Kur'an ve Sünnet
   
 
  CENAZEYİ TAŞIMAK VE ARKASINDAN GİTMEK

CENAZEYİ   TAŞIMAK

VE  ARKASINDAN   GİTMEK

-44-  Cenazeyi taşımak ve arkasından gitmek icab eder.

 

Bu müslüman ölünün diğer müslümanlar üzerindeki haklarındandır. Bu hususta birtakım hadisler vardır. Ben bunlardan ikisini kaydedeceğim:

 

Birinci hadis: Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Müslümanın, müslüman üzerindeki hakkı (bir rivayette: müslümanın kardeşi üzerindeki hakkı) beş tanedir. Selamı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazelerin arkasından gitmek, davete icabet etmek, aksırana (elhamdulillah dediği takdirde) yerhamukellah demek."[1]

 

                  

 

İkinci hadis: Peygamber (s.a)'ın şu buyruğudur: "Hastayı ziyaret ediniz, cenazelerin arkasından gidiniz. Onlar size ahireti hatırlatır."[2][3]

 

            

 

-45-  Cenazenin peşinden gitmenin iki mertebesi vardır.

 

Birincisi : cenazenin arkasından ailesi yanından alındığından cenaze namazı kılınıncaya kadar gitmek

 

İkincisi ailesinin yanından itibaren defin işi bitirilinceye kadar arkasından gitmektir.

Rasûlullah (s.a) bunların her birisini de yapmıştır. Ebu Said el-Hudri (r.a) naklettiği bir rivayette şöyle demektedir:

 

"Peygamber (s.a) geldiğinde (Medine'ye geldiğinde demek istiyor) bizden birisi ölüm haline düştü mü Peygamber (s.a)'a haber verirdik. O da yanına gelir ve onun için mağfiret dilerdi. Ruhu kabzedilince Peygamber (s.a) ve beraberindekiler defnedilinceye kadar ayrılırlardı. Bazan bu Peygamber (s.a)'ın uzun bir şekilde alıkonulmasına da sebeb olabilirdi. Biz bu işin Peygambere zorluk vereceğinden korktuğumuzdan birbirimize şöyle dedik: Keşke Peygamber (s.a)'a bir kimsenin ruhu kabzedilmedikçe haber vermesek. Ruhu kabzedilince gidip ona haber versek ve böylece bu sebebten Peygamber efendimize zorluk verilmese ve onu alıkoymasak. Bu şekilde hareket ettik. Kişi öldükten sonra öleni ona gider haber verirdik. O da yanına gelir, cenaze namazını kılardı. Kimi zaman ayrılır gider, kimi zaman ölen defnedilinceye kadar beklerdi. Bir süre bu şekilde devam ettik. Sonra şöyle dedik: Keşke Peygamber (s.a) gelmese, cenazemizi biz ona götürsek de evinin yanında onun namazını kıldırsa. Bu onu daha da rahatlatır dedik ve bu durum bu güne kadar böylece devam etti."[4]

 

      

 

-46- Şüphesiz öbür mertebe birincisinden daha faziletlidir.

 

Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

 

"Kim cenazede [evinden itibaren] hazır bulunursa, (bir rivayette: kim bir müslümanın cenazesinin arkasından (ecrine) inanarak ve umarak giderse) ve namazı kılınıncaya kadar beklerse ona bir kiyrad vardır. Kim de defnedilinceye kadar hazır bulunursa (diğer rivayette: işi bitene kadar) ona ait [ecir olarak] iki kiyrad vardır. [Ey Allah'ın Rasûlü] iki kiyrad nedir diye soruldu. O: Oldukça büyük iki dağ kadar diye buyurdu. (Diğer rivayette: Herbir kiyrad Uhud gibidir)."[5]

 

           

 

İkinci rivayet Buhari, Nesai ve Ahmed'e aittir. Nesai'nin kaydettiği bir lafızda: "Uhud'dan daha büyüktür" denilmektedir.

 

Bu hadisin Ubey b. Kâb tarafından merfu olarak rivayet edilen: "Mizanında Uhud'dan daha ağır basacaktır" lafzı ile bir şahidi de vardır.Bunu da Ahmed (V, 131), İbn Mace (I, 468)'da Nesai'nin lafzı ile rivayet etmiş olup, hasen bir hadistir.

 

Birinci  fazlalık Müslim, Ebu Davud ve başkalarına aittir. Son iki fazlalık ise Nesai'ye aittir. Hadisin ashab-ı kiram (r.anhum)'dan bir topluluktan nakledilen başka şahitleri de vardır.

 

Birincisi Müslim, Tayalisi (985), Ahmed (V, 276-277, 282, 283, 284)'de Sevban'dan kaydettikleri rivayettir.

 

İkinci ve üçüncü hadis ise el-Bera b. Azib ile Abdullah b. Muğaffel'den rivayet edilen Nesai'nin ve Ahmed'in (IV, 86 ve 294) kaydettikleri rivayettir.

 

Dördüncü şahid Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiştir. Hadisi Ahmed (III, 20, 27, 97) ondan gelen iki rivayet yoluyla kaydetmiştir. Ayrıca bunun başka şahidleri de bulunmaktadır ki bunları Hafız (İbn Hacer) el-Feth (Fethu'l-Bari) adlı eserinde (III, 153) zikretmiştir.

 

Ebu Hureyre'den gelen şahidlerden birisinde oldukça faydalı bazı fazlalıklar vardır. Bunları zikretmek güzel olabilir:

 

o           "İbn Ömer cenaze namazını kılar, sonra giderdi. Ebu Hureyre'nin hadisi kendisine ulaşınca şöyle dedi: [Ebu Hureyre'nin rivayetleri artık bize çok gelmeye başladı. Bir rivayette: Bunu pek büyük bir iş olarak değerlendirdi], [bunun üzerine Habbab'ı, Aişe'ye, Ebu Hureyre'nin söyledikleri hakkında soru sormak ve sonra dönüp neler söylediklerini kendisine haber vermek üzere gönderdi. İbn Ömer mescidin çakıl taşlarından bir avuç alıp onları gönderdiği elçi kendisine dönünceye kadar elinde evirip çevirdi.

 

Elçi dedi ki: Aişe dedi ki: Ebu Hureyre doğru söylemiştir. Bu sefer İbn Ömer elinde bulunan çakılları yere attı, sonra şunları söyledi:] Andolsun pek çok kiyradları kazanma fırsatını kaybettik. [Bu durum Ebu Hureyre'ye ulaşınca şunları söyledi: Ne çarşı pazarda alışveriş, ne hurma fidanları dikmek beni Rasûlullah (s.a) (ile birlikte olmak)dan alıkoymadı. Ben bana öğreteceği bir kelime ve bana yedireceği bir lokma için Peygamber (s.a)'ın yanından ayrılmıyordum], [İbn Ömer ona şöyle dedi: Sen ey Ebu Hureyre, aramızda Rasûlullah (s.a) ile en çok birlikte olan ve hadisini aramızda en iyi bilensin.]"

 

Bütün bu fazlalıklar -sonuncusu müstesna- Müslim'e aittir. Bu sonuncu fazlalık Ahmed (II, 2-3 ile 387) tarafından rivayet edilmiştir. Aynı şekilde Said b. Mansur da -Hafız'ın Feth'de belirttiği üzere sahih isnad ile bunu rivayet etmiştir. Ondan önceki fazlalık ise Tayalisi'ye aittir. Onun da senedi Müslim'in şartına göre sahihtir. İkinci fazlalık Buhari ve Müslim'e aittir. Burdaki ikinci rivayet ise Tirmizi ve Ahmed'in rivayetleridir.

 

Son fazlalık İbn Ömer (r.a)'ın bizzat Ebu Hureyre ile kendisinin görüştüğünü açıkça ifade etmektedir. Bunu Müslim'in ve başkalarının şu lafızla kaydettiği rivayette desteklemektedir: İbn Ömer dedi ki: Ey Ebu Hureyre, Rasûlullah (s.a)'dan neler söylediğine dikkat et. Bu sefer Ebu Hureyre ona doğru kalkıp gitti ve onunla Aişe'nin yanına gitti. Ona: Ey mü'minlerin annesi, Allah adına sana and veriyorum. Râsulullah (s.a)'ı şöyle şöyle buyururken dinledin mi? (deyip hadisi zikretti). Aişe (r.anha) Allah'a yemin ederim ki evet dedi. Bu sefer Ebu Hureyre: ...Beni Rasûlullah (s.a) ile birlikte olmaktan alıkoymadı... şeklindeki sözlerini söyledi.

 

Bütün bunlarınn zahir ifadesi Ebu Hureyre'nin, İbn Ömer'e, Habbab'ı gönderdiği şeklindeki rivayete muhaliftir.Hafız İbn Hacer iki rivayeti bir arada şöylece açıklamaktadır: Elçi İbn Ömer'e, Aişe (r.anha)'ın söylediklerini gelip haber verince, Ebu Hureyre bu durum öğrendi. Bu sefer kendisi İbn Ömer'in yanına gitti ve bu sözleri bizzat Aişe (r.anha)'a söyletti ve İbn Ömer'in bu sözleri duymasını sağladı.

 

o           Ebu Hureyre (r.a)'ın cenazede hazır bulunmanın faziletine dair bir başka hadisi daha vardır. O diyor ki: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki:

 

"Bugün aranızdan kim oruçlu sabahı etti. Ebu Bekir ben dedi. Bu sefer: Aranızdan bugün kim bir hasta ziyareti yaptı diye sordu. Ebu Bekir: Ben dedi. Bu sefer: Bugün aranızdan kim bir cenazede hazır bulundu diye sordu. Yine Ebu Bekir ben dedi. Peygamber: Bugün kim bir yoksula yemek yedirdi diye sordu. Ebu Bekir ben dedi. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: Bunca haslet bir kişide bir günde bulundu mu o kişi mutlaka cennete girer."[6]

 

 

 

-47- Cenazenin arkasından gitmenin bunca fazileti –kadınlar dışında- erkeklere aittir.

 

Çünkü Peygamber (s.a) kadınların cenazenin peşinden gitmelerini yasaklamıştır. Bu yasaklama (nehy) tenzihi bir nehydir. Çünkü Um Atiye (r.anha) şöyle demiştir:

 

"Bizlere cenazelerin arkasından gitmek yasaklanıyordu. (Bir rivayette Rasûlullah (s.a) bize yasakladı) fakat bunu bize kesin bir emir olarak vermedi."[7]

 

 

-48-  Şeriate muhalif bir şekilde cenazelerin arkasından gitmek caiz değildir.

 

 Buna dair nass iki hususu sözkonusu ederek bize kadar gelmiştir: Yüksek sesle ağlamak ve tütsülerle cenazenin arkasından gitmek. Bu da Peygamber (s.a)'ın şu buyruğunda dile getirilmektedir:"Cenazenin arkasından yüksek sesle de, ateşle de gidilmez." [8]

         

Derim ki bu hadis Ebu Ya'la'nın Müsned'inde (2627) bulunmaktadır. Senedinde Abdullah b. el-Muharrar vardır. Bu hadisi münker bir ravidir. Anlaşıldığı kadarıyla bunun ismini Heysemi tahrif edilmiş bir şekilde gördüğünden onu tanıyamamıştır. İbn Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Rasûlullah (s.a) beraberinde ses bulunan bir cenazenin peşinden gidilmesini yasakladı."[9]

  

 

Bu iki yolun birlikte ele alınması ile hadis hasen olur. Ebu Musa'dan beraberinde tütsü bulunan ölünün arkasından gitmeyi yasaklayan hadisi de vardır ki lafzı bundan önce onikinci meselede b fıkrasında geçmiş bulunmaktadır.Bu husustaki asara (ashabdan gelen rivayetlere) gelince, Amr b. el-As'dan yaptığı vasiyetinde şöyle dediği nakledilmektedir:

 

"Öldüğüm takdirde benimle beraber ne ağıt yakıcı bir kadın, ne de bir ateş gelmesin."[10]

Ebu Hureyre'den rivayete göre ölümü yaklaştığı sırada şöyle demişti: "Benim üzerime herhangi bir çadır kurmayınız ve cenazemin arkasından tütsü ile (bir rivayette ateş ile) gelmeyiniz."[11]

 

 

-49-  Buna cenazenin önünde yüksek sesle zikir getirmek de katılır.

 

Çünkü bu bir bid'attir. Ayrıca Kays b. Abbad şöyle demiştir:

 

"Peygamber (s.a)'ın ashabı cenazelerin yanında sesin yükseltilmesini mekruh görüyorlardı."[12]

 

 

Bunun bir diğer sebebi de bu davranış hristiyanlara benzeyiştir. Onlar bu halde incillerinden ve yaptıkları zikirlerden bölümler okuyarak seslerini nağmelerle, seslerine hüzün vererek ve gerekli gereksiz uzatarak yükseltirler.

 

Bundan daha da çirkin olarak cenazenin önünde müzik aletleri ile hazin çalgılar ile cenazeyi götürmektir. Bazı İslam ülkelerinde kâfirler taklit edilerek yapıldığı gibi. Allah'tan yardım dileriz.Nevevi -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- el-Ezkar adlı eserinde (s. 203) şunları söylemektedir:

 

"Şunu bil ki doğru ve tercih edilen selefin (Allah onlardan razı olsun) izlediği yol cenaze ile birlikte yürüme halinde susmaktır. Ne Kur'ân okuyarak, ne zikirle ne de başka bir şekilde ses yükseltilmez. Bundaki hikmet gayet açıktır. Çünkü böyle bir hal cenaze ile ilgili hususlarda kişinin kalbine daha bir sükun verir, düşüncesini daha bir toparlamasına yardım eder. Böyle bir halde istenen de budur. Hak olan işte budur.

 

Buna muhalefet edenlerin çokluğu seni aldatmasın. Ebu Ali el-Fudayl b. İyad (r.a) şu manada bir söz söylemiştir: "Sen hidayet yollarından ayrılma da o yolu izleyenlerin çokluğunun sana zararı olmaz. Sapıklık yollarından da sakın. O yolda helak olanların çokluğu da seni aldatmasın." Bizlere Beyhaki'nin Sünen'inde bu dediklerimi gerektiren rivayetler nakledilmiştir. (Bununla Kays b. Abbad'ın sözüne işaret etmektedir.) Dımaşk ve başka yerlerde cenaze üzerinde cahillerin yaptıkları gibi Kur'ân okumak, Kur'ân okurken nağmeleri uzatmak, sözü gerçek şeklinde uzaklaştırmak ise ilim adamlarının icmaı ile haramdır. Ben bunun çirkinliğini, haramlığın ağırlığını ve buna karşı çıkıp değiştirmek imkanı bulunmakla birlikte bunu yapmayan kimselerin fasık olacağını, Adâbu'l-Kırae adlı eserimde açıklamış bulunuyorum."

 

O bu sözleriyle: "et-Tibyan fi Adabi Hamaleti'l-Kur'ân" eserine işaret etmektedir. Bk. (s. ) (kitabta sahife numarası yerinde bir boşluk bulunmaktadır.

 

-50-  Cenazenin yavaşça koşmak derecesine varmayan bir şekilde çabucak götürülmesi gerekir.

 

Bu hususta bazı hadisler vardır.

 

Birinci Hadis:"Cenazeyi çabuk götürünüz. Eğer salih birisinin cenazesi ise onu bir hayra doğru götürüyorsunuz. Eğer böyle değil ise boyunlarınızdan bırakacağınız bir kötülüktür."[13]

 

     

 

İkinci Hadis:"Cenaze konulup, adamlar boyunları üzerinde onu yüklendiklerinde eğer salih bir kişinin cenazesi ise: Beni çabuk götürün. [Beni çabuk götürün] der ve eğer salih değil ise: Vay benim halime bunu nereye götürüyorsunuz der. Onun bu sesini insan dışında herşey işitir ve eğer insan bu sesi duyarsa [elbette] baygın düşer."[14]

 

 

Üçüncü Hadis: Abdu'r-Rahman b. Cevşen'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Ben Abdu'r-Rahman b. Semura'nın cenazesinde hazır bulunmuştum. Ziyad ve onun azadlılarından birtakım kimseler tabutunun önünde topukları üzerinde (gerisin geri) yürümeye ve sonra da: Yavaş yavaş Allah size bereketler ihsan etsin demeye koyulsunlar. Ebu Bekre Medine'nin yollarından birisinde onlara yetişti, altındaki katır ile üzerlerine yürüdü, kamçı ile onlara hamle yapıp: Bırakınız dedi. Ebu 'l-Kasım'ın zatını mükerrem kılanın hakkı için Rasûlullah (s.a) döneminde bizi nerdeyse koşarcasına cenazeyi götürdüğümüzü gördü."[15]

 

 

"İlim adamları cenazenin çabuk götürülmesinin müstehab olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak hızlı gitmekten, ölünün parçalanmasından yahut değişikliğe uğramasından ve benzeri hallerden çekinilmesi müstesnadır. O vakit teenni ile gidilir."

 

Derim ki: Emrin zahiri vücubu gerektirir. İbn Hazm da (V, 154-155) böyle demiştir. Bizler bu vücubu müstehablığa dönüştürecek herhangi bir delil bulamadık. Bundan dolayı biz bu kanaati aşmıyoruz. İbnu'l-Kayyim Zadu'l-Mead'de şöyle demektedir:"Bugün insanların adım adım, ağır ağır yürümelerine gelince bu çirkin bir bid'attir. Sünnete muhaliftir. Kitab ehli yahudilere benzemeyi ihtiva eder."

 

-51-  Cenazenin önünde, arkasında, sağında, solunda yürümek -ona yakın olmak şartı ile- caizdir.

 

Ancak binekli olan kimse cenazenin arkasından yürür. Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

 

"Binekli cenazenin arkasında [yürür], yayan ise cenazenin istediği yerinde [arkasında, önünde, sağında, solunda (ama) ona yakın olarak] (yürür). Çocuğun da cenaze namazı kılınır. [Anne babasına mağfiret ve rahmet ile dua edilir.]"[16]

 

                      

 

"Hasen, sahih bir hadistir" derken, Hakim: "Buhari'nin şartına göre sahihtir" demiş, bu hususta Zehebi ona muvafakat etmiştir. Hadis dedikleri gibidir. Hadisin anlatımı Nesai ile Ahmed'in bir rivayetindeki gibidir. Üç fazlalık Ebu Davud, Hakim ve Tayalisi'nin, ilk iki fazlalık Ahmed'in, üçüncüsü Beyhaki'nindir. Ebu Davud ve İbn Hibban "çocuk" yerine "düşük" demişlerdir. Aynı zamanda bu şekil Hakim, Beyhaki ve Ahmed'in de bir rivayetidir. Hafız İbn Hacer et-Telhis (V, 147)'de Tirmizi'ye de bunu nisbet etmiştir. Ancak bu bir yanılmadır. Tirmizi'deki ifade cemaatin (diğer büyük çoğunluğun) lafızları gibidir.

 

 

 

-52-  Cenazenin önünde de, arkasında da yürümek.

 

 Rasûlullah (s.a)'dan fiili olarak sabit olmuştur. Nitekim Enes b. Malik (r.a) böyle demiştir:

 

"Rasûlullah (s.a), Ebu Bekir ve Ömer cenazenin önünde de, arkasında da yürüyorlardı."[17]

 

 

51. (Dizgici notu: Kasette baştaki no 51 olarak ikinci defa verilmiştir. Ben de aynı şekilde yazıyorum.) Fakat efdal olan cenazenin arkasında yürümektir. Çünkü Peygamber (s.a)'ın: "Ve cenazelerin arkasından gidiniz." buyruğu ile daha önce bu bölümün başında 43. meselede geçen bu anlamdaki diğer buyrukların gereği budur.

 

Ayrıca bunu Ali (r.a)'ın şu sözü de desteklemektedir: "Cenazenin arkasında yürümek, cenazenin önünde yürümekten daha faziletlidir. Tıpkı kişinin cemaat ile birlikte namaz kılmasının, tek başına namaz kılmasından daha faziletli olduğu gibi."[18]

 

"Bunun senedi hasendir ve merfu hükmünde mevkuf bir rivayettir fakat el-Esrem'in, Ahmed'den naklettiğine göre o bu sened hakkında tenkitte bulunmuştur."Derim ki: Fakat diğer rivayet yoluyla güç kazanmaktadır. Bir uyarı: Şevkâni daha önceki ifadelerinin akabinde şunları söylemektedir:"el-Bahr'da, es-Sevri'den şöyle dediği nakledilmektedir: Binici cenazenin arkasından yürür, bineksiz ise önünde yürür. Onun bu söylediğine daha önce geçen el-Muğire yoluyla geçen hadis delil teşkil etmektedir. Buna göre Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

 

"Binici cenazenin arkasında, yürüyen önünde, onun yakınında, sağında veya solunda yürür. Bu hadisi Sünen sahibleri rivayet etmiş olup, İbn Hibban ve Hakim sahih olduğunu belirtmişlerdir. Bu güçlü bir görüştür..."

 

Asla! Hadisi bu lafzıyla Ahmed el-Mubarek b. Fadale yoluyla rivayet etmiştir. Bu rivayette bir zayıflık vardır. Başkası buna bir ilavede bulunarak: "Arkasında ve önünde..." demişlerdir. Az önce işaret edildiği üzere. Bunu da el-Mübarek, Tayalisi'nin kaydettiği rivayette zikretmektedir. O halde onu almak gerekir. Bu muhayyerlikte bir nasstır. Onun önüne geçmenin faziletli olduğu hususunda değil. Garib kaçan şu ki bu ziyadeyi "el-Münteka" müellifi bizzat Şevkâni'nin işaret ettiği az önceki ifadelerinde kaydetmiş, sonra kendisi şunu unutuvermiştir.

 

 

-53-  Cenazenin arkasında yürümek şartıyla binekli olmak caizdir.

 

Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

 

"Binekli cenazenin arkasında yürür..." Bu rivayet tamamiyle 50. meselede geçmiş bulunmaktadır. Fakat efdal olan yürümektir. Çünkü Peygamber (s.a)'dan görülen budur. Onun cenaze ile birlikte bindiği varid olmamıştır. Hatta Sevban (r.a) şöyle demiştir:

 

"Rasûlullah (s.a) bir cenaze ile birlikte bulunduğu bir sırada ona bir binek getirildi. Ona binmeyi kabul etmedi. Cenazeden döndükten sonra yine ona bir binek getirildi, bu sefer bindi. Ona sebebi sorulunca şöyle buyurdu: Melekler de yürüyordu. Onlar yürürken ben binmek istemedim. Onlar gidince ben de bindim."[19]

 

 

"Buhari ve Müslim'in şartına göre sahihtir." demiş, Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Hadis ikisinin dediği gibidir. Hakim'in ve başkasının Sevban'dan kaydettiği rivayette Sevban şöyle demektedir: Rasûlullah (s.a) bir cenaze ile birlikte çıktı. Bazılarının binekli olduğunu görünce: Utanmıyormusunuz dedi. Allah'ın melekleri ayakları üzerinde, siz ise bineklerin sırtındasınız." Bu rivayetin senedi zayıftır. Mevkuf olarak da rivayet edilmiştir. Beyhaki: "O (mevkuf rivayet) daha sahihtir" demiştir.

 

Derim ki: Hadis ister merfu, ister mevkuf olsun rivayet olarak Ebu Bekir b. Ebi Meryem etrafında döner dolaşır, o ise zayıf bir ravidir.

 

-54- Cenazeden döndükten sonra binmeğe gelince, kerahet sözkonusu olmaksızın caizdir.

 

Az önce zikredilen Sevban yoluyla gelen hadis bunu gerektirmektedir. Bunun bir benzeri de Cabir b. Semura (r.a)'ın rivayet ettiği hadis-i şeriftir. O şöyle demektedir:

 

"Rasûlullah (s.a) [biz hazır bulunuyorken] İbnu'd-Dehdah'ın cenaze namazını kıldırdı. (Bir rivayette: İbnu'd-Dehdah'ın cenazesi ile [yürüyerek] çıktı.) Sonra ona eğersiz bir at getirildi. Bir adam onu bağladı. Peygamber [geri döndüğünde] o ata bindi. Bu at kısa adımlarla yürümeye koyuldu. Biz de onun arkasından (bir rivayette: etrafında) yürüyerek gittik. (Cabir) dedi ki: Hazır bulunanlardan birisi şöyle dedi: Allah'ın Peygamberi buyurdu ki: Cennette İbnu'd-Dehdah'a ait asılı ya da sarkıtılmış nice salkım bulunmaktadır."[20]

 

                    

 

İkinci rivayet Nesai'ye aittir. O rivayetteki fazlalık kaydettiği iki rivayetten birisinde Tirmizi'ye aittir. Manası itibariyle de Tayalisi'de mevcuttur. Üçüncü rivayet Ebu Davud ile Tirmizi'ye aittir. Müslim, Beyhaki ve Ahmed de kaydettikleri bir rivayet bunun gibidir.

 

Birinci fazlalık Nesai'nin, diğeri Ebu Davud'undur.Bu rivayet Peygamber (s.a)'ın cenazeden dönüşünde bineğe bindiği hususunda açık bir ifadedir. Bu husus Ebu't-Tayyib Sıddiyk Hasen Han tarafından tesbit edilemediğinden ötürü o er-Ravda (I, 173)'de cenazeyi teşyi eden kimsenin cenazenin önünde ya da arkasında yürümekte muhayyer olduğunu bu hadise dayanarak söylemiş ve şöyle demiştir: Ashab-ı Kiram, İbnu'd-Dehdah'ın cenazesi etrafında yürüyorlardı. Ancak bu iki bakımdan yanlıştır.

 

1. Sözü geçen hadiste onun belirttiği husus sözkonusu edilmemektedir. Aksine bu hadis onların Peygamber (s.a) etrafında yürüdükleri noktasında açık bir ifade taşımaktadır. Açıkça görüleceği gibi bu iki yürüme birbirinden ayrı şeylerdir.

 

2. Önceden de geçtiği gibi cenazeden dönüş halinde bu yeterlidir. Onun yanılmasının sebebi muhtemelen Ömer b. Musa b. el-Vecih'in, Simak'den bu yolla şu lafızla yaptığı rivayet olmalıdır:

 

"Ben Rasûlullah (s.a)'ı Sabit b. ed-Dahdah'ın cenazesi ile birlikte alnında beyazlık bulunan ayakları da beyaz bir at üzerinde gördüm. Bu atın üzerinde eğer yoktu. Beraberinde bulunan insanlar onun etrafını sarmıştı. (Cabir b. Semura) dedi ki: Rasûlullah (s.a) binekten indi, onun cenaze namazını kıldı. Sonra da defnedilmesi bitinceye kadar oturdu. Sonra kalkıp atı üzerine bindi, sonra da insanlar etrafında yürüyerek ayrılıp gitti."

 

Hadisi Ahmed (V, 99) rivayet etmiştir. Bu hadis cenazenin kabre götürülmesi esnasında da binmek hususunda açık bir ifade taşımaktadır. Fakat bu anlatımı ile batıldır. Çünkü burada sözü edilen Ömer b. Musa hadis uyduran birisi idi. Bundan dolayı rivayeti başka rivayetlere muvafık düştüğü vakit bile onun rivayeti delil gösterilmez. Ya muhalif ifadeler ile birlikte zikrettiği rivayet nasıl kabul edilebilir.

 

-55- Cenazenin bir araba ya da cenazelere has motorlu taşıt üzerinde taşınmasına ve cenazeyi kabre götürenlerin arabalarında cenazeyi teşyi' etmelerine gelince, bu şekil hiçbir şekilde meşru kabul edilemez. Bununsa birkaç sebebi vardır:

 

1. Evvela bu kâfirlerin adetlerindendir. Şeriatte ise bu hususta onların taklid edilmelerinin caiz olmadığı açıkça sabittir. Bu konuda oldukça pekçok hadis vardır. Ben bunları hepsini "Hicabu'l-Mer'ati'l-Müslime fi'l-Kitabi ve's-Sünne" adlı eserimde topladım ve tahriclerini yaptım. Bu hadislerin bir bölümü ibadetlerinde, kılık kıyafetlerinde, adetlerinde onlara muhalefeti emr ve teşvik sadedindedir. Bir bölümü Peygamber (s.a)'ın onlara muhalefet etmeye dair fiili uygulamaları hakkındadır. Bunları görmek isteyen kimse bu kitaba başvurabilir.

 

2. Bu bir ibadette ortaya konulmuş bir bid'attir. Aynı zamanda bu cenazenin taşınması hususundaki amelî sünnetle çatışmaktadır. Bu şekilde olan sonradan çıkan bütün hususlar ittifakla bir sapıklıktır.

 

3. Böyle bir uygulama cenazeyi taşımanın ve teşyi' etmenin gayesini ortadan kaldırır. Bu gaye ise ahireti hatırlamaktır. Nitekim Rasûlullah (s.a) bu bölümün baştaraflarında kaydettiğimiz hadis-i şerifte:

 

"...Ve cenazelerin arkasından gidiniz. Çünkü onlar sizlere ahireti hatırlatırlar." lafzı ile bunu açıkça ifade etmektedir.

 

Derim ki: Şüphesiz bu şekilde cenazeyi götürmek insanların bu yüce amacı gerçekleştirmelerine tamamen ya da ona yakın bir şekilde engel teşkil eder. Basiret sahibi olan kimse açıkça şunu görür ki öleni omuzlar üzerinde taşımak, cenazeyi götürenlerin başları üzerinde cenazeyi görmeleri elbetteki sözü geçen şekilde cenazeyi götürmeye nisbetle daha çok öğüt ve ahireti hatırlatıcıdır. Ben: Avrupalıları bu şekilde cenaze götürmeye iten onların ölümden ve ölümü hatırlatan her şeyden korkmalarıdır. Buna sebeb de maddenin onlara baskın gelmesi ve ahireti inkar etmeleridir diyecek olursam, mübalağalı bir ifade kullanmış sayılmam.

 

4. Ayrıca bu cenazeyi uğurlayanların azalmasına, bu bölümdeki 45. meselede sözü edilen ecri elde etmek isteyenlerin azalmasına sebebtir. Çünkü herkes cenazeyi uğurlamak için bir araba kiralayamaz.

 

5. Bu şekil uzaktan yakından pak ve müsamahakâr şeriatin bilinen şekilcilik ve resmiyetten uzaklığı ile hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Özellikle oldukça önemli bir husus olan bu ölüm meselesinde. Ben doğruyu söyleyecek olursam, şunu söylemeliyim: Eğer bu bid'atte sadece böyle bir muhalefet dahi olsaydı, yine onu reddetmek için yeterli idi. Ya buna az önce açıkladığımız diğer muhalif davranışlar, mefsedetler ve sözünü etmediğim daha başka hususlar katılıyor ise ne buyurulur?

 

 

-56- Cenaze dolayısıyla ayağa kalkmak nesh olmuştur. Bu da iki türlü olur:

 

a- Oturan kimsenin yanından cenaze geçmesi halinde ayağa kalkması

b- Cenazeyi teşyi' eden kimselerin kabre vardıkları vakit yere bırakılıncaya kadar ayakta durmaları. Buna delil de Ali (r.a)'ın rivayet ettiği hadistir. Bu hadisin farklı lafızları vardır:

 

Birinci lafız: "Rasûlullah (s.a) cenaze sebebiyle ayağa kalktı. Biz de kalktık, sonra o oturdu, biz de oturduk."[21]

  

 

İkinci lafız: "(Peygamber) cenazeler getirildiğinde kalkardı. Daha sonra oturmaya başladı."                        Malik (I, 332), Malik'ten naklederek Şafiî, el-Ümm (I, 247), Ebu Davud (II, 64)

 

Üçüncü rivayet Vakid b. Amr b. Sad b. Muaz yoluyla gelen bir rivayettir. O şöyle demiştir:

"Ben Selime oğullarında bir cenazede hazır bulundum. Nafi b. Cübeyr bana dedi ki: Otur, ben sana bu hususta sağlam bir rivayet haber vereceğim. Bana Mesud b. el-Hakem ez-Zuraki anlattığına göre o Ali b. Ebi Talib (r.a)'ı Kufe'nin düzlüğünde şöyle dediğini dinlemiş:

 

"Rasûlullah (s.a) (önceleri) bize cenazelerde ayağa kalkmayı emretmişti. Daha sonra oturdu ve bize oturmayı da emretti." Hadisi Şafiî, Ahmed (627), Tahavi (I, 282) ve İbn Hibban Sahih'inde rivayet etmişlerdir. el-Hazimi, el-İtibar (s. 91)'de ceyyid bir senedle rivayet ettiği gibi Beyhaki de (IV, 127)'de bu yoldan farklı bir lafızla rivayet etmiştir ki o da dördüncü lafızdır:

 

Dördüncü Lafız: "Rasûlullah (s.a) yere bırakılıncaya kadar cenazelerle birlikte olduğu vakit ayakta dururdu. İnsanlar da onunla birlikte ayakta kalırdı. Daha sonra oturdu ve onlara oturmalarını emretti."

 

Beşinci Lafız: İsmail b. Mesud"[22] b. el-Hakem ez-Zuraki babasından şöyle dediğini nakletmektedir:

"Irak'ta bir cenazede hazır bulundum. Ayakta cenazenin yere bırakılmasını bekleyen adamlar gördüm. Ali b. Ebi Talib (r.a)'ın ise onlara oturun diye işaret ettiğini gördüm. Çünkü Peygamber (s.a) daha önce ayakta duruyorken (sonraları) bize oturmamızı emretti (diyordu)."[23]

        

 

Derim ki: Bu lafız ve bundan önceki lafız yere bırakılıncaya kadar cenaze için ayakta durmak yasağın kapsamı içerisindedir ve nesh olmuştur. Dolayısıyla Sıddiyk Hasen Han'ın er-Ravda (I, 176)'da cenazenin geçmesi halinde ayağa kalkmanın mensuh olduğunu tesbit ettikten sonra söylediği:

 

"Yere bırakılıncaya kadar insanların arkasında ayakta durmalarına gelince, bu muhkemdir, nesh olmamıştır." şeklindeki ifadeleri açık bir hatadır. Çünkü sözünü ettiğimiz iki lafza muhaliftir. Görüldüğü kadarıyla o bu rivayetlere vakıf olmamıştır.

 

-57- Cenazeyi taşıyan kimselerin abdest almaları müstehabtır.

 

Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

 

"Kim bir ölü yıkarsa gusletsin, kim de taşırsa abdest alsın." Bu daha önce 31. meselede açıklandığı üzere sahih bir hadistir.

 

 

 

*   *   *   *   *   *   *

 

Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.

 

VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN

 

 

 

 



[1] Hadisi Buhari (III, 88) -anlatım ona ait-, Müslim (VII, 3) ikinci rivayetiyle, İbn Mace (I, 439), İbnu'l-Carut (261), Ahmed (II, 372, 412, 540)'da rivayet etmişlerdir. Ahmed zikrettiği bir rivayette: "Altıdır" diyerek: "Ve senden nasihat istediği vakit ona nasihat et." fazlalığını eklemektedir. Bu aynı zamanda Müslim'in de bir rivayetidir. Hepsi Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir.  Bu hususta el-Bera b. Azib'den gelen bir rivayet Buhari ve Müslim ve başkalarında da yer almaktadır.

 

[2] Hadisi İbn Ebi Şeybe, Musannef (III, 73), Buhari, el-Edebu'l-Müfred (s. 75), İbn Hibban, Sahih (709-Mevarid), Tayalisi (I, 224), Ahmed (III, 27, 32, 48), Beğavi, Şerhu's-Sünne (I, 166/1)'de Ebu Said el-Hudri'den rivayet etmektedirler.  Derim ki: Senedi hasendir. Son cümle olmaksızın Avf b. Malik'in rivayeti olan bir hadis buna şahidlik etmektedir. Bu hadisi Taberani rivayet etmiştir. Bk. Mecmau'z-Zevaid (II, 299)

 

[4] Hadisi İbn Hibban Sahih'inde (753-Mevarid), Hakim (I, 353, 364-365) ondan rivayetle Beyhaki (IV, 74), Ahmed (III, 66) -ona yakın ifadelerle- nakletmişlerdir. Hakim:  "Buhari ve Müslim'in şartına göre sahihtir." demiş, bu hususta Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ancak hadis sadece sahihtir. Çünkü senedinde Said b. Ubeyd b. es-Sebbak vardır. Her ikisi de ona ait herhangi bir rivayet zikretmemişlerdir.

 

[5] Hadisi Buhari (I, 89-90, III, 150-152-153-154), Müslim (III, 51-52), Ebu Davud (II, 63-64), Nesai (I, 282), Tirmizi (II, 150) -sahih olduğunu belirterek-, İbn Mace (I, 467-468), İbnu'l-Carut (261), Beyhaki (III, 412-413), Tayalisi (2581), Ahmed (II, 233, 246, 273, 280, 320, 401, 430, 458, 470, 474, 493, 503, 521, 531) Ebu Hureyre (r.a)'dan gelen pek çok yoldan rivayet etmişlerdir.

[6] Bu hadisi Müslim, Sahih'inde (III, 92 ve VII, 110) ile Buhari el-Edebu'l-Müfred (s. 57)'de rivayet etmişlerdir.

 

[7] Hadisi Buhari (I, 328-329 ve III, 162), Müslim (III, 47) -anlatım ona ait- Ebu Davud (II, 63), İbn Mace (I, 487), Ahmed (VI, 408-409), aynı şekilde Beyhaki (IV, 77) ve el-İsmailî -ikinci rivayet ona aittir- aynı zamanda bu Buhari'nin muallak olarak kaydettiği bir rivayettir- rivayet etmişlerdir.

 

[8] Bu hadisi Ebu Davud (II, 64), Ahmed (II, 427, 528 ve 532)'de Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadis olarak kaydetmişlerdir.Senedinde adı verilmeyen ravi vardır fakat merfu olarak rivayet edilen şahitleri ile mevkuf bazı rivayetlerle güç kazanmaktadır.Bu rivayetin şahidleri: Cabir'den gelen rivayete göre o Peygamber (s.a)'ın ölünün arkasından yüksek sesle ya da ateşle gidilmesini yasakladığını rivayet etmiştir. el-Heysemi (III, 29)'da şunları söylemektedir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Senedinde kendisinden bahsedilmeyen kimse(ler) vardır."

 

[9] Hadisi İbn Mace (I, 479-480), Ahmed (5668), Mücahid'in Ebu Hureyre'den rivayeti olarak iki farklı yoldan rivayet etmişlerdir.

 

[10] Hadisi Müslim (I, 78) ve Ahmed (IV, 199) rivayet etmişlerdir.

[11] Bunu Ahmed ve başkaları sahih bir sened ile -bir mesele sonra ikinci hadis olarak kaydedileceği üzere- rivayet etmişlerdir.

 

[12] Bunu Beyhaki (IV, 74), İbnu'l-Mübarek, ez-Zühd (83) ve Ebu Nuaym (IX, 58) ravileri sika olan bir sened ile rivayet etmişlerdir.

[13] Bu hadisi Buhari ve Müslim -anlatım Müslim'e ait- dört Sünen sahibi -Tirmizi sahih olduğunu belirterek- Ahmed (II, 240, 280, 488), Beyhaki (IV, 21), Ebu Hureyre'den birkaç yoldan rivayet etmişlerdir. Yine onun rivayet ettiği ve aşağıda gelecek olana yakın bir başka hadisi daha vardır.

 

[14] Hadisi Buhari (III, 142), Nesai (I, 270), Beyhaki, Ahmed (III, 41, 58), Ebu Said el-Hudri (r.a)'dan rivayet etmişlerdir. İki fazlalık Nesai'ye aittir. Bunların birincisini Beyhaki, ikincisini de Ahmed de rivayet etmiştir. Birinci fazlalığın lehine Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadis tanıklık etmektedir. O ölümü yaklaştığında şöyle demişti:"Benim (mezarımın) üzerine çadır kurmayınız. Arkamdan buhur ve tütsü getirmeyiniz. Beni hızlıca götürünüz. Çünkü ben Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim: "Salih bir kimse teneşiri üzerine konuldu mu beni ileriye götürünüz... der." Bu hadisi (bir öncekine) yakın olarak rivayet etti ancak "onun sesini... işitir" bölümünü zikretmeden. Hadisi Nesai, İbn Hibban, Sahih (768), Beyhaki, Tayalisi (no: 2336), Ahmed (II, 292, 274, 500)'de Müslim'in şartına göre sahih bir senedle rivayet etmiştir.

 

[15] Hadisi Ebu Davud (II, 65), Nesai (I, 271), Tahavi (I, 276), Hakim (I, 255), Beyhaki (IV, 22), Tayalisi (883), Ahmed (V, 36-38) rivayet etmişlerdir. Hakim: Sahihtir demiş, Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Ondan önce Nevevi el-Mecmu' (V, 272) bu hususta (Hakim'e) muvafakat etmiştir. Nevevi aynı eserde (V, 271) şunları söylemektedir:

[16] Hadisi Ebu Davud (II, 65), Nesai (I, 275-276), Tirmizi (II, 144), İbn Mace (I, 451, 458), Tahavi (I, 278), İbn Hibban, Sahih (769), Beyhaki (84 ve 25), Tayalisi (701-702), Ahmed (IV, 247-248-249-252)'de Muğire b. Şube'den gelen bir hadis olarak rivayet etmişlerdir. Tirmizi:

 

[17] İbn Mace (1483), Tahavi (I, 278)'de Yunus b. Yezid'den, o İbn Şihab'dan, o Enes'den diye iki ayrı rivayet yoluyla kaydetmişlerdir. Derim ki: Bu Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih bir seneddir. » Derim ki: el-Cevheru'n-Nakih (IV, 25)'de yer alan:  "Abdu'r-Rezzak'ın Musannef'inde Ma'mer'den, o İbn Tağus'tan, o babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (s.a) ölünceye kadar cenaze arkasında olması hali dışında yürümemiştir. İşte bu cemaatin şartına göre sahih bir senettir." ifadelerine gelince, diyorum ki: Bu mürsel bir rivayet iken nasıl böyle denilebilir. Çünkü Tağus tabiî bir kimsedir ve bunu mürsel olarak rivayet etmiştir. Mürsel ise onlarca hüccet delil değildir. Ayrıca Enes'in sahih hadisi de bununla taaruz halindedir. Yine Şevkâni de (IV, 62)'de mürsel olduğunu belirterek illetine işaret etmiştir fakat: "Ben hadis kitablarından herhangi birisinde buna vakıf olmadım." demiştir.

 

[18] İbn Ebi Şeybe, Musannef (IV, 101), Tahavi (I, 279), Beyhaki (IV, 25), Ahmed (754)'de rivayet etmişlerdir. Aynı şekilde İbn Hazm, el-Muhalla (V, 165) ve Said b. Mansur ondan gelen iki yolla rivayet etmişlerdir. Hafız (III, 143) bu iki yoldan birisi hakkında şunları söylemektedir:

[19] Hadisi Ebu Davud (II, 64-65), Hakim (I, 355), Beyhaki (IV, 23)'da rivayet etmişler, Hakim:

[20] Hadisi Müslim (3, 60-61) -anlatım ona ait-, Ebu Davud (II, 65), Nesai (I, 284), Tirmizi (II, 138) -sahih olduğunu belirterek-, Beyhaki (IV, 22-23), Tayalisi (760-761), Ahmed (V, 98-99, 102), Simad b. Harb'den, o Cabir b. Semura'dan diye değişik yollardan rivayet etmişlerdir.

[21] Hadisi Müslim (III, 59), İbn Mace (I, 468), Tahavi (I, 383), Tayalisi (150), Ahmed (no: 631, 1094, 1167) rivayet etmişlerdir.

 

[22] Asılda "İsmail b. el-Hakem b. Mesud olarak zikredilmiştir fakat doğrusu benim tesbit ettiğim şekildir. Muhtemelen matbaa dizgicisi yahutta bazı müstensihler bunu kaybetmişlerdir. Yani Hakem yerine Mesud, Mesud yerine Hakem yazmışlardır."

 

[23] Bunu Tahavi (I, 282) hasen bir senedle rivayet etmiştir.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol