"Kim bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse o, sadece onun misliyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar." (En'am: 6/160)
"Kim iyilikle gelirse, ona dana iyisi vardır. Ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar."
"Kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!" (Neml: 27/89-90)
"Hayır! Her kim bir kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar.
İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalacaklar" (Bakara: 2/81-82)
Bu üç ayet hakkında İbn Ebu Hatim şu rivayetleri yaptı:
Ebu Said el-Eşec'den O da İbn Fadl'dan, O da Hasan b. Ubeydullah'tan O da Cami b. Şeddad'dan, da Esved b. Hilal'den, rivayet ettiğine göre Abdullah b. Mesud:
"Kim bir iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır" kavli ilahi ile ilgili olarak şöyle dedi:
"bu, "Lâ ilâhe İllallah" -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- tır.
(İbn Ebu Hatim bu rivayeti tefsirinin muhtelif yerlerinde nakletmiştir. - Enam suresinin tefsirinde - Neml suresinin tefsirinde ve Kasas suresinin tefsirinde)
(Ebu Said el-Eşec; Abdullah b. Said b. Husayn el-Kindi Sika'dır. 257 yılında vefat etti.)
(İbn Fadl; Muhammed b. Fadil b. Gazvan, İmam, Saduk, hafız Şiilik ile ittiham edilmiştir. Zehebi onun sahih hadis erbabı tartından hüccet kabul edildiğini söyledi. Tefsir, Kitabı Zühd, siyam ve başka eserleri vardır. 195 yılında vefat etti.)
(Huseyn b. Ubeydullah b. Urve en-Nahai sika ve fadıldır. 139 yılında vefat etti.)
(Cami b. Şeddud el-muharibi. Sika'dır, 118 yılında vefat etti.)
(Esved b. Hilal el-Muharibi. Tabiinin büyüklerindendir. Sikadır 84 yılında vefat etti.)
İbn Hatim şöyle dedi:
Abdullah b. Abbas, Ebu Hureyre, 444 Ali b. Huseyn,445 Said b. Cübeyr, Hasan, Ata, Mücahid, Ebu Salih, Zekvan,446 Muhammed b. Ka'b el-Karzi447, en-Nahai, ed-Dahhak, ez-Zühri,m İkrime,449 Zeyd b. Eşlem 45° ve Katade' den de buna yakın bir rivayet nakledildi. (İbn Ebi Hatim bu rivayeti tefsirinin muhtelif yerlerinde nakletti: Enam suresinin tefsirinde (896-898), Neml suresinin tefsirinde (438-440), Kasas suresinin tefsirinde (443-445)
(Ebu Hureyre; Sahabi, imam, fakih, müctehid. İsminin Abdurrahman b. Sahr olduğu rivayet edildi. En çok hadis rivayet eden sahabidir. 57 yılında vefat etti.)
(Ali b. Hüseyn b. Ali b. Ebi Talib el Haşimi. İbadetinden dolayı kendisine Zeynül Abidin denilirdi. Tabiindendir. Vera, takva sahibi, alim ve abid idi. H. 94 yılında vefat etti.)
(Zekvan'us-seman ez- Zayyaf. Bazı sahabelere yetişti ve onlardan hadis rivayet etti. Sika'dır 101 yılında vefat etti.)
(Muhammed b. Ka'b b. Selim el-Karzi Tabiindendir. Görmediği insanlardan rivayetler nakletmiştir. Acluni, O'nun sika olduğunu söyledi. Zehebide o'nun tefsir imamlarından biri olduğunu bildirdi. 108 yılında vefat etti. Başka bir tarihte vefat ettiği de söylendi.)
(Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah, Ebu Bekr Zühri el-Medeni. Şam'da ikamet etti. Büyük imamlardandır.) Zamanının hafızı idi. 124 yılında vefat etti.)
(İkrime b. Abdullah. Allame, müfessir, Hafız, Ebu Abdullah 104 yılında vefat etti.)
(Zeyd b. Eşlem el-Adevi. El-medeni. Fakih, imam, ilmiyle amil ulemadan idi. 136 yılında vefat etti.)
İbn Ebi Hatim, Ayeti kerimede geçen "kötülük" ile ilgili olarak da şöyle rivayet etti:
"Muhammed b. Uzeyz el-Eyli, Selame'den, O'da Ukeyl'den, O'da İbn Şihab'dan rivayet ettiklerine göre Ukbe b. Amir şöyle dedi:
Arkadaşlarımla karşılaştın. Onlar Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini söylediler:
"Kim de bir kötülükle gelirse" bu şirk kelimesidir." (İbn Ebu Hatim "Enam suresinin tefsiri (sh, 906-907'de) tahric etti.)
(Muhammed b. Uzeyz b. Abdillah el- Eyli. Sika, Saduk ve zayıf olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. İbn Hacer, Takrib'de "O'nda zayıflık vardır", dedi. 268 yılında vefat etti.)
(Selame b. Ruh b. Halid b. Akil İbn Hacer Takrib'de o'nun için "Saduk ancak evhamlıdır", dedi. 198 yılında vefat etti.)
(Ukeyl b. Halid b. Akil el-Eyli. Saduk'tur. İbn Hacer, Takrib'de o'nun "sika" olduğunu söyledi. 144 yılında vefat etti.)
(Ukbe b.Amir el- Cüheni. Sahabi, alim, karii, fasih, fakih ve şair. 58 yılında vefat etti.)
Aynı şekilde Valibi İbn Abbas'dan rivayet ederek "o şirktir" demiştir.
(İbn Ebu Hatim bu rivayeti tefsirinde üç yerde zikretti. Enam suresinin tefsiri sh 907. Nemi suresinin tefsiri sh. 443, Kasas suresinin tefsiri sh, 447-449)
Bunun benzerini Abdullah b. Mesud, Enes b. Malik, Ebu Vail, Ata, Hasan, Said b. Cübeyr, İkrime, Nehai, Ebu Salih, Zühri, Zeyd b. Eşlem, Muhammed b. Ka'b, Süddi, Katade ve Dahhak da rivayet ettiler."
(Bkz. Tefsir İbn Ebi Hatim. Tefsiru suretil Enam, sh. 907-908. Tefsiru sureti'n Neml sh, 443-445, Tefsiru suretil Kasas. sh 449-451)
(Enes b. Malik b. Nadr. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in arkadaşı ve hizmetçisi. İmam, Müftü, karii, muhaddis, H. 93 yılında vefat etti.)
(Şakik b Seleme el-Esedi. Ebu. Vail el- Kufi. Büyük imam. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e yetişti fakat göremedi. İlim ve amel'de imam idi. 82 yılında vefat etti.)
İbn Ebu Hatim:
"Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha üstün karşılık verilir.
Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler" (Kasas: 28/84)
ayeti kerimesi ile ilgili olarak isnadı ile beraber Süddi'den şöyle rivayet etti:
"Kim bir kötülük işlerse, bunun cezası, tüm günahlarda, misli iledir. Hesab gününde, her iyilik karşılığında on günah silinir. Eğer bir tek iyilik kalırsa, o da ona katılır ve bununla cenenete girer. Fakat her iyiliğe karşı on günah atıldıktan sonra da, yine de günahı sevabından çok olursa kişi cehenneme girer. Ancak Allah (c.c)'ın affetmesi hariç"
(İbn Ebi Hatim ve Tefsiru suretul Kasas, (451-452)'de tahric etti.)
(İbn Ebi Hatim'in isnadı şöyledir: Haddesena Abdullah b. Süleyman, sena el-Huseyn b. Ali b. Mehran, sena Amir b. Furat, an Esbat, an Süddi.)
Sevapların on misli ve yediyüz katı ile değerlendirilmesi hususu İbn Abbas, Ebu Hureyre ve Ebu Zerr'in rivayet ettiği sahih hadislerle sabittir.
(İbn Abbas'ın peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiği hadis şöyledir.
"Allah (c.c) iyilik ve kötülüğü yazıp, sonra bunu beyan etti. Kim bir sevap işleyip, sonra bunu yapmazsa, Allah kendi katında ona bir sevap yazar. Eğer niyet ettiği o sevabı yaparsa Allah kendi katından ona on sevaptan yediyüz sevaba kadar ve daha çok sevap yazar. Kim bir kötülüğe niyet ettikten sonra, onu yapmazsa Allah ona da kendi katında tam bir sevap yazar. Kişi niyet ettiği bu kötülüğü yaparsa, ona bir kötülük günahı yazılır."
Hadisi, Buhari sahih "Kitab'ul Rekaik" (7/187) de, Müslim, sahih Kitabul iman (1/118)'de zikrettiler.)
(Ebu Hureyre'nin hadisi de İbn Abbas'ın hadisiyle aynı anlamdadır. Müslim Sahih'inde kitabul iman (sh 117) de zikretti.)
(Ebu Zerr; Cündeb, Cünade el-Gıfari ilk müslümanlardandır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabının en seçkinlerinden alim, abid, zahid, mücahid bir zat idi. Kınayanın kınamasından çekinmeden, hak sözü her yerde söylerdi. H. 32 yılında vefat etti.
Ebu Zerr'in hadisi şöyledir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Allah şöyle buyuruyor: kim bir iyilikle gelirse ona bunun on katı sevap vardır ve daha da arttırırım. Kim de bir kötülükle gelirse onun cezası da, aynısı ile bir kötülüktür veya bağışlarım. Kim bana bir karış yaklaşırsa,ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim. Kim bana şirk koşmadığı halde, dünya dolusu günah ile gelse, ben onun günahlarının aynısına mağfiret ile gelirim"
Hadisi, Müslim, kitabu'z-zikr ve dua ve't-tevbe ve'l-istiğfar (3/2068) Ahmed , Müsned 5/148'de, İbn Mace kitabul edeb 2/1255'de rivayet ettiler.)
Bu aynı zamanda kişinin işlediği günahın ancak misli ile cezalandırıldığı, iyiliğe niyet etmenin sevap olarak yazıldığını, kötülüğe niyet ise, o kötülük işlenmedikçe yazılmadığını, kötülüğün artırılmaksızın sadece aynı ile yazıldığını ve kişi işlemeye niyet ettiği kötülüğü sırf Allah korkusundan dolayı terkettiği takdirde ona da bir sevap yazıldığını öğreniyoruz.
Bu tafdil birçok amel için zikredilmiştir. Abdullah b. Amr'ın hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Her aydan üç gün oruç tut. Bu tüm yılı oruçlu geçirmek gibidir. İyilikler on katı ile ölçülür" (Hadisi, Buhari kitabu's savm 2/245, Müslim Kitabus siyam 1/812'de) (Abdullah b. Amr b. As Peygambar (sallallahu aleyhi ve sellem)'in arkadaşı. İmam ve abid. İlim ve amel Önderi. Sayısız faziletlerin sahibi. H. 65 yılında vefat etti.)
Başka bir hadiste de şöyle buyurdu:
"Sabır ayı ve her aydan üç gün oruç, tüm yılı oruçlu geçirmek gibidir"
(Ebu Hureyre'den Ahmed, müsned 2/263'de Beyhaki Sünenü'l Kübra, 4/293'de rivayet ettiler. Sahihül Camius sağir'inde Albani bu hadisi "Sahih" kabul etti.)
Ve yine başka bir hadiste:
"Kim Ramazan'ı tutar sonra da bunun peşine şevval ayında altı gün oruç tutarsa, tüm yılı oruçlu geçirmiş gibi olur. İyilik on katı ile değerlendirilir."
("iyilikler on katı ile değerlendirilir" ziyadesi olmaksızın bu hadisi Ebu Eyyub el-ensari'den Müslim Kitabu's-siyam 1/822'de, Ebu Davud Sünen. Kitabu's-savm: 2/812, İbn Mace Sünen Kitabu's-sıyam 1/547, Tirmizi sünen kitabu's-savm 3/132'de rivayet ettiler. Ziyadeli hali ile de, Sevban'dan İbn Mace, Kitabu's-siyam 1/547'de rivayet etti.)
Zira otuz gün Ramazan artı altı gün şevval orucu on ile çarpıldığına 360 güne tekabül eder ki bu da bir yıldır. Yine aynı şekilde her ay üç gün oruç ta bunun gibidir.
Miraç hadisinde ise beş vakit namazın 50 vakitmiş gibi on katı ile değerlendirileceği vaad edilmiştir. (Uzun miraç hadisinden. Bu hadisi Müslim Sahih'inde Kitabu'l-iman: 1/147'de rivayet etti.)
Sahabe ve tabiinden Ayeti kerimede geçen iyiliğin "tevhid", kötülüğün ise "şirk" olduğunu rivayet edenler, bu konuda herhangi bir ihtilaf nakletmemişlerdir. Şu ayeti kerime de buna delildir:
"Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi vardır. Ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar."
"Kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar" (Neml: 27/89-90)
Çünkü: Tüm iyilikler tevhidin kapsamı içindedir.
"Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur-" in manası olan "tevhid": Allah'a, o'nun emrettiği gibi kulluk etmektir. Yani Allah'ın emriyle, Allah için amel etmektir. Ki Cenabı Hakk şöyle buyurdu:
"Hayır (onların iddia ettiği gibi değil ancak) kim (amellerini) muhsin olarak (Allah'ın gösterdiği şekilde yaparak) yüzünü (ihlaslı bir şekilde) Allah'a teslim ederse işte (bu yaptıklarının) ecri Allah katında verilecektir. Onlar için (ahirette) bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." (Bakara: 2/112)
Her iyilik "tevhid"den bir cüzdür ve Allah için ameldendir.
Allah'a ibadet "tevhid"in bir gereğidir ki bunun dalları ile ilgili olarak Cenabı hakk şöyle buyurdu:
"Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir-sözü; kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti) O ağaç, Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkanı olmayan pis bir ağaca benzer." (İbrahim: 14/24-26)
Güzel söz, bir ağaç gibi olan "tevhid", ameller ise, "tevhid" ağacının meyvalarıdır.
Tüm güzel ameller "la ilahe illalah'ın -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur'un- birer dallarıdır ve hepsinin karşılığı kat kat verilir.
Hatta ameller "Lâ ilâhe İllallah" -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- sözünün tahakkuk etmesidir. Çünkü "iman": "söz" ve "amel" dir.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"İman altmış küsur veya yetmiş küsur şubedir.
Bunun en yükseği "Lâ ilâhe İllallah" -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur-,
En düşüğü ise eza veren şeyleri yoldan kaldırmaktır" (Ebu Hureyre'den bu hadisi rivayet edenler Buharı sahih'inde kitabu'l-iman 1/8 Müslim Sahihinde kitabu'l-iman 1/63)
İyilik "Lâ ilâhe İllallah'dır" diyenler, bunun gereği olan diğer iyilikleri dışlamazlar. Bilakis diğer iyilikler de buna dahildir ve "tevhid" ağacının dalları ve ürünleridirler.
Aynı şekilde kötülük de, Allah'tan başkası için amel işlemektir ki bu da "şirktir."
İnsan mutlaka amel işlemeye ve bir ilaha kulluk/ibadet etmeye meyyal olarak yaratılmıştır.
Allah için amel; ihlas ve tevhid ile ona bağlanmaktır.
Allah'tan başkası için amel ise, şirktir. Hem Allah, hemde başkası için amel de şirktir.
Günahların tamamı şirk'ten bir cüzdür ve onun dallarıdır. Günahlar şeytana itaat ve onun izinde yürümektir.
Cenabı Hakk şöyle buyurdu:
"Ey insanın oğlu! "Şeytana tapmayın (kulluk etmeyin), çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim mi? (Bunu size peygamberim vasıtasıyla açık seçik bildirmedim mi?) Ve dedim mi? sadece bana ibadet ve kulluk ediniz. Çünkü dosdoğru yol budur" (Yasin: 36/60-61)
"Şeytan ise şöyle dedi: "Kuşkusuz daha önce ben, (beni Allah'a) ortak koşmanızı reddettim." (İbrahim: 14/22)
Ebu Hureyre şöyle dedi:
"Ebu Bekr es-Sıddık Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den kendisine sabah-akşam okuyacağı bir dua öğretmesini istedi.
"Şöyle şöyle" buyurdu:
"Allahım" Ey gaybı ve aşikarı bilen, gökleri ve yeri yaratan! Hey her şeyin Rabbi ve yegane sahibi! Senden başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerri ve şirkinden sana sığınırım"
İşte sabah - akşam bunu söylersin, yattığın zaman da bunu söylersin."
Bu hadisi Ebu Davud472, Tirmizi473 ve Nesai 474Amr b. Asım'dan475 rivayet ettiler. Tirmizi, Hasen, sahih hadis, dedi.
Fakat insan muvahhid olmakla beraber, bazı günahlar işlerse, işlediği günahlar ölçüsünde imanı ve tevhidi eksilmiş olur.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Zina eden, zina ederken, mümin olarak zina etmez."
(Hadis'in tamamı şöyledir:
"Zina eden zina ederken, mümin olarak zina etmez; hırsızlık yapan, hırsızlık yaparken mümin olarak hırsızlık yapmaz; Şarap içen şarab içerken mümin olarak şarap, içmez"
Ebu Hureyre buna şunu da ilave ediyordu:
"Şerefli bir kimse yağmalarken, mümin olarak yağmalamaz."
Buhari, Kitabul Mezalim, 3/107. Müslim, Kitabu'l iman 1/76)
(Ebu Davud; Süleyman b. Eşas, imam, sünnet önderi, büyük hafız, es-Sicistani. Hadis ilminde otorite olmakla beraber fıkıhta da imamdı. Yazdığı eserlerle bunu ispat etmiştir. En önemli eseri ise sünendir. 275 yılında vefat etti. Bu hadisi sünen, kitabul Edeb 5/310 da rivayet etti.)
(Tirmizi; Muhammed b. İsa. Hafız, imam. Hadis ilminde otorite. 279 yılında vefat etti. Bu hadisi, sünen'inde kitabu'd Daavat, 5/468'de rivayet etmiştir.)
(Nesai; Ebu Abdurrahman, Ahmed b. Şuayb b. Ali el-Horasani en- Nesai büyük hadisçi ve imam sünen, tefsir ve dua gibi önemli eserleri vardır. 302 yılında vefat etti. Nesai bu hadisi Kubra'da kitabu'n nuat 4/401'de rivayet etti.)
(Amr b. Asım b. Ubeydillah el, Kilabi Hafız. Buhari'nin büyük şeyhlerinden biridir. 213'de vefat etti.)
Mümin olmayan, muhlis değildir. Çünkü Allah için muhlis olanlar ancak gerçek müminlerdir.
Buhari, Ebu Salih'den o'da Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadiste peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Altın, gümüş ve elbise kulu olan kişiler sürünsün, kahrolsun. Böyle menfaat düşkünü kişiye işlediği hayrın bedeli Allah tarafından verilirse memnun olur. Verilmezse Allah'ın takdirine kızar. Böyle menfaat düşkünü sürünsün, hüsrana yuvarlansın, vücuduna diken batsın da cımbızla çıkaran bulunmasın," (Buhari Sahih'inde kitabul cihad ve's-siyer 3/223'de rivayet etti.)
Ve yine şöyle buyurdu:
"Kim Allah'tan başkasına yemin ederse, muhakkak ki şirk koşmuştur."
(Ahmed, müsned 2/69, Tirmizi, Sünen, Kitabu'n Nüzür ve'l Eyman 4/110. Hakimi Müstedrek, Kitabul iman 1/65, Beyhaki, sünen, Kitabul Eyman 10/29.)
Ve şöyle buyurdu:
"Bu ümmet içinde şirk karıncanın kıpırtısından daha gizlidir."
Ebu bekir:
"Bundan nasıl kurtuluruz ey Allah'ın elçisi?" dedi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"De ki: "Allah'ım! Bildiğim şeyleri sana şirk koşmaktan sana sığınırım, bilmediğim şeyler için de senden bağışlanma dilerim."
(Ebu Bekir'in hadisi iki yoldan gelmiştir.
Birinci yol: Suyuti Camiu's-Sağir'de zikretti. O'nun Hakim ve Tirmizi'ye nisbet ettiği bu hadisi Albani Daifu'l sağir'de zayıf kabul etti. (502)
İkini yol: İbn Hibban, Mecruhin 3/130, Darakutni, ilel, 1/191, Ebu Naim ilel, 7/112, Hadis'in isnadında geçen Yahya b. Kesir, Zayıftır.)
Gizli şirk böyle iken, açık şirk halinde durum ne olur?
Her şeyden çok Allah'ı seven ve herkesten çok Allah'tan korkan ve o'na bağlanan kişi kendisini "büyük şirkten" kurtarmış olur.
Küçük şirkten ise, ancak kendini tüm günahlardan koruyan insanlar kurtarabilirler.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şöyle buyurduğu sabit oldu:
"Kim, "Lâ ilâhe İllallah'ı -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah olmadığını- " bilerek ölürse cennete girer"
(Müslim, Kitabul İman, 1/55.)
"Kimin son sözü "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.- " olursa cennete girer"
(Ebu Davud, Sünen, Kitabul Cenaiz 3/486, Hakim, müstedrek, Kitabul Cenaiz 1/503)
"Kıyamet gününde benim şefaatim ile en çok mutlu olacak olan kimse, kalbinden yahut içinden, ihlaslı olarak "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur-" diyen kimsedir"
(Ebu Hureyre'nin hadisinden Buhari, Kitab'ul Rikak 7/204 Kitabul İlim 1/33.)
"Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Rasûlullah'a -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna-" şehadet eden birisi, bu ikisinden şüpheye düşmeksizin Allah'a kavuşursa cennete girer"
(Müslim'de Ebu Hureyre ve Ebu Said'den Kitabu'l İman (1/57)'da tahric etti.)
"Kim, "Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Rasûlullah'a -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna-" şehadet ederse, Allah cehennemi o'na haram kılar"
(Müslim, Ubade b. Samit'ten, Kitabul İman'da tahric etti.)
"Bir kimse, "Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Rasûlullah'a -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna-" tüm kalbiyle doğru olarak şehadet ederse, Allah cehennemi o'na haram kılar."
(Enes b. Malik'in hadisini Buhari, Kitab'ul İlim'de tahric etti.)
Tevhid'in hakikati, ruhun Allah'u Teala'ya incizabıdır. (cezbedilmesi çekilmesidir).
Kim, kalbi ile ihlasla Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığına şehadet ederse ve bu hal üzere ölürse cennete girer. Çünkü (kişinin) ihlası, kişinin kalbini Allah'a çekerek, onu tüm günahlardan tevbe ettirir. Ve eğer bu hal üzere ölürse cennete girer.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şöyle buyurduğu sabit oldu:
"Bu iki papucumla git, bu bostanın arkasında kimi, kalbiyle inararak "Lâ ilâhe İllallah'a -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilahın bulunmadığına- şehadet getirdiğini bulursan, onu cennet ile müjdele!"
(Bu hadis Ebu Hureyre'den rivayet edilen uzun hadisin bir bölümüdür. Kitabul İman 1/59-61)
"Bir kimse, Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığına ve benim Allah'ın rasulu olduğuma şehadet etmesin ki, o cehenneme girsin" veya "ona cehennem dokunsun"
(Müslim, Utban b. Malik'den tahric etti. Kitabu'l iman. 1/61-62.)
"Kullardan hiç kimse yoktur ki: "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-, desin sonra bunun üzerine Ölsün, mutlaka cennete girer. Zina yapsa, hırsızlık yapsa dahi. Eğer ölmeden önce tevbe edip, pişmanlık duyar ve "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur- derse"
(Ebu Zerr'in hadisinin bir bölümüdür. Buhari, Kitabul Libas 7/43.44. Müslim, Sahihinde, Kitabul İman 1/95.)
"İki şey vacip oldu: Kim, Allah'a hiç bir şey şirk koşmadan Ölürse, cennete girer. Ve kim de Allah'a bir şeyi şirk koşarak ölürse, cehenneme girer." (Cabir b. Abdullah'tan Müslim, Kitabul İman 1/94. Ahmed, Müsned, 3/345)
Tüm bu hadisler, bu kelimeyi söylemek bu kelime üzerine ölmek kaydıyla gelmiştir.
"Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" deyip te, kalbinde bir buğday tanesi, veya hardal tanesi veya zerre kadar hayır olan herkesin cehennemden çıkacağı tevatür yoluyla gelen hadislerle sabittir.
(Bu hususa delalet eden birçok hadisten biri de Enes b. Malik'den rivayet edilen şu hadistir:
"Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" diyen, cehennemden çıkarılır. O kişinin kalbinde bir arpa tanesi ölçüsünde hayır vardı. Sonra cehennemden "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" , diyen birisi daha çıkarılır ki onun kalbinde de zerre ölçüsünde bir hayr vardı" (Müslim, Kitabul iman: 1/182)
Yine bu hadislere göre:
"Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" diyenlerin çoğu veya onlardan bir çoğu cehenneme girecekler sonra oradan çıkacaklardır.
"Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" diyen ve "Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Rasûlullah'a -Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasulü olduğuna-" şehadet eden kimseye cehennemin haram olduğu yine tevatür yoluyla gelen hadislerle sabittir.
Fakat bu hadisler, ihlas, yakin ve bu kelime üzerine ölmek gibi ağır kayıtlarla gelmişlerdir.
Fakat bu kelimeyi (yani tevhidi) söyleyenlerin çoğu ihlas ve yakin'i bilmemektedirler. Bu insanların ölüm anında fitneye düşmesinden korkulur.
Yine bu kelimeyi söyleyenlerin çoğu, bu kelimeyi taklit ve adet olarak söylemektedirler, dolayısıyla bu kelime onların kalplerine iman girdirmemektedir.
Ölüm esnasında ve kabirde fitneye düşenlerin çoğu sahih hadiste de geldiği gibi bu tür insanlardır:
"Bilmiyorum, der. İnsanlarını öyle dediğini duydum ben de öyle söyledim." (Fatıme bt. Münzir'den rivayet edilen, kabir sorgusuyla ilgili hadisten bir bölüm. Buharı, Kitabul İtisam 8/141.)
Bu tür insanların işi hep taklit ve kendileri gibilerine uymaktır. Cenab'ı Hakk'ın şu kavline en yakın bu insanlardır:
"Biz babalarımızı bir din üzerine bulduk, biz de onların izlerine uyarız, dediler" (Zuhruf: 43/23)
Bu konuda Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Dünyayı ahirete tercih etmedikleri sürece "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" ile savunulmaya devam ederler. Ancak dünyayı ahirete tercih ettikleri zaman Allah onlara cevap vererek şöyle buyurur: Yalan söylüyorsunuz. Siz bu kelimenin ehlinden değilsiniz"
(Ebu Nuaym, el-Hilye 5/33. Zehebi, Siyeri A'lam 5/298 Hadis, Garib'dir.)
Bu konu başka yerlerde ayrıntısıyla ele alınmıştır. O halde bu konuda varid olan hadisler arasında bir çelişki yoktur.
Kişi "tevhid" kelimesini "ihlas" ve "yakin" ile söylediği ve bu hal üzere öldüğü zaman, günahlarının sevaplarından daha çok olması mümkün değildir. Bilakis bu durumda sevapları daha çok olduğundan cehenneme girmekten kurtulur. Çünkü bu kelimeyi tam bir "ihlas" ve "yakin" ile söyleyen Müslümanın, ısrarla günah işlemesi mümkün değildir.
İhlas ve yakinin kemali; Allah'ı her şeyden daha çok sevmesini ve herkesten çok Allah'tan korkmasını gerektirir. Hali böyle olan kişinin kalbinde, Allah'ın haram kıldığına muhabbet bulunamayacağı gibi yine Allah'ın emrettiği şeylere karşı hoşnutsuzluk olamaz.
Her ne kadar bazı günahları olsa da "tevhid ehline" cehennemi haram kılan husus budur.
İşte bu iman, tevhid, ihlas, muhabbet, ve yakin gündüzün geceyi silmesi gibi, sahibinde silinmemiş günah bırakmazlar.
Bu kelimenin (Lâ ilâhe İllallah'ın) kemal ile söylenmesi büyük ve küçük şirke engeldir. Böyle bir insan, aslında günah üzere ısrarcı da değildir. Dolayısıyla bu kişi bağışlanır ve cehennemden kurtulur.
Kişi eğer bu kelimeyi (Lâ ilâhe İllallah'ı) sadece büyük şirkten kurtulacak şekilde söyleyip, sonra da bunu bozucu davranışlardan sakınırsa, bu durumda iyilik tarafı, günah tarafından daha ağır basar ve yine cehennemden kurtulur. Fakat derecesi az olur. Aynen bitaka (kimlik) hadisinde geçtiği gibi.
(Kimlik hadisi özetle şöyledir:
"99 sicil defteri kadar çok günahı olan bir adamın tüm bu günahları ile şehadet kelimesi tartılır ve şehadet kelimesi ağır basarsa"
Hadisi Ahmed, Müsned 2/213, İbn Mace, Sünen, Kitabüz Zühd 2/1437, İbn Mace, Sünen, Kitabul İman 5/24'de rivayet ettiler. Tirmizi: Bu hadis hasen, garib'dir, dedi.)
Fakat günahları iyiliklerine galip gelen ve bu hal üzere ölenler, kendilerini büyük şirkten kurtaran "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- " kelimesini söyleseler de, cehenneme girerler.
Bu insan "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete hiç bir layık ilah yoktur-" demiş fakat bu kelime üzerine ölmemiştir. Bilakis bu kelimeyi söylemiş ve daha sonra günahlara dalarak, bu iyiliğini gölgelemiştir.
Bu kelimeyi "ihlas" ve "yakin" ile söylediği zaman, iyilik tarafı daha ağırdı, eğer bu hal üzere ölseydi cennete girerdi.
Fakat o, bu hal üzerine ölmeden önce günahlara dalarak, günah yükünü artırdı. "Küçük ve büyük şirke" engel olacak "ihlas" ve "yakin" ile "kelimeyi tevhidi -Lâ ilâhe İllallah'ı-" söylemedi.
Bilakis küçük şirk üzere kalmaya devam etti. Küçük şirkine günahları da eklenince, günahı sevabını geçti. Çünkü günahlar; iman ve yakini zayıflatır.
Bu nedenle "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur-" sözü de zayıflar ve kalpteki ihlas uçup gider.
Ondan sonra kişi "kelimeyi tevhidi -Lâ ilâhe İllallah'ı-" milyonlarca kere söylese bile, bu onda hiçbir etki meydana getirmez.
Bunun durumu aynı alay eden veya uyuyan veya hiçbir şey anlamadan güzel sesiyle Kur'an okuyanın durumu gibidir.
Bu tür insanlar "kelimeyi tevhidi -Lâ ilâhe İllallah'ı-" tam bir "sıdk" ve "yakin" ile söylemezler. Bilakis bu kelimeyi söyledikten sonra, günahlara dalarak, bu zayıf, "sıdk" ve "yakini" hepten yok ederler.
İhlassızca söylenmiş "kelimeyi tevhid" ve günahlar yığını üzere Ölürlerse cehenneme girerler.
Bu kelimeyi "yakin" ve "tam bir doğruluk" ile söyleyen kişi, ya günahlarda ısrarcı değildir veya "sıdk" ve "yakın" ile söylediği "tevhid -Lâ ilâhe İllallah-" kelimesi iyiliklerine eklenerek, sevap tarafının ağır basmasını sağlar.
Cehenneme girenler mutlaka şu iki şarttan birini kaybetmişleridir:
- Onlar bu kelimeyi ya günahlara veya günahların baskın çıkmasına engel olacak kadar "sıdk" ve "yakin" ile söylememişler;
- veya söyledikleri halde daha sonra günah bataklığına dalmışlar ve günahları ilk "sıdk" ve "ihlaslarını" zayıflattığından daha sonra, günahlarını giderecek veya sevaplarını üstün getirecek aynı "sıdk" ve "yakin" ile söyleyememişlerdir.
"Kim bir iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır" (En'am: 6/160)
"Ve onlar o gün korkudan emin kalırlar" (Neml: 27/89)
Buyrukları ile ilgili selefin sözü daha Önce de geçtiği gibi: "Lâ ilâhe İllallah -Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur-" sözüdür.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in de beyan ettiği gibi, bu kelimeyi "doğruluk -sıdk-" ve "yakin" ile söyleyip, bu hal üzere ölürseler cennete gireceklerdir. Bu "farzları yerine getirmek ve sevapların günahlara ağır gelmesi ile" olur.
İnsanı yüzü koyun cehenneme sürükleyen günah ise "şirk" tir. Allah kendisine "şirk" koşulmasını asla bağışlamaz. İki vacip hadisinde geçtiği gibi.
"Kim şirk koşmadan ölürse cennete girer. Kim de Allah'a bir şeyi şirk koşarsa cehenneme girer." (Daha önce tahricini verdiğimiz Cabir b. Abdullah'ın hadisi.)
İnsanların çoğu veya birçoğu Önce iman ve tevhide girdiği halde, sonra günahlara dalarak, kalbini kirletir ve onu şirk ve nifağa açık hale getirir.
Şirk iki kısımdır:
1 - Büyük ve
2 - Küçük şirk.
Kim kendisini bu ikisinden de kurtarırsa cennet ona vacip olur. Kim de büyük şirk üzere ölürse ona da cehennem vacip olur.
Kim kendisini büyük şirkten kurtardığı halde, bazı küçük şirk çeşitleri işler, bununla beraber sevapları ağır basarsa, cennete girer.
Kul, işlediği şirk büyük veya küçük olmakla beraber çok ise cezalandırılır. İhlas'la beraber az miktarda küçük şirk, azabı gerektirmez.
Büyük şirk ve günahların ağır basmasına neden olan küçük şirkten korunan insan kurtulmuştur.
بَلَى مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيـئَتُهُ فَأُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
"Hakikat şu ki; kim kötülük / seyyie (şirk) işler ve kötülüğü / hataları (günahları) kendisini çepeçevre kuşatırsa işte onlar ateş halkıdırlar. Orada temelli kalacaklardır." (Bakara: 2/81) ayeti kerimesine gelince:
Ebul Ferec b. Cevzi şöyle dedi:
"Burada kötülük, "şirk" tir. İbn Abbas, İkrime, Ebu Vail, Ebu'l Aliye, Mücahid, Katade ve Mukatil de böyle demişlerdir." (Bkz. Zadul Mesir 1/108)
(Ebu'l Aliye; Rafi b. Mihran. İmam. Karii, Hafız ve Müfessir. Ebu'l Aliye. Tabiinin büyüklerinden. Gençliğinde Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) gördü. Fakat Ebu Bekir döneminde müslüman oldu. 93 yılında vefat etti.)
(Mukatil b. Süleyman b. Beşir el- Ezdi el-Horasani. Yalanlanmış ve terkedilmiştir. "Tecsim" mezhebinden olmakla ittiham edildi. "Necadirut Tefsir, Tefsirul Kebir, Nezairul Kuran" gibi eserleri vardır. 150 yılında vefat etti.)
Bu son sözün, "tevhid" ehlinin ebediyen cehennemde kalmasını gerektirdiğine inanması nedeniyle bu konuda herhangi bir hilaf zikretmemiştir. Fakat bu ehli sünnetin görüşü değildir.
"Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır." (Kıyamet: 75/22-23)
Ayeti kerimesini: "Rabbinin sevabına bakacaklardır" şeklinde tefsir edilmesinden yüz çevirdiği gibi, bundan da yüz çevirmiştir. (Bkz, Zadul Mesir, 8/422-423.)
Aynı şekilde Beğavi de tefsirinde bu görüşten yüz çevirmiştir. (Bkz. Mealimut Tenzil 4/424.)
"Hakikat şu ki; kim kötülük / seyyie (şirk) işler ve kötülüğü / hataları (günahları) kendisini çepeçevre kuşatırsa işte onlar ateş halkıdırlar. Orada temelli kalacaklardır." (Bakara: 2/81)
Ayeti kerimesinin tefsirinde Beğavi şöyle dedi:
"Yani, şirk."
Kuşatma: Bir şeyin etrafını sarmak ve kuşatmak demektir. İbn Abbas, Ata, Dahhak, Ebul Aliye, Rebii ve başkaları:
"Bu kişinin şirk halinin üzerine ölmesidir." dedi.
(Rebi b. Enes b. Ziyad el-Bekri. Takrib'de, saduk'tur, denildi. Şiilikle ittiham edilmiştir. 139 yılında vefat etti.)
Kötülük, büyük günah, kuşatılması ise; kişinin günahlara devam etmesi ve tevbe etmeden ölmesidir, de denildi. Bu görüşü İkrime ve Rebii b. Haysem dile getirdiler.
(Rebii b. Haysem b. Aiz. İmam, Kudve, abid, Ebu Yezid es-Sevri; Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in dönemine yetişti ve ondan irsalde bulundu. Zühd, Vera, takva ve ilmi ile meşhudur. 65 yılında vefat etti.)
Mucahid de şöyle dedi:
"Bu her günah işlemesi ile, kalbin kararması ve günah ile kuşatılmasıdır.",
Kelbi ise:
"Kişinin günahları yüzünden helak olmasıdır." dedi.
(Kelbi; Muhammed b. Saib b. Bişr el-Kelbi. Allame ve müfessir. Zehebi şöyle dedi: Ensab konusunda baş idi. fakat şii olması nedeniyle hadisleri terkolunmuştur. "Tefsir, Nasihu'l Kur'an ve mensuhihi" gibi eserleri vardır. 146 yılında vefat etti.)
Ben (İbn Teymiyye) derim ki :
Bu konuda selefin görüşlerini zikretmek, müteahhirin görüşlerini zikretmekten daha evladır. Şayet selefin görüşünde, bir zaaf söz konusu olursa, bu zaaf delilleri ile ortaya konur ve zayıf olduğu açıklanır.
Yoksa Bidat ehlinin bazı sözlerine uygun düşüyor diye, selefin görüşlerinden yüz çevrilemez.
Bazıları seleften, vahiy yazıcısının bu ayeti kerimenin yazımında hata ettiğini rivayet ettiler.
Aynı iddialar şu ayeti kerimeler için de yapılmıştır:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيماً
"Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana, babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti." (İsra: 17/23)
Bazıları bu ayeti kerimedeki ( وَقَضَى رَبُّكَ Ve kada rabbuke) ifadesinin aslında (Ve vassa Rabbuke) olduğunu rivayet ettiler.
(Kada Rabbük, Vassa Rabbük'tür diyenler: İbn Mesud, İbn Abbas, Übey b. Ka'b ve Dahhak b. Müzahim'dir.)
"Hani Allah peygamberlerden söz almıştı" (Al-i imran: 3/81)
kavli ilahisinde "ehl-i kitab'ın sözü olarak" rivayet etmişlerdi ki Abdullah b. Mesud'un da kıraati böyledir.
(Bu görüşü dile getirenler: Abdullah b. Mesud, Rebii b. Enes ve Mücahid'dir.)
Bazıları hata ile, birçok kıraati bu şeklide inkar etmişlerdir. Fakat tevatür olduktan sonra kim kur'an'dan birşey inkar ederse, önce tevbeye çağrılır. Tevbe etmediği taktirde öldürülür.
Fakat onun katında tevatürü sabit olmamış ise, tevbeye davet edilmez, bu konuda ona açıklayıcı bilgiler verilir. Keza, hadislerin hilafına geldiği fıkhi, tasavvufi ve itikadi sözler de böyledir.
Aynı "Allah görülmez" diyenin sözünde olduğu gibi.
(Bu söz Mücahid'e aittir: Mücahid "Allah görür fakat kimse o'nu göremez", diyordu. Ruyet ayetini ise, Allah'ın rahmet ve sevabını beklemek olarak tefsir etmiştir.)
Bu ayeti kerime (Bakara: 2/81) ile ilgili her ne kadar seleften mezkur kimselerin aynı kafirler gibi cehennemde ebedi kalacakları rivayet edilmiş ve de, ayette buna dair herhangi bir delil yoktur. Cenabı Hak, ayeti kerimede "O kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar" buyurdu, "ebediyete kadar" buyurmadı.
İbn Ebi Hatim bu ayetle ilgili ihtilafı zikretmesine rağmen, ru'yet ve "Çağlar boyu kalırlar" (Nebe: 78/23) ayeti kerimesi ile ilgili ihtilafları zikretmedi.
Ancak büyük imam ve alimlerden Abd b. Humeyd bunlarla ilgili selefin görüşlerini zikretti. İşte doğru ve ilmi olan da onun tutumudur.
(Abd b. Humeyd. İmam, Hafız ve Hüccet. Sika ve sebttir. "Tefsir" ve "müsned" gibi eserleri vardır. 249'da vefat etti.)
(Ru'yet ayeti kıyamet suresinin 22 ve 23. ayetleridir. "Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır.")
Abdurrahman b. Mehdi şöyle dedi:
"İlim ehli lehlerine ve aleyhlerine olan herşeyi yazarlar. Heva ehli ise sadece lehlerine olan şeyleri yazarlar"
(Abdurrahman b. Mehdi b. Hassan. Hadis tenkidi alimi, ilim ve amel'de imam, 198 yılında vefat etti.)
İbn Ebu Hatim, (sena) Ebu Said el-Eşec, (sena) Abdulhamid el-Hammani, (sena) Naddar el-Hazzar, (an) İkrime, (an) İbn Abbas: senedi ile:
"Hakikat şu ki; kim kötülük / seyyie (şirk) işler ve kötülüğü / hataları (günahları) kendisini çepeçevre kuşatırsa..."
"şirk" tir, diye rivayet etti.
(Abdulhamid b. Abdurrahman el-Hammani. Hakkında ihtilaf edilmiştir. Bazıları onu zayıf kabul ederken, bazıları sikadır demişlerdir. Takrib'de ise "Saduktur, hata eder" denildi. Ebu Davud onun mürcilik mezhebinin davetçilerinden biri olduğunu söylemiştir. 202 yılında vefat etti.)
(Nadr b. Abdurrahman Ebu Ömer el-Hazzaz. Ahmed ve Dare Kutni O'nu zayıf kabul ettiler. Buharı de O'nun zayıf ve zahibu'l-hadis olduğunu söylemiştir. Takrib'de ise onun için metruk denildi.)
Ebu Muhammed (İbn Ebi Hatim Tefsirinde.) şöyle dedi:
Bu söz aynı şekilde Ebu Vail, Ebu Aliye, Mücahid, Ata, Katade, Hasan, Rebii b. Enes ve İkrime'den de rivayet edildi; dedi:
Hasan'dan başka bir söz daha rivayet edildi.
Hasan: "Kötülük / seyyie"; "Büyük günahlardır", dedi. (Bak. Tefsiru Hasanu'l-Basri. 1/106.)
Süddi'den de benzer bir söz rivayet edildi.
Mücahid de şöyle dedi: "Kalbini kuşatmıştır"
İbn İshak'ın rivayetinden İbn Abbas'dan buna benzer bir söz rivayet edilmiştir. İbn İshak'ın Muhammed b. Ebu Muhammed'den, O'nun da Said b. Cübeyr veya İkrime'den rivayet ettiğine göre İbn Abbas:
"Onun kötülüğü / günahları kendisini çepeçevre kuşatırsa..." kavli ile ilgili şöyle dedi:
"Kim sizin gibi amel işler, sonra sizin küfrünüz gibi küfür işler ve hiçbir iyiliği bulunmadığı halde bu küfrü onu çepeçevre kuşatırsa bu ayetin kapsamına girer."
(Muhammed b. Muhammed, zeyd b. sabit el-ensari'nin kölesi, Sika'dır. İkrime ve Said b. Cübeyr'den rivayet etti. O'ndan da İbn İshak rivayet almıştır.)
İbn Hatim şu isnatla rivayet etti:
"(sena) Abdullah b. İsmail el-Bağdadi, (sena) Süreye b. Yunus, (sena) Yahya b. Ebu Bekr, (an) Ebu Bekr b Ayyaş (an) Yahya b. Eyyub, (an) Ebu Zera, (an) Ebu Hureyre:
"Onun kötülüğü / günahları kendisini çepeçevre kuşatırsa" yani "şirki kendisini kuşatırsa" demektir.
(Süreye b. Yunus b. İbrahim imam, Hafız Abid imamlardan idi. 230 yılında vefat etti.)
(Ebu Bekr. b. Ayyaş b. Salim el- Esedi. Karişi, Fakih, Muhaddis, Şeyhul İslam, Allame Abid ve sika. 193 'de vefat etti.)
(Yahya b. Eyyub b. Ebu Zera. Sika 160'da vefat etti.)
İbn Ebu Hatem şöyle dedi:
"Bu konuda üç ayrı görüş rivayet edilmiştir:
1 - Yukarıda rivayet ettiğimiz görüş ki Ebu Vail, Ata, ve Abbad b. Mansur'un rivayetine göre Hasan'ın da görüşleri budur.
(Abbad b. Mansur en-Naci. Ebu Hatem O'nun için zayıftır, hadisi yazılır, dedi. Takrib'de o'nun saduk olduğu ve kaderiyyeye mensup olmakla ittiham edildiği bildirildi. 152 yılında vefat etti.)
2 - Ebu Said el-Eşec ve Ahmed b. Sinan, Ebu Yahya el-Hammani, o da A'maş, O'da Ebu Rezin, O'da Rebi b. Haysem'den şöyle rivayet etti:
"Onun kötülüğü / günahları kendisini çepeçevre kuşatırsa" yani, "Tevbe etmeden günahları üzere ölen kimse", dedi.
Süddi, Ebu Rezin ve A'maş'dan da benzer sözler rivayet edildi."
(Ahmed b. Sinan b. Esed b. Hibban. İmam, Hafız. Zamanının hadis imamı. Takrib'de: "o, sika hafız'dır" denildi. 256 yılında vefat etti.)
(Süleyman b. Mihran el, Esedi. Sika. Fakat tedlis ve irsal yapardı. İbadet ve zühd ehlinden. Alim. 148'de vefat etti.)
(Mesud b. Malik Ebu Rezin el- Esedi el- Kufi. Tabiinden sika ve fadıl'dır. 85 yılında vefat etti.)
3 - (İbn Ebu Hatem), Ebu Cafer er Razi yoluyla Rebi b. Enes, o da Ebu Aliye'den şöyle rivayet etti.
"Cehennemi gerektirecek büyük günah"
İbn Ebu Hatem şöyle devam etti:
Mücahid, Katade, Rebi b. Enes ve Selame b. Miskindin rivayetinde Hasan'dan da buna benzer sözler rivayet edilmiştir. (Bkz: Tefsiru İbn Ebi Hatim 1/251.)
(İsa b. Abdillah b. Mahan et-Temimi, Ebu Cafer er-Razi. Hadis-konusunda kavi değildir ve teferrüd ettiği hadisler hüccet olamaz. Kur'an tefsiri konusunda alimdir. 260 yılında vefat etti.)
(Selam b. Miskin b. Rebia el-Ezdi. Sika'dır. 167 yılında Öldü.)
Ben (İbn Teymiyye) derim ki:
Büyük günahlar işleyenleri bu vaide dahil görenler, onların bir daha da cehennemden çıkmayacağına dair herhangi bir şey söylemiş değillerdir.
Bilakis bu görüş sahiplerinden birisi olan Hasan el-Basri, Enes b. Malik'in peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiği şefaat hadisini ve kalbinde zerre miktarı iman bulunanların cehennemden çıkacağına dair hadisi, sahiheyn'de o rivayet etmiştir.
(Kıyamet gününde peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şefaat edip, şefaatinin kabul edileceğini bildiren uzun hadis Buhari, Kitabu't Tevhid 8/200-202, Müslim, Kitabu'l iman 1/182-184.)
Bu durumda "İşte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar." kavl-i ilahisi, günahlar miktarınca kalıp, sonra cehnenmden çıkarlar, manasındadır.
Burada "ebediyen" kelimesi geçmemektedir. Dolayısıyla ehli tevhid'den günah sahipleri günahları kadar cehennemde kaldıktan sonra, oradan çıkacaklardır.
Günahkarlar için ebedi cehennem bildiren bazı naslardan biri de şu hadistir:
"Kim bir dağdan atlamak suretiyle canına kıyarsa, cehennem ateşinde de ebediyyen dağda yuvarlanıp duracaktır.
Kim kendini zehirleyerek canına kıyarsa, cehennemde de eline bir zehir verilip orada kendisini ebediyyen zehirleyip duracaktır.
Kim kendisini bir demir parçasıyla öldürüp intihar ederse, ebedi olarak elindeki demiri cehennemde de karnına saplayıp duracaktır." (Hadis Buhari, Kitabu't Tıb. 7/32.Tirmizi, kitabu't Tıb. 4/386.)
"Tevhid ehlinin" ebedi cehennemde kalması ile müşriklerin cehennemde ebedi kalması arasındaki farkı bir başka yerde ayrıntılı olarak ele alıp tevhid ehlinin sonunda cehennemden şefaat v.s ile çıkaracağını, müşriklerin ise cehennemde ebedi kalacaklarım açıkladım.
Cehennem ateşi'nin sönmesi ile beraber, onların orada kalmaya devam etmeleri konusunda bir başka yerde de açıkladığımız gibi iki ayrı görüş vardır. Cehmiyye ve Hüzeyliye'nin dediği gibi cennet ve cehennem fani olacak mıdır, yoksa ebedi olarak kalacak mıdırlar veya selef ve haleften bir taifenin dediği gibi cennet kalacak, cehennem son bulacak mıdır? Bunlar üzerinde ihtilaf edilmiştir.
(Bu konuda bilgi için Bkz. Hadil Ervah ila Biladil Efrah (İbn Kayyim) sh 253-254. Şerhul Akidetu't Tahaviye (ibn Ebi'l izz el Hanefi)
(Cehmiyye: Cehm. b. Saffan'ın tabileri Allah'ın isim ve sıfatlarını inkar ederler, insanın fiilerini işlemeye mecbur olduğu, cennet ve cehennemin fani olduğu ve imanın sadece kalbi bir bilgi olduğu gibi sapık görüşlere sahiptirler. Bkz. el-Fark beyne'l Furuk (Abdulkahir el-Bağdadi)sh 108.)
(Hüzeyliye: Ebu Huzeyl'in tabiileri. Allah'ın makduratının fena bulacağı gibi sapık bir düşüncenin gereği olarak cennet ve cehennemin de fani olacağına inanırlar. Bkz. Abdulkahir el, Bağdadı'nin: "el-Fark beynel Furuk" isimli eseri sh. 85-93.)
Bu ayeti kerimede "kötülük / seyyie" denildi ve kötülüğün "kendisini çepeçevre kuşatması" kaydı konuldu.
Küçük günahlar işlediği halde ölen kimsenin sürekli cehennemde kalmayacağı konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur.
Daha önce sözlerini aktardığımız tüm alimler kötülüğü / seyyie'yi "şirk" ve cehennemi gerektirecek "büyük günahla" tefsir etmişlerdir. Dolayısıyla küçük günahlar, kesinlikle bu ayetin kapsamı dışındadır.
Kötülük kazanmak ve "Kötülüğün kendisini çepeçevre kuşatması" Çünkü Hak Teala şöyle buyurmuş idi:
"Hakikat şu ki; kim kötülük / seyyie (şirk) işler ve kötülüğü / hataları (günahları) kendisini çepeçevre kuşatırsa"
"kötülüğün kişiyi kuşatması" iki şeyi gerektirmektedir.
1 - Cehennemi gerektirecek "büyük günah" olmasını. Bazı kıraatler de " خَطِيـئَتُهُ Hatietuhu" kelimesi "Hatiatuhu" şeklinde çoğul okumuştur.
(Bu kıraati: "Hatiatuhu" şeklinde çoğul okuyan kariler şunlardır: Nafi el- Medeni ve Ebu Cafer Yezid b. Ka'ka' el- Mahzumi el-Medeni. Diğer kariler ise tekil okumuşlardır.)
2 - Tevbe etmeksizin kötülük / seyyie üzerine ölmesi.
İnsan günahların en büyüğü olan şirkten tevbe etmesi durumunda dahi, Allah'ın bağışlamasına mazhar olurken, küçük günahları çokça işlemesi, bu vaidi gerektirmez.
Şunu da belirtelim ki kötülüğün kuşatması, en büyük günahı've bunun üzerine ölmeyi de kapsamaktadır.
Selef, ayeti her ikisi ile de tefsir etmiştir.
Çoğunluk ise: "Kötülük üzerine ölmek" yani "şirk" veya "büyük günahlar" üzerine ölmek" ile tefsir etmişlerdir.
Daha önce de geçtiği gibi Mücahid şöyle dedi:
"Bu (yani ayette geçen kötülük / seyyie) kalbi kuşatan günahtır. Kişi her günah işledikçe kalbi kötülük ile kuşatılır"
Mücahid'in bu tefsiri geçerli doğru bir açıklamadır.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. O günahtan elini çekip tevbe ve istiğfar ettiği zaman, o nokta silinir ve kalbi yine parlar. Aynı günahı tekrar işlerse o siyahlık artar. Nihayet tüm kalbini kaplar. İşte Allahu Teala'nın: "Hayır, bilakis kalplerinde kazandıkları günah, yer etmiş ve pas (iz) bırakmıştır" (Mutaffifin: 83/14) kavlindeki "pas" budur."
Tirmizi ve diğerleri rivayet etmişlerdir. Hadis, sahihtir.
(Tirmizi, Tefsirul kur'an 5/434. Ahmet, Müsned. 2/298, İbn Mace, Kitabuz-zühd 2/418)
Kalbi kaplayan bu şey, Rin, Tab, Hatm, Kıfl ve daha başka şeyler ile isimlendirilir.
Bu, kişinin günahlarda ısrar etmesi ve günahlarına tevbe etmemesi halidir. İbn Saib'in "Günahlarının onu helak etmesi" sözü de bu anlamdadır.
Günahların kendisini kaplaması:
Kişinin içinden çıkamayacağı derecede günah bataklığına saplanması demektir ki, günahlarda ısrar edip, tevbe etmeden ölenlerin hali böyledir.
"Sen yalnız Kur'an'Ia nasihat et ki, hiç bir kimse kazandığı (günah) yüzünden helaka sürüklenmesin." (En'am: 6/70) buyurulmaktadır.
Günahlar, sahibi için bir bağ ve hapis ve tevhid fezasında dolaşmaya engeldir.
Günahlar hem bu dünyada hapis ve helak, hem de ahirette hapis ve helak üzerinedir.
Ebu'l Ali el-Farisi şöyle dedi:
"Ayetin anlamı ya; kötülükleri iyiliklerini kuşatarak yok etti, ki bu durumda buradaki anlam şu kavli ilâhiler ile aynı anlamdadır:
"Çünkü cehennem, kafirleri mutlaka kuşatacaktır" (Tevbe: 9/49)
"...Onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır." (Kehf: 19/29)
Veya "kuşatmıştır"; helak etmiştir anlamında olabilir ki bu durumda da. Şu kavli ilahi ile aynı anlamdadır.
"Etrafınızın kuşatılması hariç..." (Yusuf: 12/66) (Bunu Ebu Ali el-Farisi'den İbn Cevzi zikretti. (Zadul mesir, 1/108) (Ebu'l Ali el-Farisi; Nahiv imamı, Ebu Ali, Hasan b. Ahmet el-Fars çeşitli eserleri vardır. Zehebi. O'nun eserlerinin çok faydalı olduğunu ve kendisinin mutezile'ye meyyal olduğunu söylemiştir. Hüccet, idah ve et-tekmile gibi eserleri vardır. 377'de vefat etti.)
Ben (İbn Teymiyye) derim ki:
Selef, her iki manayı da zikretmiştir:
Her iki mana da birbirini telazüm etmektedir. (Biri diğerine lâzım olmaktadır.)
"Kendisini çepeçevre kuşattı" ifadesi kuşatan şey ile beraber onun makhur ve mağlub olduğuna delalet eder. Fakat helaki, maddenin hususiyetinden bilinir. Onu kuşatan şeyler günahları olduğuna göre, bu onun helak olarak ölmesine neden olur. Bunun manası, günahları onu helak etti, de denilmiştir.
Yusuf süresindeki:
"Etrafınızın kuşatılması hariç" ifadesinin:
"Hepinizin helak olması hariç" anlamındadır, denildiği gibi:
"Ancak sizin ile onun araşma girilmesi ve böylece onu getirmenize engel olunması hariç" anlamındadır da denilmiştir. (Bkz. Züccaz, meani'l Kuran 3/119.) (Bu görüşte olanlardan biri de Mücahid'dir. Bkz, tefsiru mücahid sh, 398)
Arap dilinde:
"O'nu düşman kuşattı",
"O kuşatıldı",
"Borçlar onu kuşattı" gibi deyimlerin hepsi "istila" ve "kahr" anlamında kullanılır.
Kişi günahlarından çıkmaya bir yol bulamıyorsa hata veya hatalar onu kuşatarak azaba sürüklemiştir demektir.
Bunu açıklığa kavuşturduktan sonra bir başka hususa geçelim:
Bunun "büyük günahlarla" tefsiri, büyük günah sahibi mutlak olarak azaba müstehaktır, şeklindeki görüşü anımsatmaktadır.
Bu görüşü dile getiren seleften bazıları, bu kişilerin şefaat veya başka bir şeyle azaptan hiç kurtulmayacaklarına dair herhangi bir şey söylemediler. Fakat ehli sünnete müntesip görünen bazıları şöyle dediler:
"Büyük günahlar işlemeye devam edenler mutlak olarak azaba müstehaktırlar."
Bunlar büyük günah işlemeye devam edenlere "fasık" adını verirler.
"Hariciye" ve "Mutezile" den de bazıları aynı görüşü dile getirerek, büyük günah sahiplerinin ne şefaat ne de başka bir şey ile cehhennemden çıkamayacaklarını söylemektedirler.
(Hariciler ve Mutezile, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in büyük günah işleyenlere şefaat etmeyeceği ve fasıkların ebedi olarak cehennemde kalacakları görüşündedirler.)
Fakat çoğunluk bu görüşün hilafını savunmaktadır.
Cenabı Hakk, kulun iyiliklerini ve kötülüklerini tartacaktır ve bazen kötülükleri tarafında büyük günahlar bulunmasına rağmen iyilikleri ağır basacak, bazen de büyük günahları olmamasına rağmen kötülükleri ağır basacaktır.
Kitab ve sünnetin nassları da buna delalet etmektedir:
"O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (A'raf: 7/8)
Büyük günah sahibi olan ve terazide günahları ağır basanların bağışlanmaları mümkün olduğu gibi, büyük günahları bulunmayan ve terazide sevapları daha ağır basan kimselerin azaba uğratılmaları da mümkündür.
Zikrettiğimiz bu üç görüş te meşhurdur fakat en doğru olanı vasat olanıdır.
Bu kavle göre, Mücahid, İbn Saib ve diğerlerinin tefsirindeki kötülük, içinde "şirk" bulunan kötülüktür. Hataların kuşatması ise, kötülüklerin iyiliklerden daha çok olması ve kişinin bu hal üzere ölmesidir.
Bu kavl üzerine "hulud" devamlı kalma mücmeldir.
"Şirk ehlinin" devamlı kalması ayrı, "kıble ehlinin" devamlı kalması ayrıdır. Ki nebevi nasları her ikisini de tefsir etmiştir.
Çoğunluğun tefsirine göre "kötülük" "şirktir". Sözlerin en uygunu da budur. Çünkü cenabı hakkı "kazanma/etme" lafzı ile "kuşatma" lafzını birbirinden ayırarak şöyle buyurdu:
"Hakikat şu ki; kim kötülük / seyyie (şirk) işler ve kötülüğü / hataları (günahları) kendisini çepeçevre kuşatırsa"
Eğer böyle olmasaydı, bu iki lafzın birbirinden ayrı olmasına gerek kalmazdı. O halde "kötülük" ten maksat "şirk" tir.
Müşriğin şirkten başka da hataları da vardır ve burada hatalarının onu kuşattığı ve bundan O'nun tevbe etmediği bildirilmektedir.
O halde ayeti kerimedeki ebedilik, kafirlerin, ebediliğidir ve bu nedenledir ki müminlerin ebediliğiyle kıyaslanmış tır.
"İman edip salih amel işleyenlere gelince işte onlar cennet halkıdır. Orada sonsuza dek kalacaklardır." (Bakara: 2/82)
Aynı şekilde ayeti kerimedeki "seyyie / kötülük" kelimesi nekredir. Ve ititfak ile bu "seyyiat" cinsi değildir.
Kişi küçük günahlar işlemeye devam ettiği halde iman ve güzel amelleri bulunursa kitab, sünnet ve icma ile bu "vaide" müstehak değildir.
Yine "seyyie" lafzı Kur'an'da başka yerlerde de "şirk" manasında kullanıldı.
(Bu konudaki birçok örnekten biri de Nisa suresinin 18. ayeti kerimesidir:
"Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim." diyen ve kafir olarak ölenler için tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır.")
Ve yine "seyyie" kelimesi, kötü hal ve kötü mekan anlamına da gelir.
Bunun benzeri şu kavli ilahidir:
"Onlardan bazıları da: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir hasene (iyilik) ver, ahirette de bir hasene (iyilik) ver ve bizi (cehennemin) ateş azabından koru!" derler." (Bakara: 2/201)
Buradaki iyilik herhangi bir iyilik değil, tüm iyilik ve hayırlardır.
"Seyyie" lafzı sıfat olabildiği gibi bazen de vasıflıktan ismiyeye intikal eder.
(Sayii)'den maduldür. Lazım ve müteaddi olarak kullanılır ve "sae hazul emr" ve "hüve seyyiun" denilir. Kabiha ve hüve kabih, habise fe huve habis denilmesi gibi. Bu nedenle hasene / iyiliğin mukabilinde söylenir.
Bazen:
"Saeni haza'I emr" ve "haza mimma yesuu fülana" denilir ki, bu şu ayetlerin ifadeleri ile aynı anlama gelmektedir:
"Yüzünüzü kuru etsinler.." (İsra: 17/7)
"İnkar edenlerin yüzleri kararacak" (Mülk: 67/28)
"Elçilerimiz Lut'a gelince, onların yüzünde üzüldü (siebihim)..." (Hud: 11/77)
Seyyie / kötülük, hadi zatında çirkinliğin ta kendisidir ve iyiliğin sahibine mutluluk ve iyilik vermesi gibi, mutlak kötülük küfürdür ki bu durumda kötülük vasfı, onun için lazımdır yani o haddi zatında çirkinliğin ta kendisidir. Ancak küfür dışındaki kötülükler, bağışlanabilir ve dolayısıyla sahibine zararı dokunmayabilir.
"Kötülüğü kendisini çepeçevre kuşattı" denilmesi kötülüğün sahibine zarar verdiği ve onu kuşattığı dolayısıyla ne başka iyiliklerde bundan çıkmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Tevbe ve iman dışında hiçbir iyilik küfre mukabil değildir.
Cenabı Hakk bir başka ayeti kerimede şöyle buyurdu:
"Güzel amel edenlere daha güzel mükafaat (cennet), bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz bulaşır ne de bir horluk. İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedi kalacaklardır.
Kötü amel kazananlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir. Onları bir de zillet kaplayacaktır. Onları Allah'tan koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüşlerdir. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır." (Yunus: 10/26-27)
İbn Abbas şöyle dedi:
"Onlar şirk işlemişlerdir." (İbn Cevzi, Zadu'I mesir (4/25)'de zikretti. 202)
Çünkü Hakk Teala, Onların sadece kötülükler işlediklerini belirtmiştir. Eğer mü'min olsalardı, onların sadece kötülükleri değil, iyilik ve kötülükleri olurdu.
Yine bu ayeti kerimede de "ve kötülük eder" denilmiştir, ve iyilik zikredilmemiştir. Cenabı Hakk, kimseye zerre kadar dahi, zulmetmez, Bu ifadenin kullanılmış olması ortada kötülükle beraber iyiliğin bulunmadığını gösterir ki, ancak küfür kötülüğü böyle olur.
Lut kavmi içinde şöyle buyuruldu:
"Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar." (Hud: 11/78)
Lut kavmi birçok yönden kafir idiler:
- Fuhuşu meşru ve helal kabul etmeleri cihetiyle şirk cihetiyle.
- Ve Peygamberleri yalanlamaları cihetiyle.
Onlar tüm bu küfürleri işlediler. Şirk ve yalanlama bakımından, diğer müşrik kavimlerle aynı olmakla beraber, fuhşu helal kabul etme hususiyeti ile diğerlerinden ayrı bir özelliğe sahip idiler.
Dolayısıyla, başkalarının cezalandırılmadığı bir biçimde, özel bir ceza ile helak edildiler. Tevrat ve Kur'an'ın fuhuşa uyguladığı recm cezası ile yani taşlanarak öldürüldüler.
Aynı şekilde: Mutad olanın ötesinde işlenen suçlar için:
fülan skandal işledi veya helak edici suç, büyük günah işledi gibi ifadeler kullanılır.
Seyyie / kötülük kelimesi de umumi veya giderilmesi mümkün olmayan ve sahibini helaka sürükleyen anlamında mutlak anlamda olabilir ki bu küfürdür.
Umum iki çeşittir:
1 - Efradını toplayan umum ve
2 - Cüzleri için bütün olan umum.
Bunun için şöyle bir Örnek verebiliriz:
"Fulana ihsan ve ikram et" denildiğinde burada fiil nekre halindedir ve bu fiilin muktazası "ona ihsan et" demektir.
Yani ona sadece bir çeşit iyilik ve ihsan değil, mutlak olarak ihtiyaç duyduğu tüm iyilik ve ihsanları yap demektir.
"Güzel amel edenlere daha güzel mükafat (cennet), birde fazlası vardır"
Kavli ilahisindeki "güzel amel", mutlak olarak emrolunan her şeyi kapsadığı gibi, "kötülük" de, yasaklananları kapsar, ve kötülüğün başı olan "şirk" de bu kapsama girer. Aynen iyiliklerin başı olan "imanın" "ihsanın" kapsamına girmesi gibi.
Ve yine şu ayeti kerimede bu şekilde tefsir edilmiştir:
"Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.
Kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar, (onlara) "Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!" (denilir)" (Neml: 27/89-90)
Selef: Kötülük "şirk" tir derken diğer günahların kötülük kapsamından çıkarılmasını murad etmemiştir.
Başta "şirk" olmak üzere, tüm günahlar kötülüğe dahildir.
Bu nedenle "Ehatat bihi hatietühu" ve bir başka rivayettede "Hatiatuhu" yani "hataları/günahları onu kuşatırsa" buyrulmuştur.
Allah Subbanehu ve Teala daha iyi bilir.
|