Kur'an ve Sünnet
   
 
  ONDOKUZUNCU DERS

ONDOKUZUNCU DERS

 

57. Kıble ehlinden olan bir müslümana işlediği günahtan dolayı, onu helal addetmediği müddetçe kafir hükmünü (tekfir) veremeyiz..

58. Ve imanla birlikte, günah işleyene günahı zarar vermez de demeyiz.

59. Mü’minlerden ihsan sahibi olanları Allah’ın affedip rahmetiyle Cennet’ine koyacağını ümit ederiz. Bununla birlikte onlar hakkında (azap görmeyeceklerine dair) emin olmayız. Onların Cennetlik olacaklarına da şahitlik edemeyiz. Günahkâr olanlarının bağışlanmasını diler, onların akıbetlerinden korkarız ama umutlarını kırmayız.

 

ŞERH

 

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, bir müslümana, küçük olsun büyük olsun haramı helal kılmadıkça kafir hükmü vermez. Ancak bunu kalbinden helal kabul edip onun haram olmadığına inanıyorsa, Allah’ın haram kıldığını helal kıldığından ötürü tekfir olunur. Amelî olarak haramı işlemek, onu helal kabul etmek değildir. Hariciler[1] ise, müslümanı işlediği günahtan ötürü tekfir etmişlerdir.

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, “İmanla beraber günah zarar vermez” demez. Zira bu Mürcie’nin görüşüdür. Sonunda bu günahkârlar hakkında gelen korkutma ayetlerinin yalanlanmasını da beraberinde getirir. Mürcie[2] böyle düşünür; fakat günah imanı eksiltir. Bu günahları işleyen kimselerin imanının zayıflamasından, onların Allah’ın azabına müstehak olmasından korkarız.

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, ihsan sahibi mü’minin Cennet’e gireceğini ümid eder. Eğer bu şekilde ölmüşse, onu müjdeleriz. Fakat buna rağmen onun Allah’ın imtihanına uğramayacağını söyleyemeyiz. Aynı zamanda, onun mutlak olarak Cennet’te olduğuna da güvence veremeyiz. Günahkâr insan için tevbe ve istiğfarda bulunulur. Onun mutlaka Cehennemlik olduğunu da söyleyemeyiz. Zira bu, Allah’ın rahmetinden ümit kesmektir.

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, Kitab ve Sünnet’in belirlediğinin dışında hiçkimse için “Cennet ehlidir” diyemez. Hiçkimse hakkında da nass’larla hakkında açık hükümler olmadıkça “Cehennemliktir” diyemeyiz.

 

60. Her halükârda amellerinin kabul edilip Cennet’e gireceğinden emin olmak ve Allah’ın rahmetinden tamamen ümidini kesmek kişiyi dinden çıkarır. Buna karşılık ehl-i kıble için hak yol, korku ile ümit arasındadır.

61. Kul kendisini imana (İslam’a) sokan bir şeyi inkâr etmedikçe imandan (islamdan) çıkmaz.

62. İman dil ile ikrar ve kalp ile tasdiktir.

 

ŞERH

 

Allah’ın imtihan ve cezasından emin olmak ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmek insanı İslam’dan çıkarır. Allahu Teâla Kitab’ında şöyle buyuruyor:

“Allah’ın rahmetinden kâfir olanlardan başkası ümit kesmez.” (Yusuf: 12/87)

“Allah’ın tuzağından (azabından) hüsrana uğrayan kimselerden başkası emin olamaz.” (el-A’raf: 7/99)

Hak ehlinin yolu bu ikisi arasında orta bir yol tutmaktır. Kulun yapması gereken, Allah’ın azabından korkma ile O’nun rahmetinden ümitvar olma arasında olmaktır.

“Mü’min, imandan ancak onu yıkan bir şeyle çıkabilir. Mesela; imandan olan bir şeyi inkâr etmek, o olmadan imanın gerçekleşemeyeceği bir şeyi kabul etmemek, gibi. Bunlar, onun ilk ikrarını yok eder. Bununla da “büyük günah işleyen kâfir olur” diyen Haricilerle, “imandan iki menzil arasına intikal etmek”ten söz eden Mu’tezileye bir cevap vardır. Bunun aksine, günahkâr müslüman günahından tevbe edinceye kadar günahkârdır. İsyanı kadar imanına zarar verir. Ondan, küllî anlamda, imanın aslını inkâr etmedikçe “mü’min” ismi kaldırılmaz. İmanın bazısının gitmesiyle hepsi gitmez. Zira iman, şubeler halindedir.

Tahavî’nin “iman dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir” görüşü yanlış bir görüştür. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat’in üzerinde olduğu hak yol ve alimlerin çoğunun görüşü, “İman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve beden ile ameldir” şeklindedir. Bu, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat’in usûlüdür. Amelin imandan olduğuna dair Kitab ve Sünnet’te birçok delil vardır. Buna göre, Ehl-i Sünnet’in görüşü, imanın amelle artıp eksileceği yönündedir. İtaatle artar, isyanla eksilir. Allahu Teâla Kitab’ında şöyle buyuruyor:

“İman edenlere gelince, onların imanını arttırdı ve onlar birbirlerini müjdelerler.” (et-Tevbe: 9/124)

“İmanlarına iman katıp artırmaları için mü’minlerin kalplerine huzuru indiren O’dur.” (Fetih: 48/4)

“Allah doğru yolda olanların hidayetini daha da arttırır.” (Meryem: 19/76)

Eğer ameller imanın tanımına dahil olmasaydı, o zaman takva sahibi, fâcir, itaatkâr, isyankar kimselerin hepsinin, Allah’ın varlığını kabul ettikleri müddetçe imanda eşit olmaları gerekirdi. Ancak bu fasid bir yöntemdir. Doğrusu, bizim dile getirdiğimiz Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat’in görüşüdür.

 

Özet

 

Kıble ehlinden olan bir müslümanı, helal kabul etmediği müddetçe işlediği bir günahtan dolayı tekfir etmeyiz. Günahkâr insanın imanı günahından dolayı zayıflar ve günahı konusunda Allah’ın vaîdini (azabını) haketmiştir. Hiçbir müslüman için, hakkında nass olmadıkça Cennetliktir veya Cehennemliktir diyemeyiz. Allah’ın azabından emin olmak ve rahmetinden ümit kesmek, kişiyi dinden çıkarır. Aslolan korku ile ümit arasında olmaktır. İman, Ehl-i Sünnet’e göre kalbin tasdikinden, dilin ile ikrarından ve azaların amelinden oluşur.

 

Konunun Anlaşılması İçin Sorular

 

1. Bir mü’mini günahından dolayı tekfir etmenin hükmü nedir?

2. Kişinin işlediği günah imanına zarar verir mi?

3. Bir kimse için, kesin olarak Cennetlik veya Cehennemlik diyebilir miyiz?

4. Bir müslümanın iman sıfatı ne zaman kalkar?

5. Ehl-i Sünnet’in görüşüne göre iman nedir?


 

[1] Meşru bir imam’a karşı çıkan herkese “Harici” denmiştir. Gerek sahabe devrinde, gerekse sonraki devirlerde bu böyledir. ‘Harici” ilk defa hazreti Ali’ye karşı çıkanlara verilen isimdir. Aslında bunlar, Hazreti Ali’nin cemaatindendir. Muaviye ile Hazreti Ali arasındaki “hakem” hadisesinde Hazreti Ali’ye muhalefet ettiler. Hazreti Ali bunları ikna etmeye çalıştıysa da ikna edemedi ve bunlar, “hakem” meselesini küfür kabul ederek Ali’den ayrıldılar. Hazreti Ali onlara İbn-i Abbas’ı gönderdi. İbn Abbas bunların bir kısmını ikna etti, bir kısmı ise cehaletlerinden dolayı ikna olmadı. Hazreti Ali bunlara karşı savaştı ve onları öldürdü. Bunların akideleri şöyledir.

1- Ali Radıyallahü anh hakem dikme meselesinde hata etmiş ve kafir olmuştur.

2- Ahkâm-ı Şer’iyye’yi tafsilatıyla bilmeyenler kâfir olmuşlardır.

3- İman ve küfürde tıfıl çocuklar, babaları gibidirler.

4- Büyük günah işleyenler, kâfirdirler.

5- Kendilerine muhalefet eden her fert, büyük günah işlemiştir.

6- Zalim sultana karşı susanlar, kâfirdirler.

7- Allah hayrı murad eder, Şerri murad etmez.

(İbn-i Hazm, el-Mile’l ve’n-Nihal, C: 4, sh. 168; Şehristani, el-Milel ve’n-Nihal, c: 2, sh. 115; Ehl-i Sünnet Cemaatinin İtikadî Özellikleri)

[2] İmam-ı Ahmed b. Hanbel, Mürcie’yi şöyle tarif ediyor:

- Mürciiler şöyle iddia ettiler: “İman sadece sözdür, amel imana dahil değildir. İnsan sadece diliyle “iman ettim” dese, yeter. İnsanların imanları arasında fark yoktur. Meleklerin, Peygamberlerin, Sahabenin ve diğer insanların imanları birdir, birbirinden farkı yoktur. İman eksilmez, artmaz. Kim kalben iman edip bunu diliyle de ikrar etse, fakat amel işlemese, bu hakiki mü’mindir.” (İmam Ahmed, Kitabu’s-Sünne, sh. 80-81, İmam Hallal, Kitabu’s-Sünne, sh. 93)

Mürcie, Haricilere tepki olarak “iman-küfür” meselesinden dolayı ortaya çıktı. Mürcie’nin bid’atı ilk çıktığında lafzî idi. Ama daha sonra felsefî tahlillerle derinleşerek yoldan sapmıştır.

(Mürcie hakkında ayrıntılı bilgi için Guraba yayınlarından “Ehl-i Sünnet Cemaatinin İtikadî Özellikleri” adlı kitabın 206-209. sayfalarına bakınız.)


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol