Kur'an ve Sünnet
   
 
  Kişiyi Aldatan Kuruntular

     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Kişiyi Aldatan Kuruntular

 

Ey kuruntularla aldanan kişi!

İblis bile kendisine emredildiği hâlde secde etmeyi terk ettiği için izzet konumundan zillet konumuna düştü ve lanete uğradı.

Âdem (a.s.) yasak yiyecekten yediği için cennette çıkarıldı.

Katil kimse de, cenneti gördükten sonra avuç dolusu kandan dolayı cennete girmeyecektir.

Kuşkusuz (İslâm) zina eden kimseye ölümün en şiddetlisini vermekle beraber, parmak ucu kadar da olsa helâl olmayan unsurlardan kaçınmayı ve zulüm etmemeyi emretmiştir.

Bununla beraber gerek zina iftirası atana olsun, gerekse bir damla da olsa içki içen kimseye olsun, onların sırtlarına kırbaç vurulmasını yani celde cezasını emretmiştir.

Üç dirhemden fazla bir şeyi çalan kimsenin de uzuvlarından birisinin kesilmesini emretmiştir.

Bütün bunlardan sonra şunu bil ki, işlemiş olduğun bir günahın bulunursa, cehenneme girmeyeceksin diye emin olma sakın!

"Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya." (Şems, 15)

"Bir kadın bir kedi yüzünden cehenneme atıldı." (Buhârî (2365) ve Müslim (2242) İbn Ömer hadisinden rivayet etmişlerdir.)

Adamın birisi bir kelime konuşur, söz konusu kelimeyi de fazla önemsemez; ancak bu kelime adamı doğu ile batı arasındaki cehennemin en uzak yerine atıverir. (Buhârî (6477, 6478) ve Müslim (2988) Ebû Hüreyre hadisinden rivayet etmişlerdir.)

Adamın birisi de Allahu Teâlâ'ya altmış sene boyunca ibadet eder, ölüm vakti gelince vasiyetinde zulmeder, kötü amelle hayatını noktalar ve ateşe atılır. (Ahmed (7742) Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir. Onda geçen bir lafızda ise, "yetmiş sene " ibaresi mevcuttur. Hadisin uzun rivayeti için aynı yere bakınız.)

Ömür, kişinin hayatının sonuna kadar ve amel de son ana kadardır. Her kimin selâm vermeden önce abdesti bozulacak olursa, kuşkusuz namazının tamamı geçersiz olmuş demektir.

Kim de güneşin gurubundan önce iftar etmişse, o kimsenin orucu bozulmuş demektir.

Kim ömrünün sonlarında kötü ameller işlemişse, Rabbiyle de bu şekilde karşılaşır.

Çokça sevaplar koşup gelmekte, kapının önünde durmakta, ancak kapıcı onları, "Belki, sonra, ileride" gibi lafızlarla geri çevirmektedir.

Nitekim eksik bir imanla, haddinden fazla bir emelle, dönüşü olmayan bir hastalıkla, hevayla, düşüncesiz akılla, karanlığıyla, sarhoşluğuyla, cehaletiyle, Rabbine yabancı olmasıyla ve yaratılmışlara bağlanmasıyla bu kimse nasıl felaha ulaşabilir?!

Evet, insanlar bu kimsenin meyvesi ve kuvveti ve Allah'ın zikri de bu kimseye hapis ve ölüm olmuşken, Allah'a ancak zahiren az yönelip de kalp ve benliğiyle O'ndan (c.c.) başkasına yönelmişken, bu kimsenin felaha ulaşması mümkün olur mu hiç?!

Senden başkası için üstünlük söz konusu değildir Zillette olan da üstünlük ile O'na ulaşma yolunu arar.


     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Allahu Teâlâ Âdem'i (a.s.) Niçin Mahlukat'ın En Sonuncusu Olarak Yaratmıştır

 

Takdir edilenler meydana gelmeden önce onları yazmak için, yaratılmışların ilki kuşkusuz ki kalemdir. Mahlukatta son olarak ise, Adem'i yaratmıştır. İşte bunda bazı hikmetler bulunmaktadır:

1. Mesken etmeden önce diyarın kurulması.

2. Gökler, yer, güneş, ay, deniz ve kara vb. dışında insanın bizzat yaratılmışlar arasında gaye olması.

3. Sanatkârların en ustası, mutlaka bir işini yaptığı zaman en güzel bir şekilde ve gayede onu yapmaktadır. Tıpkı esasını ve temelini ortaya çıkardıkları gibi.

4. Nefisler şüphesiz ki daima nihayetleri ve sonuçları görmek isterler. Zaten bundan dolayıdır ki, Musa (a.s.) sihirbazlara:

"Atmakta olduklarınızı (asalarınızı) atınız!" diye buyurmuştur. İnsanlar onların yaptıklarını gördüklerinde, bundan sonrasını merak etmeye, buna muttali olmaya başladılar.

5. Allahu Teâlâ, kitapların, peygamberlerin, ümmetlerin en faziletlisini zamanın en sonuna ertelemiştir. Sonrasını öncesinden daha hayırlı kılmıştır. Kuşkusuz nihayet bulanlar başlangıçlardan daha kâmildirler. Meleğin gelip Peygambere:

"Oku!" diye buyurduğu ve O'nun: "Ben okuma bilmem!" diye cevap vermesi sözüyle, Yüce Allah'ın:

"Bugün dininizi tamamladım." (Maide, 3) sözü arasında ne kadar fark bulunmaktadır?!

6. Allah (c.c.) bu âlemde Âdem için ayırmış olduklarını toplamıştır ki, bu, küçük âlemdedir. Aynı zamanda büyük âlemde de bunları onun için toplamıştır.

7.  İnsan mevcudatın hülasası ve meyvesi durumundadır. Bundan dolayı insanın yaratılmışlar içerisinde en sonuncusu olması uygun düşmektedir.

8. Yaratanı için maslahatlarını ve ihtiyaçlarını arz etmesi ve hayatının esbabı ile yaşamının kurallarını hep O'nun için amade etmesi, kuşkusuz insanın cömertliğinden kaynaklanmaktadır. Bununla beraber başını kaldırdığı her şeyde, bunları mutlaka o insan hazır bulacaktır.

9. Allah (c.c), insanın diğer yaratılmışlardan daha şerefli ve daha faziletli oluşunu açığa vurmayı murad etmiştir. Bu sebeple de diğer mahlukları ondan daha önce yaratmıştır. Bundan dolayıdır ki melekler:

"Rabbimiz dilediğini yaratsın. Çünkü O (c.c), kendisine bizden daha cömert olan bir mahluku yaratmaz." demişlerdi de Allahu Teâlâ, Âdem'i yarattığında ve meleklere Âdem'e secde etmelerini emir buyurduğunda, Âdem'in fazileti ve şerefi meleklere hem ilim ve hem de marifet ile izhar edilmiş oldu. Âdem günaha düştüğü zaman ise melekler, insanın şeref ve faziletinin kaldırıldığını zannetmeye başladılar. Onun gizlice tevbe edeceğini ve kulluğunu böylece ifa edeceğini ummamışlardı. Âdem, Rabbine tevbe edince ve bu istenilen kulluğu yerine getirince, melekler, yüce Allah'ın mahlukatından dilediğine verdiği ve kendisinden başkasının bilemediği sırların olduğunu anladılar.

10. Allahu Teâlâ, kalemi yaratmakla bu âlemi açıverince, artık bu âlemin kapanmasına güzelce uygun düşecek insanı yaratmasını ortaya koymuştur. Çünkü kalem ilmin aletidir. İnsan ise âlemdir. İşte bu yüzdendir ki, Allah (c.c), Âdem'i meleklerden ilim bakımından daha üstün ve Âdem'i daha özel kılmıştır

     
 
 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

İblis'in, Âdem (a.s.) İle Durumu

 

Bir düşün ki, Allahu Teâlâ, yeryüzüne indirmeden önce nasıl da Âdem'in özrünü kabul etmekte, nasıl da meleklere onun faziletini ve şerefini belirtmekte ve: "Şüphesiz ki ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." (Bakara, 30) sözüyle nasıl da meydana getirmeden önce onu haber vermektedir.

Yine bir düşün ki, nasıl da onu halife olarak ortaya koymaktadır!

"Yeryüzünde..." sözü de yeryüzüne indirmeden önceki özrünü kabul ettiğini ortaya koymaktadır.

Seven sevilenin özrünü, işlediği cürmünden önce kabul eder.

Allahu Teâlâ, ona şekil verdiği zaman onu kırk sene boyunca cennetin kapısına bıraktı; sevdiğinin kapısında durup sevdiğini güzellikle ortaya koysun diye.

Kendisi "Hiçbir şey değil iken ..." (Dehr, 1) âyetindeki zillete atıldı; "Secde edin..." âyeti gereği kibre girmesin diye.

Şüphesiz ki İblis Âdem'in cesedi etrafında dolanıp durdu ve ondan ötürü kibre girdi ve "Bir emir için yaratıldın." dedi ve Âdem'in ağzından girip arkasından çıktı ve "Eğer sana musallat olursam, seni yok ederim. Eğer sen bana musallat olursan o zaman sana isyan ederim." dedi.

Kuşkusuz yok olmasının onun elinde olduğunu bilmiyordu. Onu yayılmış çamur olarak görüp hakir bulmaktaydı. Çamura şekil verilince İblis ona haset hastalığı yaydı. Kendisine ruh üfürüldüğü zaman ise, haset eden oluverdi. Kendisine izzet halısı serildiği zaman ise, mahluklar kendisine arz olundular. İşte bu esnada istekte bulunan (melekler):

"Bizler Seni hamdinle tesbih ederken..." âyetiyle hazır bulundular. Karşılarındaki hakim olan Allahu Teâlâ ise "Haydi haber verin..." diye buyuruverince, vekilin buna bir delil getirmesi asla mümkün olmadı.

"Her şeyi öğretti..." âyeti gereği ise, isteklerinin kafalarını, ikrarın göğüslerine çevirdiler. Bunu üzerine meleklerin bulunduğu yerde, çokça faziletli bir münadi ayağa kalkıp:

"Secde edin!.." diye nida etti. Yani istemiş olduğunuz bu davetinizin pisliğinden temizlenin! "Bizim" kabın içindeki özür suyu ile "ilmimiz yoktur" dediler ve teslim olma temizliği ile secdeye vardılar. İblis ise yanı başlarında bulunup secde etmedi. Çünkü o pislik idi. Kendisi kuşkusuz yüz çevirme necasetleriyle içli dışlıydı. Yıkanmasıyla da temizlenemezdi; çünkü o bizzat pislik idi. Âdem (a.s.) tamamen yaratılınca; "Secde edin!..." âyetince yüzünün güzelliğinin hâli olması gerekir denildi ve günaha duçar olmasıyla takdir cereyan etti ki, böylece ibadet ederken boyun eğer olduğunu ortaya koyacak izler ortaya çıksın...

Ey Âdem! Allahu Teâlâ seni bu yediğin lokmadan ötürü affettiğine göre bu durumda hasetçiler, "Açgözlü olduğu hâlde ve ağaca karşı sabır göstermemesine rağmen nasıl da faziletli kılınmış." derlerdi.

Eğer senin dünyaya indirilişin olmasaydı, o takdirde nefislerden iyi olanlar yükselmiş olmazdı. "İsteyen yok mu?" mesajı indirilmezdi. (Buhârî (1145), Müslim (758) Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.)

"Oruçlu kimsenin ağız kokusu..." rüzgarları esmezdi. (Buhârî (1894), Müslim (1151) Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.)

Bununla ortaya çıkıyor ki, Âdem'in (a.s.) dünyaya indirilişi, onun aç gözlü olmadığını ortaya koymaktadır.

Ey Âdem! Cennette gülmen sana aittir; mükellefiyet yerinde ağlaman ise bizlere...

Faziletimi üstün kılmışsa şayet, izzetimi kırmak isteyen kimse bana zarar veremez. İzzetimin çıkışı kuşkusuz kırılan bedene layıktır. Benden ötürü kalpleri kırılmış olan kimselerin yanındayım. Yediği bü yemiş, hastalık olarak çocuklarına kadar ulaşmıştır. Bu yüzdendir ki, mutlak ikram sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah (c.c), mevcut doktorların ellerinde bulunan ilacı onlara şöylece göndermiştir:

"Artık benden size bir hidayet (kitap) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa, işte o, sapıklığa düşmez ve (âhirette) zahmet çekmez." (Taha, 123)

İşte doktor, onları yasaklanan şeylerden koruyacak, emredilen hususları yapmalarına dair kuvvetlerini muhafaza edecek, onları işledikleri kötü davranışlarından tevbe etmeye yönlendirecek ve böylece afiyet her yönden gelmiş olacaktır.

Ey kuvvetini boşa harcayıp da onu muhafaza etmeyen, hastalığına hastalık ve perişanlık katan, acı ve sıkıntılara sabır gösteremeyen kimse!

Yok olmaya doğru gidişini sakın inkâr etme. Kuşkuşuz hastalık fesada götürücüdür. Eğer kader sana yardımcı olur da, seni gizli şehvetinden ve zevklerinden seni himaye etmesi için doktora yardımcı olursan, o takdirde çeşit çeşit hazlara ve zevklere muzaffer olursun. Ancak (tersi olursa) şehvet buharı basiret gözlerini kaplayıverir.

Ey kendisinde kör basiret bulunan kimse! Bir anlık dahi olsa sabır etmeyi düşünmedin ve ebedî zilleti yüklendin. Zail olacağı hâlde dünyayı isteyip durdun ve âhiret yolculuğuna da çıkmayıp yerinde oturmayı tercih ettin.

Kendi nefsi için çirkinlikleri satın alanı ve yüce şeyleri bayağı şeylere karşılık satan kimseyi gördüğün de bil ki, bu kimse budala bir kimsedir.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol