Kur'an ve Sünnet
   
 
  Müslümanın Dinini Açığa Vurması
 
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Konu:

MÜSLÜMANIN DİNİNİ AÇIĞA VURMASI

 
 
     
   

Burada kişinin dinini Açıkça yaşaması meselesi üzerinde durulacaktır.

İnsanların çoğu; bir kimsenin, eğer kelime-i şehadeti söyleyebiliyor, beş vakit namazını kılabiliyor, cami ve cemaate gidip gelmekten menedilmiyorsa, müşrik ya da mürtedlerin arasında yaşayabileceğini zannetmekle büyük bir ha-taya düşmektedir.

Bilindiği gibi küfrün çeşitleri ve kısımları vardır. Bunların bir kısmı daha önceki sayfalarda ele alınmıştı. Her kafir taifenin, kendi dönemlerinde yaygın olan bir küfür çeşidi vardır. Bir müslüman, bütün bu yaygın olan küfür çeşitlerini reddetmedikçe dinini yaşamış olamaz. Müslüman olan bir kimse kafirlere karşı düşmanlığını açıkça ilan ederek, onlarla bağlarını kesmek zorundadır. Eğer içinde bulunduğu toplum şirk içinde ise, müslümanın görevi bunların yanında tevhidi açıkça ilan edip, onları şirkten menetmek, gereken uyarıyı yaparak, onlardan sakınmaktır. Eğer içinde bulunduğu toplum, peygamberliği inkar eden bir küfür toplumu ise, bu durumda yapılacak şey, Rasulullah'ın (s.a.v.) Allah'ın Rasulü olduğunu ve ona uyulması gerektiğini açıkça söylemektir. Eğer onların küfrü namaz kılmamaları ise, topluluk içinde namaz kılarak onlara da namaz kılmalarını emretmektir. Eğer, müşriklere dostluk göstermeleri ve onlara itaat etmeleri sebebiyle küfürde bulunuyorlarsa, onlara karşı düşmanlığını belirtmeli, onlarla ilgi ve alakasını kesmelidir.

Kısaca; bir kimse, birlikte yaşamakta olduğu kafirler arasında dinini açıkça yaşamadıkça, onlarla bağlarını kesmedikçe dinini yaşamış sayılmaz. Çünkü kendisinin küfrüne sebep olabilecek şeylerden korunabilmesi için, onlara karşı düşmanlığını açıkça ortaya koyarak, onlardan uzaklaşma-

sı şarttır. Bu sebeple müşrikler, Rasulullah (s.a.v.) için şöyle diyorlardı: "Dinimizi ayıplıyor, akıllarımızla alay ediyor, ilahlarımıza dil uzatıyor."

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"(Ey Muhammedi) De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinimden şüphede iseniz, şunu bilin ki, ben sizin Allah'tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Fakat ben, sizi öldürecek olan Allah'a ibadet ederim. Ben mü'min olmakla emredildim. Hanif (Allah'ın birliğini tanıyan bir kimse) olarak yüzünü dine çevir ve sakın müşriklerden olma. Allah'ı bırakıp da sana faydası da zararı da dokunmayacak şeylere dua etme; eğer bunu yaparsan, zalimlerden olursun."

(Yunus: 10/104-106)

 Allah (c.c.) Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle demesini emretmiştir: "Ey insanlar! Benim üzerinde bulunduğum.din hakkında şüphe duyuyorsanız, bilin ki ben sizin üzerinde bulunduğunuz batı] dinden uzağım; sizin dininizle benim bir ilgim yoktur. Çünkü Rabbim bana, mü'min olmamı ve müşriklerden yüz çevirmemi emretti. "

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"(Ey Muhammedi) De ki: Ey kafirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Ben asla sizin ibadet ettiklerinize ibadet edecek değilim. Siz de benim ibadet eliğime ibadet edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de bana."

 (Kafirun: 109/1-6)

Allah (c.c.), Rasulü'ne (s.a.v.) şunu söylemesini emretmiştir: "Sizin halen üzerinde bulunduğunuz dinle benim hiçbir ilgim yoktur. Ben o dinden uzağım. Siz de benim üzerinde bulunduğum dinden uzaksınız."

Burada asıl vurgulanmak istenen nokta; onların küfür üzere olduklarının ilan edilmesidir. Kafirlerden ve onların dinlerinden uzak; olunduğu açıkça belirtilmelidir. Kim Rasulullah'a (s.a.v.) tabi ise, mutlaka bunu söylemek zorundadır. Dinini açıkça yaşaması böyle davranmasına bağlıdır. Rasulullah'm (s.a.v.) ashabı bu şekilde amel ettiklerinden dolayı müşrikler tarafından işkence ve zulme uğratıldılar. Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.), ashabının Habeşistan'a hicret etmesine izin verdi. Eğer, müşriklere karşı sessiz kalmalarına ilişkin bir ruhsat bulunsaydı, onlara tanımadıkları bir yere hicret etmelerini emretmezdi.

Siyer kaynaklarında belirtildiği gibi, Yemame halkı mür-ted olduğu zaman Halid b. Velid, onlara iki yüz atlıyı öncü olarak gönderdi ve "Halktan kime rastlarsanız, yakalayın" dedi. Giden atlılar da, Mecaa ile birlikte 23 kişi yakaladılar. Mecaa, Halid'e ulaştığında dedi ki: "Ey Halid! Sen de biliyorsun ki, ben Rasulullah (s.a.v.) hayatta iken kendisine geldim ve İslam üzere ona biatta bulundum ve ben bugün de dün üzerinde bulunduğum şey üzereyim. Müseyleme bizim kabilemizden çıkmıştır ancak Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"...Hiçbir nefis, başkasının günahını yüklenmez..."

(En'am 6/164)"

Bunun üzerine Halid kendisine şöyle dedi:

"Ey Mecaa! Sen bugün, dün üzerinde bulunduğun şeyi terkettin. Sen Yemame halkının en saygıdeğer kişisi olduğun halde, sessiz kalarak bu yalancının işine rıza gösterdin. Benim geldiğimi öğrendiğin için böyle konuşuyorsun. Sen sessiz kalmak suretiyle Müseyleme'yi ve getirdiklerini kabul ettin. Bu senin için asla bir mazeret değildir. Sen konuşacaklarını konuştun. Semame ve Yeşkuri de konuştular; fakat kabul edilmedi. Eğer "Ben kavmim adına korktum" diyorsan, bu durumda bana gelemez veya bir elçi gönderemez miydin?" Bunun üzerine Mecaa:

"Ey İbni Muğire! Bütün bunları bağışlayamaz mısın?' dedi. Halid de:

"Canını bağışlasam da, seni sal. yor." dedi.

Bütün bunlar gösteriyor ki; küfür beldesinde yaşayan bir kişi, orada dinini açıkça yaşayabiliyor, onların kafir olduğunu çekinmeden söyleyebiliyor, onlarla bağlarım kesiyor ve onların kendisinin düşmanları olduğunu haykırıyorsa dinini korumuş olur. Eğer bunları yapamıyorsa açıkça dinini yaşıyor sayılmaz.

 


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol