Kur'an ve Sünnet
   
 
  Allah'ın, Mümin, Muttaki Kulları Kendi İman ve Takvalarına Göre, O Derecelerde Yerlerini Alırlar

بســـم الله الرحمن الرحيم

 
Allah'ın, Mümin, Muttaki Kulları Kendi İman ve Takvalarına Göre, O Derecelerde Yerlerini Alırlar
 

İnsanlardan bir kısmı nebi ve resullerin hepsine inanır, bir kısmı da bir bölümüne. Bir kısmına inananlar, bütün resul ve nebilerin getirdikleri haberlerden bir kısmı ulaşmış, bir kısmı da ulaşmamıştır. Kendilerine ulaşanlara tamamen bağlı olmalarına rağmen, bilmediklerine bağlanma imkanı bulamamışlardır. Bağlanamadıkları haberler şayet kendilerine ulaşacak olsaydı, muhakkak onlara da uyacaklardı.

Bununla birlikte, mücmelen de olsa, nebi ve resullerin getirdiği haberlere bütünüyle inanırlar; aynı zamanda iman ve takvalarıyla beraber, Allah'ın kendilerine emrettiğini bilerek amel ederlerse, Allah'ın dostlarından sayılırlar ve imanla takva derecelerine göre, ilahi velayete mazhar olurlar.

Kul, üzerine bir delil ikame edilmeyen hususların bilinmesiyle ve onlara fasıl fasıl iman edilmesiyle emrolunmamıştır. Bu bakımdan, kula, onları terkettiğinden ötürü azab edilmez. Fakat o hususlarda elde edemediği nisbette, ilahi velayetin üst derecelerinden mahrum kalırlar.

O halde, kim Allah Resulünün getirdiklerini bilir ve onlara tafsilen iman edip amel ederse, şüphesiz ki o, bunları bilmeyen ve amel etmeyen kimseden, iman ve velayet dereceleri bakımından daha üstündür. Fakat, her ikisi de Allah'ın dostudur.

Cennette de, birbirinden çok farklı dereceler vardır. Allah'ın, mümin, muttaki kulları kendi iman ve takvalarına göre, o derecelerde yerlerini alırlar.

Yüce Allah bu duruma şöyle işaret buyuruyor:

“Dünyayı isteyene, istediğimiz kimse için dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız. Yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya girer. Ahireti isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların çalışmaları şükre değer. Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. Aslında, Rabbinin nimeti kimseye yasak edilmiş değildir. Doğrusu, ahirette, daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır.” (İsra: 18-20)

Yüce Allah, bu ayetle, dünyayı da, ahireti de isteyene vereceğini beyan buyuruyor. Onun nimetinin, ister iyi olsun, isterse kötü, kimseye yasak olmadığını da bildiriyor. Ancak, ahiret nimetini, orası için hazırlanan kullarına vereceğini bildiriyor.

Konumuzla ilgili bir başka ayette de buyruluyor ki:

“Biz onları birbirinden nasıl üstün kildik. Elbette ahiret derece bakımından daha büyüktür, üstün kılma bakımından da daha büyüktür.” (İsra: 21)

Yüce Allah zikrettiğimiz bu ayetle, ahiretteki üstünlüğün, dünya hayatındaki üstünlükten daha değerli ve faziletli olduğunu bildiriyor. Ahiret alemindeki derecelerin üstünlüğünce, dünya hayatındaki derecelerin üstünlüğünden önde sayıyor. Bunu beyan ederken de, peygamberlerin derece bakımından birbirinden farklı olduğunu, bunun da aynen diğer mümin kulların üstünlüklerini meydana getiren takva ve amel üstünlüğüne dayandığını beyan ediyor:

“İşte bu peygamber yok mu. Biz onların kimini kimine üstün kıldık. Onlardan bazılarını bizzat söyleşme derecesine çıkardıklarımız vardır. Meryem oğlu İsa'ya açık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail'le destekledik.” (Bakara: 253)

Allah'ın Resulü insanlar arasındaki derece üstünlüklerinden bahsederken buyuruyor:

“Kuvvetli ve sağlam mümin Allah katında, zayıf ve güçsüz müminden daha hayırlıdır, daha sevimlidir. Fakat ikisi de mümin olduğu için, her birine ayrı ayrı hayırlar vardır. Sana fayda veren şeyle ilgilen, Allah'dan yardım bekle, acze düşme. Sana bir şey dokunacak olursa “Eğer şöyle yapsaydım, şöyle yapmasaydım, şöyle olurdu, böyle olmazdı” deme! “Allah öyle takdir etti belki, O'nun dilediği güzeldir” de! Zira, olsaydı, olmasaydı, gibi ihtimal sözcükleri, şeytanın işine yarayan bir yol açar insanda.” (Müslim)

Başka bir hadisde de şöyle buyrulmuştur:

“Bir hükmedici, yönlendirici içtihad eder de, yaptığı içtihadda isabet kaydederse iki sevap ve mükafat alır. Şayet içtihadında yanılırsa, nimeti samimi olmak kaydıyla, gene de bir sevap ve mükafat kazanır.” (Buhari ve Müslim.)

Demek ki, hükmediciler de, yönlendiriciler de, hasılı Allah'ın alimleri de yanılma ve yanılmama hususunda birbirlerinden farklıdırlar.

Bunu belirtmekte olan diğer ayetlerden bir kaçı mealen şöyledir:

“Müminlerden özrü olmadığı halde evlerinde oturup kalanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanların dereceleri birbirinin aynı olamaz elbette. Allah, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda savaşanları diğerlerinden elbette ki üstün kıldı. Gerçi, Allah kendisine inananların hepsine cennetini vaadetmiştir. Fakat, savaşanları oturanlardan daha çok ecirlendirmiştir.” (Nisa: 95)

“Siz hacı sakalığını, Mescid-i Haram'ın imarını, Allah'a ve ahiret gününe inanan, Allah yolunda savaşan kimselerin amelleriyle bir mi tuttunuz? Bunların dereceleri elbette ki Allah katında bir olmaz. Allah zalimler topluluğuna hidayet yolunu açmaz. İman edenlerin, hicret edenlerin, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanların Allah yanında derecesi çok büyüktür. Bunlar dünya ve ahiret saadetine erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe: 19-20)

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler aynı olur mu? Ancak arınmış akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer: 9)

“Ey iman edenler! Size, meclislerde yer açın denildiği zaman genişletin ki, Allah da size genişlik versin. Kalkın denilince kalkınız! Allah içinizden iman etmiş olanlarla, özellikle de kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini arttırır. Allah her ne yaparsanız hakkıyla bilendir.” (Mücadele: 11)


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol