Kur'an ve Sünnet
   
 
  FATİHA SÜRESİ.NİN BÜTÜN BATIL MESHEP VE DİN MENSUPLARINA VE BU ÜMMETİN BİD.AT VE DALALET EHLİNE CEVAP TEŞKİL ETMESİ

Fatiha Suresi'nin Bütün Batıl Mezhep ve Din Mensuplarına ve Bu Ümmetin Bid'at ve Dalalet Ehline Cevap Teşkil Etmesi

 

Bu durum özet ve geniş olmak üzere iki şekilde anlatılabilir.

Özet anlatım:

Sıratı müstakim ifadesi; Hakkı bilmeyi onu üstün tutmayı başkalarına tercih etmeyi, hakkı sevmeyi, hakka bağlanmayı, hakka davet etmeyi, imkan dahilinde hakkın düşmanlarıyla savaş ve mücadele etmeyi içinde taşımaktadır.

Hakk: Rasulullah (s.a.v) ve ashabının üzerinde bulunduğu ve Rasulullah (s.a.v)’in Allah Teala’nın sıfatları isimleri, tevhidi, emri, nehyi, vaadi, vaidi Allah’a gidenlerin uğradıkları menziller olan iman hakikatleri hakkında ilim ve amel olarak getirdiği şeylerin tamamıdır.

Bütün bunlar, Rasulullah (s.a.v)’a verilmiş olup, şahsi görüş, konum, düşünce ve ıstılahlar değildir.

Nübüvvet nurundan kaynaklanan ve üzerinde Muhammedi mühür ve damgayı taşıyan bütün ilim, amel, hakikat,hal ve makamlar sıratı müstakimdedir.Bu şekilde ve özellikde olmayan her şey ise gazab ve dalalet ehlinin yolundadır.

Şu halde ortada üç yol vardır:

1 - Rasulullah’ın ve O’nun getirdiği hakikatlerin yolu,

2 - Gadab ehlinin yolu (ki bu, hakkı öğrendikten sonra inat edenlerin yoludur)

3 - Dalalet ehlinin yolu ki bu da Allah’ın saptırdıklarının yoludur.

Bunun için Abdullah b. Abbas ve Cabir b. Abdullah (ra): “Sıratı Müstakim: İslamdır” demişler.

Abdullah b. Mesud ve Ali b. Ebi Talib de “Kur’an’dır” demişlerdir.

Bu konuda Tirmizi ve başkalarından gelen bir de Merfu hadis vardır.(Tirmizi, Fedaüu’l- Kur’an,14)

Sehl b. Abdullah: “Sırat-ı Müstakim ehl - i sünnet ve’l- cemaatin yoludur,” der.

Bekr b. Abdillah Müzeni ise: “Rasulullah’ın yoludur” diye açıklamıştır.

Allah’ın Rasulü ve sahabenin ilimce, amelce üzerinde bulunduğu şeyin, hakkı bilmenin ve hakkı başkasına takdim ve tercih etmenin sırat-ı müstakim olduğunda şüphe yoktur.

Bütün bu söylenen görüşler sıratı müstakime delalet eder ve sırat-ı müskakimin manasını açıklar. Bu özet anlatımdan da anlaşılacağı gibi, sırat-ı müstakime muhalefet eden herşey yok olmaya mahkumdur. Ve o yol gazab ve dalalet ehli ümmetlerinin yoludur.

Geniş anlatım: Bu da batıl mezhebleri tanımak ve Fatiha’nın onları reddeden ifadelerini bilmekle olur. Bize göre insanlar iki kısımdır:

1 - Hakkı kabul ve ikrar edenler

2 - Hakkı inkar edenler,

İşte Fatiha Suresi, yüce yaratıcının varlığını ve O’nun alemlerin Rabbi olduğunu ispat etmesi O’nu inkar edenleri reddetmesi hasebiyle münkirlere cevap teşkil etmektedir.

Ulvisi, Süflisi ile bütün cüzleriyle alemin halini düşün, bütün bunların bir sanii, bir fatırı ve bir meliki olduğuna şehadet ettiğini göreceksin.

Aklen ve fıtraten Sanii inkar etmek ilmin inkar ve reddi mesabesindedir. İkisi arasında fark yoktur.

Dahası sahih fıtrat ve yüce, parlak ve temiz akıl sahiplerince Malikin mahluka, failin fiile, Saniin mesnuun (nesnelerin) hallerine delalet etmesi, delalet etmemesinden daha açıktır.

Basiret sahibi arifler, Allah’tan fiillerine ve Sun’una (yapmasına) doğru istidlalde bulunurlar. Diğer insanlar ise fiilleri ve yarattıklarından hareketle Allah’ın varlığına istidlal ederler. Şüphesiz her iki yol da doğrudur, gerçektir. Kur’an-ı Kerim’de her iki yol da mevcuttur.

Allah’ın yaratmasından hareketle istidlale gelince bunun misali çoktur.

Sani’in varlığına Sani ile istidlal ise, bunun ayrı bir yeri ve hususiyeti vardır. Bu istidlal, rasullerin ümmetlerine:

“Allah’ın varlığında şüphe mi vardır?” (İbrahim, 10) sözleriyle işaret ettikleri istidlal metodudur. Yani Allah’ın varlığında şüphe mi var ki varlığına delil istensin? Bundan daha açık ve doğru delil var mı? Bu kadar açık olan bir şeye, açık olmayan şeylerle nasıl istidlal edilebilir? Nitekim ayetin devamında:

“Yerin ve göklerin yaratıcısı (Fatır) olan” diyerek bu delile dikkat çekilmiştir.

Şeyhül- İslam İbnTeymiyye’yi şöyle derken işittim:

“Haddi zatında kendisi her şeyin delili olan bir zata nasıl delil istenir?”

 Şeyh çoğu zaman şu beyiti örnek verirdi:

Gündüzün varlığına bile delil getirmeye gerek duyulacaksa zihinlerde doğru hiçbir şey kalmaz. Malumdur ki akıl ve fıtrat sahipleri için Rabb Teala’nın varlığı gündüzün varlığından daha açıktır. Bunu aklı ve fıtratıyla göremeyen anlayamayan, kabahati kendi akıl ve fıtratında arasın.

Bunların görüşleri batıl olunca vahdet-i vücudu savunan mülhdilerin görüşleri de iptal olur.

Bunların görüşüne göre ortada Kadim ve Halik olan Allah’ın varlığı ile öte yanda hadis ve mahluk olan yaratıkların varlığı yoktur. Bilakis bu alemin varlığı ile Allah’ın varlığı birdir ve Allah bu alemin varlığının hakikatidir. Bunlara göre Rabb ve Kul, Malik ve Memluk, Rahim ve merhum, Abid ve Mabud, yardım isteyen ve kendisinden yardım istenen, hidayet eden ve hidayet edilen, nimet veren ve nimet alan, gadablanan ve gazaba uğrayan yoktur. Bilakis Rabb, kulun kendisi ve hakikatidir, malik memlukun, Rahim merhumun, abid mabudun bizzat kendisi ve hakikatidir. Başkalık ancak zatın tecelli ve tezahürlerine göre değişen itibari bir durumdur. Buna göre ilahi zat Firavun suretinde tecelli ettiği gibi bazen mabud suretinde de tecelli eder. Bazen mabudun suretine büründüğü gibi bazen de kul suretinde tezahür eder. Bazen nebiler,rasuller ve alimlerin suretinde olduğu gibi hadi suretinde de tecelli eder. Bunların hepsi tek bir ayrıdandır,dahası tek bir ayrıdırlar. Şu halde abidin hakikati, varlığı ve inniyeti ile mabudun hakikati, inniyeti ve varlığı bir olur.

Fatiha Suresi baştan sona bu mülhid ve dalal ehlinin


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol