Kur'an ve Sünnet
   
 
  Allah-ı Görmek

Allah'ı Görmek

 

Bunu öğrendikten sonra bil ki en büyük âhiret nimet ve lezzeti Yüce Allah'ın yüzünü seyretmek, sözünü kendinden dinlemek ve yakınında olmaktır.

Nitekim sahih bir hadiste:

"Vallahi Allah cennetliklere, O'na bakmaktan daha büyük bir ihsanda bulunmamıştır", başka bir hadiste:

"Yüce Allah onlara göründüğünde ve O'nu gördüklerinde içinde bulundukları nimet ve lezzetleri unutuverirler." buyurulmuştur.

Neseî ve Müsned-i Ahmed'de geçen ve Ammar b. Yasir'in (r.a.) rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah duasında:

"Senden, bana o yüce yüzüne bakma zevkini yaşatmanı ve sana ulaşma iştiyakında olma şuurunu vermeni istiyorum" derdi.

Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah'ın Müsned'inde Rasûlullah'ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisi geçer:

"İnsanlar, kıyamet günü Kur'an'ı Rahman olan Allah'tan işittiklerinde, sanki onu daha önce hiç işitmemiş gibi olurlar."

Bunu da öğrendikten sonra bil ki:

Bu lezzeti elde etmeye vesile olacak en büyük sebepler dünyaya da mutlak anlamda en büyük lezzetlerdir. O da Yüce Allah'ı tanıma ve O'nu sevme lezzetidir. Çünkü dünyanın cenneti ve yüce nimeti budur. Dünyanın fânî lezzetleri onun yanında denizdeki bir damla gibidir. Zira ruh, kalp ve beden asıl bunun için yaratılmıştır.

Öyle olunca dünyadaki en hoş ve tatlı şey O'nu sevmek ve tanımak, cenneteki en lezzetli nimet de O'na bakmak, seyretmektir.

Onu sevmek ve tanımak gözlerin aydınlığı, ruhların hazzı kalplerin sevinci dünyanın nimeti ve sevincidir. Hatta bunlardan kopuk dünya lezzetleri acı ve işkenceye dönüşür, sahibini sıkıntılı bir yaşam içinde bırakır...

Hoş ve mutlu yaşam ancak Allah iledir.

Allah âşıklarından biri zaman zaman "Cennet ehli böyle bir nimet içerisinde olsalar dahi ne hoş bir yaşam içindedirler demektir" derdi. Bu daha önce geçti. Bir başkası da şöyle derdi:

"Krallar ve prensler bizim içinde bulunduğumuz hali (mutluluğu) bilselerdi, onu almak için bizimle kılıçlarıyla savaşırlardı."

Sahibinin kalbine işkence olan batıl aşk sahipleri şöyle söylerlerse kalplerin hayatı ve ruhların gıdası olan sevgi nice olur? Nitekim onlardan biri şöyle der:

"İnsanlar ancak sevdâlı âşık kimselerdir. Sevmeyen, aşık olmayanda hayır yoktur."

Başkası şöyle der.

"Kahrolsun bu dünya kahrolsun kahrolsun Sen hiç sevmemiş, sevilmemişsen."

Bir şair de şöyle der:

Dünyada da nimetlerinde de hiçbir hayır yoktur.

Eğer sen tek ve yalnızsan, aşık olmamışsan

 

Başka bir şair şöyle der:

Sevgisiyle hazlanacağım bir teselli gerek

Geçti yıllar, sen ise hâlâ yalnızsın.

 

Şairin biri de şöyle der:

Meçhul aşklardan yakındı ve dedi ki,

Keşke karşılaştıkları zorlukları, kendim tek başıma göğüslenseydim.

Tüm aşkların lezzetini ben tadsaydım da

Önce de sonra onu benden gayrisi yaşamasaydı.

 

Evet...

Onlar dünyevî aşk için bunları söylüyorlarsa, acaba kalplerin hayatı ve ruhların gıdası olan sevgiye ne demeli?

Kalbin lezzeti, zevki kurtuluşu ve hayatı ancak o sevgiyledir. Kalp onu kaybettiğinde;

- görme yetisini kaybettiğindeki gözün duyduğu,

- işitme yetisini kaybettiğindeki kulağın hissettiği,

- koklama yetisini kaybettiğindeki burnun duyduğu,

- konuşma yetisini kaybettiğindeki dilin çektiği acıdan daha çok acı çeker.

Hatta kendisini yaratan, yoktan var eden ve hak ilâh olan yüce zatın sevgisinden boş kaldığında kalbin uğradığı bozukluk ve fesat ruhdan yoksun kaldığında bedenin uğradığı bozulmadan daha büyüktür. Buna ancak kendisinde hayat bulunan kimse inanır. Zira "ölünün yarası ona acı vermez."

Anlatmak istediğimiz özetle şudur:

En büyük dünyevî lezzetler, en büyük uhrevî lezzetlere ulaştıran lezzetlerdir.

Dünyevî lezzetler de üç çeşittir:

 

En büyüğü ve mükemmeli âhiret lezzetine ulaştıran lezzettir.

İnsan bu lezzetten dolayı en büyük ödüllerle mükâfatlandırılır. O yüzden mü'mine Allah rızasını niyetlenerek yaptığı yeme, içme, giyme, cinsel ilişkiye girme, Allah'ın ve kendisinin düşmanlarını mağlup etmek suretiyle kinin yatıştırmasında sevap verilir. Bunlara dahi sevap varken Allah'a olan iman ve sevgi lezzetinin, onu bilme, buluşma iştiyakı içinde olma ve O'nu cennette görme ümidinin lezzeti ve zevkine nasıl sevap verilir, sen düşün.

 

İkinci tür lezzet:

Bu da âhiret lezzetini engelleyen, kendinden daha büyük acılar bırakan lezzettir. Buna örnek Allah'tan başka ilah edinip Allah'ı severcesine onları sevenlerin ve birbirlerinden menfaaletleri sevgisidir. Nitekim bunlar ahirette Rabbleriyle buluştuklarında şöyle diyecekler:

"Rabbimiz, birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık." (Allah da) buyurur ki: "Durağınız ateştir. Allah'ın, dile (yip affet) mesi hariç, orada ebedi kalacaksınız. "Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. İşte kazandıkları (günahlan) ndan ötürü zalimleri birbirin peşine nasıl takarız." (En'âm, 128, 129).

Bu lezzet fuhuş, zulüm, yeryüzünde taşkınlık ve zorba, haksız yere büyüklük yapanların lezzetidir.

Bu lezzetler hakikatte Allah'tan birer tuzaktır. Böylece onlara en büyük acılan yaşatır, en mükemmel lezzetlerden mahrum bırakır. Bu içinde öldürücü zehir bulunan nefis bir yemeği birine sunmaya benzer. Yüce Allah:

"Onları hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake yaklaştıracağız. Onlara mühlet veriyorum; şüphesiz benim tuzağım sağlamdır." (A'râf, 182, 183) buyurur.

Seleften bir zat: "Kendilerine, yapılan uyarılan unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik" âyetini "Her yeni günah türettiklerinde yeni bir nimet bahşettik" şeklinde tefsir etmiştir. Âyetin gerisi şöyledir:

"Kendilerine verilenle sevince daldıkları sırada da ansızın onları yakaladık, birdenbire bütün umutlarını yitirdiler. Böylece zulmeden milletin ardı kesildi. Âlemlerin Rabb'i Allah'a hamdolsun" (En'âm, 44, 45)

Yüce Allah bu lezzet bağımlıları hakkında şöyle buyurmuştur:

"Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile, onların iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, onlar (bunun bir imtihan olduğunun) farkında değiller." (Mü'minûn, 55, 56).

Yine onların hakkında şöyle buyurmuştur:

"Onların ne malları ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azab etmeyi ve kâfir olarak canlarının çakmasını istiyor." (Tevbe, 55)

Bu lezzet sonunda en büyük acı ve ızdıraba dönüşür. Şairin söylediği gibi:

Dünyada sahipleri için bir azap olan arzular şehvetler

öte dünyada onlar için yine azap oldu.

 

Üçüncü çeşit lezzet ise: ahirette kişiye lezzet ve acı bırakmaz. Ahiret yurdunun lezzetlerini elde etmeye engel olmasa da onun tam olmasını engeller. Bu âhiret lezzetine ulaşma yolunda yardımına başvurulmayan lezzettir. Bu geçici bir zevktir ve mutlaka daha faydalı ve hayırlıdan meşgul eder.

Rasûlullah'm şu hadisinde buyurduğu bu tür lezzettendir:

"Kişinin oynaş edindiği her oyun batıldır, boştur. Ancak ok atması, atını eğitmesi ve hanımıyla oynaşması müstesna; bunlar haktır."

Öyleyse kazanılması gereken hakiki lezzete yardımcı olan lezzetler hak, yardımcı olmayan lezzetler batıldır.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol