Kur'an ve Sünnet
   
 
  ONÜÇÜNCÜ DERS

ONÜÇÜNCÜ DERS

 

43. Yüce Allah ezelden beri cennete gireceklerin sayısı ile cehenneme gireceklerin sayısını bütünüyle ve bir defada bilmiştir. Bu sayıya ne bir şey eklenir, ne de ondan bir şey eksiltilir.

44. Yine, onların yapacaklarını bildiği fiillerini de aynı şekilde bilmiştir. Herkes ne için yaratılmışsa, ona o kolaylaştırılır. Ameller de sonuçlarladır. Mutlu olan kimse Allah’ın kazası gereği mutlu olandır. Bedbaht olan kimse de Allah’ın kazası gereği bedbaht olandır.

 

ŞERH

 

Allahu Teâla, ezelde ilmiyle Ademoğullarından Cennet’e ve Cehennem’e girecek olanların hepsini bilir. Bunu bütün ayrıntılarıyla bilir. Bunların sayılarında artma veya eksilme olmaz.

Allah, her insanın daha ana rahminde iken iman ehli mi, küfür ehli mi olduğunu bilir. Bu, Levh-i Mahfuz’da yazılıdır. Allahu Teâla’nın bu konudaki ilmi asla değişmez.

Yine, kullarının fiilleri daha kulları işlemeden bellidir. Bu Allah’ın ezelî bir ilmidir. Bunu böylece yazıp takdir etmiş ve böylece hüküm vermiştir. Her insan ne için yaratılmışsa, ona uygun amel işler. Cennet ehli, Cennet ehlinin ameliyle amel eder, Cennet ehlinin ameli üzere yürür. Cehennem ehli ise, Cehennem ehlinin amellerini işleyenlerdir. Ameller niyet ve bitim şekline göredir.

Bir kimseye kötü amelinden sonra salih amel işlemek takdir edilmişse, o işlediği o kötülükten sonra Cennet’e girer. Bazı kimseler de vardır ki, daha önce salih amel işlediği halde hayatı Cehennem ehlinin ameliyle biter ve Cehennem ehli olarak yazılır. Önemli olan, insanın son ânında işlediği ameldir.[1]

Mü’min ancak Allah’ın dilemesiyle mü’mindir, kâfir de yine Allah’ın dilemesiyle kâfirdir. Bunu Allah yaratmış ve takdirini belirlemiştir. Allah, iman ehlini “iman ehlinden”, küfür ehlini de “küfür ehlinden” yazar. Allahu Teâla Kitab’ında şöyle buyuruyor:

“O (Allah) yaptığı şeyden sorulmaz, fakat onlar (insanlar) sorulurlar.” (el-Enbiya: 21/23)

 

45. Kaderin aslı Allah’ın mahlukatı hakkındaki sırrıdır. Bunun gerçeğine ne mukarreb bir melek, ne mürsel bir peygamber ulaşmış değildir. Bu hususta derine dalmak ve üzerinde çokça düşünmek ilahi yardımdan uzak kalmaya götüren bir yol, Allah’ın rahmetinden mahrumiyete yol açan bir merdiven, tuğyana ulaştıran bir basamaktır. O bakımdan bu husustaki kıyas, düşünce ve vesveselerden alabildiğine sakınmak gerekir. Çünkü Yüce Allah kader ilmini mahlukatına karşı kapalı tutmuştur. Onda tartışmayı da yasaklamıştır. Nitekim Yüce Allah Kitabında şöyle buyurmaktadır: “O, yaptığı şeyden sorulmaz; fakat onlar sorulurlar.” Buna göre kim: Niye yaptı? Diye soracak olursa, Kitabın hükmünü reddetmiş olur. Kitabın hükmünü reddeden de kafirlerden olur.

 

ŞERH

 

Kaderin aslı, Allah’ın sırrıdır. Bunu insanlardan hiç kimse bilemez. bu konuda derinleşmek ve kaderin gerçeğine ulaşma çabaları doğru değildir. Nitekim Allah Rasûlü -Sallallahu Aleyhi Vesellem-  de şöyle buyurmuştur:

“Kader anılınca susunuz!”[2]

Kim kaderin gerçeğini anlamak isterse, gideceği yol hüsran ve mahrumiyet yoludur. Bu yolda başarılı olamaz ve hidayetten mahrum olur. Tuğyana saplanır ve haddi aşar. Zira, kaderin gerçeğini Allahu Teâla’dan başka hiçkimse bilemez. İnsanlar ne kadar düşünürlerse düşünsünler, kaderin hakikatine erişemezler. Ancak biz, Allahu Teâla’nın herşeyi bildiğine, yazdığına iman ediyoruz. Bu, kaderin anlaşılması için bilmemiz gereken dört derecesidir. Aksi takdirde insan kadere inanmamış olur. Müslümanın yapması gereken, kader konusunda düşünce olarak derinleşmekten kaçınmak ve vesveselere teslim olmamaktır. Bilinmelidir ki, Allah kader ilmini kullarından gizlemiş ve onları kaderin gerçeğini araştırmaktan alıkoymuştur: “O (Allah) yaptığından sorulmaz fakat, onlar (insanlar) sorulurlar.” (el-Enbiya: 21/23) Kulun, “Allah niçin bunu yaptı?” Diye sorması caiz değildir. Çünkü bu durumda Kur’an’ın hükmünü inkâr etmiş sayılır ki, bu da açık bir küfürdür. Ancak insanın, şu veya bu hükmün gerisindeki ilahi hikmetleri araştırmasında herhangi bir sakınca yoktur.

 

46. İşte bu Yüce Allah’ın dostlarından (veli kullarından) kalpleri (iman) nuru ile aydınlanmış kimselerin gerek duyduğu şeylerin özetidir ve bu, ilimde derinleşmiş olanların mertebesidir. Çünkü ilim iki türlüdür: Birisi mahlukat arasında var olan (bilinen) bir ilimdir, diğeri ise mahlukat arasında bulunmayan (bilinmeyen) bir ilimdir. Var olan ilmin inkârı küfürdür, olmayan ilmi bilmek iddiasında bulunmakda küfürdür. İman, bilinen ilmi kabul edip, bilinemeyecek olanı elde etme çabasını terketmedikçe sabit olmaz.

 

ŞERH

 

Buraya kadar zikrettiğimiz meselenin özeti şudur: İhtiyaç duyulan ma’rifet ve iman; sadece Allah’ın, kalplerini nuruyla aydınlattığı velîlerine ve derin ilim ve takva sahibi olanlara nasib olur. Ve bu âlimler Allah’tan gelen ilmi kabul edip ona teslim olurlar.

İlim iki türdür:

Birisi Allah’ın insanlara gönderdiği Şeriat ilmi, onun aslı ve ayrıntılarıdır.

Diğer ilim ise, Allah’ın, kullarından gizlediği kader ilmidir. Kim Allahu Teâla’nın gönderdiği ilmi (Şeriat’ı) inkâr ederse, Allah’ın kullarından gizlemiş olduğunu da inkâr etmiş sayılır. Kim de gayb ilmini bildiğini iddia ederse, küfre girmiştir. Çünkü Allah gaybın ilmini sadece kendisine özgü kılmıştır. Gayb ilmini bildiğini iddia etmek, aynı zamanda, bu ilmin Allah’a özgü olduğuna dair olan nass’ların da inkârı sayılır.

Bir kulun iman ehli olup olmadığına veya o kulun imanının bekaasına hükmetmek için; o kulun gönderilen ilmi kabul etmesi ve kendisinden saklanılan ilim hakkında da iddiada bulunmaması gerekir.

 

Özet

 

Her şey Allah’ın kaza ve kaderindedir. Allah, kullarının hangi ameli işleyeceğini, kullarının Cennet ehli veya Cehennem ehli olanlarını bilir. Allah, bunu Levh-i Mahfuz’da yazdı ve irade buyurdu. Kader, Allah’ın bir gizli sırrıdır. Salih insanlar kaderi araştırarak onda derinleşmeye gitmezler. Kadere teslim olmadıkça, kimsenin imanı sabit olmaz.

 

Konunun Anlaşılması İçin Sorular

 

1. Kader üzerine tartışma caiz midir?

2. İlmin iki türü nelerdir?


 

[1] Allah Celle Celaluhu’nun takdiri, ilmi ezelîsiyledir. Allahu Teala ilmi ezelisiyle yarattıklarının yapacaklarını bilip kaderi ona göre yazmıştır. İnsanlar, Allahu Teala’nın kendilerine verdiği cüz’i irade ile hayrı veya şerri, hidayeti veya dalaleti tercih ederler, Allah’u Teala da onu yaratır. Kader insana bildirilmemiştir. Dolayısıyla kişi “kaderim yazılmış, ben onu yaşıyorum, dolayısıyla sorumlu değilim” diyemez. Allah’ın kaderi yazması kullarının yapacaklarını önceden bilmesindendir.

[2] et-Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 10/223, 224; Ebu Nuaym el-Hilye, 4/108. Her iki rivayet de Ebû Vail yoluyla İbn Mes’ud’dan gelmektedir. el-Lâlekai, Şerhu Usûli’l-İ’tikad: 1/126. Ve Elbani de Silsiletu’l-Ehadisi’ s-Sahiha 1/46’da buna Sahih Hadis’dir demiştir.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol