Kur'an ve Sünnet
   
 
  Hanif'in Anlamı

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Hanif'in Anlamı 

 

Hanif'in anlamı konusunda:

"Hanif"  kelimesi Kur'an'ı kerim'de birçok kez tekrarlanmıştır. Cenabı Hakk insanlara "Hanifler" olmalarını farz kılmıştır. Bunu Ehl-i kitaba farz kıldığı gibi sonra da ümmeti Muhammed'e farz kılmış ve Hanif olan İbrahim milletine uymayı emretmiştir.

Hakk Teala ehl-i kitaba şöyle emretti:

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

"Dini yalnız kendisine has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri namaz kılmaları, zekat vermeleri için ancak onlara Müslüman olmaları emrolundu. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam olan) din odur." (Beyyine: 98/5)                         

Bu emir, ehl-i kitab ve diğer tüm insanlara yöneliktir.

Ve yine şöyle buyurdu:

وَقَالُواْ كُونُواْ هُوداً أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

"(Yahudiler) dediler  ki "Ancak yahudi olursanız doğru yol üzere olursunuz." (Hristiyanlar da) dediler ki: "Ancak hristiyan olursanız doğru yol üzere olursunuz." (Ey Muhammed) de ki: "(Ey müslümanlar! Deyin ki): "Bizler İbrahim'in hanif olan milletine (İslam'a) bağlıyız. O (İbrahim sizin gibi) şirk koşanlardan da değildi." (Bakara: 2/135)

Ve İbrahim için şöyle buyurdu:

مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيّاً وَلاَ نَصْرَانِيّاً وَلَكِن كَانَ حَنِيفاً مُّسْلِماً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

"İbrahim ne bir yahudi, ne de bir hristiyan idi; Şüphesiz ki o hanif (muvahhid) bir müslümandı ve müşriklerden de (hiç) olmamıştı. (Al-i imran: 3/67)

قُلْ صَدَقَ اللّهُ فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

"(Ey Muhammed!) De ki: "Allah doğruyu söylemiştir. O halde hanif (Allah'ı bir tanıyan) ler olarak İbrahim'in milletine (dinine) tabi olun. Zira o, müşriklerden değildi." (Al-i imran: 3/95)

وَمَنْ أَحْسَنُ دِيناً مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً

"Muhsin olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim’in milletine (dinine) tabi olandan din bakımından daha iyi kim vardır.? Allah İbrahim’i kendisine dost edinmiştir." (Nisa: 4/125)

قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِيناً قِيَماً مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

"De ki: “Muhakkak ki rabbim beni dosdoğru bir yola, dosdoğru (dimdik ve sapasağlam duran) dine, İbrahim’in hanif milletine (dinine) iletti. Ve O, müşriklerden (ortak koşanlardan) değildi." (En'am: 6/161)

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتاً لِلّهِ حَنِيفاً وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

"Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti / bir önderdi; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhidti ve o müşriklerden (ortak koşanlardan) değildi." (NahI: 16/120)

ذَلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ عِندَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ  لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِحُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ

"Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse (haram kıldıklarını gözetip hükümlerini yüceltirse), bu, Rabbinîn katında kendisi için daha hayırlıdır. (Dinen, haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helal kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının."

"Allah'ı birleyen (Hanif) ler olarak, O'na (hiç bir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir." (Hacc: 22/30-31)

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفاً فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ  *  مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ

"Sen yüzünü "hanif" olarak dine, yani, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise o fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler."

"Hepiniz (Gönülden katıksız bağlılar olarak) o'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın" (Rum: 30/30-31)

Kur'an'ın tamamı: "Hanifliğin" İbrahim'in milleti (dini) olduğuna, sadece Allah'a ibadet etmek ve şirkten beraat olduğuna delalet etmektedir."

Allah ibadet ise; O'nun bize emir ve meşru kıldığı ölçüler içinde olur ki bu da hanifliğe dahildir.

Yahudi ve hristiyanlar gibi, insanların kendi uydurdukları ibadetler ise hanifliğe dahil değildir.

Musa, İsa ve israiloğullarının tüm peygamberleri ve ona tabi olanlar, sonradan dinlerini değiştirip "Haniflikten çıkanların" aksine, onların tamamı "Hanif" idiler.

Cenabı Hakk ehli kitabı ve başkalarını dini yalnız kendisine has kılarak ve hanifler olarak ibadet etmelerini emretti. Fakat onlar kendilerine Hak geldikten sonra Allah'ın dinin değiştirip saptırdılar. Selefin ve lügatçıların sözleri de, ifadeleri çeşitli olsada, buna delalat etmektedir.

İbn Ebi Hatem'den, Osman b. Ata el-Horasani'den (Osman b. Ata b. Ebi Müslim el-Horasani zayıf'tır. 155 yılında öldü.) malum isnadı ile:

" حَنِيفاً مُّسْلِماً hanifen müslimen" (Al-i İmran: 3/67) kavli ilahisi ile ilgili şöyle rivayet edildi :

"Muhlisen müslimen" (Bkz. Tefsiru İbn Ebi Hatim sh. 326)

İbn Ebi Hatim şöyle dedi:

Mukatil b. Hayyan'dan da bunun benzeri rivayet edildi. (Mukatil b. Hayyan; imam, alim ve muhaddis. Sika'dır. 150 yılında vefat etti.)

Hasif de şöyle dedi:

"Hanif": "Muhlis" demektir."

(Bkz. Tefsiru İbn Ebu Hatim sh, 326.)

(Hasif b. Abdirrahman el-Hadrani Salih bir adamdır ancak hadisi zayıftır. Ezberi kötüdür ve rivayetleri birbirine karıştırır. 137 yılında vefat etti.)

Salebi ve başkaları Mukatil b. Süleyman'dan isnadı ile Ebu Kuteybe el-Basri; Naim b. Sabit'den O da, Ebu Kalebe'den şöyle rivayet etti:

"Hanif": tüm peygamberlere iman edendir."

(Salebi'nin rivayeti kendi tefsirinde bulunmamıştır. Bu rivayeti İbn Ebu Hatim kendi tefsirinde (sh. 325) zayıf bir isnad ile tahric etmiştir.)

(Naim b. Sabit Ebu Kuteybe el, Basri Takrib'de "Makbul" dür denildi.)

(Kalebe; Abdullah b. Zeyd b. Amr, (Amir el-Basri Ebül Kalabe'de denildi) Sikadır. İrsal yapar. 104 yılında vefat etti.)

Muhammed b. Ka'b da şöyle dedi:

"Hanif", "müstakim" demektir."  (Bkz. Tefsiru İbn Ebu Hatim, sh, 324-325)

Maruf isnadı ile Süfyan es-Sevri'den, o da İbn Ebi Necih'den o'da Mücahid'den:

"Hanifen" yani "mütbean" (tabi olan) demektir." "Hanefiyye" ise: "İbahim'e tabi olmaktır."

Mücahid'in bu sözünü bir grup müfessir rivayet ettiler. Buna benzer bir sözü de Rebi b. Enes'den rivayet edildi. (Bkz: Tefsiru İbn Ebu Hatim, (1/398)

Ve yine Mücahid şöyle dedi:

"Haniflik"; getirdiği şeriat ölçüleri içinde İbrahim'e uymaktır ki, o bununla insanlara imam oldu"  (Mealimin Tenzil'de Beğavi Mücahid'den zikretti. (1/119)

İbn Ebu Talha'da İbn Abbas'dan naklen şöyle dedi:

"Hanifen" yani "Haccen" Hacı olarak, demektir."

İbn Ebu Hatim şöyle dedi:

"Hasan, Dahhak, Atiyye ve Suddi'den de buna benzer sözler rivayet edildi." (Bkz. Tefsiru İbn Ebu Hatim 1/397)

Bir gurup insan da Dahhak'dan şöyle dediğini naklettiler:

"Hanif" kelimesi ile beraber "müslim" kelimesi geçerse, o "hacı" manasında gelir. Tek başına "Hanif" kelimesi ise, "Müslüman" anlamındadır."  (Nakledenler es, Salebi (el-keşfu ve'l Beyan') 157 el-Beğavi (Mealimu'tTenzin/119)

Salebi ve Beğavi' gibi O'na tabi olanlar İbn Abbas'dan şöyle rivayet ettiler:

"Hanif", diğer dinlerden İslam dinine meyledendir" ve şöyle dediler:

"Bu kelimenin aslı "meyl" ve ayaktaki eğrilik olan "hanf" kelimesidir." Bkz. el-Keşf ve'l Beyan 1/157)

Ahnaf b. Kays'ın bu ismi almasının nedeni de budur. Çünkü O'nun ayağında eğrilik vardır.

(Ahnef b. Kays b. Muaviye b. Hasin. Büyük emir, alim Ebu Bahr et-Temimi. Yumuşaklığı ve güzel ahlakı darbu mesel olmuştur. İsmi Dahhak veya Sahr'dır. Ayağının eğriliği dolayısıyla Ahnef diye meşhur olmuştur. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatta iken Müslüman olmuş ve Ömer*in döneminde Medine'ye gelmiştir. Sika ve emindir. 67'de vefat etti.)

 

Ben (İbn Teymiyye) derim ki:

Allah (c.c)'ın Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın lisanı üzere farz kılmasıyla da hacc, "hanif" liğin içindedir haniflik onunla tamama ulaşır ve o, İbrahim'in milletindendir.

İbrahim (a.s)'ın döneminden itibaren meşru kılınmıştır. Musa, Yunus ve diğer birçok peygamber haccetmişlerdir.

İslam'ın da başlangıcından itibaren meşru olan hacc, Medine'de son dönemlerde farz kılınmıştır.

Doğrusu H. 10 veya 9. yılda farz kılındığıdır. H. 6. yılda farz kılındığı görüşü doğru değildir.

Hakk Teala, Muhammed ve ümmetine hanifler olmasını emrederek, Mekki olan Nahl suresinde şöyle buyurdu:

"Sonra da sana, "hanif olarak İbrahim'in dinine uy, zira o müşriklerden değildi" diye vahyettik." (Nahl: 16/123)

Farz kılıncaya kadar hac, vucib olarak değil istihbab ve kemal olarak Hanifliğe dahil idi.

Üzerlerine hacc farz olmamakla beraber Cenabı Hak ehli kitaba da "hanif" olmalarını emretti.

İbn Ebu Hatim, Rebi b. Enes'den O'da Ebu Aliye'den şöyle rivayet etti:

"Hanif", namaz için Allah'ın evine dönen ve imkan bulduğu takdirde haccı üzerine farz gören kimsedir." (Bkz. Tefsir ibn Ebu Hatim 1/398)

"Hanif" in bu şekildeki tefsiri, kıblenin Ka'be'ye çevrilmesi ve haccın farz kılınmasından sonradır.

Yoksa Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ona tabi olanlar, hiç kuşkusuz bundan önce Mekke'de de "hanif" idiler. Onlar daha önce kendilerine emredildiği şekilde Beytül Makdis'e yönelerek namaz kılmaktaydılar.

Kıble Kabe'ye ancak Medine'de hicretin 2. yılında çevrildi.

Aynı şekilde Musa ve ona tabi olanlar, İsa ve tabiileri de hanif idiler, ve Beytül makdise yönelerek namaz kıldılar.

İbn Ebu Hatim ve başkaları ibn Ebu Urube'nin tefsirinde Katade'den şöyle rivayet ettiler:

"Hanefîye": Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet etmektir ki, anaların, kızların, kızkardeşlerin, teyzelerin, halalarla tahrimi, Allah'ın diğer yasakları ve sünnet de buna dahildir. Müşrik Araplar şirklerine rağmen, yakın akrabalarla evlenmemek, hac ve hac menasikleri gibi hanefiyye'nin bazı gereklerine riayet etmekteydiler." (Bkz. Tefsir ibn Ebu Hatim 1/398)

Katade, "hanefiyye"nin tevhid ve Allah'ın haram kıldıklarına ve sünnete riayet ederek İbrahim'in milletine uymak olduğunu ve müşriklerin şirklerine rağmen yakın akrabalarla evliliği haram kabul ettiklerini, hac yaptıklarını ve sünnet olduklarını zikretmektedir.

Müşrikler İbrahim'in dinin temeli olan tevhidi bozmalarına rağmen onun, dininden olan diğer bazı hükümleri muhafaza etmişlerdir.

Müşrik araplarla mecusiler haram tanımayanlar ve hristiyanlar ve diğer milletler arasındaki fark, İbrahim'in dininden muhafaza ettikleri bu hususlardı.

Ebu'l Hasan el-Ahfeş de böyle dedi:

"Hanif", "Müslüman", demektir."

Başkaları ise: "Hanif" kelimesi ile beraber "müslim" kelimesi zikredilirse bu, "hacı" manasındadır."

Ebu'l Hasan el-Ahfeş şöyle dedi:

"Cahiliye döneminde sünnet olan ve hac yapanlara "Hanif" denilirdi.

Çünkü Araplar İbrahim'in dininden sadece bu iki şeyi muhafaza edebilmişlerdi. İslam geldiği zaman gerçek "hanifliği" geri getirdi."

Asmai de560 şöyle dedi:

"Araplara göre kim Yahudi veya Hristiyan dininden dönerse o "hanif" tir."i

(Asmai; Abdulmelîk b. Karib b. Abdilmelik, Ebu Said el- Asmai Lügat, nahiv alimi. Ahmed b. Hanbel ondan övgü ile bahsetmiştir. Takrib'de de "Saduk ve Sünni'dir" denildi. "Garibu'l Kuran", "Halkul insan" gibi. eserleri vardır. 215 yılında vefat etti.)

Ben (İbn Teymiyye) derim ki:

Ehli kitaptan bazı Hristiyanların kitaplarında "Hanifliği" kötüleyici ifadelerin bulunması bu nedenledir.

Onlar bunun ile hac yapan, sünnet olan arap müşrikleri kastediyorlardı. Çünkü Hristiyanlar hac etmez, sünnet olmaz ve sünneti ibadet kabul etmezler.

Bazıları Sabiiler ve Hanifleri birbiriyle karıştırmaktadırlar ki, müşrik sabiilerin aksine -gerçek "hanifler", İbrahim milletine tabi olan ve sadece Allah'a ibadet eden "muvahhid" lerdirler.

Sabiiler iki kısımdır:

Hanif olan sabiiler ki, Kur'an onlardan övgü ile bahsetmektedir. 561 ve müşrik sabiiller.

Mecusiler ve diğer müşrikler ise kesinlikle "hanif" değillerdir.

(Cenab-ı hak Bakara suresinin 62. ayetinde şöyle buyurdu:

"Şüphesiz iman edenlerle, yahudiler, hristiyanlar ve sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp, salih amel işleyenler için Rableri katında mükafaatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir."

Maide 69'da da şöyle buyruldu: 

"İman edenlerle yahudiler, sabiiler, hristiyanlar dan Allah'a ve ahiret gününe inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur, onlar üzülecek de değillerdir.")

Ebu Bekr Furek ve diğer başka kelamcılar, Zerdüşt, Mazdak ve Bahanzil gibi nübüvvet iddia eden farslıların İbrahim'in milleti üzerine oluklarını ve o'nun dinine davet ettiklerini iddia etmişlerdir.

(Ebu Bekr. Muhammed b. Hasan b. Furek el-Esbahani imam, Allame, büyük kelamcı usulü fıkıh, usuluddin, meanil Kur'an ilimlerinde yüzden fazla eseri vardır. 406 yılında vefat etti.)

 (Zerdüşt b. Burşit. Azerbeycanlı. Peygamberlik iddiasında bulundu ve vahiy olduğunu iddia ettiği bir kitap getirdi. Alemi ruhani ve cismani omak üzere ikiye ayırdı. İnsan hareketlerini de inanç, söz ve amel olmak üzere üç kısma ayırdı.)

(Mazdak b. Namzan. Peygamberlik iddiasında bulundu ve her-şeyin mubah olduğunu öne sürdü. Enuşirvan tarafından öldürüldü.)

(Bahanzil; Hayatı hakkında bilgi edinilememiştir.)

İbn Furek Nübüvveti inkar eden Hindilere karşı cevaben yazdığı bir kitabında şöyle diyor:

İbn Furek şöyle devam ediyor:

"Eğer şöyle sorulsa: Peygamberlerin gönderilmesinin caiz olduğuna ikna oldum. Pekala, Allah'ın kullarına gönderdiği peygamberlerin, başkaları değil de sadece sizin belirttiğiniz kimseler olmasının delili nedir?

Ona şöyle cevap verilir:

Bunun delili şudur:

Bize muhtelif cihetlerden gelen ve yalanı mümkün olmayan haberlerden kesin olarak anlaşılmaktadır ki peygamberler adetin olanın ötesinde denizi yarmak, asayı yılana çevirmek, ölüleri diriltmek, anadan doğma kör ve sağırları iyileştirmek, ayı yarmak gibi olağanüstü mucizeler göstermişlerdir. Onların gösterdikleri bu mucizeleri, nübüvvet iddiasında bulunan yalancı peygamberler gösterememişlerdir. Bu durum nübüvvet iddia eden, herkesin değil, sadece onların peygamber olduklarını gösterir.

Peygamberlerin sıdk ve doğruluklarına delalet eden bir diğer husus da, onların her birinin kendi zamanlarında insanları şehvetlerden, hevaya uymaktan nehyetmeleri, kötülüklere engel olmaya çalışmaları ve bu yolda başlarına gelen musibet ve belalara sabretmeleridir.

Bu herkesin yapacağı bir şey değildir. Peygamberler nübüvvet iddialarını ve davalarını açık burhan ve mucizeler ile ispat etmeseler bu durumda onlara iman vacip olmuştur.

Ayrıca aradan geçen asır ve nesiller boyunca insanların onlara karşı sevgi, itaat ve özlem duymaları da onların, Allah (c.c) tarafından açık mucizelerle insanlara gönderilmiş hak peygamber olduklarına ayrı bir kanıttır."

İbn Furek şöyle devam ediyor:

Eğer birisi şöyle dese:

Dünyada nice iftiracı ve bidatçı kişilerin çıkıp, etraflarına tıpkı peygamberler gibi büyük cemaatler topladıklarını görüyoruz.

Biz bu sözü söyleyene sorarız: Kim bunlar?

Bunlar ancak Zerdüşt, Mazdek, Mani ve Bahayizid'in adarını verebilirler.

(Mani b. Fatik peygamberlik iddia etti. Alemi nur ve zulumat olmak üzere ikiye ayırdı. Behram tarafından öldürüldü.)

Ona şu cevabı veririz:

Zerdüşt, Mazdek ve Bahayezid, bunların her üçü de kendi zamanlarında İbrahim'in dini üzere olduklarını ilan ettiler ve o'nun şeriatına aykırı davranmaktan kaçınarak etraflarına cemaat topladılar.

Yoksa siyaset ve saltanat ile değil. Bu üçünden hiçbiri yeni bir din getirmeyip, bulundukları zaman için de İbrahim'in şeriatını temsil ettiklerini iddia ettiler ve her biri İbrahim'in dinini kendi zaman ve kavimlerinin dillerine tercüme ettiler."

İbn Furek şöyle devam ediyor:

"Mani'ye gelince, İbrahim'in doğru yolu üzerine olan Mesih'in öğrencisi olduğunu, kendisi dışındaki hristiyanların yoldan çıktıklarını ve İsa'ya indirilen gerçek İncil'in kendi elinde olduğunu iddia etti. Ayrıca İsa'nın göğe yükseldiği zaman kendisinin de o'nun yanına yükseldiğini ve yaptığı her şeyi İsa'nın talimatıyla yaptığını iddia etti." (İbn Furek'in kelamı burada son bulmaktadır.)

 

Ben (ibn Teymiyye) derim ki:

İbrahim'e düşman olup, onun düşmanı Nemrud'u destekleyen Türk, çin vesaire müşrikler günümüzde de mevcuttur.

Bu kavimler Nemrud'un küçüklü büyüklü putlarını yaparak o'na tapar ve işlerine onun ismiyle başlarlar ve o'nu: "Sübhane Nemrud, subhane Nemrud" diye tesbih ederler.

İbrahim (Allah'ın salat ve selamı o'nun üzerine olsun) kendisinden sonraki insanlar için imam kılınmıştır ve hiçbir mümin ve iman izhar eden münafık yoktur ki, İbrahim'i yüceltmiş olmasın.

Allah kitab ve nübüvveti o'nun zürriyetine nasip etmiştir. Ondan sonra gelen peygamberler hep onun zürriyetindendir ve peygamberlere inanan herkes o'na da iman etmiştir.

Allah'ın dinin çağıran ve şirkten men eden hiç kimse yoktur ki İbrahim'i yüceltmiş olmasın.

Her ne kadar İbrahim'e tabi olduklarını söyleyenler arasında, o'nun getirdiği mesajlara aykırı davrananlar bulunmakta ise de İbrahim onların bu yaptıklarından beridir. Zürriyeti içinde muhsinler bulunduğu gibi, Arap müşrikleri gibi kendilerine zulmedenler de bulunmaktadır.

İbrahim gönderildiği zaman, şirk tüm yeryüzünü istila etmişti. İşte böylesi olumsuz bir duruma rağmen o tevhid ilan edip, insanları ona çağırdı. Şirke ve müşriklere cephe aldı ve Allah o'nu müşriklere galip getirdi.

Kur'an birçok yerde İbrahim'in "hanif" olduğunu beyan etti ve "hanifliği" o'nun ayrılmaz bir vasfı kıldı. Hatta "hanif" kelimesi muzafi ileyh'den hal olarak nasb edilmiştir.

" قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً  Kul bel millete İbrahim'e hanife"

"(Ey müslümanlar! Deyin ki): "Bilakis bizler İbrahim'in hanif olan milletine, (dinine, İslam'a) bağlıyız. (Bakara: 2/135)

أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً  En ettebiu millete İbrahim'e hanife"

"Hanif olarak İbrahim'in dinine uy" (Nahl: 16/123)

Misallerinde olduğu gibi. Küfeliler bu durumu, lafızda sıfat olmayıp kesilmesi nedeniyle "Kat'i üzerine nasb" olarak adlandırırlar.

Basralılar ise "hal üzere nasb" olarak isimlendirirler." (Bkz. el-Beğavi, Mealimut Tenzil 1/119, Ebu Hayyan, Bahru'l Muhit 1/406, Seminu'l Halebi, Dürerü'l masun 2/136-137.)

Bazı nahivciler ise, muzaf ve muzafun ileyh, tek birşey konumunda olmadıkça hal'in muzafi ileyhe intisab'ının caiz olmadığını söylediler. (Bkz. Durerul-Masun: 2/136.)

Şu misallerde olduğu gibi:

"Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?" (Hucurat: 49/12)

Bu "Eh" den haldir. Çünkü: " لَحْمَ أَخِيهِ  Lahme ehihi" (kardeş ve et) kelimesi: aynı şeydir.

" قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً  Kul bel millete İbrahim'e Hanife" de böyledir. Çünkü millet, ondan bazısı yerindedir.

Aynı Adiyy b. Hatem'in müslüman oluş kıssasında olduğu gibi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) O'na İslamı anlatınca:

Adiy: Yani, "dinimin oğulları" demiştir. O sanki "Onların soyundan" demek istemiştir.

Bu nedenle, "Ama Zeyd, ilmi ve dini" denilerek bu ikisini Zeyd'den bedel kılınması caizdir.

Allah daha iyi bilir.

(Adiy b. Hatem Sahabi. H. 7 yılda peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanına geldi ve peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ona ikramda bulundu ve saygı gösterdi. 67 yılında vefat etti.)

(Adiy b. Hatem'in müslüman oluşu kıssasında bu ibare bulunamamıştır. Ahmed'in müsned (4/377) de rivayet ettiğine göre Adiyy şöyle demiştir. "Ben din sahiplerindenim" Bu kıssayı, rivayet edenlerden Tirmizi, kitabul Tefsiru'l Kur'an (5/202) şöyle dedi: Bu hadis Hasen Garib'dir.)


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol