Kur'an ve Sünnet
   
 
  ÖLÜNÜN KEFENLENMESİ

ÖLÜNÜN  KEFENLENMESİ:

-33- Ölünün yıkanması işi bitirildikten sonra kefenlenmesi icab eder.

 

Çünkü Peygamber (s.a) devesinin düşürüp boynu kırılan ihramlı kimse ile ilgili hadiste:

 

"...Ve onu kefenleyiniz..." diye bunu emretmiştir.[1]

    

 

-34- Kefen yahut kefenin bedeli ölenin malından verilir.

 

İsterse geriye bundan başka bir şey bırakmamış olsun. Çünkü Habbab b. el-Eret'in rivayet ettiği hadis bunu gerektirmektedir. O dedi ki:

 

"Rasûlullah (s.a) ile birlikte Allah yolunda Allah'ın rızasını arayarak hicret ettik. Bundan ötürü ecrimizi verecek olan Allah'tır. Bizden herhangi bir kimse kendi ecrinden hiçbir şey yemeden geçip gitti. Bunlardan birisi de Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhud günü öldürüldü. Çizgili bir kumaş dışında ona ait hiçbir şey bulunmadı. (Bir rivayette: ...Hiçbir şey bırakmadı). Onun başının üzerinden koyduğumuz vakit ayakları dışarıda kalırdı. Ayaklarının üzerinden koyduğumuz vakit başı dışarıda kalırdı. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: Onunla başından itibaren onu örtünüz. (Bir rivayette onunla başını örtünüz) ve ayakları üzerine izhir otunu koyunuz. Kimimizin de mahsulleri olgunlaştı, meyve verecek hale geldi. İşte o da o meyveleri toplamaktadır."[2]

 

    

 

-35- Kefenin ölenin bütün bedenini örtecek şekilde uzun ve her tarafını kaplayıcı olması gerekir.

 

Çünkü Cabir b. Abdullah (r.a)'ın hadisi bunu ifade etmektedir:

 

"Peygamber (s.a) bir gün bir hutbe irade etti. Ashabından ruhu kabzedilen ve kefeni yeterince uzun olmayan bir kefen ile kefenlenip geceleyin mezara gömülen bir adamdan sözetti. Peygamber (s.a) kişinin namazı kılınmadan geceleyin kabre konulmasını -insanın bu işe mecbur kalması hali dışında- yasakladı ve Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: "Sizden herhangi bir kimse kardeşini kefenlediği vakit kefenini [eğer gücü yeterse] olabildiğince güzel yapsın."[3]

 

Derim ki: Bilakis bu hadis sahihtir. Çünkü bunun Cabir yoluyla gelen senedi sahihtir."[4] Peki ya ona bir de Ebu Katade hadisi katılırsa ne olur. Sıddiyk Hasen Han da bu hadisin er-Ravdatu'n-Nediyye (I, 164)'de Müslim'de bulunduğunu kaydetmekte ise de bu hususta yanılmıştır.Fazlalık Ahmed'in kaydettiği rivayetlerin birisindedir.

 

İlim adamları şöyle demişlerdir: "Kefenin güzel tutulmasından maksat temizliği, sıkı dokunmuş olması, bedeni örtmesi ve orta halli olmasıdır. Bundan kasıt kefende israf, aşırılık ve oldukça nefis kaliteli olması değildir."

 

Nevevi'nin el-Mecmu (V, 195 ve 197)'de kefenin ölenin hayatta giyindiği elbise türünden olması, ne ondan değerli, ne de ondan değersiz olmasını şart koşması hususuna gelince, kanaatimce bu su götürür bir görüştür. Zira bu görüş delilsiz olmakla birlikte kişinin dünya hayatındaki elbisesi, giyimi çok nefis ya da bayağı olması da mümkündür. Peki bu durumda kefeni nasıl bu kabilden olabilir.

 

-36- Şâyet kefen buna yeterli gelmeyip, vücudun her tarafını örtebilecek kadar bol olmasa onunla baş kısmından itibaren örtülür, açıkta kalan kısmın üzerine bir parça izhir yahut başka türden ot konulur. Bu hususta iki hadis vardır:

 

Birinci hadis : Habbab b. el-Ered'den gelen ve Musab'ın kıssası ile ilgili olan rivayette onun çizgili kumaşı ile ilgili olarak söylediği şu sözlerdir:"Siz o kumaşı baş tarafından itibaren üzerine örtünüz. (Bir rivayette: Onunla baş tarafını örtünüz) ve ayakları üzerine de izhir otunu koyunuz.[5]

    

 

İkinci hadis : Harise b. Mudarrib'den gelmektedir.O şöyle demiştir:"Habbab'ın yanına girdim. [Karın bölgesinde] yedi yere dağlama yaptırmıştı. Dedi ki: Şâyet Rasûlullah (s.a)'ı: "Sizden kimse ölümü temenni etmesin." buyururken dinlememiş olsaydım, hiç şüphesiz ben ölümü temenni edecektim. Kendimi Rasûlullah (s.a) ile birlikte tek bir dirhem sahibi dahi değilken gördüm. Şu anda ise evimin bir tarafında kırkbin dirhem vardır. Sonra ona kefeni getirildi. Onu görünce ağladı ve şöyle dedi: Fakat Hamza'nın siyah beyaz çizgili bir cübbeden başka bir kefeni bulunamamıştı. Bu cübbesi baştarafından konulduğu vakit ayaklarını örtmez, ayakları tarafından konulduğu vakit başını örtmezdi. Ayakları üzerine izhir otu konuldu."[6]

 

-37- Kefenler az gelir, ölüler çok olursa, ölüler topluluğunun tek bir kefene sarılması caizdir.

 

Aralarından daha çok Kur'ân'ı bilenleri kıble tarafında öne geçirilir. Çünkü Enes (r.a)'dan gelen hadiste o şöyle demektedir:

 

"Uhud günü Rasûlullah (s.a) Hamza b. Abdu'l-Muttalib'in yanından geçti. Burnu kesilmiş, organları parçalanmıştı. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Şâyet Safiye [kendi kalbinde] bundan dolayı rahatsız olmayacak olsaydı [leş yiyen kuşlar onu yesin diye] öylece bırakırdım ta ki yüce Allah onu kuşların ve yırtıcı hayvanların karınlarından biraraya getirip haşredinceye kadar. Sonra onu çizgili bir kumaş ile kefenledi. Bununla başını örttüğü zaman ayakları görünür, ayakları tarafından örtündüğü zaman başı görünür [idi]. Bu sebeble baş tarafını örttü. Onun dışında şehidlerden hiçbir kimsenin namazını kılmadı ve şöyle buyurdu: Bugün ben sizin için bir şahidim. [(Enes) dedi ki: Öldürülenler çoktu. Kefen yapılacak kumaşlar ise azdı. Yine dedi ki:] Üç ya da iki kişi bir kabirde konuluyordu. Peygamber: Hangileri Kur'ân'ı daha çok biliyor diye soruyor ve o lahdde öne geçiriliyordu. Tek bir en ile iki ya da üç kişiyi kefenledi."

 

o             Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) şöyle demektedir:"Hadisin manası şudur: O kefen olarak kullanılacak bir tek kumaşı, bir topluluk arasında paylaştırıyordu. Herbir kişiyi onun bir parçası ile -zaruretten dolayı- kefenliyordu. İsterse bu parça onun sadece bedeninin bir bölümünü örtmüş olsun. Bu açıklamanın doğruluğuna hadisin tamamı (sonraki bölümleri) delalet etmektedir. Çünkü o hangilerinin Kur'ân'ı daha iyi bildiğini soruyor ve onun lahdde öne geçiriyordu. Eğer bu şahısları tek bir beze hep birlikte koymuş olsaydı, -kefenlerin- yeniden çözülüp, tekrar bağlanması sonucuna götürmemesi için önceden (kefenlemeden) hangilerinin (Kur'ân bilmek bakımından) daha faziletli olduğunu sorması gerekirdi."

 

Bu sözleri Avnu'l-Ma'bud (III, 165)'de zikretmiş bulunmaktadır. Bu açıklama doğru olan anlama şeklini gösteriyor. Bunu zahirine göre açıklayanların açıklaması hem hatalıdır, hem de kıssanın anlatımına -İbn Teymiye'nin açıkladığı gibi- uymamaktadır. Bundan daha da ileri derecede doğrudan uzak olan açıklama şekli ise "tek bir bez"in anlamı tek bir kabirdir diyenlerdir. Çünkü zaten hadiste açıkça tek bir bezden sözedilmektedir. Bunun tekrar iade edilmesinin anlamı olmaz. »[7] 

 

   

 

-38- Şehidin üzerinde iken öldürüldüğü elbiselerinin çıkartılması caiz değildir. Bu elbiseler üzerinde olduğu halde defnedilir.

 

Çünkü Peygamber (s.a) Uhud'da öldürülenler hakkında şöyle buyurmuştur: "Onları elbiseleri ile sarıp sarmalayınız."[8]

 

-39- Bununla birlikte şehidin üzerindeki elbiselerin üzerinden bir ya da daha fazla bir bezle kefenlenmesi müstehabtır.

 

Nitekim Rasûlullah (s.a) Mus'ab b. Umeyr ile Hamza b. Abdu'l-Muttalib'e böyle yapmıştır. Her ikisine ait olaylar da 34, 36 ve 37. meselede geçmiş bulunmaktadır. Bu hususta iki olay daha vardır:

 

Birincisi: Şeddad b. el-Hâd'dan rivayet edilmektedir:"Bir bedevi adam Peygamber (s.a)'a gelip ona iman etti ve ona uydu. Sonra ona: Seninle beraber hicret edeyim dedi. Peygamber (s.a) onu ashabından birisine tavsiye etti. [Hayber] gazvesinde Peygamber (s.a) [o gazvede] bir şeyler ganimet aldı. Ganimeti paylaştırdı, o bedeviye de payını ayırdı. Ona ayırdığı payı arkadaşlarına verdi. Çünkü o, onların arkalarını koruyuculuğunu yapıyordu. Yanlarına gelince ona payını verdiler. Bu ne oluyor dedi. Arkadaşları: Peygamber (s.a) sana pay ayırdı dediler. Bu malı alıp Peygamber (s.a)'ın yanına gelip:

 

Bu ne diye sordu. Peygamber: Onu pay olarak sana verdim diye buyurdu. Adam: Ben bunlar için sana uymadım fakat sana -boğazına işaret ederek- burada bana bir ok atılıp öleyim diye ve bunun sonucunda cennete gireyim diye sana tabi oldum dedi. Peygamber (s.a) eğer sen Allah'a karşı doğru söylüyor isen o da sana istediğini verecektir diye buyurdu. Aradan kısa bir süre geçti, sonra düşman ile çarpışmaya giriştiler. Taşınarak Peygamber (s.a)'a getirildi. İşaret ettiği yerde ona bir ok isabet etmişti.

 

Peygamber (s.a) bu o mudur diye sordu, onlar evet dediler. Peygamber: Allah'a doğru söyledi, Allah da ona istediğini verdi diye buyurdu. Sonra Peygamber (s.a) onu kendi cübbesi ile kefenledi. Sonra önüne geçirdi ve namazını kıldı. Kıldığı namazda açıkça duyulan sözleri arasında şunlar da vardı: "Allah'ım bu senin kulundur. Senin yolunda hicret etmek üzere çıktı. Şehid olarak öldürüldü ve ben de buna şahitlik ediyorum."[9]

 

 

İkinci rivayet: ez-Zübeyr b. el-Avvam (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Uhud gününde bir kadın koşarak geldi. Az kalsın ölülerin yanına varıp, onları görecekti. (ez-Zübeyr) dedi ki: Peygamber (s.a) onları görmesinden hoşlanmadığından: Kadına dikkat edin kadına diye buyurdu. (ez-Zübeyr) dedi ki: Dikkatle bakınca onun annem Safiye olduğunu anladım. Ona doğru koşup gittim, ölülerin yanına varmadan önce ona yetiştim. (ez-Zübeyr) dedi ki: Göğsüme vurup beni itti. Güçlü kuvvetli bir kadındı.

 

Benden uzak dur, duracak bir yeri olmayasıca dedi. Ben: Rasûlullah (s.a) senden durmanı istedi dedim. O da durdu. Beraberindeki iki bezi çıkardı ve şöyle dedi: Bu iki bezi kardeşim Hamza için getirdim. Onun öldürüldüğü haberini aldım. Bu ikisiyle onu kefenle. (ez-Zübeyr) dedi ki: O iki bezi onlarla Hamza'yı kefenleyelim diye getirdik. Yanıbaşında ensardan öldürülmüş bir adam daha vardı. Hamza'ya yapılanların bir benzeri ona da yapılmıştı. Hamza'yı iki bez ile kefenlerken ensarinin kefensiz kalmasından haya ettik ve bunu kendimize yediremedik. O bakımdan: Hamza'ya bir bez, ensariye bir bez olsun dedik. Bezleri birbirleriyle ölçtük, biri diğerinden daha büyüktü. Aralarında kura çektik, herbirisini kurada kendisine çıkan beze kefenledik." »[10] 

  

 

-40- İhramlı kimse ise içinde öldüğü iki ihram bezi ile kefenlenir.

 

Çünkü Peygamber (s.a) devesinin düşürüp, boynunu kırdığı ihramlı kimse hakkında şunları söylemiştir:  "...Onu [ihram için giydiği] iki bez ile kefenleyiniz..."[11]

 

                 

 

-41- Kefende bazı hususlar müstehabtır:

 

a. Beyazlık: Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:  "Beyaz elbiseler giyiniz. Çünkü onlar sizin elbiselerinizin en hayırlılarıdır. Ölülerinizi de onunla kefenleyiniz."[12]

 

                                  

 

b. Kefenin üç bez olması. Çünkü Aişe (r.anha) şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a) pamuktan oldukça beyaz Yemen dokuması üç bez ile kefenlendi. Bunlar arasında kamiys (gömlek) da, sarık da yoktu. [Bunların içine özel bir şekilde yerleştirildi.]"[13]

 

                          

 

c. Bu bezlerden birisi eğer imkan olursa çizgili olur. Çünkü Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi birisi ölür de bir imkan bulursa çizgili bir bez ile kefenlensin."[14]

  

"Her kim bir genişlik bulursa, çizgili bir bez ile kefenlensin."Şunu bilelim ki bu hadis ile beyazlık hakkındaki birinci hadiste geçen: "Onunla ölülerinizi kefenleyiniz" lafızları arasında bir tearuz (çatışma) yoktur. Çünkü ilim adamları tarafından bilinen pekçok cem' (farklı rivayetleri birarada yorumlama) şekillerinden birisi ile hadisler arasında uyum sağlamak mümkündür. Şu anda bu yollardan ikisi hatırıma gelmektedir:

 

Birinci yol: Çizgili kumaş aynı zamanda beyaz olur ve çoğunlukla beyaz hakim renk olur. O vakit birinci hadis bunu kapsar. Çünkü herşeyde muteber olan onda çoğunlukla bulunana göredir. Bu da kefenin tek bir bez olması halinde sözkonusudur. Şâyet birden çok bez olursa, bu rivayetleri bir arada yorumlamak daha kolaydır, bu da bir sonraki yorum şeklidir.

 

İkincisi: Bir kefen bezi çizgili olur, diğerleri beyaz olur. Böylelikle her iki hadisle bir arada amel edilmiş olur. Hanefiler de böyle demiştir. Onların delilleri de bu hadistir. Yoksa Hafız'ın Ebu Davud'a nisbet ettiği Cabir (r.a)'dan rivayet olunan Peygamber (s.a) iki beze ve çizgili bir bez ile kefenlendi dediği ve hakkında senedi hasendir değerlendirmesini yaptığı hadis değildir. Çünkü onlar bu hadisi delil kullanmamışlardır. Hatta bu hadis Ebu Davud'da yoktur. Aksine Ebu Davud'da yer alan Aişe (r.anha)'dan gelen hadis olup, bu da ikinci hadistir. Orda şöyle demektedir: Çizgili bez getirildi, onu geri çevirdiler ve onunla Peygamberi kefenlemediler. Şâyet Ebu'z-Zübeyr'in anânesi (an lafzını kullanarak rivayet etmesi) olmasaydı, senedi sahihtir fakat ondan önceki hadisle de sıhhat derecesine ulaşır.

 

d. Kefenin üç defa tütsülendirilmesi. Çünkü Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ölüyü tütsülendirecek olursanız, onu üç defa tütsülendiriniz." [15]

 

                

 

Ancak bu hüküm ihramlı olan kimseyi kapsamaz. Çünkü Peygamber (s.a) devesi tarafından düşürülüp, boynu kırılan ihramlı sahabi hakkında: "...Ve ona hoş koku sürmeyiniz..." diye buyurmuştur. Bu hadis tahriciyle beraber bütünüyle onyedinci mesele "d" fıkrasında geçmiş bulunmaktadır.

 

-42-  Kefende aşırıya kaçmak da, üç bezden fazla kullanmak da caiz değildir.

 

Çünkü bu durum Rasûlullah (s.a)'ın -az önce bir önceki meselede geçtiği üzere- kefenlenmesi şekline muhaliftir. Bu yolla ayrıca mal boşa harcanmaktadır. Malın boşa harcanması ise yasaktır. Özellikle hayatta olanın mala olan ihtiyacı daha fazladır. Rasûlullah (s.a) da şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah sizin için üç şeyi hoş görmemiştir: Dedikodu, malı boşa tüketmek ve çokça soru sormak."[16]

"Kefen bezlerini çok kullanmak ve pahallı olanlarını seçmek övülmeye değer bir davranış değildir. Çünkü bu hususta eğer şer'î hüküm varid olmasaydı, kefene para vermek, malı boşa harcamak olurdu. Çünkü ölünün ondan bir faydası yoktur. Bundan hayatta olana da bir fayda gelmemektedir. Ebu Bekir es-Sıddiyk -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'ın şu sözleri ne kadar güzeldir: "Yeni elbise hayatta olana daha bir yakışır." O elbiselerinden birisinin kendisine kefen olarak kullanılmasını isterken ona: "Bu eski bir bezdir." denilmesi üzerine söylemiştir."

 

-43-  Kadın da bu hususta erkek gibidir.

 

Çünkü aralarında fark gözetmeyi gerektirecek bir delil bulunmamaktadır."[17]

 

Sakifli Kaif kızı Leyla'nın rivayet ettiği Peygamber (s.a)'ın kızının beş kefen bezine sarıldığına dair hadis ise sened bakımından sahih değildir. Çünkü onun senedinde Sakifli Nuh b. Hakim vardır. Bu da Hafız İbn Hacer'in ve başkalarının söylediği gibi meçhul bir ravidir. Ayrıca bunda Zeylai, Nasbu'r-Ra'ye (II, 258)'de açıkladığı bir başka illet daha vardır.

Bazılarının Peygamber (s.a)'ın kızı Zeyneb'in yıkanması ile ilgili daha önce kaydettiğimiz kıssada ekledikleri: "Biz de onu beş bez ile kefenledik" lafzına gelince, bu ed-Daife (5844)'de tahkik ettiğim üzere şaz ya da münker bir rivayettir.

 

 

 

 

 

*   *   *   *   *   *   *

 

Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.

 

VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN

 

 



[1] Hadis Buhari ve Müslim tarafından rivayet edilmiş olup, daha önce III. bölüm "e" fıkrasında geçmiş bulunmaktadır.

 

[2] Hadisi Buhari (III, 110), Müslim (III, 48) -anlatım ona ait- İbnu'l-Carut, el-Münteka (260), Tirmizi (IV, 357) -sahih olduğunu belirterek-, Nesai (I, 269), Beyhaki (III, 401), Ahmed (VI, 395) -ikinci rivayet ona ve Tirmizi'ye ait- rivayet etmişlerdir. Bunun bir bölümünü Ebu Davud (II/14, 62)'de Mus'ab hakkındaki: "Uhud günü öldürüldü..." ifadelerini nakletmiştir. Üçüncü rivayette ona aittir. Bu hususta Abdu'r-Rahman b. Avf'tan gelmiş rivayette vardır ki bunu da Buhari ve başkaları kaydetmişlerdir.

 

[3] Hadisi Müslim (III, 50), İbnu'l-Carut (268), Ebu Davud (II, 62) ve Ahmed (III, 295, 329) rivayet etmişlerdir. Hadisin son cümlesini de Tirmizi (II, 133) ve İbn Mace'de Ebu Katade'nin rivayeti olarak zikretmişler, Tirmizi: "Hasen bir hadistir" demiştir.

[4] Bunun Cabir'den gelen bir başka rivayet yolu daha vardır. Bunu ve bundan öncekini Hakim, el-Müstedrek (I, 369)'da rivayet etmiştir. Senedi sahihtir.

 

[5] Hadis Buhari ve Müslim tarafından rivayet edilmiş olup, tamamı 34. meselede kaydedilmiş bulunmaktadır.

 

[6] Hadisi Ahmed (VI, 395) bu mükemmelliğiyle rivayet etmiştir. Senedi sahihtir. Tirmizi ise "sonra kefeni getirildi..." ifadeleri olmadan rivayet etmiş olup, "hasen, sahih bir hadistir" demiştir. Buhari, Müslim ve başkaları bir başka yoldan ölümü temenni etmenin yasaklandığını rivayet etmişlerdir. Bu hadisin Enes'in rivayet ettiği bir şahidi daha vardır. İnşaallah bunu bir sonraki meselede zikredeceğiz.

[7] Hadisi Ebu Davud (II, 59), Tirmizi (II, 138-139) -hasen olduğunu belirterek- İbn Sad (c. 3, k. 1, s. , Hakim (I, 365-366) -anlatım ona ait- ondan naklen Beyhaki (IV, 10), Ahmed (III, 128), Taberani (el-Kebir, I, 7 ve II, 2), Ebu Nuaym, el-Hilye (IX, 26) -fazlalıklar onun- rivayet etmişlerdir. Hakim: "Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş ve Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Ancak hadis daha önce 32. meselede de geçtiği üzere sadece hasen bir hadistir.

 

[8] Hadisi Ahmed (V, 431) bu lafız ile rivayet etmiştir. Ona ait bir başka rivayette: "Kanlarıyla onları elbiselerine sarıp sarmalayınız" şeklindedir. Nesai de (I, 282) böylece rivayet etmiş, Şevkani (IV, 34)'de bunun Ebu Davud tarafından rivayet edildiğini söylemiş ancak yanılmıştır. Bu hususta Cabir, Ebu Berze ve Enes'den de gelmiş rivayetler vardır. 32. mesele 1, 2, ve 3. hadislere bakabilirsiniz.

 

[9] Hadisi Abdu'r-Rezzak (9597), Nesai (I, 277), Tahavi, Şerhu Meani'l-Asar, (I, 291), Hakim (III, 595-596), Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra (IV, 15-16) ve Delailu'n-Nubuvve (IV, 22)'de rivayet etmişlerdir.Derim ki: Hadisin senedi sahihtir. Bütün ravileri Müslim'in şartına uygundur. Şeddad b. el-Hâd bundan müstesnadır. Onun herhangi bir rivayetini zikretmemiştir fakat bunun zararı da yoktur. Çünkü o bilinen bir sahabidir.  Şevkani, Neylu'l-Evtar (III, 37), Nevevi, el-Mecmu' (V, 565)'deki ifadelerine uyarak tabiînden olduğunu söylemiş ise de bu açık bir yanılmadır. Buna kanmamak gerekir.

[10] Ahmed (1418) anlatım ona ve hasen bir sened ile rivayet etmiştir. Beyhaki (III, 401) senedi de sahihtir.

 

[11] Bu hadis tamamıyla üçüncü bölüm e fıkrasında geçmiş idi. Buradaki fazlalığı Nesai rivayet ettiği gibi, Taberani de el-Mucemu'l-Kebir (k. 165/2)'de Amr b. Dinar'dan, o İbn Cübeyr'den, o İbn Abbas'tan diye iki rivayet yoluyla nakletmişlerdir. Bu da sahih bir seneddir.

 

[12] Hadisi Ebu Davud (II, 176), Tirmizi (II, 132) -sahih olduğunu belirterek-, İbn Mace (I, 449), Beyhaki (III, 245), Ahmed (3426), Dıya el-Makdisi, el-Muhtare (60/229/2), İbn Abbas'tan rivayet etmişlerdir. Hakim: "Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş, Zehebi bu hususta ona muvafakat etmiştir. Hadis dedikleri gibidir. Ayrıca Semura b. Cündub'un rivayet ettiği bir hadiste buna şahidlik etmektedir.  Bu hadisi Nesai (I, 268), İbnu'l-Carut (260), Beyhaki (III, 402-403) ve başkaları rivayet etmişlerdir. Derim ki: Bunun da senedi Hakim, Zehebi ve Hafız, Fethu'l-Bari (III, 105)'de dedikleri gibi sahihtir.

 

[13] Hadisi Kütüb-ü Sitte, İbnu'l-Carut (259), Beyhaki (III, 399), Ahmed (VI, 40, 93, 118, 132, 165, 192, 203, 221, 231, 264)'de -fazlalıkta ona aittir- rivayet etmişlerdir. Bu rivayet kefen bezlerinin ilikli olmadıklarına, gömlek şeklinde olmadıklarına açıkça delalet etmektedir. Böyle olduklarına dair varid olan hadis ed-Daife (5909)'da açıkladığım gibi münker bir rivayettir.

 

[14] Bunu Ebu Davud (II, 61)'de onun rivayet yoluyla Beyhaki (III/403), Vehb b. Münebbih, o Cabir'den (Peygamber efendimize) merfu olarak rivayet etmişlerdir. Derim ki bu bana göre sahih bir senettir. el-Mizzi'ye göre de böyledir. Ancak Hafız (İbn Hacer) et-Telhis (V, 131)'de şöyle demektedir: "Hadisin senedi hasendir." Derim ki: Hadisin Ahmed (III, 319) tarafından rivayet edilen Ebu'z-Zübeyr'den, o Cabir'den diye şu lafızla bir başka rivayet yolu daha vardır.

 

[15] Hadisi Ahmed (III, 331), İbn Ebi Şeybe (IV, 92), İbn Hibban, Sahih (752-Mevarid), Hakim (I, 355), Beyhaki (III, 405)'de rivayet etmişlerdir. Hakim: "Müslim'in şartına göre sahihtir demiş. Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Hadis dedikleri gibidir. Nevevi de el-Mecmu (V, 196)'de bu hadisin sahih olduğunu belirtmektedir.

 

[16] Hadisi Buhari (III, 266), Müslim (V, 131), Ahmed (IV, 246-249-250-254)'de Muğire b. Şube yoluyla rivayet etmişlerdir.Hadisin Ebu Hureyre (r.a) tarafından rivayet edilen bir şahidi de bulunmaktadır. Bunu Müslim rivayet etmiştir. Bu münasebetle büyük ilim adamı Ebu't-Tayyib'in er-Ravdatu'n-Nediyye (I, 165)'de söylediklerini nakletmeyi uygun görüyorum:

 

[17] Peygamber (s.a)'ın beş beze sarılarak kefenlendiğini belirten hadis de münker bir hadistir. Bunu tek başına (münferiden) kötü hıfz (su-i hıfz) ile nitelendirilmiş kimse(ler) rivayet etmiştir. Bunun için bk. Nasbu'r-Ra'ye, II, 262-262

 

  


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol