Kur'an ve Sünnet
   
 
  BİRİNCİ DERS

BİRİNCİ DERS

 

İmam Ebu Ca’fer et-Tahavî el-Hanefî el-Mısrî rahmetullahi aleyh diyor ki:

Bu, ümmet’in fakîhlerinden Ebu Hanîfe en-Numan b. Sabit el-Kûfî, Ebu Yusuf Ya’kub b. İbrahim el-Ensarî ve Ebu Abdillah Muhammed İbnu’l-Hasen eş-Şeybâni’nin Allah onlardan razı olsun, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat[1] akîdesi’ne[2], dinin usûlü ve Allah’a iman konusuna ilişkin görüşlerinin bir açıklamasıdır.

 

1. Allah’ı birlemek hakkında; yine O’nun tevfikiyle diyoruz ki: Allah birdir ve O’nun şerîki yoktur.

 

ŞERH

 

Şerik; bir şeyde hissesi olan kimsedir.

Allahu Teâla her şeyde birdir. Zatında birdir, fiillerinde birdir, isim ve sıfatlarında birdir.

İbadet edilmeye gerçekten layık olup, bu hususta tek hak sahibi oluşunda birdir. Bu sayılanların hiçbirisinde ortağı yoktur. Hakezâ, yaratmasında ve emrinde de şerîki (ortağı) yoktur.

“Yaratma ve emretme O’nun değil midir?” (el-A’raf, 7/54)

“Allah’tan başka gökten ve yerden size rızık veren bir yaratıcı var mı?” (Fâtır, 35/3)

Allah’ın, evrende yarar, zarar, öldürme, diriltme ve bundan başka her türlü tasarruf ve tedbirinde hiçbir ortağı yoktur. Hakezâ O’nun ne isimlerinde ve ne de sıfatlarında ortağı yoktur.

Bir kul, bu şirk türlerinin hepsinden kurtulup bunun aksi ve vacip olan Tevhid’in tüm erkanını yerine getirmek suretiyle, O’nu Rububiyetinde, uluhiyetinde, isimlerinde ve sıfatlarında birlemedikçe, Tevhid tamamlanmaz. Kul hiçbir mahlûku, yalnızca Allah’ın hakkı olan bir sıfatla vasıflandıramaz. O’nu Ulûhiyetinde birler ve ibadetlerin hangi türü ile olursa olsun, O’ndan başkasına ibadet edemez.

“Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım dileriz.” (Fatiha: 1/5)

“Ben, cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (ez-Zariyat: 51/56)

 

2. O’nun misli yoktur.

3. Hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz. Yani hiçbir şey O’na güç yetirip O’nu aciz bırakamaz.

İlah, Ma’bud; kendisine ibadet edilendir. Ancak İlah olan Ma’buddur. Her kişinin ilahı, kendisine ibadet ettiğidir.

4. O’ndan başka ilah yoktur.

 

ŞERH

 

Bu Tevhid’in temel kaidelerindendir. “O’nun benzeri hiç birşey yoktur. O hakkıylar işitendir hakkıyla görendir.” (eş-Sûra: 42/11) diye itikad edilmelidir. O, yarattıklarından hiçbirine benzemez. Yarattıklarının da hiçbiri, O’na ne zatında, ne fiillerinde, ne isimlerinde, ne sıfatlarında ve ne de hukukunda benzemez. Hiçbir şey O’na güç yetirip de O’nu aciz bırakamaz. O, dilediği her şeyi yapmaya kadirdir.

“Bir şeyin olmasını dilediğinde O’nun işi, ona “ol” demekten ibarettir. O da hemen olur.” (Yasin: 36/82)

Hiçbir şey O’na zor gelmez ve hiçbir şey O’nu gücünden edemez:

“Ne göklerde ve ne de yerde, Allah’ı âciz bırakacak hiçbir şey yoktur. O, her şeyi hakkıyla bilendir, her şeye hakkıyla kadirdir.” (Fatır: 35/44)

Bu, O’nun kudretinin tamamı ve kudretinin kemâlindendir. Neyi dilediyse o olmuştur. Neyi de dilememişse o olmamıştır. İşte bu, O’nun Rububiyetinin kemâlindendir.

“O’ndan başka ilah yoktur.” Kelime-i Tevhid işte budur. Bütün Rasûllerin çağrısı da budur:

“Biz her ümmette, Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının diye Peygamber gönderdik.” (en-Nahl: 16/36)

Bunun anlamı, “gerçekte Allah’tan başka ibadet olunmayı hak eden hiçbir ilah yoktur” demektir. Çünkü yaratan ve rızık veren, Malik ve Müdebbir O’dur. Böylece O tek başına, başkası ortağı olmamak şartıyla tüm ibadetlere müstehaktır. O’ndan başka kendisine ibadet edilenlere ise, ancak bâtıl bir yolla ibadet edilmiş olur.

“Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nun dışında taptıkları ise bâtıldan başka bir şey değildir” (el-Hacc: 22/62)

Bunun içindir ki, onlardan hiç biri ne emretme, ne tasarruf hakkına sahip olma, ne de her türlü işi idare etme vb. hiçbir şeye mâlik değillerdir.

Bu sözde, Allah’tan başkasına ibadetin reddi ile, sadece Allah’a ibadetin isbatı vardır. Bu sözden anlaşıldığına göre, Allah’tan başkasına ibadet etmek küfürdür, çünkü ibadetin sadece Allah’a yönelmesi gerekir. Bu Tevhid-i Ulûhiyet’tir.

 

Özet

 

Allahu Teâla hem zatında, hem de isim ve sıfatlarında vahid(bir)dir. İbadet edilmede (ubudiyet) tek hak sahibi olan da yalnız O’dur. Bunların hiç birisinde yarattıklarından birine benzemez. O her şeye gücü yetendir. Hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz ve hiçbir şey O’na zor gelmez. Hâkezâ O’ndan başka hiç kimse ibadet edilmeye müstehak değildir.

 

Konuların Anlaşılması İçin Sorular

 

1. Allah’ın vahdaniyeti ne demektir?

2. Tevhid’in üç çeşidi nedir?

3. Şirkin üç çeşidi nedir?

4. Bütün Peygamberlerin kendisine davet ettiği söz nedir?


 

[1] Ehl-i Sünnet: Sünnet kelimesi lugatta: Yol ve siyer manalarına gelir. Istılahda ise: Rasûlullah’ın yolu ve siyeridir. Bu, ilimde, itikadda, fiil ve sözde Rasûlullah’ın yolu ve izini takib etmektir. Tersi ya da zıddı ise; bid’attır.

Cemaat: Cemaat kelimesi lugatta: Toplanmak, bir araya gelmek manalarına gelir. Bir topluluk herhangi bir şey için toplanıp bir araya gelirse onlara ‘cemaat’ denir.

Bunun zıddı ise, tefrika ve ayrılıktır.

Istılahî manasına gelince: Cemâatü’l-Müslimin, Müslüman topluluklardır ki, bunlar da ümmetin selefleridir. Sahabiler, Tabiin, Tebe-u Tabîin ve kıyamete kadar bunların metodu üzere yürüyenlerdir.

Ehl-i Sünnet Cemaati: Onlar, Rasûlullah’ın, Ashabının ve Tabiinin, Tebe-u Tabii’nin itikad ve ameldeki metod ve çizgisini izleyenlerdir. Onlar Rasûlullah’a tabi oldular ve bid’atten uzak kaldılar. Bizim de bunlara uymamız kurtuluştur, ayrı düşmemiz dalalete düşmemizdir.

İslam’ın milletlerin arasında vasat (dengeli) ümmet oluş gibi, Ehl-i Sünnet Cemaati de mutedildirler. İfrat ve tefritten uzaktırlar. Onlar, Ümmetin yetmiş üç fırkası içinde orta (dengeli) yolu tutan tek fırkadır.

Ehl-i Sünnet’in zıddı ise, Ehl-i Bid’attir. Bunlar beş ana fırkadırlar.

1- Hariciler, 2- Rafiziler, 3- Mürcie, 4- Kaderiye, 5- Cehmiye.

Ehl-i Sünnet’in hikmet vasfına sahip oluşunun göstergesi, Ehl-i Bid’atin aksine, karşısındakilere ilim ve adalet ile hüküm vermesidir.

Ehl-i Sünnet ulemasına göre, Ehl-i Sünnet ıstılahı, Selef-i Salihin ile aynı ölçü ve manadadır. Aynı zamanda onlara Ehl-i Eser ve Ehl-i Hadis de denir. Taife-i Mansura ve Ehl-i İttiba’da onlara verilen adlardandır. Bu hususlar ümmetin selefinin hemen hemen icması ile sabittir.

[2] Akide: Akide, lugatta; Düğüm, sağlam bağ, rabt anlamlarına gelir. Genel manada ise; iddia ile, ısrar ile bağlı olmak anlamına gelir. Toparlamak gerekirse, eğer, insanoğlu tam bir itmi’nan ile neye bağlanırsa, ona akide denir.

İstılahî manası ise: Şeksiz ve şüphesiz, kesin ve huzur-u kalb ile bağlanılan imana ‘akide’ denir.

İslamî ıstılahta akide: Şüphe götürmez şekilde Allah’a, Meleklere, Peygamberlere, Kitaplara, Ahiret Gününe, Kadere ve Rasûlullah’ın haberi ile sabit olan bütün gaybî şeylere, Sahabe-i Kiram’ın icma ettiği hususlara inanmak hakkında kullanılır.

Burada hemen belirtilmesi gereken bir husus şudur. ‘Akide’ kavramı yalın olarak kullanıldığı zaman; yani ‘İslam Akidesi’ denildiği zaman kasdedilen akide, Ehl-i Sünnet Akidesidir. Çünkü, Kitap ve Sünnet üzere olan cemaatin, Ehl-i Sünnet olduğunda icma vardır.

Ancak; Ehl-i Sünnet, akide kavramını farklı kelimelerle de ifade etmiştir. Tevhid, Sünnet, Usuli’d-Din, Fıkhu’l-Ekber, Şerîa, İman, kelimeleri hep ‘akide’ manasındadırlar.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol