Kur'an ve Sünnet
   
 
  Hz. Ebû Bekir'in Fazileti
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Hz. Ebû Bekir'in Fazileti

 

Akabe ehli  Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) beyat ettikleri zaman Peygamber, ashabına Medine'ye hicret etmelerini emir buyurdu. (Hadis sahihtir. Ahmed (14456) Cabir hadisinden rivayet etmiştir. Hadisin uzunca rivayeti için geçen yere bakınız.)

Kureyş kabilesi ise, ashabın çoğaldığını ve Peygamber'i koruyacaklarını biliyorlardı. Bundan dolayıdır ki, Kureyş çareyi hile yapmakta buldu. Onlardan kimisi ashabı hapsetmek, kimisi de onları sürmek istedi. Sonunda onları öldürmek konusunda ortak karar aldılar. Kuşkusuz mektubun haberi gökyüzünden gelmişti. Peygamber'e, yatağını terk etmesi emir buyruldu. Ali (r.a.) onun yatağında geceledi  ve Sıddik ise (r.a.) yol arkadaşı olarak Peygamberle beraber yola koyulmuştu. (Ahmed (3251) İbn Abbas'tan zayıf bir senedle rivayet etmiştir. Hadisin uzun rivayeti için geçen yere bakınız.)

Peygamber ve Ebû Bekir Mekke'den çıktıkları zaman Ebû Bekir'i şiddetli bir korku kuşatıverdi. Peygamber'in önünde etrafı gözetleyerek yoluna devam ediyordu.

Bazen olurdu ki, kendisi isteğini dile getiriyordu ve Peygamber'in arkasında kalıp onu koruyordu. Bazen sağ tarafını ve bazan de sol tarafını kolluyordu ve nihayet mağaranın ağzına yetiştiler. Peygamber'e bir zarar gelmemesi için, onu korumak amacıyla mağaraya ilk olarak Ebû Bekir girmişti. Allahu Teâlâ, kuşkusuz orada önceden bulunmayan bir ağaç yeşertti ve ağaç kendilerine bir gölgelik olurken aynı zamanda düşmanlara da kendilerini göstermiyordu. Bir örümcek mağaranın ağzına geldi ve ağzını ağ örtüsüyle nakşetti. Öyle bir sağlamlaştırmıştı ki ağını, Peygamber'i arayan düşmanlara karşı onları göstermemişti. Allahu Teâlâ bununla beraber iki tane güvercin de göndermişti. Nitekim Peygamber'i arayan düşmanların gözleri önünde o güvercinler yuvalarını kurmuşlardı bile...

İşte bu durum, kuşkusuz düşman ordularına karşı savaşma konusundan daha mucizevîdir.

Düşmanlar gelip de başlarının üzerinde durduklarında, Peygamber ve Ebû Bekir onların seslerini bizzat dinleyebilmekteydiler. Ebû Bekir'i bir korku aldığı sırada Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Ey Allah'ın Resulü! Eğer onlardan birisi ayağının altına bakacak olsa bizleri mutlaka görecektir." dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ise:

"Ey Ebû Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne zannediyorsun?" (Buhârî (3653) ve Müslim (2381) Enes'ten (r.a.), O da Ebû Bekir'den (r.a.) rivayet etmişlerdir.)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), kendi nefsi için değil de (Peygamber'i için) ondaki hüznün oldukça şiddetlendiğini görünce:

"Hüzünlenme, Allah bizimle beraberdir." (Tevbe, 40) âyetin müjdesiyle kalbine kuvvet geldi. Böylece gerek hüküm ve mâna olarak ortaya çıktığı gibi lafız olarak da bu yakınlaşmanın sırrı ortaya çıkmış oldu. Öyle ki ona "Allah Resûlü'nün dostu" deniliyordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman ise Ebû Bekir için "Allah Resulünün halifesi" denildi. Vefatı sebebiyle hilafet izafeti de gidince kendisi hakkında "Mü'minlerin Emiri" denildi.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ebû Bekir mağarada üç gün kalmışlar ve sonra oradan çıkmışlardı. Sanki kader şöyle dile gelmişti:

"Mağaraya öyle bir girmeyle girmişlerdi ki bundan önce hiç kimse oraya onlar gibi girmiş değildir. Bundan sonra da artık hiç kimse oraya böyle giremez."

Kendileri Beyda bölgesinde tek başlarına yollarına devam ederken Süraka b. Malik kendilerine yetişmeye çalışır. Kendisi onlara yaklaştığında, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine beddua oklarından bir ok gönderir ve derhal atının ön ayağı karnına kadar yere saplanır. Onlara karşı bir şeyler yapamayacağını anlayınca, hazinelerin sahibi olduğu (hâlde onları almayan) Hz. Peygambere, kendinde bulunan malları verir ve azığı ona takdim eder. Oysa ki aç diye sandığı kimse:

"Rabbimin yanında gecelerim. O, beni yedirir ve içirir." diyordu. (Buhârî (1965) ve Müslim (1103) Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.)

Hepsine değil de ikisinden birisi olan Ebû Bekir'e (bunlar) stoklanmıştı âdeta. Şu var ki kendisi İslâm'a giren, nefsini bu yolda feda etmekten çekinmeyen, zahid olan, arkadaş olan, halife olan ve ömrünü harcayan ikinci kişi olmuştur. Aynı zamanda ölüm sebebinde de Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile aynıdır. Çünkü Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zehirin etkisinden dolayı vefat etmiştir. Ebû Bekir de zehirlenmiş ve peşinden vefat etmiştir. (Ahmed (23933) Ümmü Mubeşşir'den rivayet etmiştir. Hadisin uzun rivayeti için geçen yere bakınız.)

Cennet ile müjdelenen on sahâbîden olan Osman, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd onun elinde müslüman olmuşlardır. Kendisi müslüman olduğu gün elinde kırk bin dirhem bulunuyordu ve hepsini İslâm'ın en çok ihtiyaç duyduğu şeylere infak etmiştir. Zaten infak etmeyi çok severdi:

"Mal bana fayda vermez, Ebû Bekir'in malı bana yaramaz." derdi. (Hadis sahihtir. Ahmed (7446) Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir. Hadisin uzun rivayeti için geçen yere bakınız.)

Şüphesiz Ebû Bekir (r.a.), Firavun ailesinde olup da iman edenlerden daha hayırlıdır. Çünkü onlar imanlarını gizliyorlardı; ancak Ebû Bekir imanını apaçık ilan etmişti. Aynı zaman da Yasir ailesindeki iman edenlerden de daha hayırlıdır. Çünkü onlar bir saat kadar mücadele ederlerken, Ebû Bekir iki sene boyunca mücadele ve mücahede etti.

İhtiyaç kuşu infak tohumlarını alıp götürmek için havalanmış, oraya buraya uçarken:

"Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını ödesin." (Bakara, 245) diye nida eder.

Bunun üzerine Ebû Bekir, mallarından sevdiklerini gönderip verir. Bu sırada kendisi de fakir yatağındadır. Kuş gelip (malların) kat kat artırılacağı güne mallan nakleder. Sonra Sıddik ağacının dallarına kadar yükselir ve övgü dallarında terennüm eder. Sonra İslâm minberlerinden şu âyeti okur:

"En çok korunan ise ondan uzaklaştırılacaktır. O ki, Allah yolunda malını verir, temizlenir." (Leyl, 18)

Nitekim âyetler ve hadisler onun faziletini söylemektedir. Muhacir ve ensar da ona olan beyatlarında toplanmışlardır. Öyleyse, ey onu zikretmekten ötürü kalpleri ateş kesilmiş olanlar! Ebû Bekir'in övgüleri her defasında konuşuldukça, bu sözler birtakım zelil ve aşağılık kimselere oldukça ağır gelmiştir. Görmez misin ki, kâfir olan rafiziler, yüce Allah'ın (c.c.):

"İkisi de mağarada bulundukları sırada" (Tevbe, 40) âyetini hiç duymamışlar âdeta?!

Ebû Bekir (r.a.) İslâm'a davet edildiği zaman hiç tökezlemedi ve yüz çevirmedi. Delillere yönlendirildi, hiç şaşmadı ve sürçmedi. Yaşlanana dek de (ölümüne kadar) her musibete ömrü boyunca sabretti. Çokça infak etti ve abayla süslenene kadar da malları onda bir türlü azalma göstermedi. Allah'a yemin olsun ki, onun her altını döküşünde şu âyetle ilgili olarak altınlar ortaya çıkıvermişti:

"İkisi de mağarada bulundukları sırada"

Kimdir gençliğini Peygamber ile birlikte geçiren?

Kimdir ashab arasında iman konusunda öne geçen?

Kimdir Peygamber yanında iken sorulan soruları hızlıca cevaplayan?

Kimdir Peygamber ile beraber ilk olarak namaz kılan?

Kimdir Peygamber ile beraber en son anamaz kılan?

Kimdir Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman onu toprağa yatıran?

Bilmeye çalışın en hak sahibi komşuyu?

"Riddet günü" Ebû Bekir (r.a.) çok güzel ve dakik bir kavrayışla ayağa kalktı ve Kur'an nassından anladığı ince anlayışını ortaya koydu...

Muhakkak ki onu seven, o övüldüğü zaman çokça sevinir. Onu sevmeyen ise ona buğz eden kimsedir. Ebû Bekir bir toplantıda zikrolunduğu zaman rafizi olan bir kimse oradan kaçıp gider. Ancak şu var ki, kaçış nereye?

Ebû Bekir, birçok kez Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve sellem) gerek malı ve gerekse canı ile yardımcı olmuştur. Hayatını ona özgü kılmıştır. Peygamberle (sallallahu aleyhi ve sellem) başbaşa kalıp gecelemiştir. Gerçekten de Ebû Bekir'in faziletleri oldukça çoktur ve bunlar karışıklıktan oldukça uzaktır.

Çok hayret! Kimdir gündüzün ortasında güneşin ışığını (uzletten dolayı) perdeleyen!

Kuşkusuz Peygamber ile O, içinde hiç kimsenin bulunmadığı o mağaraya girmişlerdi. Sıddik olan Ebû Bekir başlarına bir şey gelir diye çok korkmuş ve ürkmüştü. Ancak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Ey Ebû Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne zannediyorsun?" diye cevap vermişti.

Bunun üzerine ona bir sekinet indi ve musibetlere uğrayacağı korkusu gidiverdi, bunun yerini de rahatlık duygusu kapladı. Bundan sonra ise memleketlerde minberler üstünde zaferi müjdeleyen müezzinler şöyle nida ediyorlardı:

"İkisi de mağarada bulundukları sırada..."

Allah'a yemin olsun ki onun sevgisi müsamahakarlığın başı demekti. Kızdıkları ise hep (İslâm'da) kızılması gereken şeyler olmuştu. Kendisi sahabenin ve yakınların en faziletlisiydi. Bunun böyle olduğuna dair deliller çokçadır.

Allah'a yemin olsun ki; bizler onu keyfimiz için sevmiş değiliz. (Ne ona, ne de) Ondan başka bir sahabîye de buğz beslemiş değiliz. Lakin bizler Ali (r.a.)'nin şu sözlerini söylemekle yetinmişizdir:

"Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), dinimiz konusunda senden (Ebû Bekir'den) razı olmuştur. Bizim için dünyamız hakkında razı olmaz mısınız!"

Allah'a yemin olsun, sen rafizilerden öcümüzü aldın. Allah'a yemin olsun ki, sen bizim gerçek Sıddik olanımızsın. Dolayısıyla bizler seni över dururuz. Ayın parlak gözü gibi seni de gözümüzün parlaklığı gördük. Bundan böyle de her kim rafizi ise bizlere geri dönmesin:

"Özür dilediğimi gösteren benim tevbem var desin."

     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Çeşitli Hikmetler

 

 Kitap ve Sünnet ehli kimselere düşmanlık etmekten sakın ki hüsran olmayasın!

 

Mahlukatın çoğunu helak eden şu iki düşmandan sakının:

1. Şüphelerle ve yaldızlı bâtıl sözlerle Allah'ın yolundan alıkoyan kimse,

2. Dünyaya ve makam sevdasına meftun olup, aşırı bağlılık gösteren kimse.

 

Her kimin bir konu hakkında kuvvet göstermesi yaratılmış ise, o konuda hazzı oluşmuş demektir. Hakkında her şey için kuvvetin yaratılmış olmasının hazzı demek, onda kuvvetin kullanılmış olması anlamına gelir. Kimisinde öfke ve buna benzer şeylerin yaratılmış olduğu lezzet ise, o kimsede gazabın bu şeyler hakkında kullanıldığını ortaya koyar. Kimde yeme ve içme kuvveti yaratılmış ise, bunun hazzı bu ikisindeki kuvvetin kullanımına bağlıdır. Kimde ilim ve marifet kuvveti yaratılmış ise, bunun hazzı, ilme sarf edilen bu şeylerde kuvvet kullanımına bağlıdır. Kimde Allah'a sevgi beslemek, O'na yakın olmak, kalbi O'na bağlamak, O'na şevk duymak ve dost olmak yaratılmış ise, bunun da hazzı ve nimetleri bu konudaki kuvvetin kullanımına bağlıdır. Bu hazların dışındaki hazlar geçicidir. Bunların sonuçlarının en övgüye değer olanı ise, bu sonuçların leh ve aleyhte olmasıdır.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol