüğü gibi yüce görmez, yorduğu gibi rahatlatmaz.

Şöyle denildiği gibi:

 

Nefsimi yoracağım ya da rahattan alıkoyacağım

Çünkü nefsin zebun olması nefsin cömertliğindedir

 

Kendisini yaratan ve var edenden başka, kul kendi nefsini aç bıraktığı gibi doyurmaz, korkuttuğu gibi ona güven vermez, yabancı olduğu gibi ona dost olmaz. Nefsini öldürdüğü gibi onu yaşatmaz. Şöyle denildiği gibi:

 

Nefislerin ölümü onların hayatı demektir

Her kim yaşatırsa oluverir.

 

 Heva içeceği tatlıdır. Ancak gam ve tasayı doğurur.

 

Kim kapana yakalanacak olursa, o zelil olur.

 

  Ey (önceden) heva ipine bağlı iken azimle doğru yoldan sapmış kimse! Kuşkusuz ağı parçalayıp yırttın ve artık takdir edilen kadar gitmen gerekir. Allah'a teslimiyete kanat aç!

 

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ın olduğu hâlde senden bir dane istendi de sen onu vermeyip cimrilik ettin. Yedi tane deniz yarattı da sadece senden bir göz yaşı istedi de sen yine de göz yaşını esirgeyerek cimrilik ettin.

 

Göz, bakılan suretleri kalbe bir nakış gibi işler.

Kalb Kabe ise, kendisine kulluk edilen Allahu Teâlâ, orada putların olmasını asla istemez.

 

Dünyanın lezzetleri sana galip olan sevdalar gibidir. Şu var ki, heva kasırgası estiği zaman basiretin gözü kapanır ve güzel nimetler gizleniverir.

 

Subhanallah! Cennet dünürler için süsleniverdi. Mehiri tahsil etmek için gayet çaba gösterdiler. Rab Teâlâ, sevilen kimselerin isimlerini ve sıfatlarını açıkladı. Dolayısıyla onlar karşılaşma günü için amel etmeye başladılar. Sen ise, hâlâ pisliklerle meşgul olmaktasın.

Senden başkasına kalbinin olması söz konusu değildir Yalan sevgiyle beraber senin dilin vardır.

 

Marifet bir halıdır ve üzerinde ancak Allah'a yakın kimseler yürürler. Muhabbet ise, bir marştır, onu da ancak seven ve düşkün olanlar söyler.

 

Sevgi büyük bir çölde bulunan ender bir gölet gibidir. Zaten bu yüzden kendisine geleni az olur.

 

Seven kimse sevgilisini hatırlamadan vakit geçirmez ve uzlette ve halvette her zaman sevgilisine kaçar. Tıpkı balığın suya ve çocuğun annesine kaçtığı gibi.

Evler arasından ayrılıp sevgilime gidiyorum Umulur ki yalnız iken gizlice seni hatırlarım.

 

Abid bir kimseye ancak Tuba ağacı altında dinlenmek vardır. Seven kimseye ise ancak ziyade vardır. Hayatı boyunca onun için çalıştı durdu ve öldükten sonra da bu ona yetecektir.

 

Ey sevgilisine muhalefet ederek ve ondan uzak durarak ömrünü harcayan kimse! Düşmanların içinde kendine karşı senden daha zararlısı bulunmaz.

Cahil bir kimse düşmanlardan bile görmediği Zararı nefisten bizzat görmüştür.

 

Şayet sevdiğiyle karşılaşması hususunda sahibi için ileriye dönük hazırlık yapar ve buluşma yerinde öne geçirilecek olursa o takdirde gelişi anında müjdeleniverir:

"Kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. (Ey Muhammed!) Müminleri müjdele!" (Bakara, 223)

 

 Allah'a yemin olsun ki, dostun senden yüz çevirdiği zaman düşman sana musallat olur. Bu hâldeyken şeytanın sana galip olduğunu düşünme! Ancak Hafız olan Allah'ın senden yüz çevirdiğini düşün!

 

Nefsini sakındır! Kuşkusuz sana gelen her bir musibet ondandır. Sakın onu kendi hâline bırakma. Allah'a yemin olsun ki, ona cimrilik etmeyen ona ikram edemez, onu zillete sokmayan onu izzete sokamaz. Onu kırmayan onu hâkim edemez, onu yormayan onu dinlendiremez, onu korkutmayan onu emniyette kılamaz ve onu tasalandırmayan onu ferahlandıramaz.

 

Subhanallah! Dış görüntün takva elbisesi ile süslenmiş iken, iç görüntünde heva içkisinin kabı bulunmaktadır. Sen elbiseni her defasında (içkiyle) yıkadığında altından sarhoşluk rüzgarı yayılıverir. Sonuç olarak sadıklar senden uzaklaşır ve fasıklar sana yandaş olurlar.

 

Sen kulluk zaviyesinde bulunurken heva hırsızı sana gelmek ister. Ancak senden bir ilgi göremez ve sen mescitten çıkana kadar seni bırakmaz.

 

 İsterken doğru istersen, sana yardım gelecektir.

 

Adamın birisi bir arife, "Bana muhabbeti öğret!" dedi ve o da "Muhabbet; öğretmekle gelmez." diye cevap verdi.

O, sevgilisiyle karşılaşmasına gönül vermemişse şayet... Gencin kalben gösterdiği şevk demektir.

 

"Müminler Allah'ı severler." âyeti hayret edilecek bir şey değildir.

Asıl hayret edilecek şey, "Allah da onları sever." âyetidir.

 

Fakir ve miskin birisinin kendisine karşı ihsan eden (bir zengini) sevmesi şaşılacak bir şey değildir.

Asıl şaşılacak şey, cömert bir zenginin, fakir ve miskin birisini sevmesidir


     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Rab Teâlâ'nın Tecelli Ettirmesi

 

Kur'an, Allah'ın kelamıdır. Şüphesiz Allahu Teâlâ, orada kulları için sıfatlarını tecelli ettirmiştir. İnsanlar boyun eğsin, nefisler ezilsin, kişiler huşuya dalsın ve tıpkı tuzun suda eridiği gibi kibir de erisin diye bazen yücelik, celal ve heybet sıfatlarını tecelli ettirmiştir. Bazen de cemal ve kemal sıfatlarını tecelli ettirmiştir.

Nitekim isimlerinin eksiksiz oluşu, sıfatlarının güzel oluşu ve zatının eksiksizliğine delalet eden güzel fiillerinin oluşu bu konuya girer. Böylece bu sevgi, kulun kalbine sirayet etmekte ve tamamen muhabbete duçar olmuş olmaktadır. Öyle ki, O'nun güzel sıfatlarını ve kemal sıfatlarını kul bilmiş oluyor ve artık kulun kalbi Allah'tan başkasına sevgi beslemiyor. Allah'tan başkası kendisine sevgi beslemesini istediği zaman kulun kalbi o kimseden yüz çevirmekte ve o kimseden alabildiğine uzak durmaktadır. Şöyle denildiği gibi:

Kalpten istenilen, Allah'a yönelip sizleri unutmasıdır.

Bu hâldeyken mizacı da kendisine gelenden yüz çeviriverir.

 

İşte böylece sevgisi mizacına sirayet etmiş oluyor, teklifi olmuyor.

Allahu Teâlâ, rahmet, iyilik, lütuf ve ihsan sıfatlarını tecelli ettirdiğinde; bu sefer kulda kuvvetli bir ümit söz konusu olur. Emeli uzar, tamahkar oluşu güçleniverir. Rabbine doğru yürür ve yürüyüşü boyunca O'ndan umar. Kul her ümidinde amel etmeye başlar ve azimli olur. Tıpkı toprağa ekilen tohum da olduğu gibi. Şayet onu eken kimse ümitli olup da ekerse, onu ekmek hususunda gayet çabalar. Ancak ümidi az olursa, çabalamaz ve tohumu toprağa ekmez.

Allahu Teâlâ adalet, intikam, gazap, yıkım ve akıbet sıfatlarını tecelli ettirirse; o zaman da insanın nefsi emmaresi şiddetle etkilenir ve şehvet, gazap, oyun ve eğlencesini sağlayan kuvveti bâtıl olur ya da zayıflar. Bununla beraber haramlara dair hırsı da yok olur ya da zayıflar. Bu hâlde iken o kimsede korkmaya ve sakınmaya dair bir arzu meydana gelir.

Allahu Teâlâ, işitme, görme ve bilme sıfatlarını tecelli ettirirse; kulda haya / utanma kuvveti meydana gelir. Kendisini istemediği bir şekilde görür veya işitir diye Rabbin'den utanır. Veyahut da Allah'ı kızdırmamak için bu kul kendi örtüsünde susuverir. İşte böylece kulun hareketleri, sözleri ve istekleri şeriatın ölçüsüne uygun olur. Tabiilik ve hevasının hükmü altına ihmal ve başıboş şekilde girmemiş olur.

Yeterlilik, kulların işlerini islah etme ve rızıklarını onlara sevk etme, musibetleri onlardan kaldırma, dostlarını koruma ve sadece onlara özgü olarak yardımcı olma sıfatlarını tecelli ettirirse; bu sefer kulda Allah'a karşı tevekkül ve O'na yönelme durumu kuvvet kazanır. O'ndan razı olma ve kendisine neyi vermişse razı olma ve kendisini razı edecek şeyleri yerine getirecek şeyleri işleme azmi kuvvet kazanır. Tevekkülün bir mânası da Allah'a dayanması için kuluna güzeli seçmesidir.

İzzet ve kibriya sıfatlarını tecelli ettirirse; kulun nefsinde, O'nun (c.c.) yüce azameti önünde zillette olduğuna ve O'nun izzetine karşı kendisinin zelil olduğuna, O'nun kibriyası önünde kendisinin O'na boyun eğmiş olduğuna dair bir huşu oluşur. Kalbinin ve organlarının huşuya erdiğine, kalbinin, dilinin ve azalarının vakara duçar olduğuna dolayısıyla sinirinin, hiddetinin ve gücünün gittiğine dair bir huzur meydana gelir.

Öyleyse toparlayacak olursak;

İşte Allahu Teâlâ bazen kuluna "uluhiyet sıfatlarını", bazen de "rububiyet sıfatlarını" tecelli ettirmektedir.

Dolayısıyla (tecelli ettirdiği) uluhiyetine dair sıfatlara şahit olmasını kullarına gerekli kılmaktadır. Şöyle ki;

- O'nu özellikle sevmeleriyle,

- O'nunla karşılaşmak için istek duymalarıyla,

- O'nunla dostluk kurmalarıyla,

- O'na hizmet etmekten dolayı sevinmeleriyle,

- O'na yakınlaşmak için yarışmalarıyla şahit olur.

- O'na itaat etmek suretiyle yakın olmalarıyla,

- O'nu zikretmeleriyle, mahlukatı bırakıp

- O'na kaçmalarıyla,

- O'ndan yardım istemeleriyle,

- O'nun için zillete girmeleriyle,

- O'na boyun eğmeleriyle ve

- O'nun için huşuya ermeleriyle şahit olur.

İşte bunların hepsiyle kulun, uluhiyet konusunda rububiyete ve rububiyet konusunda da uluhiyete şahit olmasıdır.

Aynı zamanda O'nun (c.c.) mülkünde hamdine, izzetinde affına, kaza ve kaderinde hikmetine, emrinde ve nehyinde nimetlerine, razı olmasında ve gazap etmesinde izzetine, ortaya koymasında hilmine, vermesinde kerem olmasına, yüz çevirmesinde de ihtiyaçsızlığına şahit olmasıdır.

İşte sen de Kur'an-ı Kerim'i iyice düşünecek olursan, onu yıkımdan uzak tutacak olursan, kelamcıların görüşlerine ve dini oldukça zorlaştıran kimselerin fikirlerine aldırış etmeyecek olursan:

Gökleri üzerindeki arşı üzerinden Kayyum ve Melik olan,

- kullarının işlerini evirip çeviren,

- emreden ve yasaklayan,

- peygamberler gönderen ve kitaplar indiren,

- razı olan ve gazap eden,

- sevap veren ve azap eden,

- veren ve men eden,

- izzetli kılan ve zillete sokan,

- yücelten ve düşüren,

- yedi gök üzerinden gören ve işiten,

- gizliyi ve açığı bilen,

- istediğini yapan,

- bütün kemallerle sıfatlanmış, her ayıp ve kusurdan münezzeh olan,

- küçük-büyük her zerreyi ancak kendi izniyle hareket ettiren,

- düşen bir yaprağı da ancak kendi ilmi dahilinde düşüren,

- kendi katında ancak kendi izni dahilinde şefaatçi olunan ve kullarına karşı da sadece kendisi dost ve şefaatçi olan Allahu Teâlâ şahitlik eder.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol