Kur'an ve Sünnet
   
 
  Tevhidin Özü Allah’a Dair Bilgi (Marifet)tir

Tevhidin Özü Allah’a Dair Bilgi (Marifet)tir

 

2. Hadis:

Buhari ve Müslim'de (r.a) geçtiğine göre İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir:

Resulullah, Muaz b. Cebel'e, onu Yemen'e gönderirken şöyle dedi:

"Şüphesiz sen ehli kitap bir kavme gidiyorsun. Onlara vardığında kendilerini Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şehadet etmeye çağır. Onlar bu noktada sana itaat edecek olurlarsa, onlara Allah'ın kendilerine hergün beş vakit namazı farz kıldığını haber ver...'' *(Bkz. Buhari Terc., 3/(l 174)-1321-l384-1423, 16/7247; Tecrid, H. No: 686, 5/3; Kütüb-i Sitte, 7/327; Müslim Terc., 1/173-181)

Hafız, Ruh b. Kasım'ın ondan yaptığı rivayette şu vardır, demektedir:

"Onları ilkin çağıracağın şey Allah'a ibadettir. Allah'ı bilince"

Fadl b. el-Ala'nın ondan yaptığı rivayette ise şöyledir:

"Allah 'ı tevhit edinceye kadar. Bunu bildiklerinde...''

Bütün bunlarda Allah'a ibadetten murat, O'nun tevhit edilmesidir. Tevhit edilmesiyle de O'nun bir olduğu ve nebisinin risaletine şehadet edilmesi gerektiği kastedilir.

Nitekim başlangıçta da böyle olmuştur. Çünkü bunlar dinin esası olup diğer dini gereklerin hiçbiri bunlarsız sahih olamaz. Buna göre onlardan kim muvahhit değilse ona teklif, şehadetlerin ikisini de kapsayacak şekilde muayyen olarak yöneltilir. Muvahhit olana ise teklif, vahdaniyet ile risaleti ikrar arasında olur. Her ne kadar şirki yahut onu doğuran şeyleri gerektiren hususlara inanıyor iseler de. Mesela Üzeyr'in elçiliğini iddia eden yahut teşbihe inanan birisi gibi. Bu kimselerin itikatlarında terkedilmesi gereken şeyleri nefyetmek için öncelikle tevhide çağırılmaları gerekir. Ulemadan şöyle diyenler de bununla istidlal etmiştir:

Şüphesiz İslâm dinine muhalif her dinden teberri edilmesi şart koşulamaz. Şöyle diyenlerin tersidir bu:

Şüphesiz bir şeye kâfir olan mutlaka onun dışında bir şeye mümindir. Bu kişi kendisini kâfir kılan bu itikadından vazgeçmedikçe İslâm'a giremez. Buna cevap şudur:

Şüphesiz şehadeteyne inanmak aynı zamanda teşbih düşüncesini de Üzeyr'in nübüvveti iddiasını da başka şeyleri de terketmeyi gerektirir. Ve sadece bununla yetinilir.

Ayrıca bununla, İslâm'da sadece "La ilahe illallah" şehadetiyle yetinilemeyeceği ve bunun yeterli olmadığı sonucu çıkarılmıştır. Ta ki buna Muhammed'in (s.a.v) elçiliğine şehadet ekleninceye kadar. Bu, cumhurun görüşüdür. Bazıları, ilkiyle de Müslüman olunur, akabinde ikincisi teklif edilir, demiştir. Bu ihtilafın yansıması irtidat hükmünü vermede ortaya çıkıyor.

"Onlar bu hususta sana itaat ederlerse" yani şehadet edip boyun eğecek olurlarsa. Huzeyfe'nin rivayetinde;

"Şayet onlar buna icabet ederlerse",

el-fazl b. el-Ala'nın rivayetinde ise

"Bunu bilip anlamalarından sonra" şeklindedir.

Burada 'etae' (itaat etti) fiili, geçişli (müteaddi) olması için, lam ile getirilmiştir. Her ne kadar 'inkade' (boyun eğdi) manasını verebildiği için bizatihi kendi haliyle müteaddi olabiliyorsa da. Bu hadislerle ehli kitabın Allah'ı bilmedikleri ve tanımadıkları istidlal edilmiştir (sonucu çıkarılmıştır). Her ne kadar Allah'a ibadet ediyor ve O'nu tanıdıklarını gösteriyorlarsa da. Lakin derin alimler şöyle demiştir:

Allah'ı yaratığına benzeten, O'na el ve çocuk nisbet eden kişiler O'nu tanımamıştır. Dolayısıyla mabudları o ibadet ettikleri şey olup, Allah diye nitelendirseler bile esasen Allah değildir." (Feth'ul-Bari, Kitab'üz-Zekât, 3/418-420)

Şeyh Abdülaziz b. Baz geçen cümlelere yaptığı önemli yorumunda diyor ki: -ki bu yorum kitabın hamişinde mevcuttur-

Şüphe yok ki, kim Allah'ı yaratığına benzetirse ya da O'na çocuk isnat ederse bu kişi O'nun (c.c) hakkında cahildir, demektir. O Allah'ı gereği gibi taktir etmemiştir. (Zümer 29/67; Hac 22/74)

Çünkü O (c.c) benzeri olmayandır. (Şura 42/11)

Ne bir eş ve ne de bir çocuk edinmiştir. (Enam 6/101; Cin 72/3)

O'na el izafesine gelince, bu biraz açıklamayı gerektirir. Kim O'na bunu izafe ederken yaratılanların eli gibi düşünerek yaparsa o sapık bir müşebbihedir. Fakat kim de bu noktada yaratıklarına benzetme yapmaksızın celaline uygun olarak nisbet ediyorsa bu doğru bir davranış olup bunun bu şekilde Allah için isbatı vacibdir. Nitekim Kur'an bundan bahsetmiş ve sünnet de tekrarlamıştır. Bu ehli sünnetin görüşüdür. Dikkat edilsin. Başarı Allah'tandır."

İbret ve faidelerle dopdolu olan bu nakillerden anlaşıldığı gibi şüphesiz tevhit ve risalete şehadet etmek evet bunların ikisi de dinin aslıdır. Bunlarla başlamak şarttır. Çünkü bunlarsız hiçbir şey sahih olamaz.

Şüphesiz tek ve kahhar olan Allah'ın bir takım sıfatları vardır. O'nun zatı bunlarsız düşünülemez. Nitekim ilahlığın mefhumu da bu sıfatlarda kaimdir. Kim bu uluhiyete cahil kalırsa Allah hakkında cahil kalmış (ve O'nu gereği gibi takdir edememiş) olur. Dolayısıyla O'na şirk koşar. Bunun zıddını iddia etse de. Böylece onun gerçek mabudu Allah'tan başkası olmuş olur. Biz Müslümanlar böylesi bir mabuddan teberri ediyoruz. Ayette şöyle deniyor:

"(Ya Muhammedi) De ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam." (Kâfirun 109/1-2)

Nevevi, bu hadise yaptığı yorumda Kadı İyaz'dan naklen diyor ki:

Bu onların Allah'ı tanımadıklarını gösterir. Bu ileri gelen mütekellimlerin Yahudi ve Nasara hakkındaki görüşüdür:

Onlar Allah'ı (c.c) tanımıyorlar (arif olmak). Velev ki O'na ibadet ediyor ve O'nu tanıdıklarını belirtiyorlarsa da. Çünkü onlardan buna dair şeyler duyulmaktadır. Her ne kadar akıl, resulü yalanlamayı, Allah'ı (c.c) tanımaya engel görmüyorsa da. Yahudiler'den Allah'ı benzeten ve tecsim edenler Allah'ı tanıyamamıştır. Ya da beda (görüş değiştirmek) fikrini O'na caiz gören yahut onlardan kendisine çocuk nisbet edenler keza Nasara'dan O'na eş, çocuk nisbet edip O'na hulul, intikal ve imtizacı caiz görenler, ayrıca Mecusi ve Seneviyye'den (hayır ve şer ilahları olduğunu kabul eden fırka) O'na uygun olmayan sıfatlar nisbet eden, aralarından şerik ve meanid izafe edenler, bütün bunlar O'nu gereği gibi taktir etmemişlerdir. Bunların ibadet ettiği bu mabudları, Allah değildir. Velev ki böyle isimlendirseler bile. Çünkü bu mabudları, bir mabudun mutlaka muttasıf olması gereken sıfatlarla mevsuf değildir. Şu halde onlar Allah'ı (c.c) tanımış olamazlar. Bu husus aydınlanmış ve ben de bunu esas almışımdır. Nitekim ben, bunun manasını geçmiş şeyhlerimizde de gördüm. Mesela Ebu İmran el-Farısi bütün Kayravan halkının önünde onlar bu konuyu tartışırken bu şekilde izah etmiştir. Kadi İyaz'ın ifadesi bitti. (Nevevi Şerhi, 1/199-200 *Müslim Terc., 1/175; Tecrid, 5/8)


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol