Kur'an ve Sünnet
   
 
  Isbatu Sıfatı’r Rabb Azze ve Celle Allah Azze ve Celle’nin Sıfatları’nın Ispatı
Hamd, ancak Allah içindir, O'na hamdeder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O'na sığınırız, Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şahadet ederim ki. Muhammed O'nun Kulu ve Rasûlü'dür.
"Ey iman edenler! Allah'tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak Müslüman olarak ölün." (Âl-i imran. 102)
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının.
Şüphesiz Allah Sizin üzerinizde gözetleyicidir." (Nisa:1)
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur."(Ahzâb:70-71)
Bundan Sonra:
"Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah'ın Kelâm'ı, yolların en hayırlısı Muhammed(s.a.v.)'in yoludur. Amellerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır.
Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bid'at, her bid'at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.
Esmâ ve Sıfât tevhidi:Bu tevhid, Allah ve Rasûlünün, Allah hakkında isbât ettiği, azamet, celal ve cemal sıfatlarının hepsiyle, Allah’ın mutlak kemal sahibi olduğunu, Kitab ve Sünnette geldiği şekliyle ma’na ve hükümlerinde herhangi bir nefy, ta’til, tahrif ve de temsile düsmeksizin isim ve sıfatlarında hiçbir ortağının bulunmadığını ikrar ederek Rabb’i birlemek ve Allah ve Rasulünün, Allah’ı nefyettiği eksiklik ve ayıplardan O’nu nefyetmektir.( Sa’di, a.g.e., s.f. 11,12.)
Sıfatı nefyederek mabud iddia edilen bir zatın Kur’an’da beyan olunduğu üzere müşriklerin taptığı görmez işitmez ne menfaate ne de zarara gücü yetmez şeylerden ne farkı olur.Ayrıca sıfattan mücerret bir zatın hariçte varlığı tasavvur bile edilemez.
Hayat Sıfatı
Bana el-Hakem b. Muhammed Abdullah İbn Abbas’tan Peygamber sallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi:Allah’ım sana teslim oldum sana inandım sana güvendim sana yöneldim senin için dövüştüm senin izzetine sığındım Beni doğru yoldan saptırmayacak senden başka ilah yoktur Sen Ölmeyen dirisin cinler ve insanlar hep ölürler.Ebu Bekir el-Beyhaki Esma ve’s-Sıfat.s.111.2
Kelam Sıfatı
Ve Allah Musa ile özel bir sürette ve kati olarak konuştu (Nisa 4/164)
Musa Tayin ettiğimiz vakitte gelibde Rabbi de onunla konuşunca (Araf 7/143)
İlim Ehlinin, Allah'ın (cc) Kelâmını Değiştirmek İsteyen Dinsizler Hakkında Söyledikleri
Bana el-Hakem b. Muhammed et-Taberî bildirdi ki -bunu ben Mekke'de iken ondan yazdım dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne bildirdi ve dedi ki: "70 senedir idrâk ettiğimiz şeyhlerimiz ki bunlardan birisi de Arar b. Dinar'dır. (hepsi de)'Kur'ân Allah'ın kelâmıdır ve mahlûk değildir demişlerdir.Halku Efâli'l-Ibâd ve’r-Redd ale'l-Cehmiyye.s.11
Affân dedi ki: De ki O Allah birdir." (İhlâs) (âyeti) mahlûktur, diyen kâfirdir. Halku Efâli'l-Ibâd ve’r-Redd ale'l-Cehmiyye.s.18
Ali b.Abdillah (b. el-Medînî) dedi ki:"Kur’ân Allah sözüdür.Onun mahlûk olduğunu söyleyen kâfirdir, arkasında da namaz kılınmaz." Halku Efâli'l-Ibâd ve’r-Redd ale’l-Cehmiyye.s.18
Ebû Abdillah (el-Buhârî) dedi ki: Yâhûdî, hıristiyân ve mecûsîlerin sözlerine baktım Onların küfürlerinde bile (Cehmiyye' den) daha sapığını görmedim.Ve küfürlerinden haberdâr olmayanlar dışında onları tekfir etmeyenin cehaletine hükmederim. Halku Efâli'l-Ibâd ve’r-Redd ale’l-Cehmiyye.s.19
Ve Abdurrahman b. Affân dedi ki: Süfyân b. Uyeyne'yi, el-Merîsî'nin öldürüldüğü [sene] içinde işittim. Ibn Uyeyne, oturduğu yerden öfkelenerek kalktı ve şöyle dedi: Yazıklar olsun size Kur’ân Allah kelâmıdır. (Bu hususta) insanlarla sohbet ettim ve onları idrâk ettim.İşte Amrb. Dînâr, işte İbnü'I-Münkedir" ...böylece Mansûr, el-A'meş ve Mis'ar b. Kidâra'a kadar zikretti. İbn Uyeyne (sonra) dedi ki:"İ'tizâl, râfizîlik, kader konusunda konuştular ve ictinâb-i kavimle emrettiler. Biz Kur’ân’ın ancak Allah kelâmı olduğunu bildik. Allah'ın laneti bundan gayrisini söyleyenin üzerine olsun. Bu söz hiristiyanların sözüne bile benzemez. Onlarla oturmayınız, sözlerini de dinlemeyiniz. Halku Efâli'l-Ibâd ve’r-Redd ale'l-Cehmiyye.s.19
Nidâ Sıfatı
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah ey Adem diye buyuracak, Adem emret Rabbim emrine hazırım diyecek. Ona şöyle bir sesle nida edilecek: Şüphesiz Allah sana soyundan gelenler arasından cehennem ateşine gidecekleri çıkartmanı emretmektedirÂdem Ey Rabbim diyecek, cehenneme gidecek kafile de ne oluyor? (Yüce Allah) buyuracak ki: Her bin kişiden dokuzyüz doksandokuz kişi işte gebe olanın karnındakini düşüreceği, küçük çocukların saçlarının ağaracağı zaman o zamandır. “Sen insanları sarhoş görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (el-Hac, 22/2)” Bu insanlara çok ağır geldi. Öyle ki yüzleri değişti, ey Allah’ın Rasûlü dediler. Hangimiz o tek kişi olacak ki? Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: “Ye’cuc ile Me’cuc’dan dokuzyüz doksandokuz kişi ve sizden bir kişi”Buharî, Enbiya, Kıssatu Ye’cuc ve Me’cuc, (Fethu’l-Barî, VI, 382), Rikak, Tevhid bahislerinde; Müslim, İman, Babu kavlihi: yekulullahu li Âdeme... (Nevevî, III, 97)
İlim ve Kudret Sıfatı
“Gökte ve yerde olanı Allah'ın bildiğini bilmez misin? Bunlar hiç şüphesiz Kitap'dadır ve şüphesiz bunlar Allah'a kolaydır. Hac, 22/70
Cabir İbn Abdullah Hazreti Peygamberden şu hadisi rivayet ederken der ki: Allah’ın elçisi herhangi bir iş için bize istihare yi Kur’andan bir süre öğretir gibi öğretirdi ve derdi ki: İçinizden biri bir işe niyet ettiği zaman fazladan ayrı olarak iki rek’at namaz kılsın ve sonra şu duayı okusun: Ey Allah’ım senin ilminle kudretinle senden ve senin büyük fadlından hayırlı olanı istiyorum Çünkü sen kadirsin ben değilim sen bilirsin ben bilmem sen bilmeyenleri bilicisin(Buhari’VIII.168 k.Tevhid)
Osman İbn Ebi’l As müslüman olduğu günden beri vucudunda beliren bir ağrıdan Hazreti Peygamber sallahu aleyhi ve sellem’e şikayette bulunmuştu:Hazreti Peygamber sallahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi Elini vucudunun ağrıyan yeri üzerine koyarak üç defa bismi’llah ve yedi defa da bulunduğun şeyin şerrinden Allah’a ve kudretine sığınırım de (Müslim Kitabu’s-Selam no:67)
Vec (Yüz)
Yalnız Rabb’inin celâl ve ikrâm sahibi yüzü bâki kalacaktır.” Rahmân, 55/27.
O’nun yüzünden başka her şey helâk olacaktır…” Kasas, 28/88. Ayrıca bkz. Kehf, 18/28; En’âm, 6/52; Bakara, 2/115; Rum, 30/38; İnsan, 76/9; Leyl, 92/20.
Peygamber sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: (Allah’ım) Senden yüzüne bakma lezzetini ve seninle buluşma şevkini bana lutfetmeni diliyorum (Ahmed (5/191) Taberani Mu’cemu’l-Kebir (4803/4932)
Allah azze ve Celle’nin (Vech) sıfatı Hakkında İbn Huzeyme rahımullah şöyle der: Deriz ki sözümüz anlaşılır ölçülü her akıllı kişinin anlayacağı bir sözdür.Yaratana Vech’in kullanılması her akıl-fikir sahibine göre Yaratanın yüzünün Ademoğlunun yüzüne benzemesini gerektirmez Ey Akıl sahipleri bu konuda dikkatli olun Yaratanımız (c.c) bazı isimleri lafız olarak bazı mahlukatına veriyor Kitap Sünnet ve arapçada olduğu gibi Mesela:Kerim Şahid Kebir Vahid Vali Vekil Mevla ve benzerleri gibi Ey Akıl sahibi Arapçayı bilen ne demek istediğini anlayan teşbihi kavrayan aklı selim sahibi birinin aklına bu iki yüzün birbirine benzediği gelir mi Ben Allah’ın sıfatlarını kabul etmeyen Cehmiyye’nin şu kadarını da akledeceğini sanmıyorum: Birisi ona Senin yüzün domuz maymun ayı köpek eşek katır’a v.b (yüzlere) benziyor dese kızar edep dairesinden çıkar yüzünü saydığımız yüzlere benzetene söver belki ana babasını da ekler Arap insan yüzünü bunlara benzetmeyince bizim Allah’ın yüzünü benzettiğimiz nasıl söylenir.Hal böyle olunca Allah’ın kitabında Nebi’sinin hadisinde söylediği şeyleri söyleyen hadiscilere Allah’ı mahlukata benzettiklerini söylemek yanlıştır yalandır iftiradır.Kitap ve Sünnete muhalefettir arap dilinden anlamamaktır.Biz ve Hicaz Tıhame Yemen Irak Şam Mısır alimlerimiz deriz ki: Allah’ın kendisi için belirttiği sıfatları dilimiz ile ikrar kalbimiz ile tasdik eder yüzünü mahlukatın yüzüne benzetmeyiz.(İbn Huzeyme Kitabu’t-Tevhid ve İsbatı Sıfati’r-Rab.10-11-22-24-25-35)
Ayn (Göz)
“Gözlerimizin önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap… Hûd, 11/37.
“…(Ey Mûsâ) gözümüzün önünde büyüyesin diye senin üzerine benden bir sevgi koydum. Tâhâ, 20/39.
Rabb’inin hükmüne sabret, çünkü sen gözlerimizin önündesin… Tûr, 52/48.
(Kendisine karşı) nankörlük edilen (kulumuz)a (bizden) bir mükâfat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.Kamer, 54/14.
Allah Rasülü sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allah size gizli kalmaz Şüphesiz Allah’ın bir gözü kör değildir bu sırada eliyle gözüne işaret etti-Ancak Mesih Deccal’in sağ gözü kördür Sanki gözü pörsümüş bir üzüm tanesi gibidir Ahmed (2/37/131) Buhari (3407 ayrıca bakınız 3439/3441/5902/6999/7026/7128 Müslim (169) Ebu Davud (4757) Tirmizi (2235/2241) Beğavi Şerhus Sünne (4255/4256) ve diğerleri İbn Ömer’den hadis sahihtir.
Ebu Hureyre Hz.Peygamber sallahu aleyhi ve sellem’in şu ayeti okuduğunu ifade etmiştir: Allah sizi mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.Nisa:4/58 Ebu Hureyre bu ayeti okurken iki parmağını kullanmıştır Ebu Yunus (dedi ki) Ebu Hureyre baş parmağını kulağına şahadet parmağını gözünün üstüne koydu demiştir. (Ebu Davud Sünne 18
Yed (El)
Allah, şöyle buyurmaktadır: “(Rabb’in ona) dedi ki: Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir?...”Sâd, 38/75.
“…Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir… Fetih, 48/10. Ayrıca bkz. Mâide, 5/64.
Peygamber sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: Allah’ın eli öyle doludur ki gece gündüz ondan devamlı akar Siz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığından beri infak ettiği şeyleri gördünüzmü Çünkü bütün bu verdikleri bile O’nun sağ elindekileri hiçbir şekilde eksiltememiştir Ahmed(2 242 283 313 500) Buhari(4684 5352/7411 7419/7496)Müslim (993) İbn Ebi Asım es-Sunne (780)
Abdullah b.Ömer demiştir ki : Rasülullah,ı (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim :Cebbar gökleri ve yeri eline alacak;-Elini yumdu.Sonra onu açıp kapayarak Sonra Ben Cebbar,ım ben Melik,im Nerde o cebbarlar Nerede o mütekebbirler buyuracak; Rasülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu söylerken sağa sola sallanmaya başladı.Baktım minber tepeden tırnağa sallanıyordu.Hatta yoksa Allah Rasülü,yle (sallallahu aleyhi ve sellem) beraber yıkılacak mı diye düşünmeye başladım. Hadisi el-Mu,cemu,l-kebir,de rivayet eden Taberani Bunu Yahya b.Bükeyr bu şekilde Abdullah b.Amr,dan nakletmiştir.Başkası ise son ravi olarak Abdullah b.Ömer,i telaffuz etmiştir açıklamasını yapmıştır.Rivayetin ravileri Sahih,in ravileridir (Mecma,uz-Zevaid ve Menbau,l-Fevaid c.1.s.213 No : 275)
Nuaym b.Hemmar,ın bildirdiğine göre Rasülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Mizan Rahman,ın elindedir; O bir takım milletleri yükseltirken diğerlerini alçaltır buyurmuştur. Hadisi Bezzar rivayet etmiş olup ravileri sahih,in ravileridir.( Mecma,uz-Zevaid ve Menbau,l-Fevaid.c.1.s.214 No : 277)
Suddi İbn Abbas (r.a) şunu aktarır : Adem Rabbından kelimeler belleyip aldı Yani Adem (a.s) dedi ki : Ey Rabbım beni kendi elinle yaratmadınmı?(Allah) evet yarattım buyurdu…hadis devam ediyor……Bunu Avf,Sa,id İbn Cübeyr ve Said İbn Ma,bed İbn Abbas,dan benzer şekilde rivayet ederler Hakim de Müstedrek,inde Sa,id İbn Cübeyr kanalıyla İbn Abbas,dan rivayet eder ve isnadının Sahih olduğunu söyler….(İbn Kesir Tevsiri Bakara/37 ayetin tevsiri…..Hakim Müstedred.II.261)
El Sıfatının Kudret veya Nimet Anlamında Tevil Edilmesinin Batıllığı ve Bunun Reddi
“El” lafzının, tesniye (iki el) olarak ne nimet, ne de kudret anlamında hiç kullanıldığı görülmemiştir. Zâten dilde müfred, çoğul yerine ve çoğul (cem), müfred yerine kullanılmıştır. Ancak tesniyenin müfred yerine veya müfredin tesniye yerine kullanıldığına şâhid olunmamıştır Âyette “Muhakkak ki insan hüsrandadır” denilmiştir. “İnsan” lafzı müfred olduğu halde çoğul ifade etmektedir. Dilde bunun tersi de mümkündür. Ancak kişi “yanımda bir adam var diyerek, iki kişiyi kastedemez” veya “yanımda iki kişi vardır” diyerek cins ismini kastedemez.İki rakamı sadece kendi sayısını ifade eder.Bir ise bazen cinse de delâlet eder.Çoğul’da aynı şekilde cinse delâlet eder ve bir kişinin katılımıyla cins gerçeklesmis olur.
Dolayısıyla “kendi ellerimle yarattığım âyetinin kudret manasında te’vîl edilmesi asla câiz değildir. Çünkü kudret, müfred bir sıfattır. İki lafzıyla bir olanı tabir etmek câiz değildir. Aynı sekilde onunla “nimet”in kastedilmiş olması da mümkün değildir. Zira Allâh’ın nimetleri, sayılamayacak kadar çoktur. Onları tesniye sigasıyla ifade etmek uygun düşmemektedir.
Yine âyette geçen “bi-yedeyye (بيدي) (iki elimle) tabiri (لما خلقت بيدي) “Bu benim kendimin yarattığı” şeklinde te’kid olarak da te’vîl edilemez. Çünkü te’kid yapılmak istenildiğinde fiil direk “el”e izâfe edilir. Bu duruma uygun olarak âyetlerde, “iki elinin yaptığından ötürü” ellerinizin yaptığından ötürü ve “ellerimizin yaptıklarıyla yarattığımız hayvanlar denilmiştir.
Bu âyette ise fiil, fâile izâfe edilmis ve “be (ب) harfiyle müteaddî (geçişli) kılınmıştır. Bu da onun elleriyle yarattığını gösterir. Buradaki geçişin (müteaddî) amacı bu manayı sağlamaktır. Aksi halde bu lüzumsuz bir ziyade olur. Bu ne arap ne de acem dillerinde bulunur. Fasih Arapça konuşan birisinin elleriyle yaptığını kastetmeden bunu ellerimle yaptım”demesi mümkün değildir. Kişi elleri yokken “ellerimle yaptım” demez.
Yine farzedelim ki, “el” lafzıyla hem hakîkate hem de nimet ve kudrete kinâye yoluyla delâlet edebilsin. Burada onu, nimet veya kudrete kinâye kılmak için bir sebep bulunmamaktadır. “El”in bir organ olduğu ve bunun Allâh için uygun olamayacağı gerekçesi de geçerli değildir. Mahlûkatın eline benzer bir eli onun için düşünmek elbette yanlıstır. Ancak mahlûkatınkine asla benzemeyen, onun zâtına layık bir “el” onun için neden olmasın? Akıl ve nakilde buna engel teşkil edecek bir husus yoktur. Bu mümkün olduğuna göre kelimeyi neden aslından mecâza sarfedelim. Ayrıca ne Allâh’ın kitâbında ne Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem’ın sünnetinde ve ne de ümmetin imâmlarından gelen rivâyetlerde onların, “el”den kasıt, zâhiri anlamda değildir dediklerine rastlayamayız. Kur’ân’da “el”i hakîkatı üzere almaya engel teşkil edebilecek bir durum da söz konusu değildir. Sedece “Allâh birdir” , “Onun benzeri yoktur gibi ifadeler vardır ki, bunlar ancak tecsim ve teşbîh gibi hususları yasaklamaktadır. Onun celâline yakışır bir “el”i ona izâfe etmeyi engelleyecek bir durum hiçbir şekilde söz konusu değildir.
Kur’ân ve sünnette bu derece yoğun olarak geçen bir tabirin zâhirinin murâd edilmediği nasıl olur da bize, Allâh, onun resûlü ve onun sahabileri, hatta tabileri tarafından bildirilmemiş olsun ki, ta ki Cehm b. Safvan ve Bisr b. Ğıyyâs gibileri gelip de bunu bildirmiş olsun.
Ayrıca, Allâh’ın hakîkî manada el sahibi olduğu hususunda Kur’ân’da ve Sünnette birçok delil bulunmaktadır. Kur’ân’daki delillerden biri şudur: Allâh Teâ’lâ, Âdem (a.s.)’i üstün kıldığını ve meleklerin ona secde etmelerinin gerektiğini belirtmektedir. Eğer bu âyetteki “el” tabiri, kudretten veya nimetten kinâye olsaydı, bu efdaliyet ortadan kalkardı. Çünkü Allâh, iblis de dahil olmak üzere bütün mahlukatı kudretiyle yaratmıştır. Bu da Âdem (a.s)’in bizzat Allâh tarafından yaratılmış olduğunu gösterir.
Kabza (Avuç İçi)
Allah (c.c.), şöyle buyurmaktadır: “Allah’ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyâmet günü yer, tamamen O’nun avucu içindedir, gökler de sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.” Zümer, 39/67.
Kuteybe b. Saîd→ Leys→ Saîd b. Ebî Saîd→ Saîd b. Yesâr, Ebû Hüreyre (ra)
“Ebû Hüreyre (ra) şöyle anlatıyor: Resulullah buyurdular ki: ‘Temiz şeylerinden kim ne tasadduk ederse, -ki Allâh sadece temizi kabul eder-Rahman onu sağ eliyle alır, bu sadaka bir tek hurma olsa dahi o Rahman’ın avucunda dağdan daha iri oluncaya kadar büyür, tıpkı sizin bir tayı veya bir boduğu büyütmeniz gibi.”Müslim, Zekât, 19, 63, No: 1014.
İsba’ (Parmak)
Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) anlatıyor: Bir keresinde Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem)’ın huzuruna Yahudi biri geldi ve şöyle dedi: Ey Muhammed! Allah, gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, diğer mahlûkâtı da bir parmağında tutarak: “Ben, bütün kâinâtın padişahıyım” diyor, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), azı dişleri görülecek şekilde tebessüm ederek “Allah’ı gereği gibi bilemediler âyetini okudu. Buhari, Tevhid 19
Sevinme Sıfatı
Peygamber -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Sizden herhangi birinizin üzerinde yükünün bulunduğu devesini bulmasından daha çok, yüce Allah tevbe eden mü’min kulunun tevbesinden ötürü sevinir." Buharî, Deavât, Babu’t-Tevbe (Fethu’l-Barî, XI, 102) Müslim, Tevbe, el-Haddu ale’t-Tevbe, (Nevevî, XVII, 65); Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyame, el-Mu’minu yera zenbehu ke’l cebeli fevkahu bahsinde farklı lafızlarla rivayet etmişlerdir.
Dıhk (Gülme)
Ebu Hureyre(r.a)’dan Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Yüce Allah her ikisi de cennete girecek olan ve biri diğerini öldürmüş iki adamın bu halinden ötürü güler." Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir. Sahih bir hadistir. Buharî, Cihad, el-Kâfiru yaktulu’l-müslime sümme yüslimu (Fethu’l-Barî, VI, 39); Müslim, İmare, Beyanu’r-raculeyni yaktulu ahaduhuma’l-âhar yedhulane’l-cennete (Nevevî, 13/39); Malik, Muvatta’da, Nesaî, Sünen’de zikretmişlerdir. Hadisin tamamı şöyledir: “Bu Allah yolunda çarpışıp, sonra şehid olur. Yüce Allah katilin tevbesini kabul eder. Müslüman olur, o da Allah yolunda çarpışır ve şehid olur.”
Ebu’d-Derda’nın naklettiğine göre Hz.Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: Üç sınıf insan vardır ki Allah onları sever onlara bakıp güler ve onlarla övünür.Biri o kimsedir ki savaşta çepecevre kuşatıldığında yüce Allah için canıyla savaşır. Bu haldeyken ya öldürülür ya da Allah kendisine yardım edip zafer verir ve (Mele-i ala’da) Şu kuluma bakın Benim için nasıl da sabretti der.İkincisi güzel bir hanıma ve yumuşak rahat bir yatağa sahipken gece kalkıp ibadet eden kimsedir. Onun için de Allah: Şehvetini bırakıp beni anıyor.Eğer isteseydi yatıp uyurdu der. Üçüncüsü ise bir kervan içinde yolculuğa çıkan kervandakiler gece boyunca uykusuz kaldıktan sonra yatıp uykuya daldıkları zaman seher vakti kalkıp gizlice ibadet eden kimsedir. Hadisi Taberani el-Mu’cemu’l-Kebir’de rivayet etmiş olup ravileri güvenilir kimselerdir Mecma’uz-Zevaid ve menbau’l-fevaid.c.4.s.154 no:3536)
Abdullah b.Mes’ud der ki: Dikkat edin Muhakkak ki Allah şu iki adama bakıp güler: Biri soğuk bir gecede döşeğini yorganını ve örtüsünü bırakıp kalkan abdest alıp namaza duran adam.Onun için -aziz ve celil olan- Allah meleklerine: Kulumu bunu yapmaya iten sebep nedir diye sorar Melekler Ey Rabbimiz Senin sevabını ummak ve azabından emin olmak derler Bunun üzerine Allah Öyleyse ben de kuluma umduğunu verdim onu korktuğundan emin kıldım buyurur. Hadis Taberani el-Mu’cemu’l-kebir’de rivayet etmiş olup senedi hasendir. Mecma’uz-Zevaid ve menbau’l-fevaid.c.4.s.156 no:3540)
"Yüce Allah...güler" hadisi ile ilgili olarak ehl-i sünnet ve’l-cemaat,-bu hadisin ve başkalarının da ifade ettiği şekilde- yüce Allah hakkında O’nun zatına yakışır şekilde gülmek hususiyetini kabul etmektedirler. O’nun bu gülmesi, elbetteki sevinçten dolayı bir hafiflik hissettiklerindeki yahut ta neşenin kendilerini hafifliklere ittiğindeki gülmelerine benzemez. Aksine bu onu gerektiren hususun varlığı sırasında zatında meydana gelen bir manadır ve bu mana O’nun meşîet ve hikmetiyle meydana gelir.
Gülmek, yaratılmış olan varlıkta benzerleri dışına çıkan hayret verici bir işi idrâk etmesi esnasında sözkonusu olur. Bu hadiste sözü edilen durum da bunun gibidir. Kâfirin, müslüman kimseyi öldürme imkanına sahib kılınması ilk anda yüce Allah’ın o kâfire gazab etmesini, onu yardımsız bırakmasını, dünya ve âhirette onu cezalandırmasını gerektirir. Ancak yüce Allah daha sonraları bu kâfire lütuf ve ihsanda bulunacak olur ve onu İslâm’a girmeye hidayet edecek olup o da şehit oluncaya kadar Allah yolunda çarpışarak cennete girmesini lutfedecek olursa, bu gerçekten hayret edilecek işlerden birisi demektir.
Bu da şanı yüce Allah’ın rahmetinin kemalî, kullarına ihsan ve lutfunun genişliğindendir. Müslüman Allah yolunda savaşır, kâfir tarafından öldürülürse, müslüman kimse şehit olmak lütfuna mazhar olur. Daha sonra yüce Allah o müslümanı öldürene lütufta bulunur, onu İslâm’a iletir ve ona da Allah yolunda şehit olmayı nasib eder. Her ikisi de böylelikle beraberce cennete girerler.
Yüce Allah’ın gülmesini, rıza yahut kabul ile te’vil etmeye ya da bu iş kendisi dolayısıyla gülünen bir işe benzer ve o konumdadır, yoksa ortada gerçek manada bir gülme yoktur; diye yorumlamaya gelince, bu Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın Rabbi hakkında tesbit ettiğini nefyetmektir, böyle bir yoruma da iltifat edilmez.
Sâk (Baldır) ve Allah’ın Sâkı (Allah’ın Baldırı)
“O gün sak açılır. Kalem, 68/42.
Ebû Said el-Hudrîden gelen rivayette “Ben, Resulullahın şöyle dediğini işittim. Rabbimiz baldırını açacak, her mümin erkek ve kadın ona secde edecektir. Ancak, dünyada iken gösteriş olsun ve desinler diye secde edenler o gün secde edemeyeceklerdir. Secde etmeye çalışacaklar fakat sırtları tek bir parça haline gelecek ve secdeye eğilemeyeceklerdir. Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII, 554.
Kadem (Ricl) (Ayak) ve Allah’ın Kademi (Allah’ın Ayağı)
Abdullâh b. Ebi’l-Esved→ Haramî b. İmare→ Şu’be→ Katâde→ Enes, Resûlullâh (sav) Enes (ra), Resûlullâh’dan (sav) şöyle nakletmiştir: “Cehennem, içerisine asiler atıldıkça: ‘Daha var mı?’ demekten geri durmaz. Bu hal, izzet sahibi Allâh’ın Cehennem’in üzerine ayağını koyup, –bir rivayette ise kademini- iki yakasını dürüp birleştirmesine kadar devam eder. İşte o zaman Cehennem: Yeter, yeter’ der.” Buhâri, Tefsir, Kâf, 1; Müslim, Cennet, 37; Tirmizî, Tefsîr, Kâf, 6, No: 3068.
Arş İstivâ ‘Uluvv (Yüksekte Olma) ve Fevk (Üst Yönde Bulunma)
“…O yücedir, büyüktür. Bakara, 2/255.
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O yücedir, büyüktür. Şûrâ, 42/4.
“O, kullarının üstünde tek hâkimdir. En’âm, 6/61.“Üstlerindeki Rabb’lerinden korkarlar ve emredildikleri şeyi yaparlar. Nahl, 16/50.
Allah Celle Celaluhu şöyle buyuruyor: “Gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur.Arş’ı su üzerinde idi. Hûd, 11/7.
Amr İbnü’l-As (r.a.)’ın Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem)’dan şöyle rivayet etmiştir: Amr İbnü'l-As (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (sallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: ‘Allah mahlukatın miktarlarını, semavat ve arzı yaratmazdan elli bin sene evvel yazdı. Arş’ı da su üzerinde idi’. Müslim, Kader 16
Katade b.en-Numan,ın rivayet ettiği hadise göre o Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,i şöyle buyururken dinlemiştir : Allah mahlukatı yaratmayı bitirdikten sonra Arşı üzerine istiva etti.Ravileri sika olup hadisi Ebu Bekir el-Hallal,es-Sünne adlı eserinde rivayet etmiştir.Hadisin senedi Buhari,nin şartına göre sahih tir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,in ashabından bir takım kimseler Yüce Allah,ın Sonra semaya istiva etti :buyruğu hakkında şöyle dedikleri nakledilmiştir :
Şüphesiz Yüce Allah,ın Arşı su üstünde idi.Sudan önce hiçbir şey yaratmamıştı.Diğer mahlukatı yaratmak isteyince,sudan bir duman çıkarttı.O duman yükseldi.Sonra suyu kuruttu ve onu arz yaptı.Daha sonra arzı ayırdı.onu yedi arz haline getirdi ve nihayet şunları söyledi.Aziz ve Celil olan Allah yaratmayı istediği şeyleri yaratıp bitirince Arş,ın üzerine istiva etti. Bunu İbn Cerir et-Taberi Tefsir,inde ve Beyhaki es-Sıfat,ta rivayet etmiştir.Senedi ceyyiddir.Beyhaki (s.379-380) de yer almaktadır.İbn Huzeyme de aynı şekilde (s.243) de rivayet etmiştir.
Mücahid,den dedi ki : İbn Abbas,a : Bir takım kimseler kader hakkında ileri geri konuşuyorlar denilince,şöyle dedi : Bunlar kitabı yalanlıyorlar.Eğer onlardan birisini saçlarından yakalayacak olursam onun perçemini yolarım.Şüphesiz Allah,hiçbir varlığı yaratmadan önce Arşı üzerinde idi.Sonra yaratıkları yarattı ve kıyamet gününe kadar ne olacaksa hepsini yazdı.İşte insanlar da takdir edilip bitirilmiş bir işe uygun olarak haraket etmektedirler. Hadisin senedi Sahih tir. El-Acurri bu hadisi eş-Şeri,a adlı eserinde (s.293) el-Lalekai es-Sünne (I,91/b) de İbn Kudame de el-Uluv adlı eserinde (169/a) de tahric etmiş bulunmaktadır.
İbn-i Abbas ( r.a.) şöyle anlatıyor: Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem)’ın ashabından birisi ki bu zat ensardandı-şunları haber verdi:“Bir gece bizler Rasulullah ile birlikte oturuyorken bir yıldız kaydı. Bunun üzerine Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem) konuyla ilgili bilgi edinmek istedi ve “Cahiliye döneminde böyle bir durumla karşılaştığınızda nasıl bir yorum yapıyordunuz?” diye sorunca, Biz bu gibi durumlarda: “Ya büyük bir zat öldü, ya da büyük bir zat doğdu derdik.” diye cevap verdiler. Sonra Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem)şöyle devam etti: “Bu yıldız birisinin ölümü veya doğumu için atılmaz. Ancak Rabbimiz azze ve celle bir işe hükmettiğinde Hameletü’l-Arş (Arş’ı taşıyan melekler) Allah’ı tesbih ederler. Sonra onlardan sonra gelen semâ ehli (melekler) Allah’ı tesbih eder. Sonra onlardan sonra gelen semâ ehli (melekler). Ta ki bu tesbih Dünya Semâsı’na kadar ulaşır. Sonra altıcı semâ ehli, yedinci semâ ehline “Rabb’ınız ne dedi?” diye sorduklarında onlar durumu haber verirler. Her semâ ehli bu haberi alır, taki haber Dünya Semâsı’na ulaşır da şeytanlar bu haberi çalmaya uğraşırlar bu arada da taşlanırlar. Onlar çaldıkları bu haberleri dostlarına ulaştırırlar. Şeytanların aslını bozmadan, olduğu gibi getirdikleri haberler haktır ancak onlar (kâhinler) bu haberleri tahrif edip, üzerlerine de eklemede bulunurlar. Müslim, Selâm 124; Tirmizî, Tefsîr 35; Zehebî, s.18.
İbn Ebî Şeybe, bu hadisin yorumuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: Bu hadis gösteriyor ki, Allah’ın emirleriyle ilk karşılaşan varlıklar Hameletü’l-Arş’tır. Diğer semalardaki melekler ise, daha sonra bir silsile halinde bu emre vakıf olmaktadırlar. Hameletü’l-Arş’ın, mahlukât içinde Allah’a en yakın olmaları, Arş’ın Allah’a onlardan daha yakın olduğunu göstermektedir. Çünkü bu melekler Arş’ı ayaklarından tutarak taşımaktadırlar. İbn Ebî Şeybe, Kitabu’l-Arş. s. 81, 82.
Ebû Hureyre ( r.a.)’tan. Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; “Her kim Allah’a ve O’nun Resulüne iman eder de namaz kılar ve ramazanda oruç tutarsa, onu Cennet’e koymak Allah üzerine bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihad etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, otursun. Bunun üzerine ashab: Ey Allah’ın Rasulü! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Rasulullah şöyle buyurdu: Cennet’te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihad eden mücahidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesafe, gökle yer arasındaki mesafe gibidir. Siz Allah’tan cennet’i dilediğinizde Ondan Firdevs’i isteyin! O, Cennet’in efdalidir ve Cennet’in en yücesidir. (Muhammes b. Füleyh babasından şunu da aktarmaktadır)Firdevs’in üstünde Rahman’ın Arş’ı vardır. Cennet’in ırmakları da Firdevs’ten akar. Buhari, Tevhid, 22
İbn Ebî Şeybe (ö. 235/849), Kitabu’l-Arş adlı eserinde Arş’ın hususiyetlerine dair şu bilgileri aktarmaktadır: Kur’an’da, Arş yirmi bir âyette zikredilmiştir. Arş’tan, Kur’an’ın çokça bahsetmesi, bize onun, Allah katında yüksek bir değerinin olduğunu göstermektedir. Zira Allah (c.c.), bir çok âyette büyük ve yüce Arş’ın sahibi olduğunu belirterek, kendisini övmüş ve bu yüce Arş’ın sahibi olmayı, Rabb ve İlâh olmanın temel şartlarından saymıştır. Şöyle ki, “Eğer yerde, gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. Arş’ın sahibi Allah, onların nitelemelerinden yüce (münezzeh)dir.” Enbiyâ, 21/22. “Yedi göğün Rabb’i ve büyük Arş’ın Rabb’i kimdir? de.” Mü’minûn, 23/86. “Hak pâdişah olan Allah, pek yücedir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Kerîm Arş’ın sahibidir.” Mü’minûn, 23/116. “Yüce Arş’ın sahibidir.” Büruc, 85/15. Allah Teâlâ, bu âyetlerde Arş’ın büyük, kerîm ve yüce bir varlık olduğunu belirtmiştir. Arş’ın büyük olması, diğer yaratılmışlara nispetledir. Zira Allah, O’nu mahlukâtın en büyüğü olarak yaratmış ve İstivâ sıfatını Arş’a has kılmıştır. Arş yücedir, çünkü Allah, O’nu diğer mahlukâttan ayırarak, katında bulunan yüksek bir yere koymuş ve bir çok âyette Rahmân sıfatıyla birlikte zikretmiştir. Örneğin, “O Rahmân Arş’a istivâ etmiştir”Tâhâ, 20/5. buyurmuştur. Kur’an ‘da Arş’ın, Allah’ın Rahmân sıfatıyla birlikte zikredilişinin önemli bir nedeni vardır ki bu da, Allah’ın, Rahmân sıfatıyla mahlukâtın en büyüğünü istivâ edip kuşatmakla, onlara sürekli rahmetiyle muamelede bulunduğunu ifade eder. İbn Ebî Şeybe Kitabu’l-Arş, s. 85, 86.
İmam el Eş’ârî de şöyle demektedir: Göklerin üzerinde Arş bulunup,Allah da O’nu istivâ ettiğinden dolayı dır ki, Allah, “Gökte olanın sizi yere batırıvermesinden emin misiniz?” buyurmuştur. Gök (sema), yükseklik demektir. Arş ise göklerin üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Allah, “Gökte olanın sizi yere batırıvermesinden emin misiniz?” derken aslında gökleri değil, Arş’ı kastetmiştir. Bu durumda âyetin manası, “Arş üzerinde olanın sizi yere batırıvermesinden emin misiniz” şeklinde olmaktadır. Eş’ârî, el-İbâne,‘an Usûli’d Diyâne, 106, 107.
Hz. Ebû Bekr (r.a.), Hz. Peygamber vefat edince şöyle demiştir: Her kim Muhammed’e kulluk ediyorsa bilsin ki O, ölmüştür. Kim semadaki Allah’a kulluk ediyorsa, bilsin ki O, diridir ve asla ölmeyecektir. Zehebî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman, Kitabu’l-Arş, Beyrut, 1464/2003, s. 35.
Süleymân et-Temîmî rahımullah şöyle demiştir: “Şayet bana ‘Allah nerededir? diye sorulsaydı, elbette ki semadadır derdim. Eğer ‘sema yaratılmadan önce Arş neredeydi?’ diye sorulsa, suyun üzerindeydi derdim, ‘peki su yaratılmadan önce Arş neredeydi?’ şeklinde bir soru sorulsa, o zaman bilmiyorum derdim.” İbn Ebî Şeybe, Kitabu’l-Arş, s. 80.ayrıc bkz:Buhari ef-Ali’l ibad ver Redd Alel-Cehmiyye
Ömer b. el-Hattâb (r.a.), bir keresinde yaşlı bir kadına (ki, rivayetlerden bu kadının Havle bint-ü Sa’lebe olduğu anlaşılmaktadır) rastladı. Kadın, Ömer (r.a.)’i durdurdu ve O’nunla sohbet etti. Bu arada Hz. Ömer’in yanında bulunan bir adam: “Ey mü’minlerin emiri, sen yanındaki bu kadar insanı, şu yaşlı kadın için mi bekletiyorsun deyince
Hz. Ömer: “Yazıklar olsun sana. Sen, bu kadının kim olduğunu biliyor musun!? O, yedi kat semanın üzerinde bulunan Allah’ın, şikâyetini işittiği ve hakkında; “Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitti. Allah, ikinizin birbirinizle konuşmasını işitir. Çünkü Allah işitendir görendir(Mücâdele, 58/1.)âyetini indirdiği bir kadındır.”Cüveynî, Ebû Muhammed Abdullah b. Yûsuf, Risâle fî İsbâti’l-İstivâi ve’l-Fevkiyye, Nşr. Ahmed Muâz ‘Ulvân, Riyad, 1419/1998, s. 60
Cüveynî, Ebû Muhammed Abdullah b. Yûsuf (ö. 434-438/1024-1046)’sıfatlar konusunda şöyle der:
Allah’ın “İstivâ” sıfatını istîlâ, “dünya semasına inmesini” hükmünün ve ya emrinin inmesi, Yedi” nimet ve kudret manasında te’vil edenler, Allah’ın bu sıfatlarını Zatına layık manâlar olarak algılamayıp, mahlukatta araz olarak bulunan bir kısım organlar gibi düşünmüşlerdir. Sonuçta bu sıfatları te’vil ederek Allah’ın Zatına nispet ettiği vasıfları inkâr etmişlerdir. Şüphesiz bu sıfatları te’vil edenler de, bizler de, Allah’ın Hayat, Sem’, Basar, İlim, Kudret ve İrade sıfatlarını ispat ediyoruz. Muhataplarımızın da kabul ettiği gibi, Allah’ın Hayat, Sem’, Basar sıfatlarını, bizim kendi cismimizle var olan arazlar gibi olduğunu düşünmüyor, bunların, Allah’ın Zatına lâyık bir takım manâlar olduğunu kabul ediyoruz. Allah’ın zatî sıfatları, nasıl sabit ve fakat keyfiyetleri nasıl bilinmiyorsa; O’nun fevkiyyeti (üst yönde olması), Arş’ı istivâ etmesi vb. haberî sıfatları da, aynen diğerleri gibi sabittir ve keyfiyetleri bilinemez.
Şu halde bizler, Allah’ın Basar ve Sem’ sıfatlarının keyfiyetini nasıl bilmiyor ve varlıklarını kabul ediyorsak, aynı şekilde Allah’ın üst yönde olmasını ve Arş’ını İstivâ etmesini de kabul etmeliyiz. Çünkü varlıklarının sabit olması ve mahiyetlerinin bilinememesi açısından Basar ve Sem’ sıfatlarıyla Fevkiyyet ve İstivâ sıfatları arasında bir fark yoktur. Bunların hepsi, Allah’ın azamet ve yüceliğine layık manâlardır.
Şayet İstivâ vb. haberî sıfatları te’vil edenler, bize, “sizler İstivâ sıfatını te’vil etmemekle teşbihe düşüyorsunuz” derlerse onlara şöyle cevap veririz; “Sizler de, Sem’ ve diğer zatî sıfatları ispat etmekle teşbihe düşüyorsunuz. Zira bunların, Allah’ın Zatı’nda varlığını kabul etmekle, O’na bir takım arazlar nispet etmiş oluyorsunuz”. Eğer “Hayır biz, bunların araz olduğunu söylemiyor, aksine Allah’ın Zatı’na lâyık manalar olarak kabul ediyoruz” derlerse, biz de, İstivâ ve Fevkiyyet hakkında aynı şeyleri söyleriz. Yani sizler nasıl ki, Hayat ve Sem’ gibi sıfatları te’vil etmemekle teşbihe düşmüyorsanız, bizler de, İstivâ, Nüzûl, Yed, Vech, Kadem, Dahk ve Taaccub gibi haberî sıfatları te’vil etmemekle teşbihe düşmeyiz. Zira siz, zatî sıfatların araz olmadığını söylüyorsanız, biz de haberî sıfatların, insanlarda bulunan organlar gibi olmadıklarını ifade ediyoruz. O halde Sem’ ve Basar gibi zati sıfatlar, Allah’a nispet edilirken teşbih olmuyor da, haberî sıfatların nispetinde niçin olsun? Şu halde haberî sıfatları te’vil etmek, hiç de tutarlı değildir. Bu durumda ya, her iki sıfat çeşidini de, teşbihi gerektiriyor diye te’vil edersiniz ya da ikisini de olduğu gibi kabul edersiniz. Haberî sıfatlarda, Allah’a cismiyyet izafe etmeleri açısından teşbih gerekiyorsa, zatî sıfatlarda da, Allah’a bir kısım arazlar nispet etmeleri açısından teşbih gerekir. Eğer biz, bu sıfatların bir kısmını olduğu gibi kabul eder, diğer bir kısmını te’vil edersek, bu durumda kitabın bir kısmına iman etmiş diğer kısmını ise inkâr etmiş oluruz. Cüveynî, Yûsuf, Risâle fî İsbâti’l-İstivâi ve’l-Fevkiyye, s.72,73, 74, 75.
Allah azze ve celle’nin Uluv Yücelik sıfatı hakkında İbn Huzeyme Rahımullah şöyle der: Çoçuk ergen kadın hür köle alim cahil bütün müslümanlar dua ederken başını göğe kaldırıp ellerini yukarı tutuyor aşağıya değil ayetlerde geçen mefhumlar hep göğü yükseği yukarıyı ifade ediyor Firavun bile Musa’ya Allah’ın gökte olduğunu bildirdi.(Ali İmran III/55 Nisa IV/158 Nahl XVI/49 Fatır XXXV/10 Secde XXXII/5 gibi İbn Huzeyme Kitabu’t-Tevhid ve İsbatı Sıfati’r-Rab.110-112-115)
Yine bu konuda İbn Huzeyme rahımullah şöyle der:Hafız ebu Abdillah el-Hakim dedi ki:Muhammed b.Salif b.Hani,yi şöyle derken dinledim:İmamların imamı Ebu Bekr Muhammed b.İshak b.Huzeyme,yi şöyle derken dinledim:
Allah,ın yedi semasının üzerinde mahlukatından ayrı olarak Arşa istiva ettiğini kabul etmeyen bir kimse tövbe etmesi istenecek bir kafirdir.Tövbe ederse mesele yok aksi takdirde boynu vurulur ve kokuşarak kıble ehline ve zimmet ehline eziyet vermemesi için de bir çöplüğe atılır. (senedi sahihtir) Bunu el-Haravi de Zemmu-l-Kelam (VI.124/b) de bir başka yoldan İbn Hani,den diye rivayet etmiştir.o sika birisidir.
İbn Huzeyme der ki:Allah’ın nefsi ilim sıfatı vechi Kur’an ve hadislerde belirtildiği gibidir.Bunlar isbatlanırken önce ilgili ayetler sonra sağlam haberler dile getirilir.Çünkü bu ilim ancak kitap ve sünnetle bilinir.Görür işitir ancak mahlukatınki gibi değildir Cehmiyye’nin İlahı görmeyen duymayan putlar gibi olmalıdır Allah’ın el sıfatı vardır iki eli de sağdır.Biz Allah (c.c)’ın haber verdiği arşında istiva ettiğine inanır Cehmiyye’nin yaptığı gibi kelimelerini değiştirmeyiz Onlar Yahudilerin yaptığı gibi kelimeleri değiştiriyor istivayı istevla yapıyorlar Hıcaz Irak alimleri Rabbin her gece dünya semasına indiği’ni rivayet ettiler Nebi bildirmediği için keyfiyetiyle uğraşmadılar Biz bu haberlere inanır tasdik ederiz.Bütün ümmeti Muhammed iyisi kötüsü mü’mini münafıkı ve bazı kitap ehli Sırat Köprüsü kurulmadan önce Rablerini çeşitli tezahürlerle görürler Nebi (sallahu aleyhi ve sellem) mü’minlerin Allah’ı görmesini mehtablı gecede ayın görülmesine benzetti Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar Rabbine bakar ayetinde kastedilen kıyamet gününde Allah’ın has kullarıdır.Esabı (Parmaklar) Yedeyn (iki el) Vech (yüz) ayneyn (iki göz) konularında söylenenler gibi olacağını düşünün Allah’ın kitabında anlattığı Nebi’sinin dilinden açıkladığı Yaratanın sıfatlarına iman konusunda göğsünüzü açması ve size hidayet etmesi sebebiyle uyanık olun Allah’ın yardımıyla hadisciler ve sünnetin takipcilerinin yolunun iyi güzel doğru olduğunu bilin Sizi Müşebbihe diye adlandıranların cehaletini anlayın Allah’ın sıfatlarını yok sayan Cehmiyye bu teşbihi bilmiyor.(İbn Huzeyme Kitabu’t-Tevhid ve İsbatı Sıfati’r-Rab.11-25-21-46-47-53-82-87-101-9-125-172-178-180)
Ebu’l-Hasan el-Eş’ârî şöyle demiştir: Şayet biri çıkar da “siz Allah’ın yüzü olduğunu mu söylüyorsunuz? diye sorarsa ona, şöyle deriz Evet biz, bid’atçilerin aksine bunu söylüyoruz ve delil olarak da “Ancak Rabbinin celâl ve ikrâm sahibi yüzü bâkî kalacaktır. Rahman, 55/27. âyetini ileri sürüyoruz. Eş’ârî, Ebu’l-Hasan Ali b. İsmâ’îl, el-İbâne ‘an Usûli’d Diyâne, Tah. Hüseyin Mahmud, Kahire tsz. s. 124.
Selef’in mezhebi, Allah’ın bizzat kendinin ve Rasulünün, O’nu tahrifsiz ve ta’tilsiz, nasıl olduğunu belirtmeksizin ve benzetme yapmaksızın vasıflamalarıdır. Allah, yücelerin yücesidir. O, her şeyin üstünde ve her şeyden yücedir. O, Arş’ın üstünde, semanın da üstündedir.
İstiva’nın İstila Kahr Galabe ve Kudret gibi manalara Tevil Edilmesi’nin Batıllığı ve Bunun Reddi
Şayet gerçek, te’vilcilerin dediği gibi olsaydı bu durumda Arş ile en aşağıda bulunan yedinci kat yer arasında bir fark olmazdı. Çünkü Allah, bu âlemdeki her şeye kâdirdir. Eğer Allah, istilâ ve kudret anlamında Arş üzerine İstivâ etmiş ise, bu durumda âlemde bulunan necâset türünden her şeye, İstivâ etmiş olur. Zira Allah, eşyanın tamamına kâdirdir. Halbuki Müslümanlardan hiç kimse, Allah’ı bu tarz bir sıfatla nitelendirmez. Dolayısıyla, Arş’ı İstivâ, bütün eşyaya has kılınamaz. Kur’an’da İstivâ lafzı, harfi cersiz (mutlak) ve harfi cerli (mukayyed) olmak üzere iki şekilde kullanılmıştır. İstivâ, harfi cersiz yani mutlak olarak kullanıldığında tam ve kâmil olmayı ifade eder. Örneğin; bitki olgunlaştığında ve yemek kıvamını bulduğunda (استوى الطعام )( استوى النباب) denilir. İstivâ, harfi cerle ki bunlar (على ve الى) dır. (mukayyed) olarak kullanıldığında ise yüce olmak ve yükselmek anlamını ifade eder. Mesela; O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir. Bakara, 2/29. ve “Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi Fussilet, 41/11 âyetlerinde geçen İstivâ kelimesi (الى) harfi cerri ile kullanılmış ve yükselme ve yüce olma anlamlarını ifade etmiştir. Yine İstivâ kelimesi (على) harfi cerri ile ve (مع) edatıyla kullanıldığında da aynı anlama gelmektedir. Tevilcilerin kullanmış oldukları:
(من غير سيف و دم مهراق)
(قداستوى بشر على العراق)
Bişr, Irak’ı savaşmaksızın ve kan akıtmaksızın hakimiyeti altına aldı” söyleyeni belli olmayan, uydurulmuş sözden başka bir şey değildir.
Nüzûl (İnme) İtyân ve Meci’ (Gelmek)
Onlar, ille buluttan gölgeler içinde Allah’ın ve meleklerin gelmesini ve işin bitmesini bekliyorlar değil mi?...Bakara, 2/210.
(İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabb’inin gelmesini ya da Rabb’inin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar En’âm, 6/158.
Melekler sıra sıra dizili olduğu halde Rabb’in geldiği zaman Fecr, 89/22.
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: Rasulullah (sallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Rabbimiz, her gece, gecenin ahirinin üçte biri kaldığında Dünya Seması’na iner ve şöyle der: Kim bana dua ediyor? duasına icabet edeyim. Kim benden istiyor? ona isteğini vereyim.Kim benden bağışlanmayı istiyor? onu bağışlayayım. Buhari, Deavat 14; Müslim, Salatü’l-Müsafirin ve Kasruha 168
Eş’ârî, el-İbâne adlı eserinde bu hadis ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır Bu hadis, Allah’ın semada bulunduğunu ve bütün varlıklardan ayrı, Arş’ı üzerinde olduğunu ve O’nu istivâ ettiğini ortaya koymaktadır. Eş’ârî, el-İbâne, s. 110.
Hüreyre (r.a) rivayet ettiğine göre Peygamber (sallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Kıyamet günü olacağında Rabbimiz kullara iner. Bunu Tirmizi (II/61) İbn Huzeyme (vr.250/2) Hakim (I/418) de bir başka yoldan Ebu Hureyre,den gelen bir hadis olarak rivayet etmiş ve sahih olduğunu belirtmiştir.
İbn Mes,ud,un rivayet ettiği hadise göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:Allah öncekileri de sonrakileri de vadesi belli bir gün için kırk yıl süre bir arada bulunduracak Gözleri semaya dikilmiş nihai ve ayırt edici hükmün verilmesini bekleyecekler.Yüce Allah buluttan gölgeler içerisinde Arştan Kürsi,ye inecek. el-Uluvda .138 de hasendir demiştir.Hadisin senedi dediği gibi hatta daha yüksek bir mertebededir..Hadisi aralarında Abdullah b.Ahmed,in de bulunduğu. tahric eden bir topluluktan gelen bir yolla muhtasar olarak zikretmiş bulunmaktadır.Daha sonra da bu hadisi bundan daha eksiksiz bir şekilde bütünüyle İbn Mes,ud,a kadar muttasıl senedi ile de rivayet etmiştir.Hadisi bütünüyle Abdullah b.Ahmed es-Sünne (s.177) de rivayet etmiştir.Müellif de el-Arba,in adlı eserinde(186/a) bu sahih bir hadistir demektedir.
İbn Abbas,tan Kıyamet kopmadan az önce bir münadi şöyle seslenecektir: İşte kıyamet size geliyor bu sesi hayatta olanlar da ölüler de işitir Sonra Allah dünya semasına iner.Hadisi İbnu-l-Mübarek rivayet etmiştir ravileri sikadır.Bu hadisi musannıf İbnü-l-Mübarek,in Süleyman et-Teymi,den onun Ebü Narda,dan onun İbn Abbas,tan diye naklettiği bir rivayet olarak kaydetmiştir.Bu Müslim,in şartına uygun sahih bir sendir.(el-Uluvv li-l-Aliyyi-l-Azim (155/94)
Ubeyd b.Umeyr,in hadisi.Dedi ki : Aziz ve Celil olan Rabbimiz gece yarısında dünya semasına inerek şöyle buyuruyor.Benden dileği olan var mı.Ona vereyim Benden mağfiret diyelen varmı Günahını bağışlayayım Nihayet fecir vakti gelince Aziz ve Celil olan Rab yükselir.Bu Ahmed,in oğlu Abdullah kendi tasnifi olan er-Reddu ale,l-Cehmiyye adlı eserinde rivayet etmektedir.Ayrcıva Hafız Zehebi bunu el-Uluvv li-l-Aliyyi-l-Azim,de rivayet etmektedir (156/99)
İbn Kudâme(ö. 620/1223)şunları söylemektedir: Bu hadisler,sıka raviler tarafından rivayet edilmişlerdir Bizler de, bu hadisleri rivayet ederek, onlara gereği gibi iman edip, tefsirlerine dalmayız. İbn Kudame, Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed, İsbâtu Sıfati’l-‘Uluvv, Tah. Ali el-Ğâmidî, Medine, 1409/1988, s. 170.
İmam Şafi-i(150-204) bu konuda şöyle der:
Şeyhül-İslam Ebu,l-Hasen el-Hikari ile Hafız Ebu Muhammed el-Makdisi,Ebu Sevr Şuayb,a kadar ulaşan senetleriyle,her ikisi de hadisin büyük destekçisi İmam Muhammed b.İdris eş-Şafi,i rahımullah,dan şöyle dediğini rivayet etmektedir.
Benim izlediğim ve Süfyan,Malik ve buna benzer gördüğüm kimselerin izledikleri sünnete dair söylenecek söz Allah,tan başka hiçbir ilah olmadığına Muhammed,in Allah,ın Rasülü olduğuna şahadeti Allah,ın seması ve Arşı üzerinde bulunduğuna,yaratıklarına dilediği şekilde yakınlaşıp dünya semasına nasıl dilerse öylece ineceğine dair ikrarda bulunup kabul etmektir.deyip itikada dair diğer hususları zikretmiştir (el-Uluvv li,l-Aliyyi-l-Azim (202/196)
Horasan Alimi İshak b.Ruhuye (166/238) bu konuda şöyle der:
İbrahim b.Ebi Talib dedi ki : Ben Ahmed b.Said er-Ribati,yi şöyle derken dinledim : Ben İbn Tahir,in meclisinde hazır bulundum.İshak da bulundu.Ona nüzül hadisi hakkında o hadis sahih midir diye soruldu.O evet dedi.
Komutanlardan birisi ona:
Nasıl iner diye sordu:
İshak : Sen bunu kabul etki sana nüzülü niteleyeyim:
Adam : Ben onu yukarda kabul ediyorum:
Bu sefer İshak şu cevabı verdi:Allah:Melekler saf saf dizilmiş beklerken Rabbin geldiği vakit buyurmaktadır:
Bu sefer İbn Tahir Ey Ebü Yakub bu kıyamet gününde olacaktır deyince.
İshak:Kıyamet günü gelecek olanı bugün gelmekten alıkoyan nedir cevabını verdi.Bu sahih bir senettir.er-Bibati de Buhari,nin hocalarından sika birisi olup 246 yılında vefat etmiştir.Bu rivayeti es-Sabüni Akidetü,s-Selef (1/113,el-Mecmua,atul-l-Muniriyye de rivayet etmiştir.
Seleften Bazı Gelen Nakiller
Sabuni rahımullah şöyle der: Ashabu’l-Hadis Rablerini Kur’an’da ve Rasulullah’ın adil ve sika ravilerin rivayet ettiği sahih haberlerinde mevcut sıfatlarıyla bilirler ve Allah’ın Kitabın’da veya Rasülünün dilinden kendisi için kabul ettiği sıfatları kabul ederler.(Sabuni Akidetu’s-Selef.s.106 İbn Huzeyme Kitabu’t-Tevhid ve İsbatı Sıfati’r-Rab.s.22,35)
İbn Abdilberr rahımullah şöyle der: Ehl-i Sünnet Kur’an ve sünnette varid olan sıfatları ikrar ve iman onları mecazi değil hakiki manada anlama konusunda icma etmişlerdir ancak onları tekyifsiz tahdidsiz kabul etmişlerdir.(İbn Abdilberr et-Temhid VII/145 Zeynuddin Meriyyi b.Yusuf el-Makdisi Akavilu’s-Sıkat.s.139)
Ebû Ömer b. Abdulberr şöyle demiştir: “Sahâbe ve sahâbeden te’vil ilmini öğrenen tâbiûn uleması, Allah’ın Arş’ın üzerinde olduğunu ve ilminin ise her şeyi kapsadığını söylemişlerdir. İbn Kudâme, Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Makdisî, İsbâtu Sıfati’l-‘Uluvv, Tah. Ali elĞâmidî Medine, 1409/1988, s. 166.
Ebû Muhammed Abdurrahman b. Ebi Hâtim de şunları anlatmıştır Babama ve Ebû Zerr’e Ehl-i Sünnet mezhebinin Usûlu’d-Dîn hakkındaki tutumunu sordum. Onlar şöyle dediler: Hicaz, Irak, Mısır, Şam ve Yemen âlimlerinin tamamı şu itikad üzere idiler: İman, ikrar ve ameldir, artar ve noksanlaşır. Kur’an, Allah’ın kelâmı olup mahlûk değildir. Kader, hayır ve şerrin hepsi Allah’tandır. Allah, kitabında ve Rasulü’nün dilinde kendisini vasıflandırdığı gibi, keyfiyetsiz olarak Arş’ının üzerinde olup mahlûkâtından uzaktır. Her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. O’nun hiçbir benzeri yoktur. O, Semi’ ve Basîrdir.” İbn Kudâme, İsbâtu Sıfati’l-‘Uluvv, s. 126.
Muhammed b.Ali el-Keraci el-Kassab rahımullah şöyle der: Gerek bizzat Allah’ın gerek Rasülü’nün zikrettiği bütün sıfatlar hakiki sıfatlardır mecazi değildir (Zehebi Tezkire.III.939)
Hafız Zehebi rahımullah şöyle der: Evet şayet O’nun sıfatları mecazi olsaydı kesinlikle te’vil edilmesi gerekirdi ve bundan dolayı Basar’ın manası şudur Sem’in manası şudur Hayat’ın manası şudur denir ve bu kelimeler ilk anda akla gelen manaların dışındaki bir mana ile açıklanıp tefsir edilirdi Selef mezhebinin görüşünün sıfatlarla ilgili ayet ve hadisleri tev’il etmeksizin olduğu gibi kabul etmek olduğu bilindiğine göre bu sıfatların mecaza hamledilemeyeceği ve açıkça Hakikat olduğunu buradan çıkarabiliriz.(Tezkire,III/939)
Muhammed İbn Yusuf rahımullah şöyle dedi Her kim ki Allah’ın arşının üzerinde değildir derse o kafirdir.(Buhari Halku’l-ef’ali’l İbad (128)
İmam İshak ibn Rahveyh rahimehullah bu hususta söyle der:İlim ehlinin icma’ına göre Allah, Arş’a istiva etmiştir. Yedinci yerin en dibindeki her şeyi de bilir. ez-Zehebî, el-Uluvvü li’l Aliyyi’l-Ğaffar El-Eserî, a.g.e., sf. 107-108.
İbnü’l-Useymîn rahımullah şöyle der: Allah’ın arşa istiva etmesi demek, O’nun celal ve azametine yaraşır bir şekilde zatına has olarak Arş’ın üzerine yükselmesidir ki bunun keyfiyetini Allah’tan baskaşı bilemez. Allah, Arş’ın üzerinde olmasına rağmen ilmiyle kullarının yanındadır. Her hallerini bilir, konuştuklarını duyar, yaptıklarını görür, işlerini hakkıyla yürütür, fakire rızık verir, zor durumdakinin ihtiyacını giderir. Dilediğine mülk verir, dilediğinden çeker alır. Dilediğini aziz, dilediğini zelil eder. Her hayır elinde olup, her şeye gücü yeter. Böylece Allah kullarının üstünde Arş’ının üzerine gerçekten istivâ etmiş olsa bile aslında onlarla beraberdir. Cehmiye’nin bir kolu olan Hulûliyye ve başkalarının;Allah yeryüzünde kullarıyla beraberdir.”Dedikleri gibi, Allah’ın yeryüzünde kullarıyla beraber olduğunu söylemeyiz. Allah’ı O’na yakışmayan noksan sıfatlarla nitelendirdiğinden dolayı böyle diyenin kâfir ya da dalâlette olduğuna hükmederiz.İbnü’l-Useymîn, Akîdetü Ehli’s-Sünne ve’l-Cemaa, sf. 18-19.
Yine İbnu’l-Useymîn rahımullah şöyle der: “Allahu Teâlâ’nın sıfatları hakkında, tafsilatlı ve genel, isbât ve red yönünden söylediğimiz her seyde rabbimizin kitabı ile peygamberimiz Muhammed (sav)’in sünnetine, bu yolda yürümüş ilk Müslümanların yoluna ve onlardan sonra gelen hidayet önderi imamların görüşlerine dayandık. Bizler, Allahu Teâlâ’nın sıfatları konusunda Kur’an ve Sünnetin bildirdiklerini, Allah’a yarasır bir sekilde zâhirine ve gerçek anlamlarına göre yorumlamanın gerekliliğine inanırız. Bizler, Allah’ın sıfatlarını tahrif ederek Allah ve Rasûlünün istedikleri anlamlardan baska anlamlara değistirenlerin yolundan uzak dururuz. Ve bizler, Allah’ın sıfatlarını, Allah ve Rasulünün istedikleri anlamlarından soyutlayarak geçersiz kılanların yolundan uzak dururuz. Bizler, Allah’ın sıfatlarına örnek veya keyfiyet vermek suretiyle aşırıya gidenlerin yolundan da uzak dururuz.İbnü’l-Useymîn, Akîdetu Ehli’s-Sünne ve’l-Cemaa, sf. 33.
“Subhanake’llahumme ve bihamdik, eşhedu en la ilahe illa ente, estağfiruke ve etûbu ileyk.”

Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol