Kur'an ve Sünnet
   
 
  Arkadaş ve Düşmanlığı

   
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Arkadaş ve Düşmanlığı

 

Bundan sonra Allahu Teâlâ, kulun dünyada amelini ve sözlerini yazan meleklerden karinini / arkadaşını haber vermekte ve o arkadaşı onu hazır ettiğinde:

"dünyada iken kendisini hazırlamaya dair beni görevlendirdiğin kulunu hazır ettim, sana getirdim." der. Bu açıklama Mücahidin açıklamasıydı.

İbn Kuteybe ise şöyle der:

"Mâna şöyledir: Kendisi ile alakalı yazdığım söz ve amelleri bende hazırdır."

Gerçek şu ki, bu âyet-i kerime iki hususu içermektedir.

- Birisi: Kendisiyle görevlendirildiğim şahıs;

- diğeri ise: kendisine ait sayıp yazdığım amelleri.

Bu takdirde "Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!" (Kaf, 24) âyetine bakarsak; o zaman hitap ya sürücü ile şahitlik eden (iki meleğe) gidecek ya da hitap, azap ile görevlendirilen meleğe olacaktır. Şayet tek bir melek olacak olursa, bu takdirde bu, konuşmalarında bazı arapların bilinen sözlerine benzer. Ya da âyette geçen (elkıya) "elif" hafifletilmiş tekit nûnundan kalbolmuş, sonra da vasi (geçiş), vakf (durma) konumuna getirilmiş elif demektir.

 

Daha sonra Allahu Teâlâ cehenneme atılan bu kimselere ait altı tane özellik zikretmiştir:

1 - Allah'ın nimetlerini, haklarını, dinini, tevhidini, isimlerini, sıfatlarını, resullerini, meleklerini, kitaplarını ve âhireti inkâr edenler.

2 - Hakka bilerek ve inat beslemek suretiyle karşı çıkanlar.

3 - Hayırlara sürekli engel olanlar. Bu, aynı zamanda Allah'a yapılan itaat ve yakınlığa dair kişinin kendi nefsine, insanlara ve kendi aile fertlerine karşı gösterdiği ve ihsan olarak bilinen hayırlara engel olması anlamını da kapsar. Bilindiği gibi bu durum insanların çoğunda bulunan bir özelliktir.

4 - Hayırlara engel olmasıyla birlikte insanlara karşı bir de haddi aşan, zalim ve gaddar olan ve insanlara gerek eliyle ve gerekse diliyle haksızlık eden kimseler.

5 - Şüpheci kimseler. Yani şüphe ve kuşku içerisinde bulunan ve bu şüphesiyle beraber birçok şüpheyi kendisinde barındırıp getiren kimseler. "Fulanun murîb" denildiğinde; o kimsenin çokça şek ve şüphede olduğu anlaşılır.

6 - Bunlara ek olarak Allah'a ortak koşmakta olanlar, O'ndan başka bir ilâh edinip, ilâh edindiğini Allah'tan daha çok sevenler ve ona kulluk edenler, o ilâhı için kızıp onun için memnun olanlar, onun adına yemin edip yine onun için adak adayanlar, onun için dost olan ve onun için düşman olanlardır. Kendisi ve şeytanlardan olan arkadaşı adına tartışır ve işler onun aldatmasıyla bu duruma gelir. İşte bunları azgınlaştırıp, saptıran kimse de odur. Bunun üzerine arkadaşı olan (şeytan) ona:

"Seni saptıracak ve azgın kılacak hiçbir güç bende yoktur. Ancak kendi kendine seçtin ve sen oldukça uzak bir sapıklık içerisinde bulunuyorsun" der. İblisin cehennem ehline dediği gibi:

"Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, siz de geldiniz. O hâlde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim." Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır!" (İbrahim, 22)

Buna göre âyette, Allah'ın huzurunda tartışıp çekiştikleri arkadaş, şeytandır.

Bir grup âlim de şöyle demiştir:

Hayır bizzat arkadaşı melektir. Nitekim bu kimse, amellerin hepsini yapmadığını söylemiş, işlemiş oldukları amellerinden daha fazlasını yazdığını söyleyerek meleğe karşı gelmiş ve meleğin (güya) hızlıca yazıp onun tevbe etmesine zaman bırakmadığını bile iddia etmiştir.

Bunun üzerine Melek de:

"Bu kimsenin işlediği amellerinden fazlasını yazmadım ve tevbe etmesine de zaman bırakmamazlık etmedim.

"Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi." (Kaf, 27) demiştir.

Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

"Huzurumda çekişmeyin!" (Kaf, 28) diye buyurur.

Yüce Allah, kendi huzurunda kâfirlerle şeytanların çekişmesini Saffat ve Araf sûrelerinde, insanların kendi huzurunda çekişmelerini de Zümer sûresinde ve cehennemliklerin de cehennemde çekişmelerini Şuara ve Sad sûrelerinde haber vermiştir.

Sonra da yüce yaratan kendi katında sözün değiştirilmeyeceğim haber vermiştir. Şöyle denilmiştir:

"Bundan maksat, yüce Allah'ın:

"Andolsun ki cehennemi cinlerle ve insanlarla tamamen dolduracağım" (Hud, 119) âyet-i kerimesidir.

Yani iman ehline cenneti vaad etmesidir. Bu söz:

"asla değiştirilmez ve değişikliğe uğratılmaz sözüdür."

İbn Abbas der ki:

"Allahu Teâlâ bununla şunu kastetmiş olabilir: Cennet vaadim, itaat eden kullarımadır, isyankarlara değil."

Mücahid ise şöyle demiştir:

"Her hangi bir şeyin olması için hüküm vermeyi istersem mutlaka (olması için) hükmederim."

Bu âyet hakkında belirtilen iki görüş arasında en doğrusu budur. Bu âyet hakkında başka bir görüş de şöyledir:

"Krallar ve kadılar yanında kendi sözlerinin bazen yalan ve dolan ile değiştirildiği gibi, asla benim sözüm, katımda yalan ve dolanla değiştirilemez."

Bu açıklama ile anlaşılan şu ki bu sözden maksat; çekişenlerin sözleridir. Bu görüşü Ferra ve İbn Kuteybe tercih etmiştir.

Ferra şöyle demiştir:

"Bunun (âyetin) mânası şöyledir: Gayba dair bilgim asla katımda yalanlanmaz."

İbn Kuteybe ise âyet hakkında:

"Katımda söz değiştirilmez ve ona artma ve eksiltme yapılmaz." der.

Devamla der ki:

"Çünkü Allahu Teâlâ:

"Söz, katımda değişmez" diye buyurmuş, "sözüm" diye buyurmamıştır. Bu tıpkı "Katımda yalan söylenmez" diye söylendiği gibidir.

İlk görüşe göre; "Allah kullarına karşı zülüm eden değildir." (Kaf, 29) âyet-i kerimesi, "Benim huzurumda söz değiştirilmez." (Kaf, 28) âyetinin mânada tamamlayıcısı konumundadır.

Şöyle ki: "Söylediğim ve vaad ettiğim her şey şüphesiz ki olacaktır. Buna ek olarak, bunda adalet vardır, haksızlık ve zulüm de yoktur."

İkinci görüşe göre; yüce Allah kendi nefsini şu iki özellik ile vasfetmiştir:

1. O'nun ilminin eksiksiz ve her şeye muttali oluşunun yegane olması, O'nun huzurunda sözün değişebilmesini ve bâtılın revaç bulmasını engeller.

2. O'nun adaletinin eksiksizliği ve her şeyden ihtiyaçsız olması, O'nun kullarına karşı zulüm etmesini imkânsız kılar.

Bundan sonra Allah (c.c), cehennem hakkında haber vermekte, oraya her defasında birisi atıldığında cehennemin:

"Daha fazla var mı?" (Kaf, 30) diyeceğini bildirmektedir. Bu âyet hakkında, buradaki anlamı olumsuzluk mânasında alıp, "Daha fazla yoktur" diyen kimseler, bu açıklamalarıyla hata etmişlerdir.

Buna ek olarak sahih bir hadis-i şerif de onların bu görüşünü reddetmektedir.

(Buhârî'nin (4848) ve Müslim'in (2848) rivayet ettikleri hadise işaret etmektedir. Enes'in (r.a.) rivayetine göre, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Cehenneme atılırlar. Bunun üzerine cehennem "Daha yok mu?" der. Nihayet Allahu Teâlâ ayağını üzerine koyar ve cehennem de "Yetişir, artık yetişir." der.)


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol