Kur'an ve Sünnet
   
 
  Zararlı İlimler
     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Zararlı İlimler

 

Her taife ilmin sadece kendilerinde bulunan ilim olduğuna inanır ve bundan dolayı sevinir.

"Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi." (Mü'minun, 53)

Ancak şu var ki; onlarda bulunanların çoğu, sadece kelamdan, yanlış görüşlerden ve yalandan ibarettir. İlim ise kuşkusuz kelamın dışında olan bir konudur.

Tıpkı Hammad b. Zeyd'in dediği gibi:

"Eyyûb'a: İlim bugün mü daha çoktur yoksa öncede mi daha çoktu?" diye sordum. O da:

"Bugün kelam daha çoktur. İlim ise öncede daha çoktu." diye cevap verdi.

İşte bu derin âlim, ilimle kelamın arasını ayırmıştır. Kitaplar gerçekten çokçadır. Kelam, cedel ve zihni yoran lüzumsuz eserler hayli fazlalaşmıştır. İlim ise, bunların çoğundan oldukça uzaktır. Muhakkak ki ilim, Allahu Teâlâ'dan Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduklarıdır.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Sana ilim geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim." (Al-i İmran, 61),

"Sen onların milletlerine tâbi olmadıkça, ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Sânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar ilimden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'tan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı." (Bakara, 120),

"Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle (içinde ilim olarak) indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın şahitliği de kâfidir." (Nisa, 166)

Bu ilimle ahidden sonra insanların çoğunun işleri ve vaziyetleri, ta ki fikrî zevklerine, görüş ve arzularına hitap eden kitaplar yazmaya, bunlar için servetler harcamaya, vakitler öldürmeye, sayfaları lüzumsuzca doldurmaya... kadar geldi. Sonunda onların çoğu Kur'an ve Sünnet'te ilmin olmadığını da açık açık söylediler. Kur'an ve Sünnet'in delillerinin lafzî olduğunu, kesinlik ve ilim ifade etmediğini söylediler. Şeytan da bu lafları konuşmaları için onları yönlendirmekteydi. Onlara, kendi kontrolünde izin vermiş, bu lafları herkese iletmeleri için de yardımcı olmuştu. İşte bu kimselerin ilim ve imanları kalplerinden soyunup çıkmıştır. Tıpkı yılanın, kabuğundan soyunup çıkması ve kişinin, elbiselerini bedeninden soyup çıkartması gibi.

Allame Şemsuddin b. Kayyim der ki:

"Bana bazı arkadaşlarım, bunların öğrencilerine uyan birtakım kimselerden haber verdiğine göre; birisi kendi kitaplarıyla meşgul olurdu ve Kur'an'ı ezbere bilmezdi. Kendisine:

"Önce Kur'an'ı ezberleseydin daha iyi olurdu" dendiğinde bu kimse:

"Kur'an'da ilim var mı ki?!" derdi.

"İbn Kayyim der ki: Bunlardan olan bazı ileri gelenler şöyle derdi:"

"Bizler hadisleri ancak bereket olsun diye dinliyoruz.Yoksa ondan ilim istifade etmeyiz. Çünkü bunun dışındaki eserler bize yeterlidir. Bizler anladığımıza ve karar kıldıklarımıza döneriz."

Kuşkusuz ilimden derecesi bu olanların hâli, şu şiirde şairin belirttiği adamın hâli gibidir:

Mekke'den Haşim kabilelerine doğru indiler

Ben ise uzak menzil olan Batha'ya indim.

Devamla İbn Kayyim der ki:

Bir defasında hocam bana bunların özellikleri hakkında şöyle demişti:

"Onlar şüphesiz kendi mezhep önderleri etrafında tavaf ederler ve en çirkin isteklerle kurtuluşa ermeyi isterler. Bu da sana apaçık birer delildir ki onlarda bulunan görüş ve fikirler, Allah katından olan Kur'an'dan değildir. Sen Kur'an'a bakacak olursan, asla onda bir tenakuz, ihtilaf ve kimi âyetlerin kimisiyle çatıştığını bulamazsın.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Onlar hâlâ Kur'an'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı." (Nisa, 82)

Bu âyet apaçık gösteriyor ki; Allah (c.c.) katında olanlarda asla ihtilaf olmaz. İhtilaf ve tenakuz bulunanlar, O'nun katından değildir. Öyleyse görüşler, hayal ürünleri, gereksiz fikirler nasıl olur da dinden ve dinî olur. Buna ek olarak, bunlarla nasıl olur da Allah ve Resûl'ü adına hüküm verilir? Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Şüphesiz bunlar (bu fikirleri) çok büyük bir iftiradır.

Sahabe, ilmi, bu sapık ve iftiracı kimselerin ilimlerine ait bir bulgu bulunmadan ve barınmadan öğrenirlerdi. Tıpkı Hakim'in Ebû Abdullah el-Buhârî'nin biyografisinde zikrettiği gibi. O şöyle der:

"Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı toplandıkları zaman, onlar ancak Rablerînin Kitab'ını ve Peygamberlerinin Sünnet'ini anlatırlardı. Aralarında Kur'an dışı bir görüş ve kıyas bulunmazdı."

Söyleyen ne güzel söylemiş:

İlim, Allah'ın ve Resûl'ünün dedikleridir

Sahabe de der ki: Bunda bâtıl yoktur

Peygamber ve fakihin görüşleri arasında

Muhaliftir diye "delilik" demen ilim değildir.

Asla! Temsil ve teşbihten sakındırmak için

Sıfatları inkâr ve nefyetmek olacak şey değildir.

(Şu bir gerçek ki; bir alimin görüşü Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) görüşlerine ters olursa, o görüş bâtıldır ve asla alınmaz. Şiirde belirtilen konuya gelirsek, burada durum böyle olursa aynı şey geçerlidir. Ancak şiirde durum böyle değildir. Şiirde kastedilen şudur: Bir âlim, fakih vb. Kur'an'dan ve Sünnetten bildiği kadar bir görüş ortaya atarsa, konu ile ilgili buna zıt olan bir hadis görmüşsen, hemen bâtıldır deme! Belki okuduğun hadisin hükmü kaldırılmış ya da tevile açık bir hadis olabilir. Ya da konu ile ilgili âlimin görüşlerine uyan, âlimin bilip senin bilmediğin başka sahih hadisler olabilir. Bundan dolayı araştırıp bilmeden "Bu görüş yanlış" dememek gerekir. Allah en iyisini bilir. (Mütercim)


     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

İman ve Ondaki Farklılıklar

 

İmana gelirsek; muhakkak ki, insanların çoğu ya da hepsi, kendilerinin iman üzerinde olduklarını iddia etmektedirler:

"Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir." (Yusuf, 103)

Mü'minlerin çoğunda ancak toplu bir iman bulunur. Tafsilatlı olarak iman, ümmetin havassının (özel kimselerinin) ve Peygamber'e özellikle bağlı ve özgün kimselerin imanıdır. Aynı şekilde bu kişi, imanın apaçık taraftarıdır.

İnsanların çoğunda iman denildiğinde sadece mevcudatın sahibi olanı ikrar etmeyi anlamaktadır. O'nun tek olduğunu, yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları yaratan olduğunu söylemektedirler. Buna ek olarak, Kureyş'in ve diğer kulların kimisinin putlarını da inkâr etmezler.

İnsanlardan başkalarına gelirsek, onlara göre de iman, sadece şehadet kelimesini getirmekten ibarettir; isterse bununla beraber amel işlesin ya da işlemesin, isterse kalbin tasdikine uysun, isterse uymasın.

Başkalarına göre de iman; mücerred olarak kalbin tasdik etmesidir. Allah'ın (c.c.) yerleri ve göğü yaratan olduğunu, Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) O'nun kulu ve Resûl'ü olduğunu kalbin sadece tasdik etmesidir, dil bunu ikrar etmese de, bir amel işlemese de, hatta Allah'a ve Resûl'üne sövse ve büyük günahları işlese de, kendisi Allah'ın (c.c.) vahdaniyetine ve Resûl'ünün peygamberliğine inanmışsa mü'mindir.

Yine başkalarına göre iman; Rab Teâlâ'nın sıfatlarını inkâr etmekle olur. O'nun arşının üzerinde yüce olmasını, kelimeleriyle konuşmuş olmasını, kitaplarını, işitmesini, görmesini, dilemesini, kudretini, iradesini, sevmesini, buğzetmesini ve diğer kendisinin ve Resûl'ünün vasf ettiklerini inkâr etmekle...

İşte onlara göre iman; bu hakikatlerin hepsini inkâr etmek ve inkarcıların görüşlerinin gereksinimlerine ve birbirleriyle çekiştikleri ve kimisinin görüşüne diğerinin bile katılmadığı yalancıların fikirlerine uymaktan geçer. Kuşkusuz bunlar Ömer b. Hattab ve İmam Ahmed'in dedikleri şu kimseler gibidirler:

"Kur'an hakkında ihtilaf içindedirler, Kur'an'a muhalefet ederler ve onun ihtilaflı gördüğünü onlar ittifaklı sayarlar."

Yine başkalarına göre iman; Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdikleri kaydına göre değil de, isteklerine ve nefislerinin kendilerini sürüklediği şeylere göre Allah'a ibadet etmektir.

Yine başkalarına göre iman; sadece güzel ahlâk, güzel muamele, güler yüz, herkese güzel zan beslemek ve insanlarla ve yanlışlarıyla uğraşmamaktır.

Yine başkalarına göre iman; dünyadan ve yaşantıdan tamamen uzak olmak, kalbi dünyadan silmek ve dünyadan zahid olmaktır. Bunlar şayet bu tip bir insanı görseler hemen "Bu iman ehli kimselerin efendisidir" derler. Bu kimse ilim ve amel bakımdan hiçbir şey yapmış olmasa bile..!

Şüphesiz ki onlardan daha da ileri gidenler var ki, o da imanı sadece ilim olarak görür; ameli hesaba katmaz..!

Hülâsa...

İşte bu zikredilenlerin hepsi de imanın hakikatini bilmiyorlar. Ne imanı yerine getiriyorlar ve ne de iman onlara girmektedir. Bu kimseler farklı farklıdır. Onlardan kimisi, imana ters olanı iman sayar.

Kimisi imanda şart olan bir şeyi yerine getirmeden ve ona hiç aldırış etmeden onu iman sayar.

Kimisi de imanı yok ettiği ve nakzettiği hâlde iman için onların şart olduğunu söyler ve kimisi de imana ait herhangi bir yönü bulunmayan şeyleri iman için şart koşar.

İman; bunların hepsinin ötesinde olan bir şeydir şüphesiz.

"İman"; Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiklerini bilmenin, onu akide olarak tasdik etmenin, dil ile ikrar etmenin, severek ve huşuyla teslim olmanın, bâtınen ve zahiren amel etmenin ve imkâna göre davet ve sevk etmenin gerçek oluşumudur.

İmanın kemal bulması ise; Allah (c.c.) için sevip O'nun için buğzetmek, Allah için verip Allah için kısmaktır ve tek olan Allah'ı, kendi ilâhı ve mabudu olarak görmektir.

Allah'a (c.c.) ulaşılacak yol ise; Resûl'üne gerek zahiren ve gerekse bâtınen tâbi olmaktan, Allah ve Resûl'ünden başkasına iltifat etmekten kalbin gözünü sakındırmaktan geçer.

Başarı Allah'tan dır.

Her kim nefsiyle değil de Allah ile meşgul olursa, nefsinin rızkına karşı Allah ona yeter.

Kim de insanlarla değil de Allah ile meşgul olursa, insanların rızkına karşı ona Allah yeter.

Kim de Allah ile değil de nefsiyle meşgul olursa, o kimseyi kendi nefsine havale eder.

Her kim de Allah ile değil de insanlarla meşgul olursa, Allah o kimseyi insanlara havale eder.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol