Kur'an ve Sünnet
   
 
  Amellerin Yazılması ve İki Kıyamet

     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Amellerin Yazılması ve İki Kıyamet

 

Allahu Teâlâ, insanoğlunun sağında ve solunda, amellerini ve sözlerini yazan iki meleğin varlığından bahsetmektedir. Aynı zamanda sözlerin teker teker hesaplanmasını ve yazılmasını ve az olmakla beraber tesiri sözlerden daha büyük olan ve bizzat sözlerin hedefi ve gayesi olan amellerin yazılmasını da haber vermektedir.

Sonra da küçük kıyamet mânasına gelen ölüm sarhoşluğundan bahsetmekte, bunun gerçekten gerçekleşeceğinden, kulun Allah ile karşılaşması, O'na gitmesi, ruhun O'na yükselmesi ve büyük kıyamet kopmadan önce ruha sevap ya da azap vermesi anlamına geldiğinden haber vermektedir.

Sonra büyük kıyamet hakkında haber verip şöyle buyurmuştur:

"Sur'a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür." (Kaf, 20)

Allahu Teâlâ, bu büyük günde mahlukatın durumlarından haber vermekte, bu günde herkesin yanında kendisini süren bir sürücüyle ve şahitlik edecek bir şahitle yaratanın huzuruna geleceklerinden bahsetmektedir. Şu var ki, bu söz konusu şahitlik (sadece) organların leh ve aleyhte yapacağı ya da üzerinde yaşadığı yeryüzünün yapacağı ve yahut peygamberin ve müminlerin yapacağı şahitlik de değildir.

Nitekim Allahu Teâlâ, kuluna hafaza meleklerini, peygamberleri ve kulun, üzerinde hayır ve şer işlemiş olduğu yerleri ve üzerinde kötülükler işlediği derisini de şahit tutacaktır. Aralarında sadece ilmiyle hüküm vermeyecektir.

Allah, adaletlilerin en adil olanı ve hüküm verenlerin en hakimi olandır.

İşte bundan dolayıdır ki, Allah (c.c.) peygamberine sadece ikrar etmelerinden duymuş olduklarıyla ve deliller getirmelerine şahit olmasıyla, insanlar arasında hükmedeceğini, sadece bilgisi doğrultusunda hüküm vermeyeceğini haber vermiştir.

(Buhari (2458) ve Müslim (1713)'in Ümmü Seleme'den rivayetlerine göre, dedi ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Sizler aranızda olan anlaşmazlıklarınızı bana gelip taşımaktasınız. Belki kiminiz getirdiği delilleriyle kiminizden daha güçlü olabilir. Ben de bundan duyduklarıma göre hüküm veririm. Her kimin kardeşinin hakkından bir şeyi bilmeden almışsa onu sakın almasın. Öyle olursa bu takdirde ateşten bir parça koparmış olur.")

Öyleyse hiçbir delil olmadan ve ikrar da bulunmadan sadece ilmine dayanarak hüküm veren bir hakimin bu durumunun onu nereye götüreceğini bir düşünmek lazım.

Sonra Allahu Azze ve Celle, normalde bundan gafil olunmayacak ve devamlı zihinlerde tutulacak bir şey olduğu hâlde bu durumdan insanın gaflette olduğunu haber vermiş ve şöyle buyurmuştur:

"Andolsun sen bundan gaflette idin (fi gafletin min haza)." (Kaf, 22)

Âyette "an haza" diye buyrulmamıştır. Şu âyet de olduğu gibi:

 "Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler (fi şekkin minhu)" (Hud, 110)

Burada da "fi şekkin fihi" diye buyrulmamıştır. Bu kelime fiilde gelmeyip, masdar konumunda gelmiştir. Yani "Ğafeltu minhu ya da şekektu minhu" şeklinde değildir. Çünkü böyle olsaydı o zaman "gaflet de şüphe de başından beri vardı ve o gafletle şüphenin başıdır" anlamına gelmiş olurdu. Dolayısıyla bu, "fi gafletin anhu" ve "fi şekkin fihi" demekten daha tesirli ve vurguludur. Çünkü O (c.c), öğüdün ve gerçek olan yakinin ve bunların çıkış yerlerinin başlarını, gaflet ve şüphe için bir başlangıç kılmıştır.

Sonra kıyamet günü, -tıpkı uykusundan uyandığı zaman kişinin kalbinden uyuklama perdesinin kaldırılıp gözleri açıldığı gibi- ondan da bu gaflet ve unutma perdesini kaldırdığını haber vermiştir. İşte gözle görmesiyle, bu perdenin bir kuldan kaldırılmış olması hâli, tıpkı uykudan kalktığı zaman uyku perdesinin kendisinden kalktığı hâli gibidir.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol