Kur'an ve Sünnet
   
 
  Hükmi İslâm

Hükmi İslâm

 

Hükmî İslâm'la (hükmen Müslüman olmakla) nitelenen bu kişinin -Allah daha iyi bilir-, durumu zahiren şu şekildedir:

Tevhit görünümündedir. Şirkten uzak olarak farzları yerine getirmektedir. Ne var ki bu kişi ne yaptıklarına bir sevap ve ne de terkettiklerine bir ceza ummaktadır. Bu kişi sadece koyu bir taklitle atalarına uyarak bu İslâm'ı icra etmektedir. Ki aslında bunu yaparken onların övgüsünü (sevab) ümit etmekte ve onların cezasından (ikab- kızma) korkmaktadır. Eğer çevresinde atalarında böyle bir durum olmasaydı, bunları da yapmaz terkederdi. Bu ise kınanmış olan taklittir. Esasen bu, hiçbir delil ve belge olmadan başkasının dediklerini kabul etmektir. Yani hakta taklit edip şeriki olmayan bir Allah'a teslim olanın tam tersinedir.

Çünkü berikinin aksine bu, Allah'ın dinidir. O'nun sevabını ummakta, O'nun ikabından sakınmaktadır. Nebisi'ne uyması gerektiğine inanmakta, sorup soruşturmakta ve araştırmaktadır. Keza bu kişi, dünya ve ahirette Allah'ın rızasını sağlayacak birini taklit etmektedir; belirtilen dine, söz konusu din her ne olursa olsun, atalarının dini olduğundan dolayı uymamaktadır. Her ne kadar taklit ettiği meselelerin delillerini bilmese de bu kişinin Müslüman olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Hem de bidatçı olanlar dışında ümmet arasında herhangi bir ihtilaf olmaksızın. Kaldı ki onların böylesi bir konuda ihtilaf etmelerinin de bir kıymeti yoktur.

Şimdi birincisi atalarının dinini araştırmakta, onlara tabi olmakta ve bunun yanında Allah'ın dini ile örtüşüp örtüşmediğini ve bunda isabetli olup olmadığını da önemsememektedir. Bu mukallit bir insandır.

İkincisi ise araştırıyor, hem de Allah'ın dinini ve nebisine uymayı. Bu kişi de mukallittir. Lakin bu, hem zahir ve hem de batın olarak İslâm'ı gerçekleştirmiştir.

Birincisi ise İslâm'ı yalnızca zahirde gerçekleştirmiştir. Tabi ki nakzedecek birşey işlemedikçe. Ne var ki İslâm'ı batın olarak gerçekleştirmemiştir. Buhari'deki hadis bunu anlatıyor. Allahu alem.

"Münafık ve kâfire denir ki:

"Sen bu adam hakkında ne diyordun? O da ben bilmiyorum, der. İnsanlar ne diyorduysa ben de onları söyledim."

Hafız diyor ki:

Bunda itikatta taklit etmenin kınanması vardır. Çünkü şöyle diyen kişi kınanmaktadır: Ben insanların bir şeyler dediğini duydum ben de onları dedim." (Feth'ul-Bari, 3/284 *Buhari Terc., 3/1298)

Esasen daha önce İbni Teymiye'nin de kendisinden bahsettiği, bu kimsedir. İbni Teymiye'nin sözü şudur:

Atalarını ve büyüklerini taklit ederek bu sözü söyleyene şefaat etmezler.

Kesin olarak bilindiği gibi, münafık, insanların Muhammed Allah'ın elçisidir dediklerini duyar ve o da tekrarlar. Ne var ki o bunu, insanlara ayak uydurarak büyükler ve ataların kınama ve yermesinden dolayı söylemektedir! Eğer insanlar, Müseylemet'ul-Kezzab'ın -Allah'ın laneti üzerine olsun- resul olduğunu söyleselerdi bunlar da onlara uyarak aynısını söylerlerdi.

Grubun biri açıkça şöyle diyor:

O Allah'ın elçisidir. Fakat aynı kişiler batınen onun elçiliğinin geçersizliğine inanıyor. Bunlar bir münafık tipidir. Hadis ise bütün münafık tiplerini kapsıyor. Allah daha iyi bilir.

 

Bu anlatılanlardan çıkarılacak sonuç şudur:

 

Bilgi ve yakin olmadan zahir olarak İslâm'ı gerçekleştiren bu kişi, şirkten uzaklaşması ve zahirde İslâm hükümlerine uymasına rağmen, necat bulamamaktadır.

Böyle iken, kelime-i şehadet'in ne anlama geldiğini bilmeyen ve aynı zamanda şirke bulaşan bir kişi, hele bu kişi şirki işliyor, onu tasvip edip ona çağırıyor, keza müntesiblerini dost ediniyor, ilaveten tevhitten hoşlanmıyor, onu terk edip insanları ondan alıkoyarak müntesiblerine düşmanlık ediyorsa işte böylesi birinin durumu nasıl olur?


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol