Kur'an ve Sünnet
   
 
  KULLAR SADECE ALLAH.A TESLİM OLACAK FITRATTA YARATILMIŞTIR

Kullar Sadece Allah’a Teslim Olacak Fıtratta Yaratılmıştır

 

İbni Teymiye şöyle demiştir:

Allah’a hamd olsun. Resulullah’ın (s.a.v) şu sözüne gelince;

“Her çocuk fıtrat üzere doğar. Onun ebeveyni onu Yahudi, Nasrani veya Mecusi yapar”

Doğru olan bu fıtratın Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat olmasıdır. Bu da İslâm fıtratıdır. Yani insanların şöyle dediği günde üzerinde yarattığı fıtrat:

“Ben sizin rabbiniz değil miyim. Onlar da evet dediler.” (Araf 7/172)

Bu, batıl itikatlardan kurtulup sahih akideyi kabul etmek demektir. Çünkü şüphesiz İslâm’ın özü başkasına değil, sadece Allah’a teslim olmaktır. Aslında bu da La ilahe illallah’ın manasıdır. Resulullah (s.a.v) bunu şöyle örneklendirmiştir. Diyor ki:

“Tıpkı hayvanın sağlam bir yavru doğurması gibi. Onda bir noksanlık fark ediyor musunuz.”

Yani kalbin noksanlıklardan selim olması, bedenin selameti gibidir. Noksanlık ise çirkin bir durumdur. Sahihi Müslim’de ise İyaz bin Himar’dan gelen hadiste Resulullah (s.a.v), Rabbinden rivayet ettiği hadiste şöyle diyor:

Ben kullarımı hanifler olarak yarattım. Fakat şeytanlar onlara dolandı ve onlara helal kıldığım şeyleri haram kıldı. Onlara, benim hakkında hiçbir delil indirmediğim şeyleri bana ortak koşmayı emretti.”

Bu nedenle İmam Ahmed (r.a) kendisinden gelen meşhur görüşe göre şöyle düşünmüştür:

Çocuğun kâfir ebeveyninden biri öldüğünde artık onun Müslümanlığıyla hükmedilir. Çünkü onun fıtratının aslını değiştirecek sebepler ortadan kalkmış olur. Yine o ve İbni Mübarek’ten yapılan rivayete göre şöyle denilmiştir:

“Çocuk mutsuzluk ve mutluluk olarak üzerinde yaratıldığı fıtrat ile doğar.”

Bu söz birincisini nefyetmez. Şüphesiz çocuk selim olarak doğar. Allah ise onun küfredeceğini bilmektedir. Dolayısıyla onun da Ümmü Kitap’ta kendisi için var olana dönüşmesi gerekmektedir. Tıpkı hayvanın salimen doğuşu gibi. Oysa Allah onun kusurlu olacağını bilmiştir...

Esasen onların doğum esnasında fıtrat üzere doğmuş olmaları, fiilen İslâm’a inanıyor olmalarını gerektirmez. Çünkü Allah (c.c) bizi annelerimizin karnından bir şey bilmez olarak çıkarmıştır. Fakat bu, İslâm demek olan hak için kalp selameti ve onu kabul ve irade edecek fıtratta yaratmış olması demektir. Şöyle ki şayet bir saptırıcının etkisi olmaz ise o bir Müslüman olarak kalmaya devam edecektir. İşte kendisini önleyecek bir engel olmadıkça bizzat İslâm’ı gerektiren bu ilmi ve ameli güç, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrattır. (Feteva, 4/245. *Külliyat, 4/220. 56)

Görüldüğü gibi Şeyh’ul-İslâm İbni Teymiye’nin ifadelerinde Ahid, Allah’ın (c.c) insanları üzerinde yarattığı fıtrattır. Şüphesiz Allah her insanı batıl itikatlardan selim, hak itikadı kabul edecek şekilde bir fıtratla yaratmıştır. Bu fıtrat eğer ifsat edilmez ise sahibi illaki Müslümandır.

Bundan anlaşılıyor ki müşrik kendisinden alınmış ahit ve misakı nakzetmiştir.

Misak ayetiyle ilgili bu nakillerden sonra artık delaletinde muhkem ve kesin olan bu naslardan sonra başka bir nasa ihtiyaç kalır mı?

Bu delilden sonra bir delile gerek var mıdır?

Bu açıklamadan sonra bir açıklama gerekir mi?

Şüphesiz ki bahsi geçen müfessirler bu ayetin, şirk konusunda müstakil bir delil olduğunda ittifak etmişlerdir.

Sözgelimi Kurtubi, mukallit için tevhit noktasında hiçbir özür yoktur diyor.

Taberi ise müşriklerin gaflet ve körü körüne taklit ile kendilerini savunmalarını, misakın delil oluşu ile iptal etmektedir.

Aynı şekilde Beğavi ve Şevkani de böyle diyor.

İbni Kesir, bu şahid tutmayı şirk konusunda onlar aleyhinde müstakil bir delil telakki etmiştir.

İbni Kayyım ise şöyle diyor:

Şüphesiz onların rububiyeti ikrar etmeleri ile hüccet kaim oluyor. Bu da, Mevla’nın resullerin diliyle aleyhlerine getirdiği delildir. Bununla onlar hakkında ihticac (naslardan sonuç çıkarmak) ediyor ve onunla kendilerini uluhiyeti de ikrar etmeye çağırıyor.

İmam Cevziyye devamla bu, Kur’an’ın metodudur. Onların gaflet, cehalet ve ataları taklit etmeye dayalı kanıtlarını reddedilmeyecek apaçık delillerle iptal etmektedir, diyor. Bunun gibi şüphesiz kendisiyle tevhidi öğrendikleri akıl, şirkin geçersizliği noktasında bir delil olup bu noktada bir elçiye bile ihtiyaç bırakmaz. Esasen bu haliyle, onlara azabı hak ettiren sebep de gerçekleşmiş olur. Ne var ki Allah’ın her şeyi kapsayan rahmetinin kemalinden dolayı azab, nebevi mesajın ulaşmasına bağlanmıştır.

Bu ayet, Ademoğlunun Allah’tan (c.c) başkasına ibadet hususunda sarılabileceği her çeşit özrü ortadan kaldırıyor. (*Ayetin tefsiri için ayrıca bkz. Menar Tefsiri)

Şüphesiz Allah (c.c) kainatı şirk koşulmadan sırf kendisine ibadet edilsin diye yarattı. İnsanlar, hakkında kitapların indirilip resullerin gönderildiği bu gerçek sebebiyle ahirete sevk edilecek. Nitekim Allah (c.c) da bu ahde vefa gösteren yahut göstermeyen insana, karşılık olarak cennet yahut cehennemi hazırlamıştır.

Bu ayetle ilgili mevzuyu kapatmadan önce bazı arkadaşlara arız olan bir şüpheden bahsedeceğim. Bu da şudur:

Şüphesiz bu şahid tutma uluhiyete değil rububiyete dair idi. Dolayısıyla bu ilahlık değil rablıkla ilgili olan şirk hakkında bir hüccettir.

Oysa ilkin selef ve haleften başında İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir’in de içinde bulunduğu büyük bir çoğunluğun görüşü, bu şahid tutmanın mecazi olduğu şeklindedir. Bu da Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat olup, o iddiayı çürütmektedir. Çünkü fıtrat sırf İslâm’dır. Nitekim bu, İbni Teymiye’den nakledilmişti. Tıpkı İbni Kayyım’ın geçen kaynakta misak ayetinden bahsederken İbni Abdilber’den yaptığı nakildeki gibi. (Ahkamu ehl’iz-Zimm)

Esasen müfessirler fıtratın İslâm demek olduğunda icma etmiştir. Nitekim açık sahih hadisler de bunu ifade etmektedir.

Resulullah’ın şu sözü de bu anlamdadır:

“Anne-babası (ebeveyni) onu Yahudi, Hıristiyan yahut Mecusi yapar”

Bu hadiste onu Müslüman yapar dememektedir. Keza Sahihi Müslim’de geçen (bu millet üzere) şeklindeki hadis de bunun kesin delilidir. Ayrıca buna dair başka hadisler de vardır. Kaldı ki Ebu Hureyre’nin (r.a)

“Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat.” (Rum 30/30) ayetine yaptığı açıklama da bu anlamdadır. Yani fıtrat İslâm’dır. Esasen ben bu konunun meşhur oluşuna ve ilgili delillerin çokluğuna binaen fazla söze de gerek görmüyorum. Çünkü bu konu aslında delillendirmekten bile müstağnidir.

İkinci olarak da gene selef ve haleften birçok alimin sözü olarak bu şahid tutmanın, hakikaten meydana geldiği düşüncesi vardır.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol