Kur'an ve Sünnet
   
 
  Vahded-i Vücud Telakkisi

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Vahded-i Vücud Telakkisi

 

Kendine has birlikle, çeşitli birleri birbirine karıştırıyorlar. Cins ile, ayni olanı birbirinden ayırmıyorlar. Gerçi, bütün yücudlar, vücut vasfında birdir, müşterektir. Nasıl ki, bütün insanlar cins olarak insan, hayvanlar da cins olarak hayvansa...

Fakat bu bütünlük, müştereklik, dışarıda, hariçte değil, zihinde teşekkül eder. Bazılarının sandığı gibi, insanda var olan hayvaniyet, atta, eşekte, balıkta olan hayvaniyet gibi değildir asla. Göklerin vücud varlığı da insanın vücud varlığı gibi değildir. Böyle olunca da, haşa, şanı yüce'olan, bu namütehahi kainatın var edicisinin vücudu da elbette ki, insanınki ile aynı olmayacaktır.

Bunların sözü, hakkı inkar eden Firavunun sözüne çok benzemektedir. Hatta onun sözünden de daha ileridir inkar hususunda.

Çünkü firavun, şu görüp durduğumuz varlıklar alemini inkar etmeye kalkışmıyordu. Ancak, bu alemin varlığının kendiliğinden ortaya çıktığını söylüyordu. Varlığın bir yaratıcısı olmadığını sanıyordu. Filozoflaşan bu adamların sözleri, firavununkinden kat be kat ileri oluyordu. Bu adamlar, alemin Allah olduğunu iddia ettiler.

Fasit olma açısından firavunun sözü her ne kadar bunlarınkinden daha açık bir biçimde küfür ise de, hakikatten, dem vuran, hakka dayalı olduğunu iddia ede ede haktan uzaklaşmada, bunlar firavundan daha ileri idiler.

Bunlar onun içindir ki, putlara tapanların da aslında Allah'a ibadet ettiğini söylemişlerdir.

Şu sözler onlarındır:

“Her ne kadar Firavun, örf ve adetler bakımından halkı zorladı ve istemediği yönlere sürüklemeye çalıştı ise de, bunda mazurdur. Çünkü onun, hüküm mevkiinde bir hükümdar olduğu için;

“Ben sizin hükmetme açısından en büyük rabbinizim” demeye hakkı vardır. Halkın hepsi birer Rab iseler de, firavun,

“Ben sizin Rabbinizim, çünkü zahirde bana iktidar verilmiştir.. Yüceliğim buradan geliyor” demek istemiştir.”

Onların sözlerinden biri de şudur:

“Sihirbazlar, firavunun sözlerinin doğru olduğunu bildiği için, onun en yüce bir Rab olduğunu kabul ettiler ve ona:

“Ne hüküm verirsen ver, sen ancak bu dünyanın hükümdarısın ve sadece burada hüküm vericisin” sözü gerçekleşmiştir. Çünkü, firavun hakkın bir aynası, bir görüntüsüdür.”

Her şeyi birleme (Vahded-i Vücud) görüşü ile ele alan ve tahrif eden bu adamlar, ahiret gününün gerçekliğini de inkar ettiler. Cennet - cehennem varlığını da reddetmiş oldular. Çünkü, onlara göre, cennet ehli de, cehennem ehli de aynı nimetlerden faydalanacaklardır.

Onlar böylece, Allah'ın dostluğunu kazanmış gerçek evliyanın da çok üstünde olduklarını, Resul ve nebilerden yüce bir makamda bulunduklarını; Resul ve nebilerin, Allah'ı kendi pencerelerinden gördüklerini iddia etmişlerdir.

Onların bu iddiası, gerçekte, Allah'ı, Ahiret gününü, melekleri, kitapları, peygamberleri apaçık bir inkardır. Bunları inkar eden de elbetteki kafir olmaktadır.

Burada söylemeliyiz ki onların dinsizliğini anlatacak değiliz. Bu konuyu geniş bir biçimde anlatmanın yeri burası değildir. Sadece, Allah'ın dostları ile şeytanın dostları arasındaki farkı belirtmek için küçük örnekler vermek istedik.

Bu adamlardan bahsetmemizin sebebi, şeytanın dostluğunu kazanmış adamların en büyüklerinden oluşlarıdır. Onun için okuyuculara küçük bir ikazda bulunmuş olduk.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol