Kur'an ve Sünnet
   
 
  Cehmiyye Mezhebine Redd

Cehmiyye Mezhebine Redd

 

Yüce yaratıcıyı kabul edenler iki kısımdır.

1 - Tevhid ehli,

2 - Şirk ehli,

Şirk ehli de ikiye ayrılır:

Birincisi: Rablığı ve ilahlığı hususunda Allah’a ortak koşanlardır.Mecusiler ve Kaderiyye mezhebinden bunlara benzeyenler bu gruptandır.

Mecusiler; Allah’a denk olduğunu söylemeseler bile Allah’la beraber başka bir yaratıcı daha ikame ederler.

Kaderiyye mensupları Allah’la beraber, fiillerin iki yaratıcısı olduğunu söylerler. Onlara göre fiillere Allah tarafından takdir edilmiş ve yaratılmış değildir. Allah’ın iradesi dışında sadır olur, onun bunlar üzerinde bir kudret ve tesiri yoktur. Fiil sahiplerini fiilleri yapmağa muktedir kılan da O değildir, aksine bunlar fiilleri kendilerinin dileyip kendilerinin yaptığını söylerler.

Alim olan Allah’ın kamil mutlak ve kapsamlı Rububiyyeti bunların bütün görüşlerini reddeder.

Çünkü Allah’ın rububiyet vasfı bütün zat, sıfat, hareket ve fiilleri ihtiva etme özelliğine sahiptir.

Mecusi tiynetli kaderiyyenin bu görüşünün aslı şudur:

Allah Teala canlıların fiillerinin Rabbi değildir, Rubuyyeti kapsamına onların fiilleri girmez. Kudreti, meşiyyeti ve yaratması altına girmeyen şeyleri nasıl ihtiva eder ki? Bununla birlikte mahlukatın kendisine itaatini gerektiren hamd vasfı, O’nun umumi hamdi dahilindedir. Zira O itaat etmeye yardımcı olan ve O’na muvaffak kılandır.O itaatin kullarından meydana gelmesini dileyendir.

Nitekim Kur’anın pek çok yerinde buna işaret eder. Birinde:

“Allah dilemedikçe onlar bir şey dileyemezler” (Dehr, 30) buyurulur.

Allah Teala kulları için taatı isteme, kudreti ve dilemesi ile taat işlemeğe muvaffak kılması hususunda övülmüştür. İtaat hususunda gerçekte övülen O’dur. Onlara göre ise taattan dolayı Övülen kulların kendileridir ve işledikleri taatın hamdi kendilerine aittir, taatın işlenmesi ile hamde layık olmaz ve taatin sevap ve karşılığını da vermez. Onlara göre ise, taattan dolayı övülen, kulların kendileridir ve işledikleri taatin hamdi de kendilerine aittir. Allah, taatın işlenmesi ve de bunun sevab ve karşılığının verilmesi hususunda hamde layık değildir.

Birincisi: Taatı işlemek onlardandır, Allah’dan değildir,

İkinci açıdan: Kiralayanın kira ücretini vermeğe borçlanması gibi, amellerin karşılığını vermek de, Allah’ın üzerine borçtur.Bu kulların Allah’tan karşılığını bekledikleri mutlak haklarıdır.

“Yalnız sana ibadet ederiz” ayetinde Mecusilerin bu görüşlerine açık bir red vardır. Zira Allah’dan yardım istemek ancak Allah’ın kudret ve dilemesi altında bulunan bir şey hakkında olur. Öyleyse fiili kendi elinde olan, fiilini kendisi yaratan, fiilini istediği zaman vareden, istemediği zaman varetmeyen birisi, bu fiil kendi elinde olmayan, kudreti ve dilemesi dahilinde bulunmayan birisinden nasıl yardım dileyebilir?

Aynı şekilde “Bizi doğru yola ilet” ayetinde de onlara cevap vardır. Mutlak anlamda ve tam hidayet, hidayete ermenin meydana gelmesini gerektirir. Eğer hidayet vermek onlarda değil Allah’ın kudretinde olmasaydı, Allah’dan hidayet istemezlerdi. İrşad etme, açıklama, muvaffak etme, muktedir kılma, hidayete erdirme gibi hususlar, hidayet vermenin kapsamı dahilindedir.

Kaderiyyenin zannetiği gibi hidayet isteyenlerin istekleri sadece beyan ve delaletten ibaret değildir. Çünkü bu kadarlık bir izah hidayet için yeterli olmaz ve ölümden, tehlikeden kurtaramaz. İzah ve işaret kafirler için yeterli olabilir, çünkü bunlar, körlüğü hidayete tercih etmişler ve hidayet karşılığı dalaleti satın almışlardır.

İkincisi: Allah’a, uluhiyeti hususunda şirk koşanlardır. Allah’ın tek başına her şeyin Rabbı, Meliki, Haliki, kendilerinin ve babalarının yedi semanın ve Arşı azimin Rabbi olduğunu kabul ediyorlar. Bununla beraber Allah’tan başkasına tapıyorlar, Allah’dan başkasını sevgide, itaatte ve ta’zimde O’na denk tutuyorlar. Onlar Allah’dan başkasını Allah’a eş ve denk tanıyanlardır.

Bu sebeple bunlar “Yalnız sana ibadet ederiz” ‘in hakkını vermemişlerdir. Her ne kadar “Sana ibadet ederiz” den bir payları varsa da, sevgi, korku, ümit, taat ve tazimde yalnız ve yalnız sana ibadet ederiz, anlamını içeren “Sadece sana ibadet ederiz” den hiçbir nasipleri ve payları yoktur.

“Yalnız sana ibadet ederiz” bu tevhidin gerçekleştirilmesi, uluhiyette ortak tanımanın iptali demektir.

Nitekim “Yalnız senden yardım isteriz” ayeti de Rububiyette tevhidi gerçekleştirmek, ondaki şirki iptal etmektedir.

 “Bizi doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna ilet” ayeti de böyledir.

Kendilerine nimet verilenler tevhid ehlidirler; “Yalnız sana ibadet ederiz, yalnız senden yardım dileriz” ayetini gerçekleştirenlerdir.

Şirk ehli ise gadab ve dalal ehlidirler.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol