İbni Kesir de Al-i İmran Suresinde bu ayeti tefsir ederken buna dikkat çekmiştir.
b- Kalben onlara karşı olmakla birlikte (geçerli bir ikrar söz konusu olmadığı halde), sırf liderlik makamını korumak için, malına, ülkesine ya da çoluk çocuğuna zarar gelmesinden korktuğu için ya da bunun gibi şeyler sebebiyle görünürde onlara muvafakat etmesi küfürdür, böyle yapan kimse de mürteddir. Müşrik ve kafirlere karşı içten içe nefret duyması, onların sevmemesi kendisine bir yarar sağlamaz. Allah (c.c.) böyle kimseler hakkında şöyle buyuruyor:
"Bu azap, onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kafirler topluluğunu hidayete erdir-memesinden ötürüdür."
Onları küfür işlemeye sevk eden şey cehaletleri, kinleri ya da batılı sevmeleri değildir. Onları böyle bir sona götüren şey, dünyayı tercih etmeleri ve dünyayı ahiretten üstün tutmalarıdır.
Birçok kimsenin mazeret olarak ileri sürdüğü şeyler, şeytanın kendilerini aldatması ve batılı süslü göstermesinden başka birşey değildir. Bunun sebebi, şeytanın dostlarının, bu gibi kimseleri aslı olmayan korkularla korkutmalarıdır. Böyle davrananlar, görünürde müşriklere muvafakat etmenin caiz olduğunu, onlara boyun eğmek için bu korkuların yeterli olduğunu kabul edip bunu cahil halka gerçek bir ikrah hali gibi göstermeye çalıştılar. Halbuki alimler, gerçek zorlamanın mahiyetini açıklamışlardır.
Şehülislam İbni Teymiyye (r.h.) şöyle diyor: "Mezheplerin bu konudaki görüşlerini ve kişiye yapılan zorlamanın şiddetine göre ikrahın farklılık arzettiğini açıkladıktan sonra şunu da belirtelim ki; hibe ve benzeri konularda geçerli olan zorlamalar, küfür sözlerini söyleyebilmek için yeterli kabul edilmez. Çünkü Ahmed b. Hanbel'in de birçok yerde delilleriyle bildirdiği gibi: İkrah sözle olduğunda ge-çerli olmayıp ancak küfre zorlanan kimsenin eziyet ve işkenceye ta
Ahmed b. Hanbel'in sunduğu delillerden biri şudur: Eğer bir kadın, kendisini boşamasından ya da kötü muamelede bulunmasından korktuğu için kocasına mehrini 'bağışlarsa, kadının bundan dönmeye hakkı vardır. Çünkü kocası kadını zor altında bırakmıştır. Bu durumda boşanma korkusu veya kötü muamele göreceği endişesi, onun için geçerli bir zorlama kabul edilir. Ancak bu gibi durumlar küfür işlemek için ikrah sayılmaz.
Yine esir olan bir kimsenin, kafirlerin, kendisiyle, evlenmek istediği kişinin arasına girerek, onun evlenmesine engel olacaklarından korkması da bu kimsenin küfür sözü söylemesini mubah kılmaz.
Özetlemek gerekirse; sadece sözle yapılan baskı altında küfrü gerektiren bir sözü söylemek caiz olmayıp ancak işkence, dövme veya öldürme gibi fiili tehditlerle caizlik kazanır*. Çünkü sadece sözle yapılan baskı zorlama sayılmaz. Daha önce de ifade edildiği gibi; kafirlerin kendisi ile hanımı arasında bir engel oluşturmaları da bir zorlama değildir.
Bu gerçekler anlaşılıp halkın içinde bulunduğu durum göz önünde tutulduğunda, Rasulullah'ın (s.a.v.) şu hadisi daha da anlam kazanacaktır:
"İslam garip başladı, yine başladığı gibi garipliğe dönecektir."