Kur'an ve Sünnet
   
 
  ÖLÜNÜN AKRABALARINA DÜŞEN GÖREVLER:

ÖLÜNÜN AKRABALARINA DÜŞEN GÖREVLER:

 

 

-19-  Ölünün akrabaları vefat haberini aldıkları vakit iki hususa dikkat etmelidirler:

 

Birincisi: sabır ve kadere rıza göstermektir.Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:"Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden yana eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlar kendilerine bir musibet gelip çattığında: 'Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz O'na dönücüleriz' derler. İşte Rablerinden bir mağfiret ve bir rahmet hep onların üzerindedir ve onlar doğru yola erdirilenlerin ta kendileridir."  (el-Bakara, 2/155-157)

 

 

Ayrıca Enes b. Malik (r.a)'ın rivayet ettiği şu hadis de bunu gerektirmektedir: "Rasûlullah (s.a) bir kabrin yanıbaşında ağlayan bir kadının yanından geçti. Ona: Allah'tan kork ve sabırlı ol dedi. Kadın: Beni rahat bırak. Çünkü benim başıma gelen musibet sana gelmedi dedi. (Enes) dedi ki: Kadın peygamberi tanımamıştı. Ona: Bu Rasûlullah (s.a)'dır denilince, adeta ölür gibi oldu. Rasûlullah (s.a)'ın kapısına geldi. Kapısında kapıcıları görmedi. Kadın ey Allah'ın Rasûlü ben seni tanıyamadım deyince, Rasûlullah (s.a): Sabır birinci sadme halinde gösterilir diye buyurdu."[1]

    

 

Çocukların ölümü üzerine sabretmenin pek büyük ecri vardır. Bu hususta pekçok hadis-i şerif vardır. Bunların bazılarını kaydetmek istiyorum:

 

Birinci hadis: "Müslümanlardan herhangi bir kimsenin üç çocuğu ölürse -yeminin gereği dışında- ona ateş dokunmayacaktır." [2]

 

İkinci hadis: İki müslüman (karı ve koca)nın henüz ergenlik yaşına erişmemiş üç çocuğu ölürse, mutlaka Allah onları da, anne-babalarını da rahmetinin lütfuyla cennete koyar. (Peygamber devamla) buyurdu ki: Ve cennet kapılarından bir kapı üzerinde bulunurlar. Onlara: Cennete girin denilir, onlar hayır anne-babamız gelinceye kadar (girmeyiz). Onlara: Siz de anne ve babanız da Allah'ın lütuf ve rahmeti ile cennete giriniz denilir."[3]

 

 

Üçüncü hadis: "Herhangi bir kadının üç çocuğu ölürse, mutlaka o çocuklar o kadın için ateşe karşı bir perde olurlar. Bir kadın: Ya iki kişi diye sordu. (Peygamber): İki kişi dahi olsa diye buyurdu."[4]

Dördüncü hadis: "Allah mü'min kulunun yeryüzünden çok sevdiği bir varlığı alınır da sabreder, onun ecrini (Allah'tan) bekleyecek olursa, o kuluna cennetten başka bir mükafat vermeye razı olmaz."[5]

 

 

Ölenin akrabalarına düşen ikinci görev: İstircada bulunmaktır. O da kişinin: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun: Şüphesiz biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz" demektir. Az önceki âyet-i kerimede geçtiği gibi. Buna Peygamber (s.a)'ın tavsiye buyurduğu şu sözleri de ilave eder: ": Allah'ım bu musibetim dolayısıyla bana ecir ver ve bana onun yerine ondan hayırlısını ver" ifadelerini ekler. Çünkü Um Seleme (r.anha) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim:

 

 

"Bir musibet bir müslümana gelip çatar da Allah'ın kendisine emrettiği şekilde: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Allah'ım bu musibetimde bana ecrimi ver ve bana onun yerine ondan daha hayırlısını ver" diyecek olursa, şüphesiz Allah da ona ondan hayırlısını verir. (Um Seleme) dedi ki: Acaba hangi müslüman Ebu Seleme'den (benim için) daha hayırlı olur. O Rasûlullah (s.a)'a hicret eden ilk ailedir. Sonra bunu ben lafzan da söyledim. Yüce Allah bana onun yerine Rasûlullah (s.a)'ı verdi. (Um Seleme) dedi ki: Rasûlullah (s.a) bana, beni kendisine istemek üzere Hatıb b. Ebi Beltaa'yı gönderdi. Ben: Benim kızım var ve ben çok kıskanç bir kadınım dedim. Şöyle buyurdu: Onun kızına gelince, Allah'a kızının kendisine ihtiyacının kalmaması için dua ederiz. Ayrıca Allah'a kıskançlığı gidermesi için de dua ederim diye buyurdu."[6]

 

 

 

-20-  Eğer kadın çocuğunun ya da bir başka yakınının vefatı dolayısıyla üç günden fazla olmamak üzere yas tuttuğundan ötürü her türlü ziynetten imtina edip uzak durması sabra aykırı değildir. Bundan tek istisna kocası için tuttuğu yastır.

 

Onun için yas dört ay on gündür. Çünkü Ebu Seleme'nin kızı Zeyneb'in rivayet ettiği hadis bunu gerektirmektedir. Zeyneb dedi ki:

 

"Peygamber (s.a)'ın hanımı Um Habibe'nin yanına girdim. Şöyle dedi: Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim: Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadının üç günden fazla bir ölen için yas tutması helal değildir. Kocası için tutması gereken dört ay on günlük yas müstesna." Daha sonra Cahş kızı Zeyneb'in yanına kardeşinin vefatı dolayısıyla girdim. Koku getirilmesini istedi, o kokuyu süründü. Sonra şöyle dedi: Aslında benim koku sürünmeye bir ihtiyacım yok. Şu kadar var ki Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim..." diyerek hadisi zikretti."[7]

 

 

 

-21-  Ancak eğer hanım kocasını hoşnut etmek ve onun kendisine duyacağı ihtiyacını karşılamak için kocasının dışındakiler için yas tutmayacak olursa, böylesi onun için daha faziletlidir ve bunun ardından her ikisi için de pek çok hayırlar ümit edilebilir.

 

Tıpkı Um Suleym ile kocası Ebu Talha el-Ensari'nin -Allah ikisinden de razı olsun- başından geçenlerde olduğu gibi. Uzunluğuna rağmen ikisine dair kıssayı zikretmekte bir sakınca yoktur. Çünkü bu kıssada pekçok faydalı hususlar, öğütler ve ibretler bulunmaktadır. Enes (r.a) dedi ki:

 

 

o             "Enes'in babası Malik, hanımı Um Süleyme -ki o Enes'in annesidir- dedi ki: Şu adam -Peygamber (s.a)'ı kastediyor- şarabı haram kılıyor. Kalkıp Şam'a kadar gitti, orada öldü. Ebu Talha gelip, Um Süleym'e talib oldu. Bu hususta onunla konuştu. Um Süleym: Ey Ebu Talha! Senin gibi birisi red olunmaz fakat sen kâfir bir kimsesin, ben ise müslüman bir kadınım. Dolayısıyla benim seninle evlenmem uygun değildir. Ebu Talha: Sen önceden böyle değildin dedi. Um Süleym: Ya nasıldım diye sorunca, Ebu Talha: Sarıya (altına) ve beyaza (gümüşe) ne dersin? Um Süleym: Ben ne sarı isterim, ne beyaz.

 

 

Senden müslüman olmanı istiyorum. [Eğer müslüman olursan, o benim mehrim olur. Senden de ondan başka bir şey istemem.] Ebu Talha: Peki bu hususta bana kim yardımcı olabilir deyince, Um Süleym: Bu hususta Rasûlullah (s.a)'ın yanına gidebilirsin. Ebu Talha, Peygamber (s.a)'ın yanına gitmek üzere ayrılıp gitti. Rasûlullah (s.a) ashabı arasında oturuyordu. Peygamber onu görünce şöyle buyurdu: Gözleri arasında İslamın parıltısı bulunduğu halde Ebu Talha yanınıza geliyor. Ebu Talha, Rasûlullah (s.a)'a Um Süleym'in neler söylediklerini bildirdi ve bu esas üzere onunla evlendi.

 

 

Sabit (ki bu olayı Enes'ten rivayet edenlerden birisi olan Sabit el-Bünani'dir) dedi ki: Bize ulaştığı kadarıyla onun mehir olarak İslamı kabul etmek suretiyle onun mehrinden daha büyük bir mehir olmamıştır. Ebu Talha onunla evlendi, gözleri güzel bir kadındı. Yaşı küçüktü. Bir oğlu oluncaya kadar Um Süleym, Ebu Talha ile birlikte kaldı. Ebu Talha bu oğlunu çok seviyordu. Bir seferinde çocuk [oldukça ağır bir şekilde] hastalandı.

 

 

Ebu Talha da onun hastalığına boyun eğdi, kabullendi. [Ebu Talha sabah namazı vakti kalkar, abdest alır, Peygamber (s.a) ile birlikte gider namaz kılardı. Yaklaşık günün ortasına kadar onunla birlikte olur, ondan sonra gelir, kaylule uykusuna yatar yemek yerdi. Öğle namazını kıldı mı hazırlanıp giderdi ve akşam namazına gelmezdi.] Ebu Talha bir akşam Peygamber (s.a)'a geldi. (Bir rivayette mescide) çocuk öldü. Um Süleym şöyle dedi: Ben bizzat bildirmedikçe hiç kimse Ebu Talha'ya oğlunun öldüğü haberini vermesin. Um Süleym çocuğu hazırladı. [Üzerini örttü] ve onu [evin bir tarafına] koydu.

 

 

Ebu Talha, Rasûlullah (s.a)'ın yanından gelip, Um Süleym'in yanına girdi. [Beraberinde arkadaşlarından mesciddekilerden birtakım kimseler de vardı.] Ebu Talha oğlum nasıl dedi. Um Süleym: Ey Ebu Talha hastalandığından bu yana şu andakinden daha sakin olmamıştır. [Rahata kavuştuğunu ümit ederim] deyip ona akşam yemeğini getirdi, [yemeği önlerine koydu onlar da akşam yemeğini yediler, gelenler çıkıp gitti], [(Enes) dedi ki: Yatağına kalkıp gitti, başını koydu.] Sonra Um Süleym kalkıp koku süründü [ve daha önce onun için süslendiğinden daha fazla süslendi], [sonra gelip, onunla yatağa girdi.

 

 

Ebu Talha hoş kokuyu alır almaz bir erkeğin hanımına duyduğu yakınlığı duydu], [gecenin bitimine doğru] Um Süleym dedi ki: Ey Ebu Talha şu konu hakkında ne dersin? Birtakım kimseler başkalarından bir şeyi ariyet olarak alsalar, sonra o eşyanın sahibleri ariyetlerini geri isteyecek olurlarsa, ariyet olarak alanlar bunu vermemezlik edebilirler mi? Ebu Talha hayır dedi. Um Süleym şu cevab verdi: Şüphesiz aziz ve celil olan Allah senin oğlunu sana ariyet olarak vermişti. Sonra onu yanına aldı. Artık bunun ecrini Allah'tan bekle ve sabret. Ebu Talha bu işe kızdı ve sonra şöyle dedi: Beni yapacaklarını yapıncaya kadar bıraktın da sonra oğlumun öldüğünü mü haber veriyorsun. [Sonra istircada bulundu, Allah'a hamdetti], [sabah olunca gusletti], sonra Rasûlullah (s.a)'ın yanına (mescide) gitti.

 

 

[Onunla birlikte namaz kıldı] ve durumu ona haber verdi. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: Allah size geçirdiğiniz o geceyi mübarek kıldı. (Um Süleym) bundan hamile kaldı ve hamileliği ağırlaştı. Um Süleym, Peygamber (s.a) ile birlikte sefere çıkardı. O yola çıktı mı o da onunla çıkardı (Medine'ye) girdi mi onunla birlikte girerdi. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Doğumunu yaparsa bebeği bana getiriniz. [Rasûlullah (s.a) bir yolculukta bulunuyorken Um Süleym de onunla beraber idi. Rasûlullah (s.a) Medine'ye bir yolculuktan geldiği vakit oraya doğrudan girmezdi. Medine'ye yaklaştıklarında Um Süleym'in doğum sancıları tuttu, Ebu Talha da Um Süleym'in yanında kaldı.

 

 

Rasûlullah (s.a) ise yoluna devam etti. Ebu Talha dedi ki: Rabbim sen de biliyorsun ki Rasûlün çıkıp giderse onunla beraber çıkmak, girdiği vakit de onunla beraber girmek benim çok hoşuma gider. İşte şimdi gördüğün durum dolayısıyla burada Um Süleym dedi ki: Ey Ebu Talha! Artık eskiden çektiğim acıları şimdi çekmiyorum dedi. Bunun üzerine yola koyuldular ve (Medine'ye) vardıklarında doğum sancıları başladı.] Bir oğlu oldu. Oğlu Enes'e dedi ki: [Ey Enes! Bunu Rasûlullah (s.a)'ın yanına sabah vakti alıp götürünceye kadar hiçbir şey yemesin [ve Enesle beraber birkaç hurma gönderdi].

 

 

Çocuk gece ağlayıp durdu, ben de geceyi onunla geçirdim. Onu bekleyip durdum, nihayet sabah oldu. Rasûlullah (s.a)'ın yanına vardım], [üzerinde çizgili bir elbise vardı]. Bu sırada ya develeri ya da koyunları işaretliyordu. [Onun yanına vardım]. Bebeğe bakınca Enes'e dedi ki: Milha'nın kızı doğum yaptı mı, Enes evet dedi. [(Peygamber buyurdu ki: Biraz bekle işimi bitirip geleceğim]. (Enes devamla) dedi ki: Elindekini bıraktı, bebeği aldı ve şöyle dedi: [Beraberinde bir şey var mı? Evet birkaç hurma dediler.] Peygamber (s.a) hurmalardan [birkaç tane] aldı. [Onları çiğnedi sonra ağzındakini biraraya getirdi], [daha sonra bebeğin ağzını açtı ve ağzındakini onun ağzına sokup] çocuğu tahnik etmeye (ağzına ezdiği hurmadan çalmaya) başladı. Çocuk da yalanmaya başladı:

 

 

[Bir taraftan hurmanın tatlılığını emiyor, diğer taraftan Rasûlullah (s.a)'ın tükürüğünü yalıyordu. Böylelikle bu bebeğin barsaklarına ilk inen şey Rasûlullah (s.a)'ın tükürüğü oldu. Rasûlullah buyurdu ki: Ensarın hurmayı ne kadar sevdiklerine bir bakınız, [Enes (dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü ona isim koy dedim. Şöyle buyurdu:], [yüzünü sildi] ve ona Abdullah adını verdi. [Ensarın gençleri arasında ondan daha üstün kimse olmadı], [dedi ki: Onun pekçok çocuğu oldu. Abdullah da Faris diyarında (İran'da) şehit düştü]."[8]

 

           

 

Bu kıssanın rivayet ve lafızlarını biraraya getirmek için özel bir itina gösterdim. Çünkü burada gerçekten gözalıcı ve üstün hususlar vardır. Okuyucu bu kıssa ile ilgili kapsamlı ve doğru bir fikir sahibi olsun diye böyle yaptım. Böylelikle ibret ve elde edilecek fayda tamamlanabilmektedir…

 

*   *   *   *   *   *   *

 

Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.

 

VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN

 



[1] (Hadisi Buhari (III, 115-116), Müslim (III, 40-41), Beyhaki -ki anlatım ona aittir- (IV, 65)'de rivayet etmişlerdir.)

 

[2] (Hadisi Buhari, Müslim ve Beyhaki (IV, 67) Ebu Hureyre'de rivayet etmişlerdir.) İmam Beğavi, Şerhu's-Sünne, V, 451'de şunları söylemektedir: "Bununla şanı yüce Allah'ın yaptığı kasemi (yemini) gereğini yerine getireceği miktarı kastetmektedir. O da yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki aranızda oraya uğramayacak hiç kimse yoktur."  (Meryem, 19/71)  diye buyurmaktadır. Kişi oraya uğrayıp, geçip gittikten sonra yüce Allah'ın yemini de yerini bulmuş olur."  

 

[3]  (Hadisi Nesai (I, 265), Beyhaki (IV, 68) ve başkaları Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir. Senedi Buhari ve Müslim'in şartına göre sahihtir. )

 

[4] (Hadisi Buhari (III, 94), Müslim, Beyhaki (IV, 67), Ebu Said el-Hudri (r.a)'dan rivayet etmişlerdir.)

 

[5] (Hadisi Nesai (I, 264), Abdullah b. Amr'dan hasen bir senedle rivayet etmiştir.

 

[6]  Hadisi Müslim (III, 37), Beyhaki (IV, 65) ve Ahmed (VI, 309) rivayet etmişlerdir.

 

[7] (Hadisi Buhari (III, 114, IX, 400-401) rivayet etmiştir.)

[8] Bu hadisi Tayalisi (no: 2056)'da rivayet etmiş, anlatım ona aittir. Onun rivayet ettiği yolla Beyhaki (IV, 65-66), İbn Hibban (725), Ahmed (III, 105-106, 181, 196, 278 ve 290)'da rivayet etmişlerdir. Bütün fazlalıklar -ileride geleceği üzere- ona aittir. Ayrıca Buhari (III, 132-133), Müslim (VI, 174-175) muhtasar bir şekilde ve sadece çocuğun vefatı olayı kadarı ile rivayet etmişlerdir. Nesai (II, 87)'de başından bir bölüm rivayet etmiştir. İlk fazlalık ona aittir. Altıncı, sekizinci, onbeşinci ve onaltıncı fazlalıklar Buhari'ye, ondokuzuncu, ikinci ve yirminci fazlalık Müslim'e diğerleri ise -az önce geçtiği üzere- Ahmed'e aittir.

 


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol