Kur'an ve Sünnet
   
 
  Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselamı Bütün İnsanlara ve Cinlere Göndermiştir

بســـم الله الرحمن الرحيم

 
Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselamı Bütün İnsanlara ve Cinlere Göndermiştir
 

Bilinmesi gerek hakikatlerden biri de, şanı yüce olan Allah, sevgili peygamberi Muhammed Aleyhisselamı bütün insanlara ve cinlere göndermiştir. Bunun için insanlardan ve cinlerden hiçbir fert yoktur ki, onu uymaktan ve itaat etmekten uzak kalsın. Uzak kalsın da Allah'ın rızasını kazansın.

Demek ki, bir insanın tek görevi, onun getirdiği şeriata hiç itirazsız “evet kabul ediyorum” demektir.

Bir kimse, delil olduğu halde, ona, Allah Resulüne itaat etmezse, hiç şüphe yok ki böyle biri kafir olur.

İster cin isterse de insan olsun, kendini bu kötü sonuçtan kurtaramaz.

Allah'ın Resulü iki yönlü, cepheli bir Resuldür. Bütün insanlara ve cinlere Resul olarak gönderilmiştir. Bu hususda bütün Müslümanlar ittifak halindedirler.

Alemlere rahmet olarak gönderilen Allah'ın Resulü, arkadaşlarıyla birlikte Taif seferinden dönerken, Nahle'de bulunduğu bir sabah namazı vaktinde, cinlerden bir taife gelip namaza durmuş ve okuduğu Kur'an ayetlerini huşu ve teslimiyet içinde dinlemişti. Ondan sonra kendi cinslerinin yanına vardıklarında, onlara dinledikleri gerçekleri anlatmışlar ve Müslüman olmalarını istemişlerdi kendi kavimlerinden.

Şanı yüce olan Allah, bu olayı şu ayetleriyle Allah Resulüna bildirmişti mealen:

“Hatırla o zamanı ki, cinlerden bir taifeyi Kur'anı dinlemeleri için sana göndermiştik. Onlar Kur'an dinlemeye hazırlanınca, birbirlerine “Susun, dinleyin!” dediler. Dinlemek tamamlanınca, kavimlerini eğri yolun felaketlerinden korumak için korkutmaya dönmüşlerdi. Onların yanına varınca; “Ey kavmimiz!” demişlerdi. Biz, Musa'dan sonra indirilmiş olan, evvelki kitapları tastik edici, hakka ve dosdoğru olan yola ileten bir kitap dinledik. Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine koşun ve ona iman edin ki, Allah da sizin kusurlarınızı bağışlasın, sizi açıklık bir azabdan korusun. Kim Allah'ın davetçisi koşmazsa, yeryüzünde kaçacak bir yer bulamaz kendine Allah'dan başka yardımcıları da yoktur. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Ahkaf: 29-32)

Şanı yüce olan Allah, sonra şu ayetleri inzal buyurdu:

“De ki; “Bana vahyolundu” Cinden bir cemaat bana kulak verip” biz ne güzel bir Kur'an dinledik, ki o, doğru yola götürür. Biz de ona iman ettik ve rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Rabbimizin şanı yücelerden yücedir. O ne bir zevce ne de bir evlat edinmiştir, hakikat şudur ki, içimizden bir takım beyinsizler Allah'a karşı ileri geri söz söylüyormuş. Biz ise insanların da cinlerin de, Allah'a karşı yalan söylemediklerini sanıyorduk. Gerçekten şu da var ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kişilere sığınıyor. Demek ki, bu suretle onların azgınlıklarını arttırmışlar.” (Cin: 1-6).

Din bilginlerinin çok açık sözlerine göre, insanlar içinden cinlere sığınanlar, insanların en aşağılık insanlarıdır. İlk Müslümanların büyüklerinden bazıları buyurmuştur ki:

“İnsanlar bir vadiye indikleri zaman”kavmimizin sefihlerinin şerrinden bu vadinin büyüğüne sığınırım!” diyerek cinlere sığınırlardı. Ne zaman ki insanlar cinlere sığınıp onlardan meded umdular, o sığınılan cinler de kafirlik ve azgınlıklarını artırdılar.

Nitekim şanı yüce Allah bu durum hakkında mealen şöyle buyurmaktadır:

“Gerçekten de insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kişilere sığınıyor onlar da onların azgınlıklarını attırıyorlardı. Onlar da aynen sizin gibi, Allah'ın insanlardan bir kimseyi tekrar diriltemiyeceğini zannetmişlerdi. Cin devamla; “Biz gökyüzüne erişmeyi isterdik. Onu sert ve geçilmez bekçilerle, meşaleler ve alevlerle dolu bulduk. Bir orada, duracak yerlerde oturup kulak verirdik. Artık her kim kulak vermek isterse, kendisini gözetleyen bir ateş şulesini bulur.” (Cin: 6-9)

Bir başka ayette mealen şöyle buyrulmaktadır:

“Kur'anı şeytanlar indirmedi. Bu onlara hem yakışmaz, hem de onlar buna güç yettiremezler. Şüphe yok ki onlar, meleklerin sözünü işitmekten kesin suretle azledilmişlerdir.” (Şuara: 210-212)

“Cin devamla; “Bilmiyoruz, yeryüzündekilere fenalık erişmesi mi istenildi, yoksa rableri onlara iyilik mi getirmek istedi. Aramızda salih ve dürüst olanlar da var. Biz çok çeşitli yollar, tarikatler tutmuştuk.” (Cin: 10-11)

Yukarda mealini gördüğümüz ayeti celile, cinlerin çeşitli mezheb ve yollarda, tarikatlarda bulunduğunu haber veriyor bize.

Nitekim din bilginlerimiz bu ayete dayanarak, cinler arasında, Müslüman, putperest, Yahudi, Hıristiyan, suni ve bid'atçı kimselerin bulunduğunu açıklamışlardır.

Cinler Kur'anı dinledikleri zaman Resulü Ekrem efendimize iman ettiler. İbni Mesud'dan rivayet olunan sahih bir hadisde şöyle buyrulmaktadır:

“Allah'ın Resulü cinlere, “Rahman” suresini okumuştu. “Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?” mealindeki ayete gelince, cinler aralarında şöyle dediler:

“Rabbimiz, senin nimetlerinden hiçbirini yalanlamayız. Sana sonsuz hamdlar!”

Bunu söyledikten sonra efendimizin etrafında toplandılar ve Allah'ın Resulüne, kendileri ve hayvanları için neyin azık olacağını, sordular.

Resulü Ekrem efendimiz cevap verdiler:

“Üzerine Allah'ın ismi okunarak boğazlanan bir hayvan kemiğini kendiniz için en uygun bir gıda olarak bulacaksınız. Hayvanlarınızın azığı ise, deve ve koyun tezeğidir.”

Resulü Ekrem efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Bu iki şeyle, yani kemik ve tezekle istinca (temizlenme) etmeyin. Çünkü bunlar cin kardeşlerinizin azığıdır.”

Bu konudaki yasak Resulü Ekrem efendimizden çeşitli yollarla bizlere ulaşmıştır.

Din bilginleri bunlarla temizlenmenin yasak olduğunu, bu hadise dayanmış ve demişlerdir ki:

“Cinlerin ve hayvanlarının gıdası olan şeylerle temizlenmeye kalkmak yasak olunca, insanların ve hayvanların gıdası olan yiyecek ve otlarla temizlenmenin de yasak olacağı doğaldır.”

Resulü Ekrem Efendimiz, insanların ve cinlerin hepsine, Allah'dan Resul olarak gelmiştir. Bu durum onu, cinlerle ve hayvanlarla konuşmuş olan Süleyman'dan daha üstün yapmaktadır. Çünkü, cinler Hz. Süleyman'ın hükümdar oluşu sebebiyle onun hükmü altına girmişlerdi. Halbuki bizim efendimize ise, sadece Resul olduğu için, emirlerini dinlediler ve yerine getirdiler onun Allah'dan getirdiği şeriatı…

O Allah'ın kulu ve Resulüdür. Onun için melik ve nebi olan herkesten üstündür.

Cinlerden kafir olanların cehenneme gideceği naslarla sabit olmuştur.

Mümin olanlarına gelince, İslam büyüklerinin ekseriyetine göre, bunlar da tıpkı mümin insanlar gibi cennete gireceklerdir. Yine bilginlerin ittifaka yakın bir çoğunluğuna göre, Resul ve nebiler hem insanlar arasından seçilmişlerdir. Cinlerin içinden böyle bir elçi gelmemiştir. Ancak, efendimizin tebligatını duyup kendi kavmi arasında yayan cinler, nezir görevini yerine getirmiş olacağından, bunlar “Nezrullah” demek caiz olur. Bu konuda geniş malûmat vermenin yeri burası değildir. Burada cinlerden bahsetmemizin sebebi, cinlerin insanlarla beraber, çeşitli hallerde bulunduğunu açıklamaktadır.

İnsanlardan biri, cinlere, ancak Allah'ın ve Resulünün emrettiği şeyi emrederse, bunu insanlara da aynen emreder demektir. Böyleleri Allah'ın yüksek dostlarıdır. Onlar gerçekten de, bu halleri içinde, Allah Resulünün halifesi ve temsilcisidirler. Cinleri mubah olan işlerde kullanan bu Allah dostları, elbette ki insanları da mubah yollarda eğitip kullanacaktır.

Bir kimse, insanları haramdan meneder, helali emrederse ve bu yolda insanları eğitir ve işler yaptırırsa, insanların üzerinde gerçek bir hükümdar gibi olur. Bu kimse, Allah dostlarından biri ise eğer, genel velilik derecesi içinde sayılır, Allah'ın en yakınında bulunan velilerden olmaz. Allah'ın kulu ve Resulü sıfatına sahip olan nebilere nispet edilirse, aynı zamanda hükümdar olan bir nebinin durumu gibidir onun durumu.

Yani hükümdar - Nebi ile Kul - Resul arasındaki fark neyse, bunların arasında fark da aynıdır.

Cinler üzerinde hüküm yürüten bir kimse, şayet onları Allah ve Resulünün yasak ettiği;

- şirk koşmak,

- masum bir kimseyi öldürmek,

- sevmediği kimseleri hastalandırmak,

- insanları unutkanlığa itmek ve fahişe bir kadın temin etmek gibi işlerde kullanırsa, şüphesiz düşmanlık konusunda, onların yardımına talib olan bir zalim durumuna düşer.

Şayet küfür kokan işlerinde onlardan yardım isterse, bu sefer de kafir olur isteyen.

Yasak edilmiş, haram kılınmış şeylerden herhangi birini işleyebilmek için onlardan yardım isteyen biri muhakkak ki asi ve günahkar olur.

Şayet cehaletinden ötürü bir insan cinlerden, din hususunda bir yardım isterse, mesela, hacca götürmek ve saire gibi, doğruluktan ayrılmış cinlerin aldatmasına teslim olmuş duruma düşer. Bu durumda cinlerden yardım isteyenlerin bir çoğu, yardım istediklerinin cin olduğunu bile bilmezler.

Bunlar Allah dostlarının, bazı adet dışı harika hallere sahip olduklarını işitmişler ve inanmışlardır. Başkaca hiçbir şeyi bilmemektedirler. Rahmani haller ile şeytani halleri birbirinden ayıracak bilgiye sahip değildirler. Kur'an ölçüsünü bilmeyen kişileri şeytan kolayca aldatır ve kendi inançlarında kullanır.

Örnek vermek istersek şayet; bir kimse, yıldızlara veya putlara tapınan bir kimseyse, şeytanlar, bu tapınmasından fayda göreceği inancını daima onun kalbine sokmaya bakarlar. Artık onun tek amacı, bu putlar, hangi hükümdar, hangi nebi, hangi veli adına yapılmışsa, onların şefaat ve yardımının bunlar vasıtasıyla olacağına inanmıştır. Sanır ki bu kişi, puta değil temsil ettiği şeye müracaat etmektedir. Puttan değil, sembolü olduğu şeyden istemektedir.

Şanı çok Yüce Allah, böylelerinin halini mealen şöyle belirtiyor:

“Hatırla o günü ki, Allah onların hepsini mahşerde toplayacak ve sonra meleklerine; -bunlar mı size tapıyordu?” diye soracak. Melekler de; “Seni tenzih ederiz! Bizim sevgilimiz ve dostumuz sadece sensin, onlar değil! Belki de onlar şeytanın cinlerine tapardılar. Çoğu da onlara inanmıştı.” diye cevap verecekler.” (Sebe: 40-41)

Bundan ötürüdür ki, aya, güneşe, yıldızlara secde edenler, bunlara secde edip tapınmak istediklerinde, şeytanlar hemen bunlara yaklaşırlar. Öyle ki yapılan secdeler kendilerinden yana olsun.

Bundan dolayıdır ki, şeytanlar, insanlara sevdikleri ve bağlandıkları insanların suretinde gelir. Şayet bu gelen kimse bir Nasrani olup, mesela, hangi Nasrani azizine bağlıysa, şeytan o aziz suretine girerek Nasrani'nin yanına gelir. Şayet Müslüman biri ise, ve Müslümanların büyüklerinden sanarak hakkında çok iyi niyetler beslediği bir şeyden medet umup yardım isterse, şeytan, derhal o şeyhin suretinde çıkar bu kişinin karşısına...

Hasılı hangi dinden veya puttan yana olursan ol, Allah'dan başka kimden meded bekliyorsun, şeytan o meded beklediğinin suretinde karşısına dikilir.

Şayet kendisinden yardım istenen şeyh, İslam dininin inceliklerini biliyorsa, bu şeyhe, kendisinden meded bekleyenlere, onun kılığında gittiklerini de açıklamazlar şeyhe. Şayet şeyh, İslam şeriatı bilgilerinden yoksun biri ise, şeytan kendisinden yardım isteyenlerin söz ve dileklerinden bahseder. Şeyh'in adamları da, şeyhlerinin şeytandan aldığı haberi büyük bir keramet sayar ve büsbütün bağlanır teslim olur şeyhine.

Bu gibi olayların kahramanları olan şeyhlerin bazıları derler ki:

“Cinler bana su yahut cam gibi berrak bir şeyler gösteriyor. Ve bana duyurulması istenen şey, bu duru şey içinde aynen işittiriliyor. Ben de böylece aldığım haberleri insanlara aktarıyorum. Adamlarımdan biri, benden yardım isteyecek oldu mu, onun söylediklerini bana, benim söylediklerimi de ona ulaştırır bu cinler.”

Kendisinde harika haller görülen bir çok şeyh, bunların hallerinin hakikatini bilmeyenler tarafından yalanlanıp:

“Siz bu harikaları, çakmak taşına, portakal limon kabuğuna ve hayvani yağlara nasıl ateş gizlidir, aynı ona benzer bir biçimde sahihsiniz ve yapıyorsunuz” dediği zaman; onlar hayret ederek derler ki:

“Vallahi biz bu saydığınız hileli şeylerden hiçbir şey bilmeyiz!”

Bu durumlardan haberi olan biri de onlara;

“Evet siz bu hallerde doğrusunuz, fakat bu gibi haller şeytanidir” diye hatırlatacak olsa, kendisine ancak tevbe etmek nasib edilen, bunu kabul eder ve durumundan döner. Çünkü böyle birine hak tebliğ edilmiş, o da bu doğruyu kabul etmiştir.

Çünkü, bu gibi şeriata aykırı haller kendisine apaçık gösterilen bir kişi, şayet hala eski durumuna devam etmek isterse, artık onu hiçbir şey Allah'ın gazabından kurtaramaz.

 

Doğruyu, mutlak doğruyu sadece şanı Yüce Allah bilir.

Dönüş de yalnız O'nadır.

Şefaatına nail olmamız için vesile olan Resulü Ekrem Efendimize selat ve selam olsun.

Onun yakın arkadaşlarına, muhacir ve Ensar'a ve bütün yolundan gidenlere Allah'ın rahmeti gani gani yağsın! Amin!...


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol