Kur'an ve Sünnet
   
 
  BEŞİNCİ DERS

BEŞİNCİ DERS

 

22. Kullarına, kendine itaat etmelerini emredip karşı gelmelerini de yasaklamıştır.

23. Herşey O’nun takdiri ve isteği ile olur. O’nun dilemesi olmadan kullarının dilemesi olmaz. Onlar için dilediği olur, dilemediği olmaz.

 

ŞERH

 

Allah, kullarının kendisine itaat etmesini emretmiştir. Kendisine itaat etmelerinden dolayı da, bundan ötürü onlara bol karşılık vereceğini vadetmiştir. Kendisine isyan edilmesini yasaklamış ve bundan ötürü de onları cezalandıracağını haber vermiştir. Allahu Teâla şöyle buyurmuştur:

“Kim Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah’a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azab vardır.” (Nisa: 4/13-14)

Emir ve yaratma sadece Allah’ın hakkıdır:

“Yaratma ve emir O’nun değil mi?” (el-A’raf: 7/54)

Herşey Allah’ın takdiri, istemesi, kaza ve kaderi ile cereyan eder. Yeryüzünde Allah’ın isteği olmadan hiçbir şey olmaz. Bu evrende Allah’ın dilemesi olmadan hiçbir şey vücuda gelmez. Ancak O’nun isteği olur ve uygulanır. O’nun isteği kesinlikle olur. Olmaması mümkün değildir. Buna “kevnî irade” ve “kader” denir. Bununla ifade edilmek istenen şey, bu evrende hayır ve şer, varolacak olan ne ise odur.

“Allah kimi dilerse, onu şaşırtır. Kimi de dilerse, onu dosdoğru yol üzere kılar.” (el-En’am: 6/39)

“Eğer Allah dileseydi, onlar birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.” (el-Bakara: 2/253)

Kulların irade ve istekleri, Allah’ın istemesinin dışında gerçekleşemez.

“Alemlerin Rabb’i dilemeden siz hiçbir şey dileyemezsiniz.” (et-Tekvir: 81/29)

Bu kevnî irade, bazen gerçekleşmeyen Şer’î iradeden başka birşeydir. Allah bir işi sevdiği halde, olmasını istemeyebilir. Allah bir şeyi sevmediği halde, O’nun hikmeti ve ilminin gereği olarak olmasını dileyebilir.

Allah kulları için neyi dilerse o olur. Neyi de dilemezse, velev ki insanların hepsi bunun olmasını dileseler bile onun olmasının imkânı yoktur. Kaderiye[1] ise böyle düşünmemektedir. Onlara göre insanların kendisi günahı yaratır ve onu işler. İradesi Allah’ın iradesinden bağımsızdır. Allah kötülüğü dilemez. O kötülüğün faili ancak insandır. Halbuki Allah onu dilemez. İşte bu şekilde Kaderiye mensupları, insanların Allah’tan bağımsız olarak birşeyleri irade edebileceğini ve Allah’ın iradesi olmadan onu varedebileceğini caiz gördüler. Ancak bu görüş, doğru değildir.

 

24. O’ndan bir lütuf olmak üzere dilediğine hidayet verir, dilediğini korur ve afiyet verir. Adaletinin bir tecellisi olarak da dilediğini saptırır, yardımsız bırakır ve belâlalara maruz kılar.

 

ŞERH

 

Allah, kullarından dilediğini imana erdirir. Dilediğini dalalete ve günahlara batmaktan korur ve bunları dünya ve Ahiretteki kötü zararlardan uzak tutar. Allah kime böyle muamele etmişse, onu lütfundan dolayı yapmıştır. Bu O’nun nimetidir, buna şükretmek gerekir.

Bunun gibi Allah kullarından dilediğinide şaşırtır, yardım etmez ve onları nefisleriyle imtihan edebilir. Onlarla Şeytan’ın arasını boş bırakabilir. Onları korumayıp bununla imtihan edebilir. Böylece onlar şaşırıp günahlara saplanırlar. Bu, Allah’ın adaletine aykırı değildir. Bunda O’nun sonsuz hikmeti vardır. O mutlak adalet sahibidir. Dilediğini hidayete erdirir, dilediğini şaşırtır.[2]

Allahu Teâla Kitab’ında şöyle buyuruyor:

“Allah kimi dilerse onu şaşırtır. Dilediğini de sırât-ı müstakîm üzere kılar.” (el-En’am: 6/39)

“Fakat Allah dilediğini şaşırtır ve dilediğini hidayete erdirir.” (en-Nahl: 16/93)

“Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğine hidayet verir.” (el-Kasas: 28/56)

Bunun hepsi Allah katındadır. Bu Mu’tezilenin[3] savunduğunun aksine, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in akîdesinin aslıdır. Mu’tezile, kulların fiillerinin kullar tarafından yaratıldığına inanır. Fakat bilinmeli ki, kim hidayete ermişse, Allah onu kendi lütfuyla hidayete erdirmiştir. Kim de şaşırmışsa, onu adaletiyle şaşırtan Allah’tır.

 

25. Hepsi de O’nun lütfu ve adaleti arasında dilemesi çerçevesinde gider, gelirler.

 

ŞERH

 

İnsan ya mü’min, hidayete eren, râşid bir insandır ki, bu Allah’ın lütfuyla, O’nun ilmi, hikmeti ve nimeti iledir; veya küfür veya fıskla sapıklıkta olan birisidir. Bu da Allah’ın adaleti iledir, O’nun ilmi, hikmeti iledir. Allah’ın dilemesinin dışında olan hiçbir kimse yoktur:

“Alemlerin Rabb’i dilemeden siz hiçbir şey dileyemezsiniz.” (et-Tekvir: 81/29)

Sonra, bir kulun kimi zaman hidayet üzere olmasına rağmen, Allah onu işlediği günahlardan veya gafletten dolayı cezalandırdıktan sonra kendisine bu hidayet ulaşmış olabilir. Kul kimi zaman da apaçık dalalette olabilir. Bunların hepsi, Allah’ın dilemesiyledir.

 

Özet

 

Allahu Teâla, mahlukatına kendisine itaati emretmiş, günahları da yasaklamıştır. Herşey O’nun irade ve isteği altında olur. Kulların isteği Allah’ın takdirini aşamaz. O, istediğini hidayete erdirir, istediğini dalalete düşürür. Hiçkimse O’nun iradesinden çıkamaz.

 

Konunun Anlaşılması İçin Sorular

 

1. Allahu Teâla neyi emretti, neyi yasakladı?

2. Allah hayrı istediği gibi, şerri de ister mi?

3. “Allah, dilediğini adaletiyle dalalete düşürür” sözünü açıklayınız.


 

[1] Kaderiyye: Kaderi inkar eder bir itikadî mezheptir. Kaderiyye’ye göre “insan bütün yaptıklarının yaratıcısıdır.” Kullara ait bu fiiller’in, Allah’ın yaratmasıyla değil kulun icadıyla meydana geldiğini iddia ederler. Olmuş ve olacak bütün hadiselerin ezelî olan ilm-i ilahi’de yazılı bulunduğunu (Kaderi) kabul etmezler.

[2] Allah Teala’nın dilediğini şaşırtması, insana verilen cüz’i iradeyi kişinin sapıklık yönünde kullanmasıyladır. Allah hayrı ve şerri, iyiyi ve kötüyü açık bir şekilde beyan etmiştir. Her ikisinin de neticelerini bildirmiştir. Kul buna rağmen; iradesini şerre kullanırsa Allah Teala onu sapıtır. Yoksa insan kendi kaabiliyetini dalalete ve isyana yöneltmedikçe, İlâhi irade onu dalâlet yoluna cebren sevketmez. Bu konuda zorlama bahis konusu değildir.

“Sana gelen kötülük kendindendir.” (Nisa: 4/79)

[3] Mu’tezile: Mu’tezile, Vâsıl b. Atâ’ya tâbi olanlara verilen isimdir. Onlara “mu’tezile” denilmesinin sebebi, Hasan-ı Basri radıyallahü anh’den itizal etmelerindendir (ayrılmalarındandır). Hasan-ı Basri ile, büyük günah işleyenin durumu hakkında, Hicri ikinci yüzyılın başlarında ihtilaf ettiler ve ayrıldılar.

Mu’tezile’ler, mezheblerini; beş esas üzerine bina ettiler:

1. El-Adl: Bunların adalatten muratları, kaderin inkârıdır.

2. Tevhid: Bundan da, Allah’ın sıfatlarını reddi kastediyorlar.

3. İnfazu’l-Vaid: Kullara iyi ve hoş olan şeyleri yaratıp vermesi Allah’a vaciptir. Kullardan itaat edene sevap, isyan edene de ceza vermesi de Allah’a vaciptir.

4. Menzile Beyne’l-Menzileteyn: Bundan kasıtları şudur:

Büyük günah işleyenler imanla küfür arasında bir menzilde bulunurlar. Eğer tevbe etmeden ölürlerse, ebedî Cehennemliktirler.

5. Emr-i bi’l-ma’ruf ve’n-nehy-i ani’l-münker: Bundan da kasıtları şudur: Başkalarına kendi görüşlerini kılıç zoruyla kabul ettirmek. Bunda imamların üstüne çıkacak kadar ileri gittiler.

(İmam Bağdadi, Fark Beyne’l-Firak, sh. 144; İmam Eş’ari, Makalatu’l-İslamiyyin, C: 1, sh. 235; İbn-i Ebi’l-İz, Şerh-i Tahavî, sh. 524).


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol