Kur'an ve Sünnet
   
 
  İmanın Esası

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

İmanın Esası

(Allah Resulü Muhammed (s.a.v.)'e Uymadıkça Küfrün Bataklığından Kurtulmak Hiç Kimsenin Haddi Değildir. )

 

İmanın esası; Allah'a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere ve ahiret gününe inanmaktır. Allahü Teala imanın ölçü basamaklarını şöyle sıralıyor Kur'anda mealen:

“Dediler ki: “Yahudi ve Hıristiyan olun ki doğru yolu bulaşınız.” De ki: “Doğru yola yönelmiş olan ve Allah'a ortak koşanlardan olmayan İbrahim'in dinine uyarız. Allah'a, bize verilen kitaba, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa 'ya verilene, Rableri tarafından elçilerine verilenlere inandık. Onları birbirinden ayırd etmeyiz. Biz O'na teslim olanlarız!”

“Sizin inandığınız gibi inanmış olsalar, elbette ki doğru yolda olurlar. Yüz çevirirlerse, elbette ki onlar çıkmazlara girerler. Onlara karşı Allah sana yeterlidir. O hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir.” (Bakara: 136-138)

Bir başka ayet-i celilede:

“Peygamber ve müminler, ona Rabbinden indirilene iman etti. Hepsi, Allah'a, Meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. “Peygamberler arasından hiç birini öbüründen ayırd etmeyiz. Ey Rabbimiz işittik ve itaat ettik! Affını dileriz. Dönüş sadece sanadır” derler.” (Bakara:285)

Bakara suresinin başlarında, müminlerin hem Kur'an, hem de daha önce indirilen kitaplara inandıklarını belirtiyor ve mealen deniliyor ki:

“Elif, Lam, Mim. Bu Allah tarafından gönderildiğinde hiç şüphe olmayan ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitaptır. Onlar, her şeyi bilemeyeceklerine inanırlar, namazlarını gereği gibi kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan da yerli yerince harcarlar. Onlar sana indirilen kitaba da, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete sadece onlar görmüş gibi iman ederler. İşte Rablerinin yolunda olanlar ve umduklarına kavuşmuş olanlar da bunlardır.” (Bakara: 1-5)

İmanın şartlarından biri olmaya layık bir telakki daha vardır:

Hz. Muhammed'in nebi ve Resuller zincirinin son halkası olduğuna, ondan sonra Nebi ve Resul gelmeyeceğine, Allah'ın onu cin ve insanların hepsi için Resul olarak gönderdiğine iman etmek (inanmak). Böyle bir inanç da gereklidir Müslüman için.

Allah Resulünün getirdiği gerçeklere inanmayanlar (iman etmeyenler) asla mümin olamazlar, nerede kaldı ki Allah'ın dostu olsunlar.

Onun getirdiğinin bir kısmına inanmak, bir kısmını ise inkar etmek, apaçık bir küfürdür.

Nitekim Allah-ı Teala mealen şöyle buyurmaktadır:

“Allah'ı ve peygamberi inkar eden Allah'la peygamberin arasını ayırmak isteyen, ona indirilenin bir kısmına inanırız, bir kısmına da inanmayız diyerek, ikisi arasında bir yol tutmak isteyen yok mu, işte onlar gerçekten kafir olmuşlardır. Kafirlere ise, çok azab verici ateş hazırlanmıştır.”

“Allah'a ve peygamberlerine iman edip onlardan hiçbirisini öbüründen ayırmayanlar var ya, işte Allah onlara mükafatlarını verecektir. Doğrusu Allah çok bağışlar ve yegane merhamet sahibidir.” (Nisa: 151)

Allah'ın Resulüne inanmak (iman etmek);

O'nun Allah ile insanlar arasında, ilahi emirleri yasakları, vaadleri, vaidleri, helali, haramı açıklamada bir aracı olduğuna kesin bir biçimde içten inanmaktır. (iman etmektir).

Helal, Allah'ın helaldir dediği, böyle olduğuna dair ayetler indirdiği şeylerdir.

Haram ise, Allah ve Resulünün yasakladığı şeylerdir.

Din, Allah'ın kendine Resul seçtiği Hz. Muhammed'e bildirdiği dosdoğru bir yaşantı biçimidir. (meşru din sadece Allah ve Resulünün meşru saydığı (teşri kıldığı) şeydir) Bunun ötesinde, bundan başka bir hayat düzeni aramak, boşuna uğraşmaktır.

Bir kimse, velilerden herhangi birinin, Allah Resulünün belirtmediği biçimde kurduğu yolla, Allah rızasına nail olacağını, Allah'ın dosdoğru yolunda bulunacağını düşünür itikad ederse, gerçekten o kişi, şeytanın dostu bir inkarcı / Kafir olur.

Yüce Allah'ın;

- şu varlığı ve içindeki mahlukatı yaratması,

- onlara yaşamaları için rızıklar vermesi,

- insanların dualarını kabul buyurması,

- kalblerinde doğru yola gelmeleri için ışıklar saçması,

- düşmanlarına karşı onlara yardımda bulunması ve bütün bunlardan başka zararları önleyen, menfaat kapılarını açan nice nice yollar göstermesi,

O'nun yüce varlığına ait özel işlerdir. O dilediği gibi sebepler halkeder, böyle durumlarda peygamberler bir vasıta olarak araya girmez.

Allah'ın bu kadar geniş nimetlerine layık görülen bir insan, zühd ve ibadetin, ilim ve hikmetin hangi derecesinde bulunursa bulunsun, Allah Resulünün getirdiği ilahi prensiplerin bütününe inanıp (iman edip) ona göre davranmadıkça (amel etmedikçe) asla mümin olamaz. Allah'ın dostluğunu ise mümkünü yok kazanamaz.

Yahudi ve Hıristiyanların ruhban kaynaklı başkanları ve aziz saydıkları da bu durumda olan talihsizlerdir. Arab Türk, Hind müşriklerinden, ibadete tevessül edenler de aynen böyledir.

Yani herkesin, kendi inandıkları dinlerine uygun ibadet ve taatları vardır, fakat asla müminler sıfatını kazanamamışlardır.

Allah Resulü Hz. Muhammed'e uymadıkça küfrün bataklığından kurtulmak hiç kimsenin haddi değildir.

Nitekim, Fars şahlarından bazıları kendilerini Allah'ın en halis veli kulları saymışlardır.

Yunanlı filozof Aristo ve benzeri felsefe ilminin büyükleri, düşüncede ve tefekkürde çok ileri gitmelerine rağmen, putlara ve yıldızlara tapmaktan kendilerini kurtaramamışlardır.

Aristo, Milattan üç asır önce yaşamış, Makedonya'lı Filip'in oğlu İskender'e vezirlik ve danışmanlık yapmıştır. İskender ona, ayrı olarak, bir de Roma ve Yunan tarihi yazdırmıştır. Bu İskender, Allah'ın Kur'an'da belirttiği İskender değildir. Haktan bazıları öyle sanırlar ve Aristo ile İskender'in nasıl olur da birbiriyle anlaştıklarına şaşıp kalırlar. Ne kadar garibdir ki, İbni Sina ve arkadaşları da böyle olduğuna inanmışlardır.

Allah Resulü Hz. Muhammed'e inanmayan bir kısım hakim ve zahidler (ne biçim zahidlerse bunlar) bazı harika işler yapmışlarsa da, yaptıkları hakka yakın işler değildir. Kehanet ve sihir cinsinden efsun ve aldatmalardır. Şeytanın ortaya koyduğu tuzaklardır.

Yüce Allah buyuruyor ki:

“De ki: “Şeytanın kime indiğini size haber verelim mi Onlar günahkar iftiracıların hepsine iner. Bunlar şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu yalancıdır.” (Şuara: 221)

İşte bunlardan mükaşefe ve daha başka harikulade şeyler arkasında koşanların hiçbiri Allah Resulünün getirdiği gerçeklere uymadıkça yalancıdan başka bir şey olamazlar. Kendilerini, fuhuştan, fücurdan, şirk ve zulümden, sapıklıktan asla kurtaramazlar. Şeytan onların daima üzerlerine gelir ve yakınları olur. Onun için bunlar şeytanın dostu olurlar, Allah'ın değil.

Yüce Allah buyuruyor ki:

“Rahman olan Allah 'a göz yuman kimseye bir şeytan bağlarız ki, o, onun en yakın arkadaşı olur. Şüphesiz ki şeytanlar bunları doğru yoldan alakoyarlar. Bunlar da kendilerinin doğru yola ulaştıklarını sanırlar.” (Zuhruf: 36)


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol