Kur'an ve Sünnet
   
 
  ÖLÜNÜN GASLİ YIKANMASI:

ÖLÜNÜN  GASLİ  YIKANMASI:

-28-  Kişi öldükten sonra bir grub insanın onu yıkamak için ellerini çabuk tutması icab eder.

 

Bu hususta eli çabuk tutmanın delili daha önce 3. bölüm, 17. mesele e fıkrasında geçmiş bulunmaktadır:

 

Ölüyü yıkamanın vücubu ise bu hususta Peygamber (s.a)'ın pekçok hadis-i şerifteki emrinin bir gereğidir:

 

1. Peygamber (s.a) devesinden düşüp, boynu kırılan ihramlı hacı hakkında: "Onu su ve sidr ile yıkayınız..." buyruğu bu delillerinden birisidir.Bu hadisin lafzı bütünüyle ve kaynakları, işaret ettiğimiz mesele (d fıkrasında) gösterilmiş bulunmaktadır.

 

2. Peygamber (s.a)'ın kızı Zeynep (r.anha) hakkında söylediği: "Onu üç yahut beş veya yedi ya da bundan daha fazla defa yıkayınız..." diye buyurmuştur. Bu hadis tamamıyla ve kaynakları (tahrici) bir sonraki meselede gelecektir.

 

-29-  Ölü yıkanırken aşağıdaki hususları riayet edilir:

 

a- Onu yıkamakta olanların uygun görmesine göre üç ya da daha fazla yıkanması

b- Yıkama sayılarının tek olması

c- Bazı yıkamalarla birlikte sidr yahut temizlikte onun yerini tutan çöven otu ve sabun gibi şeylerin kullanılması

d- Son yıkama suyu ile birlikte hoş bir koku karıştırılması, kafur daha uygundur

e- Saç örüklerinin çözülmesi ve iyice yıkanması

f- Saçlarının taranması

g- Kadın ise saçlarının üç örük yapılarak arkasına salınması

h- Yıkamaya sağ taraflardan ve abdest yerlerinden başlanması

i- Erkeği erkeklerin, dişileri de kadınların yıkaması -ileride açıklaması gelecek istisnalar dışında-

 

 Bu hususlara dair delil Um Atiyye (r.anha)'ın rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir:

 

"Peygamber (s.a) yanımıza onun kızı [Zeynep]'i yıkarken girdi ve şöyle buyurdu: Onu üç yahut beş [yahut yedi] yahut eğer gerekli görürseniz bundan daha fazla defa su ve sidr ile yıkayınız. [Um Atiye dedi ki: Ben tek mi diye sordum. O: evet diye buyurdu.] Ve son yıkayış ile birlikte kafur yahut bir miktar kafur koyunuz. Bitirdiğiniz vakit bana haber veriniz. Biz işimizi bitirince ona haber verdik. Bize kendi izarını verdi ve bunu üzerine sarınız dedi. [Um Atiye, Peygamber efendimizin kendi izarını verdiğini kastetmektedir], [dedi ki: Saçlarını üç örük halinde taradık]. (Bir rivayette: Onu çözdüler, sonra yıkadılar denilmektedir). [Sonra saçlarını üç bölük halinde sağ ve solları ve başının ortasını (birer örük olarak) taradık [ve o örükleri arkasına bıraktık], [(Um Atiye) dedi ki: Bize şöyle buyurdu: (Yıkamaya) sağ taraflarından ve abdest yerlerinden başlayınız diye buyurdu.]"[1]

 

 

 

İkinci rivayet: Buhari ve Nesai'ye aittir. Birinci fazlalık Müslim'e, ikinci fazlalık ona, Buhari'ye, Ebu Davud'a ve Nesai'ye, üçüncü fazlalık Nesai'ye aittir. Buhari ve Müslim'de de bu manada fazlalık vardır. Dördüncü fazlalık Buhari, Ebu Davud, beşinci fazlalık Ebu Davud, Müslim, Nesai, İbn Mace ve Ahmed'in, altıncı fazlalık Buhari, Müslim ve Ahmed'in, yedinci fazlalık Buhari, Ebu Davud, Nesai ve Ahmed'in, son fazlalık ise hepsinindir.

 

j- Bütün elbiseleri soyulduktan sonra bedenini örten bir örtünün altından bir bez veya benzeri bir şey ile yıkanması. Çünkü Peygamber (s.a) döneminde uygulama bu şekilde idi. Nitekim Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği hadis bunu böylece ifade etmektedir:

 

"Peygamber (s.a)'ı yıkamak istediklerinde şöyle dediler: Acaba kendi ölülerimizin elbiselerini çıkardığımız gibi, Rasûlullah (s.a)'ın da elbiselerini çıkaralım mı yoksa onu elbiseleri üzerinde olduğu halde mi yıkayalım. Allah'a yemin ederiz ki bilemiyoruz. Onlar bu şekilde anlaşmazlığa düşünce, Allah onlara uykuyu saldı. Çenesi sakalına değmeyen bir adam aralarında kalmadı. Daha sonra evin bir tarafından kim olduğunu bilemedikleri bir kişi onlarla konuştu: Peygamberi elbiseleri üzerinde olduğu halde yıkayınız dedi. Rasûlullah (s.a)'ın yanına kalkıp gittiler ve onu gömleği üzerinde olduğu halde yıkadılar. Suyu gömleğinin üzerinden döküyorlar ve elleriyle değil de gömlekle onu ovalıyorlardı. Aişe şöyle diyordu: Şâyet geride bıraktığım bu hususun bir benzeri karşıma çıkacak olsaydı, onu hanımlarından başkası kimse yıkamazdı."[2]

 

                       

 

k- Dördüncü olarak (d şıkkında) sözkonusu edilenlerden ihramlı kimse istisna edilir. İhramlı kimsenin kokulandırılması caiz değildir. Çünkü az önce işaret ettiğimiz hadiste yer alan: "Ona hanud koymayınız. Bir rivayette hoş koku sürmeyiniz... Çünkü o kıyamet gününde telbiye getirerek haşredilecektir" diye buyurulmuştur.[3]

 

     

 

l- i fıkrasında zikredilenlerden eşler istisna edilir. Çünkü eşlerden herbirisinin diğerini yıkamasını üstlenmesi caizdir. Zira bunu yasaklayan bir delil yoktur. Aslolan caiz olmasıdır. Üstelik bu iki hadisle de desteklenmektedir:

 

1. Aişe (r.anha)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Eğer geride bıraktıklarım gibisi ile gelecekte karşılaşacak olursam, Peygamber (s.a)'ı hanımlarından başka kimse yıkamazdı." Beyhaki dedi ki: "Böylece o buna (bu şekilde davranmadıkları için) üzüldüğünü belirtmektedir. Ancak caiz olan bir iş için üzülünebilinir." Bunun caiz olduğu Ebu Davud'un "Mesail" (s. 149) adlı eserinde rivayet ettiği üzere İmam Ahmed'in görüşüdür. Bu rivayeti İbn Mace zikretmiş olup, Ebu Davud ve başkaları da az önce geçen Peygamber (s.a)'ın yıkanması ile ilgili hadis-i şerifin sonlarında rivayet etmişlerdir.

 

2. Yine Aişe (r.anha)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:  "Rasûlullah (s.a) baki'de bir cenazeden sonra yanıma döndü. Ben bir başağrısı çekiyor ve vah başım diyordum. Bu sefer o şöyle buyurdu: Asıl ben vah başım demeliyim. Benden önce ölsen de seni yıkasam, kefenlesem, sonra senin namazını kılsam ve seni defnetsem sana ne zararı olur diye buyurdu."[4]

  

 

Hepsinin de rivayetlerinde Muhammed b. İshak vardır ve bunu anâne ile (an lafzını kullanarak) rivayet etmiştir. Bundan tek istisna Ebu Ya'la'nın rivayeti ile İbn Hişam'ın rivayetidir. Orada açıkça hadis olarak dinlediğini (tahdis)i kullanmaktadır. Böylelikle hadis -Allah'a hamdolsun ki- sabit olmaktadır. Üstelik Hafız İbn Hacer et-Telhis (II, 107)'de bu hususta Salih b. Keysan'ın, Ahmed ve Nesai'deki rivayetinde ona mutabaat ettiğini zikretmektedir.

 

Derim ki: Sözü geçen bu rivayeti Ahmed (VI, 144)'de zikretmektedir fakat orada açıkça yıkamaktan sözedilmemektedir. Nesai'nin sözünü ettiği rivayetinin ise tetkik edilmesi gerekir. Belki orada bulunabilir fakat ben hadis-i Sünen-i Suhra'sında göremedim. Kübra'da olabilir. Daha sonra hadisin Tuhfetu'l-Eşraf (XI, 482)'de, Sünen-i Kübra'sının vefat bölümünde geçtiğini zikrettiğini gördüm.

 

m- Ölüyü yıkama işini, yıkama sünnetini en iyi bilen bir kimse üstlenmelidir. Özellikle aile halkı ve akrabaları arasında böyle birisi varsa o üstlenmelidir. Çünkü Peygamber (s.a)'ın yıkama işini üstlenen kimseler belirttiğimiz durumda idiler. Ali (r.a) şöyle demiştir:  "Rasûlullah (s.a)'ı yıkadım. Ölüde görülen değişiklikleri onda görmeye çalıştım. Hiçbir şey göremedim. O hayatta iken de, ölü iken de pek hoştu. Allah'ın salât ve selamı üzerine olsun."[5]

      

 

Derim ki: Bunun açıklanabilecek tarafı yoktur. Çünkü hadisi Ma'mer, ez-Zühri'den, o Said b. el-Müseyyeb'den, o da Ali'den rivayet etmiştir. Bu sened ise muttasıl ve bunların birbirlerinden rivayetleri bilinen bir husustur. Ma'mer'in, Zühri'den, Zühri'nin, Said'den rivayeti sözkonusu edilmeyecek kadar meşhurdur. Said'in, Ali (r.a)'dan rivayetine gelince, bu da Hafız (İbn Hacer)'in et-Tehzib adlı eserinde işaret ettiği gibi mevsul bir rivayettir (ınkıta, kopukluk) yoktur. Hatta Hafız'ın kanaatine göre Said, Ömer (r.a)'dan da hadis dinlemiştir. »[6]

 

eş-Şabi'nin naklettiği mürsel bir rivayette de Peygamber (s.a)'ı, Ali (r.a) ile birlikte el-Fadl (Abbas (r.a)'ın oğlu) ve Üsame b. Zeyd yıkamışlardır. Bunu Ebu Davud (II, 69)'da rivayet etmiş olup, senedi sahih ve mürseldir. İbn Abbas'ın rivayet ettiği bir hadis buna şahidlik etmektedir. Bunu Ahmed (3358) zayıf bir senedle rivayet etmiştir.

 

-30- Ölenin gaslini (yıkama işini) üstlenen kimseye şu iki şart bulunması halinde pek büyük bir ecir vardır:

 

Birinci şart: Onun halini gizlemeli ve görebileceği hoş olmayan şeyleri anlatmamalıdır. Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir müslümanı yıkar da onun halini gizlerse, Allah ona kırk kere mağfiret buyurur. Ve her kim onun için bir kabir kazar da onun üstünü örterse o kimseye o ölüyü kıyamet gününe kadar bir meskene yerleştirmiş gibi ecir verilir. Her kim öleni kefenlerse Allah kıyamet gününde ona cennetin ince ve kalın ipeklerinden giydirecektir."[7]

 

    

 

İkinci şart : bununla sadece Allah'ın rızasını aramalıdır. Herhangi bir karşılık, bir teşekkür ve dünya işlerinden herhangi bir şey beklememelidir. Çünkü şeriatte sabit olan bir husus şudur: Şanı yüce ve mübarek olan Allah ibadetlerden ancak kendi zatı için ihlasla yapılanları kabul eder.Buna dair kitab ve sünnetten deliller oldukça çoktur. Ben burada sadece onlardan altı tanesini zikretmekle yetineceğim:

 

1. Şanı yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Deki: 'Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Yalnız bana ilahınızın ancak tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa, salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadetinde kimseyi ortak koşmasın.'"  (el-Kehf, 18/110) Yani ibadetinde yüce Allah'ın rızasından başka bir maksat gözetmesin.

 

2. Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:"Halbuki onlar O'nun dininde ihlas sahibleri... olarak Allah'a ibadet etmelerinden... başkası ile emrolunmadılar."  (el-Beyyine, 98/5)

 

3. Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır:"Ameller ancak niyetler iledir. Her kişi için sadece niyet ettiği vardır. Her kimin hicreti Allah ve Rasûlü için ise onun hicreti Allah ve Rasûlü için demektir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık yahut nikahlayacağı bir kadın için ise onun hicreti ne için hicret etmiş ise onun içindir."[8]

 

 

 

4. Yine Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:"Bu ümmete uzun bir ömür, ülkelerde güç ve iktidar, din hususunda zafer ve yükseklik müjdesini ver. Her kim onlardan ahirete ait olan bir ameli dünya için işleyecek olursa, o kimseye ahirette (o amelinden dolayı) herhangi bir pay yoktur."[9]

               

 

5. Ebu Umame (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir adam Peygamber (s.a)'a gelip şöyle dedi: Hem ecir kazanmak, hem de güzel bir şekilde anılmak isteyerek gazaya çıkan bir adam hakkında ne dersin? Onun bir şeyi var mı? Peygamber şöyle buyurdu: Onun lehine hiçbir şey yoktur. Adam aynı soruyu üç defa tekrarladı. Rasûlullah (s.a) da ona: Onun lehine hiçbir şey yoktur diye cevap veriyordu. Sonra şöyle buyurdu: "Allah ancak sadece kendisi için ihlasla yapılan ve onunla kendi rızası aranılan ameli kabul eder."[10]

 

6. Yine Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ben ortaklar arasında ortaklığa (şirke) en muhtaç olmayanım. Kim benim için bir amel işleyip de ona benden başkasını da ortak koşarsa, o amelden ben büsbütün uzağım ve o amel ortak koştuğu kimseye ait olur."[11]

 

 

-31- Ölüyü yıkayan kimsenin Peygamber (s.a)'ın şu buyruğu dolayısıyla gusletmesi müstehabtır:

 

 "Kim bir ölüyü yıkarsa gusletsin. Kim onu taşırsa, abdest alsın."[12]

 

 

(Hadiste yıkanma ve abdest alma emri) vardır. Emir ise zahiri itibariyle vücub ifade eder. Bizim vacibtir demeyişimizin sebebi -merfu hükmüne sahib- menkuf iki hadisin varlığıdır. Birinci hadis İbn Abbas'tan gelmektedir:"Ölünüzü yıkamanızdan ötürü onu yıkayacak olursanız sizin için gusletmek sözkonusu değildir. Çünkü ölünüz necis değildir. Ellerinizi yıkamanız size yeterlidir."[13]

 

 

Ayrıca Hakim: "Buhari'nin şartına göre sahihtir" demiş ve Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Ancak bu hadis hafızın Telhis'de de dediği gibi senedi hasen bir hadistir. Çünkü senedinde Amr b. Amr denilen ravi vardır ki onun hakkında (tenkid edici) birtakım sözler vardır. Zehebi'nin bizzat kendisi onun ile ilgili imamların sözlerini naklettikten sonra el-Mizan adlı eserinde: "Hadisi salih ve hasendir" demiştir.

 

Daha sonra bende hadis ile ilgili olarak doğru olan hükmün mevkuf olacağı kanaati ağırlık basmıştır. Bunu "ed-Daife" (6304)'de tahkik edip gösterdiğim üzere.

 

İkinci hadis İbn Ömer (r.a)'ın şu sözüdür: "Biz ölüyü yıkardık da kimimiz gusleder, kimimiz gusletmezdik." Bu hadisi Darakudni (191), Hatib, Tarih (V, 424)'de -hafızın da işaret ettiği gibi- sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir. İmam Ahmed de buna işaret etmektedir. Hatib, İmam Ahmed'den onun oğlu Abdullah'ı bu hadisi yazmaya özellikle teşvik ettiğini rivayet etmektedir.

 

-32- Savaş meydanında öldürülmüş şehidin yıkanması meşru değildir. Hatta onun cünubluğuna denk düşse dahi bu böyledir.

 

Bu hususta birtakım hadis-i şerifler vardır:

 

Birincisi hadis: Cabir (r.a)'dan şöyle dediğine dair gelen rivayettir: Peygamber (s.a) buyurdu ki: "Onları kanları ile defnediniz. -Uhud günü (şehidlerini) kastetmektedir- ve onları yıkamadı. (Bir rivayette) dedi ki: Ben bunlara şahidim. Onları kanlarıyla (kefenlerine) sarınız. Çünkü [Allah yolunda] yaralanan herbir yaralı mutlaka kıyamet gününde yarası kanayarak gelecektir. Yarasının rengi kan renginde, fakat kokusu misk kokusunda olacaktır."[14]

               

 

"Onları yıkamayınız. Çünkü herbir yara kıyamet gününde misk kokacaktır. Ayrıca onların namazlarını da kılmadı."

 

Eğer "Cabir'in oğlu" Abdu'r-Rahman'ın kendisi ise senedi sahihtir. Şâyet Abdu'r-Rahman'ın kardeşi Muhammed ise senedi zayıftır. Burada hangilerinin kastedileceğini tercih edemedim.Şevkani ise Neylu'l-Evtar (IV, 25)'de: "Bu hakkında herhangi bir tenkidin yapılamayacağı bir rivayettir." demektedir.Daha sonra ben bu hadisin tahricini el-İrva (III, 164)'de yaptım. Oraya başvurabilirsiniz.

 

Bu hadisin üçüncü bir rivayet yolu daha vardır. Bunu Ahmed (V, 431-432) Abdullah b. Salebe b. Suayr'den diye rivayet etmiştir ki onun (Peygamber efendimizi) görmüşlüğü vardır. Ancak hadis dinlediği sabit değildir. O halde bu bir sahabinin rivayet ettiği bir mürsel hadis olur bu da hüccettir. Ona kadar giden senedi de sahihtir. Hatta Beyhaki bunu (IV, 11)'de ondan ve onun Cabir'den yaptığı rivayet olarak mevsul bir senedle kaydetmiş bulunmaktadır.

 

İkinci hadis: Ebu Berze'den rivayete göre Peygamber (s.a) bir gazada bulunuyordu. Allah ona birtakım ganimetler almayı nasib etti. Ashabına: Görmediğiniz kimse var mı diye sordu. Onlar: Evet filanı, filanı ve filanı görmüyoruz dediler. Sonra: Görmediğiniz kimse var mı diye sordu. Bu sefer hayır dediler. Peygamber ise: Fakat ben Cüleybibi göremiyorum, onu arayınız diye buyurdu. Ölenler arasında arandı, onu bizzat kendisinin öldürdüğü, sonra onlar tarafından öldürülen yedi kişinin yanıbaşında buldular. Peygamber (s.a)'a getirildi, Peygamber başında durdu ve şöyle buyurdu: O yedi kişi öldürdü, sonra onlar onu öldürdüler. İşte bu bendendir, ben de ondanım. İşte bu bendendir, ben de ondanım. [Bu sözünü iki ya da üç defa tekrarladı], [sonra kollarını şöylece açtı]. (Ebu Berze) dedi ki: Onu kollarının üzerine koydu. Peygamber (s.a)'ın kolları dışında onun (üzerinde taşınacağı) bir teneşiri yoktu. (Ebu Berze) dedi ki: Ona mezar kazıldı, kabrine konuldu. (Ebu Berze) yıkandığını sözkonusu etmedi."[15]

 

   

 

Üçüncü hadis: Enes'den gelen rivayettir: "Uhud şehidleri yıkanmadılar. Kanlarıyla defnedildiler ve [Hamza dışında] üzerlerine namaz kılınmadı."[16]

 

 

 

Dördüncü hadis: Abdullah b. ez-Zübeyr'in Uhud'a ait ve Hanzala b. Ebi Amir'in şehadetine dair naklettiği rivayettir. Bu rivayetinde diyor ki: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Sizin arkadaşınızı melekler yıkamaktadır. İsterseniz zevcesine sorunuz." (Ona sordular). Şöyle dedi: O dehşetli sesi (savaş çağrısını) işitince cunub olduğu halde dışarı çıktı. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "İşte bundan dolayı melekler onu yıkadı."[17]

Beşinci hadis: İbn Abbas'tan dedi ki: "Hamza b. Abdu'l-Muttalib ile Hanzala b. er-Rahib isabet aldılar (şehid düştüler). Her ikisi de cünubtu. Rasûlullah (s.a): Meleklerin onları yıkadıklarını gördüm diye buyurdu."[18]

 

 

Derim ki: Senedi sahihtir. Hepsinin de ricali sikadırlar. Bu da Hafız'ın kanaatini reddetmektedir. Çünkü o İbn Abbas'ın hadisini garib olmakla nitelendirmiştir. Sebeb ise onda Hamza'nın zikredilmesidir. Halbuki onun senedi hakkında -Şevkani'nin ondan naklettiği üzere- (IV, 26) senedinde pek sakınca olmadığını belirtmiştir. Görülen o ki hafız -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bu şahide vakıf olmamıştır.

 

Şunu belirtelim ki hadisin cünub olan şehidin yıkanmasının meşru olmadığına delalet yönü Şafiilerin ve başkalarının zikrettiği şu husustur: Eğer şehidi yıkamak vacib olsaydı, meleklerin yıkamasıyla (cünubluk) kalkmaz, Peygamber (s.a) yıkanmasını emrederdi. Çünkü onu yıkamaktan kasıt insanoğlunun bu yolla taabbud etmesidir. Bk. el-Mecmu' (V, 263), Neylu'l-Evtar (IV, 26)

 

 

*   *   *   *   *   *   *

 

Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.

 

VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN

 



[1] Hadisi Buhari (III, 99-104), Müslim (III, 47-48), Ebu Davud (II, 60-61), Nesai (I, 266-267), Tirmizi (II, 130-131), İbn Mace (I, 445), İbnu'l-Carut (258-259), Ahmed (V, 84-85, VI, 407-408). Tirmizi dedi ki: "Hasen, sahih bir hadistir. İlim ehlince amel bunun gereğincedir."

 

[2] Hadisi Ebu Davud (II, 60), İbnu'l-Carud, el-Münteka (257), Hakim (III, 59-60) (Müslim'in şartına göre sahih olduğunu belirterek), Beyhaki (III, 387), Tayalisi (no: 1530), Ahmed (VI, 267) -sahih bir sened ile- rivayet etmişlerdir. İbn Mace ise (I, 446)'da bu hadisten sadece Aişe (r.anha)'ın hadisin sonunda yer alan: "Eğer..." bölümünü rivayet etmiştir. Ayrıca İbn Hibban Sahih'inde (2156) rivayet etmiştir.

 

[3] Bu hadisi az önce de geçtiği üzere Buhari, Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.

[4] Bunu Ahmed (VI, 228), Darimi (I, 37-38), İbn Mace (I, 447), Ebu Ya'la, Müsned (4579), İbn Hişam, Siyre (II, 366-Bulak baskısı), Darakudni (192), Beyhaki (III, 396)'da rivayet etmişlerdir.

 

[5] Bunu İbn Mace (I, 447), Hakim (I, 362), Beyhaki (III, 388)'de rivayet etmiş, isnadı el-Busiri'nin ez-Zevaid'de (k. 92/1) belirttiği gibi senedi sahihtir. Hakim de: "Buhari ve Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş, ez-Zehebi ise bununla ilgili olarak: "Derim ki: Senedinde ınkıta (kopukluk) vardır." demiştir.

[6] Derim ki Ömer hakkında belirttiği (Said b. el-Müseyyeb'in ondan hadis dinlediği) tartışılır. Şu an bunu açıklamaya yerimiz elverişli değildir. Ali (r.a)'dan hadis dinlediği ise sahihtir. Çünkü Ali (r.a)'ın vefat tarihi 40'tır. Said ise o vakit 28 yaşında idi. Dolayısıyla burada ınkıtadan nasıl sözedilebilir.

 

[7] Hadisi Hakim (I, 354, 362), Beyhaki (III, 395), Asbahani et-Terğib (235/1)'de, Ebu Rafi (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis olarak zikretmişlerdir. Hakim:"Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş, Zehebi bu hususta ona muvafakat etmiştir. İkisinin de dedikleri gibidir. Taberani de el-Kebir'de: "Kırk büyük günah(ını bağışlar)..." lafzı ile rivayet etmiştir. el-Münziri (IV, 171)'de ve ona tabi olarak el-Heysemi (III, 21)'de şunları söylemektedirler:"Ravileri Sahih'de rivayetleri delil olarak gösterilmiş kimselerdir." Hafız İbn Hacer, ed-Diraye (140)'da: "Senedi kavidir." demektedir.

[8] Hadisi Buhari "Sahih"inin başında, Müslim ve başkaları Ömer b. el-Hattab (r.a)'dan rivayet etmişlerdir.

 

[9] Bu hadisi Ahmed ve oğlu "Müsned"in zevaidinde (V, 134), İbn Hibban Sahih'inde (Mevarid) ve Hakim (IV, 311)'de "senedi sahihtir" diyerek rivayet etmiş, Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmişlerdir. el-Münziri de (I, 31) böyle olduğunu kabul etmiştir.Derim ki: Abdullah'ın (Ahmed b. Hambel'in oğlunun) zikrettiği sened Buhari'nin şartına göre sahihtir.

 

[10] Hadisi Nesai (II, 59)'da rivayet etmiş olup, senedi Münziri (I- 24)'nin de dediği gibi ceyyiddir.

 

[11]     Hadisi İbn Mace, Zühd bölümünde, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Senedi Müslim'in şartına göre sahihtir. Yine Müslim bu hadisi Sahih'inde (VIII, 223) buna yakın lafızlarla rivayet etmiş bulunmaktadır.

 

[12] Hadisi Ebu Davud (II, 62-63), Tirmizi (II, 132) hasen olduğunu belirterek; İbn Hibban Sahih'inde (751-Mevarid), Tayalisi (2314), Ahmed (II, 280, 433, 454, 472)'de Ebu Hureyre'den gelen çeşitli rivayet yollarıyla rivayet etmişlerdir. Bazı rivayet yolları hasen, bazıları da Müslim'in şartına göre sahihtir.(2) -Buna dair geniş ve yeterli açıklamalar "es-Semeru'l-Müstetat" adlı eserimde vardır.-

 

İbnu'l-Kayyim, Tehzibu's-Sünen adlı eserinde buna dair onbir rivayet yolu kaydetmiş, sonra şunları söylemiştir:  "İşte bu rivayet yolları bu hadisin mahfuz bir hadis olduğunun delilidir."

 

Derim ki: İbnu'l-Kattan ve aynı şekilde İbn Hazm, el-Muhalla (I, 250, II, 23-25)'da sahih olduğunu belirtmişlerdir. Hafız (İbn Hacer) et-Telhis (II, 134-Müniriye baskısı)'de de sahih olduğunu belirtir ve şöyle der:"Bu hadisin en olumsuz hali hasen olmasıdır."

[13] Bu hadisi Hakim (I, 386), Beyhaki (III, 398)'da İbn Abbas'ın naklettiği merfu bir rivayet olarak zikretmiştir.

 

[14] Hadisi Buhari (III, 165)'de birinci rivayet şekliyle rivayet etmiştir. Ebu Davud (II, 60), Nesai (I, 277-278), Tirmizi (II, 147) -sahih olduğunu belirterek-, İbn Mace (I, 461-462), Beyhaki (IV, 10)'da rivayet etmiş olup, diğer rivayet ona aittir. Aynı şekilde İbn Sad, Tabakat (III, 1. kısım, s. 7)'de rivayet etmiş olup, fazlalık da ona aittir. Senedi Müslim'in şartına göre sahihtir. Bunun -yani son rivayetin- Müsned (III, 296)'da bir başka rivayet yolu vardır ki bu da İbn Cabir'den merfu olarak şu lafızla zikredilmiştir:

[15] Hadisi Müslim (VII, 152) rivayet etmiş olup, anlatım ona aittir; Tayalisi (924)'de rivayet etmişlerdir. İki fazlalık da ona aittir. Ahmed (IV, 421-422-425) ve Beyhaki (IV, 21)'de rivayet etmişlerdir.

 

[16] Hadisi Ebu Davud (II, 59) fazlalık ona ve Hakim'e -ki Hakim'in lafzı biraz sonra gelecektir- aittir. Ayrıca Tirmizi (II, 138-139)'da rivayet etmiş ve hasen olduğunu belirtmiştir. İbn Sad (3 k, 1 s. , Hakim (I, 365), Beyhaki (IV, 10-11) ve Ahmed (III, 128)'de rivayet etmişlerdir. Hakim:"Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş. Bu hususta Zehebi de ona muvafakat etmiştir.Nevevi, el-Mecmu' (V, 265)'de hadisi sadece Ebu Davud'a nisbet ettikten sonra şunları söylemektedir:  "Senedi hasen veya sahihtir."Derim ki: Bu hadis her ne kadar Müslim'in şartına uygun ise de bence hasendir.

 

[17] Hadisi İbn Hibban "Sahih"inde, Hakim (III, 204), Beyhaki (IV, 15)'de, Nevevi'nin el-Mecmu'da (V, 260) bir yerde belirttiği gibi ceyyid bir isnadla rivayet etmişlerdir. Daha sonra Nevevi bunu unutarak (V, 263)'de: "Bu hadisin zayıf bir hadis olduğunu belirtmiştik." demektedir. Hiçbir şey unutmayan şanı yüce Allah hertürlü eksiklikten münezzehtir. Hakim ise şöyle demektedir:"Bu Müslim'in şartına göre sahihtir." Zehebi de bu değerlendirmesini kabul etmiştir.

 

[18] Taberani, el-Kebir (III, 148/1)'de rivayet etmiş olup, senedi el-Heysemi'nin Mecmau'z-Zevaid (III, 23)'de belirttiği gibi hasendir. Hakim (III, 195)'de Hanzala'dan sözetmeden bu hadisi rivayet etmiş ve şöyle demiştir: "Senedi sahihtir." Ancak Zehebi bunun böyle olmadığını belirtmiş ve bu hususta isabet etmiştir. Şu kadar var ki hadisin güçlü ve mürsel bir şahidi bulunmaktadır. Bunu da İbn Sad (c. 3, k. 1, s. 9)'da Hasan-ı Basri'den merfu ve bunun gibi bir rivayet olarak kaydetmektedir.

 


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol