Kur'an ve Sünnet
   
 
  بســـم الله الرحمن الرحيمKulluk
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Kulluk

 

Hadiste yer alan "Ben senin kulunum" lafzının mânasını tüm ayrıntılarıyla açıklama sadedine gelirsek, burada kulun şu özellikleri öne çıkmaktadır:

Zillet içerisinde, huşulu, efendisinin emrine son derece bağlı ve yasaklarından alabildiğine kaçan, O'na karşı kendisini muhtaç gören, O'na sığınan, O'ndan yardım dileyen, O'na tevekkül eden, O'na sığınan ve O'na kalbiyle beslediği sevgi, korku ve ümidi başkasına beslemeyen ve bu hâlde iken O'na ibadete önem veren.

Aynı zamanda, küçük-büyük, diri-ölü, itaatkar-isyankar, musibetlere duçar ya da afiyette olmuş olsun ve gerek kalbi ve ruhu gerekse dili ve organlarıyla olsun, her yönden "Ben senin kulunum" anlamına da gelir.

"Malım ve canım senindir" mânasına da gelir. Çünkü kölenin hem kendisi hem de malı efendisine aittir. Bu sözde aynı zamanda "Bana vermiş olduğun her türlü nimetler, işte bunların hepsi, senin bu kuluna nimetlerinden bahşettiklerindir." anlamına da gelir. Şu anlama da gelir:

"Senin bana verdiğin mal ya da can olsun, bunlar hakkında sen emir buyurmadığın sürece tasarruf edemem.Tıpkı kölenin efendisinin izni olmadan tasarruf edemediği gibi. Kuşkusuz ki ben, kendime ne bir yarar ve de ne bir zarar verebilirim. Ne hayat veririm ne de öldürebilirim."

Dolayısıyla zikredilen bu açıklamalara kişi gerçekten şahit olursa, o takdirde gerçek biçimde "Ben senin kulunum" demiş olur.

Sonra "Benim canım senin elindedir." der. Yani sen bende mutasarrıf olansın. Beni istediğin gibi evirip çevirirsin. Ben ise kendi nefsim hakkında tasarruf edemem. Canı ve nefsi Rabbinin elinde ve kalbi de O'nun iki parmağında olan kimsenin, kendi canında nasıl tasarrufu olabilir ki?!

 (Müslim'in (2654) Abdullah b. Amr b. el-As dan yaptığı rivayete göre, O, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

Adem oğlunun bütün kalpleri, birisinin kalbi gibi Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır. Onu dilediği gibi (hidayete ya da dalalete) çevirir.")

Kişinin ölümünü-yaşamını, iyiliğini-kötülüğünü, afiyetini-sıkıntısını, hepsini Allahu Teâlâ düzenler. Kulun burada hiçbir fonksiyonu yoktur. Hatta bu kişi, efendisinin kabzasının altında bulunması ile hakir ve zayıf olan bir köleden bile daha zayıf ve aciz bir hâldedir. Canı da kuvvetli ve malik olan efendisinin elinde bulunmakta, tasarrufu ve yöneticiliği de O'na ait olmaktadır. Hatta durum bundan da ötedir...

Kul ne zaman ki, kendisinin ve diğer bütün kulların canlarının tek olan Allah'ın elinde olduğuna ve dilediği gibi onları evirip çevirdiğine şahit olursa; işte bundan sonra mahlukattan korkmaz, onlardan bir şeyler ummaz. Artık o kimsenin derecesi, kölelerin derecesine inmez; bilakis terbiye olunmuş ve arınmış bir kul derecesine yükselmiş olur. Kul, bu hâlde olunca, onların değil de onlardan başkasının, tasarruf yetkisinin olduğunu ve yine onların değil de onlardan başkasının işleri evirip çevirdiğini anlar.

Her kim kendisinin bu konumda olduğuna şahit olursa; bu kimsenin Rabbine olan ihtiyacı ve fakirliği artık ayrılmaz bir özellik olmuştur. Kul, insanların bu durumda olduğunu anlayınca onlara karşı da kendisini fakir görmez, onlardan bir şeyler beklemez ve onlardan yana ümitlenmez. O bu hâle gelince, tevhidi, tevekkülü ve ibadeti istikamet üzere olur. Bundan dolayı Hud (a.s.), kavmine şöyle demiştir:

"Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül etmekteyim. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır." (Hud, 52)

"Hükmün bende geçerlidir ve adaletlidir." sözüne gelirsek; bu iki konuyu içermektedir:

Birincisi; kulun da hükmünün geçerli olduğu; diğeri de, Allah'a hamd ve O'nun adaletidir. Allah, öyle bir ilâhtır ki mülk O'nundur ve hamd Ona'dır. İşte bu aynı zamanda Hz. Hud'un (a.s.) buyurduğu şu âyetin mânasındadır:

"Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın."

Sonra şöyle devam eder:

"Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."

Yani mülkün sahibi, kahhar ve kulları hakkında tasarrufta bulunan olması, mahlukatın canlarını elinde tutmasıyla birlikte O, dosdoğru yol üzere bulunmaktadır.

Aynı zamanda O, sonsuz adalet sahibidir ve bununla mahlukatı üzerinde tasarruf eder.

O, gerek sözleri, gerek fiilleri, gerek kaza ve kaderi, gerek emirleri ve yasakları ve gerekse sevap verip, azap etmesi ile dosdoğru yoldadır.

Kuşku yok ki; O'nun haber verdiği haberlerin hepsi doğrudur, hükümlerinin hepsi adaletlidir.

Emrettiği bütün emirlerinde belirli bir fayda ve yasakladığı bütün yasaklarında zarar bulunmaktadır.

Sevap almayı hak edene ihsanından sevabını verir ve azabı hak edene de adaleti ve hikmeti gereği rahmetini ve azabını verir.


     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Hüküm ve Yargı

 

Yüce Allah, hüküm ile ezeli takdirin arasını ayırmış, geçerliliği hüküm için ve adaleti de ezeli takdir için belirlemiştir. Çünkü O'nun hükmü, hem şer'i bakımdan hükümlerini, hem de kainat için koyduğu (kevnî) yasayı içerir.

Bu her iki husus, kul hakkında hem geçerlidir, hem de devam etmektedir. Kul, bu iki hükme boyun eğmiştir. Hem onun hakkında devam etmesiyle, hem de kabul ya da reddetmesiyle...

İnsanın kevnî olan hükme muhalefet etmesi mümkün değilken, şer'i olana bazen muhalefeti söz konusu olabilmektedir.

Ezeli takdir konusu, tamam edip eksiksiz olmayı gerektirir ve kul hakkında geçerli olması ve nüfuz etmesinden sonra ortaya çıkar. Bundan sonra kul, "Ezelî takdirinin sonucu, adaletlidir." der. Yani tam kıldığın, eksik etmediğin ve kulun hakkında nüfuz ettiğin hüküm, senin ondaki adaletini ortaya koyar.

Hükme gelince; bu, Allahu Teâlâ'nın kulu hakkında verdiği hükümdür. İsterse kulunda gereğini yerine getirir, isterse getirmez.

Şayet din hakkında verdiği bir hüküm ise, bu, kul hakkında geçerli olur.

Yok, kevnî hükmü ise, bu da, şayet Allah yürürlüğe koyarsa kul hakkında geçerli olur; yürürlüğe koymazsa, geçerli olmaz ve Allahu Teâlâ ezelî takdiri gereğince hükmü verir ve devam ettirir. Şüphesiz ki O, hem takdir ettiğini yerine getiren, hem de bunu devam ettirendir.

"Ezelî takdirinin sonucu, adaletlidir." sözüne bakarsak; her yönüyle kulunda bulunan ilâhî takdirlerin hepsini içerir. Hastalık, sağlık, fakirlik, zenginlik, afiyet, elem ve sıkıntı, hayat, ölüm, ceza ve mükâfat gibi her şeyi içerir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak, ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki, insan çok nankördür." (Şura, 48)

 İşte görüldüğü gibi kulu hakkında verdiği bütün takdirlerinde Allahu Azze ve Celle adaletini ortaya koymuştur


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol