Kur'an ve Sünnet
   
 
  Kader ve Adalet Hakkında Bazı Grupların Görüşleri 814
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Kader ve Adalet Hakkında Bazı Grupların Görüşleri

 

Şayet "Günah işlemek, Allah'ın kaza ve kaderiyle olmaktadır. Öyleyse O'nun bunu gerçekleştirmesinin adalet yönü nerededir? Çünkü günahların akıbeti hakkında adaletli olma açık bir konu değildir" diye birisi bir görüş ortaya atsa; ona şöyle cevap verilir:

Bir defa bu soruda bir gerçek söz konusudur. Bundan dolayı bir grup, adaletin takdir edilmiş bir şey ve Allah'ın zatı hakkında da zulmün imkânsız olduğunu ortaya koymuş ve şöyle demişlerdir:

"Çünkü zulmetmek, başkasının mülkünde tasarruf etmek anlamını taşır. Hâlbuki her şey Allah'ın'dır. Dolayısıyla yaratılmışları hakkında O'nun tasarruf etmesi, ancak adalet olarak isimlendirilebilir."

Bir grup da şöyle demiştir:

"Bilakis adalet şudur: Allahu Teâlâ kaza ve takdir ettiklerine dair azap vermez. O'nun, işlenilen günahlara güzellikle karşılık vereceği bilindiğine göre, anlaşılıyor ki, bu kaza ve takdiri ile değildir. Böylece adalet; günaha azap ile karşılık vermesi ya da dünyada veya âhirette kınanması ile olur."

İşte bu grupların gerek adalet ve gerekse kader konularını bir çatı altında toplamaları kendilerine oldukça zor gelmiştir. Buna ek olarak, bunun kaderle olduğunu söyleyenler, adalet hakkında; adaletle olduğunu söyleyenler de kader hakkında konuşmanın mümkün olmadığını sanmışlardır. Tıpkı tevhid ile Allah'ın sıfatlarının ispatı konularını bir çatı altında toplamada zorlandıkları gibi. Tevhidin ispat edilmesinin ancak sıfatları inkâr etmekle mümkün olduğunu sanmışlardır. Bununla da anlaşılıyor ki; bunların tevhid anlayışları inkâr etmekle, adalet anlayışları da kaderi yalanlamakla ortaya çıkıyor.

Ehlisünnete gelirsek; onlar her iki konuyu da ispat etmişlerdir. Onlara göre "zulüm"; bir şeyi yerinden başka yere koymak demektir. İtaatkara veya günahsız bir kimseye azap etmek gibi...

İşte Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde Allahu Teâlâ kendi nefsini zulümden tenzih etmiştir. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allahu Teâlâ, şayet birisini dalalette bırakacak olsa ya da bir kişiye günah yazsa ve onu cehennem çukuruna atsa da kuşku yok ki bu da yine O'nun bundaki sonsuz adaletini ortaya koymaktadır. Çünkü O, dalaleti ve günahları tam yerli yerine koymuştur. Zaten nasıl olur ki, kendisi el-Esmaü'l-Hüsnası içerisinde yer alan adıyla "el-Adl" (adalet sahibi) olması, O'nun hem bütün fiillerinde ve hem de bütün hükümlerinde doğru ve hak üzere olduğunu ortaya koyar.

Yüce yaratan yolları apaçık belirtmiş, peygamberleri göndermiş, kitapları indirmiş, engelleri yok etmiş, gerek dinleme gerek görme ve gerekse akletme nimetleriyle hidayet ve itaat kapılarına ulaşmayı kolaylaştırmıştır. Bu da apaçık adaleti demektir.

İstediğini çokça yardıma ulaştırmış ve kendisinin yardımcı olacağını belirtmiştir ki bu da O'nun fazlı ve lütfü demektir. O'nun fazlına ve yardımına ehil olmayanları da rezil rüsvay etmiş, kendisiyle onun arasını ayırmış, bizzat kendisinin ona yardımcı olmayacağını söylemiş, fazlını ondan koparmış ve adaletine havale etmiştir. Bu da iki kısımdır:

1 - Rabbinden yüz çevirmesinden, düşmanlarına itaat edip onlara yardımcı olmasından, zikretmemesi ve şükretmemesinden dolayı kula vereceği ceza. Kuşkusuz bu kimse perişan olmayı hak etmiştir ve Rabbi de ondan yüz çevirmiştir.

2 - Dilediğine ilk olarak cezayı vermemesi. Çünkü bu kul hidayet nimetinin kadrini bilmediğinden, O'na şükredip, O'nu yüceltmediğinden, O'na sevgi beslemediğinden yani yeri uygun olmadığından dolayı hidâyeti ona dilememiştir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

"Biz onlardan kimini kimi ile, "Allah aramızdan bunlara mı lütfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?" (Enam, 53)

Bir âyet de şöyledir:

"Allah onlarda hayır görseydi onlara işittirirdi, işittirseydi yine de aldırmaz arka dönerlerdi." (Enfal, 23)

Öyleyse nefislere dalalet ve günahlar kaza edip hükmetmesi, O'nun bizzat adaletini ortaya koyar. Tıpkı yılanın, akrebin ve simsiyah köpeğin öldürülmeleri hakkında hükmettiği gibi. Bunları her ne kadar yaratmış olsa da bunlar hakkında hükmetmesi de yine O'nun adaletini göstergesidir. Bizler bu konuyla ilgili geniş açıklamalarda, kaza ve kader konularına ait büyükçe kitabımızdan aldığımız pasajlardan yararlandık.

Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurduğu:

"Hükmün bende geçerlidir. Kazan, bende adaletlidir" hadisi iki fırkaya reddiye niteliğindedir:

Allah'ın kulları üzerinde hükmettiği kaza ve kaderinin hepsini inkâr eden ve kulların fiillerinin O'nun kaza ve kaderinden çıktıklarını iddia eden Kaderiyye fırkası, öbürü de "Her takdir edilen şey adalettir" diyen Cebriyye fırkasıdır.

Böylece onlara göre, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurduğu "Kazan, bende adaletlidir." hadisinin hiçbir faydalı açıklaması bulunmamaktadır. Çünkü onlara göre; adalet, yapılması mümkün olan her şeydir. Zulüm ise zatı için mümkün değildir. Sanki şöyle demek istiyorlar:

"Hükmün bende geçerlidir ve benden çıkabilir."

Bu da ilk görüşün aynısıdır


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol