Kur'an ve Sünnet
   
 
  Genel (Umumi) Kulluk

Genel (Umumi) Kulluk

Allah (c.c)'ın Rububiyetine Karşılık Yapılan Bir Kulluktur.

 

Bu anlamdaki kullukta, ister sadık olsun isterse fasık, ister mümin olsun isterse de kafir, ister cennet ehli olsun isterse de cehennem, bütün insanlar Allah (c.c)'ın "kulu" ve "abdi" dir.

Zira Allahu Teâla bütün insanların Rabbi ve Mâlikidir. (insanların yaratıcısı ve tedbirleriyle kuşatıcısıdır.) Hiç kimse O'nun kudreti ve meşîeti (dilemesi) dışına çıkamaz. (O'nun tespit ettiği tabii kanunların dışına hiç kimse çıkamaz.) İstese de istemese de, O'nun koyduğu tabiat (doğa) kanunlarına uymak zorundadır. Hiç kimse O'nun kudretinin ve isteklerinin dışına çıkamaz. İster Allah (c.c)'a verdiği iman sözünden dönen fasık, isterse verdiği bu söze sadık olsun, kimse Allah (c.c)'ın hükümlerini değiştiremez. İnsanlar ister istesinler ister istemesinler Allah (c.c)'ın iradesi muhakkak tahakkuk eder. (Allah (c.c)'ın istediği şey mutlaka olur.) Allah (c.c) istemediği taktirde kimsenin istekleri sonuca ulaşamaz.

Allahu Teâla şöyle buyurur:

"Onlar Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Boşuna! Göklerde ve yerde her ne varsa, isteseler de istemeseler de O'na çevrilip götürüleceklerdir" (Al-i İmran: 3/83)

Demek ki Allahu Teâla bütün alemlerin Rabbi, halkedicisi (yaratıcısı), rızık vereni, öldürücüsü ve dirilticisidir.

Kalbleri (temayülleri) istediği yöne çeviren ve işlerinde ortaksız yetki ve tasarruf sahibi yegane kudret Allahü Teala'dır...

Hiç kimsenin Allah'tan başka Rabb'i ve Mâlik'i yoktur.

Herşeyin Hâlık'ı (yaratanı), Müdebbir'i (yarattıkları için kanun koyanı) ve Muharrik'i (hareket ettireni) yalnız O'dur.

İnsanlar ister kabul etsinler isterlerse etmesinler, ister bilsinler isterlerse de bilmesinler, sonuç değişmez, gerçek asla bozulmaz.

İnsanlardan ancak iman ehli olanlar (Allah (c.c)'a, Rasûlüne (s.a.v), Rasûl aracılığı ile indirilen Kitab'a inananlar) bunları bilirler. Bildikleri için iman ederler; Allah (c.c)'ın rahmetini umarak, azabından korkarak, O'na şükredip kulluk ederler.

Bu gerçekleri bilmeyen veya Allah (c.c)'a karşı kibirlenerek inkâr edenler böyle değildir. Kendilerini bir kudret sahibi sandıkları için gerçekleri reddedenler çok kötü bir durum içindedirler. Bunlar Allah (c.c)'ın yegâne Hâlık ve Rab olduğunu bildikleri halde bu bilgilerini ikrar etmez (açıklamaz, itiraf etmez) ve O'na boyun eğmezler. Kabullendikleri halde ve bildikleri halde kibirlerinden dolayı hakikati ikrar etmemeleri böylelerine büyük zarar getirir.

Zira Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Kalpleri ve vicdanları bunların tam doğru olduğuna kanaat getirdiği halde, büyüklenmeleri ve zülm etme temayülleri sebebiyle gerçekleri inkar ettiler. O ard niyetli bozguncuların halleri bak nice oldu!" (Neml: 27/14)

Bir başka ayeti celile:

"Kendilerine kitap verdiklerimiz, rasul ve nebilerimizi öz oğullarını tanır gibi tanırlar. Böyle olduğu halde bazı bilginler gerçeği halktan, sade insanlardan saklarlar, bile bile insanlarla hakkın arasına girer, gerçeği örteder" (Bakara: 2/146)

İşte o gözünün nuru ayetlerden biri daha:

"Onlar senin doğru söylediğini biliyorlar. Ama gene de o zalimler, Allah'ın ayetlerini inatla inkar ediyorlar" (En'am: 6/83)

Kul, Allahu Teâla'nın gerçekten Rabbi ve Hâlık'ı olduğunu ve kendisinin Allah (c.c)karşısında fakir ve muhtaç bulunduğunu bildiği zaman, Allah (c.c)'ın Rubûbiyetine ait ubudiyeti ve kulluğu bilir ve idrak eder.

İşte bu kul yalnız Rabbinden ister, O'ndan istimdat dilenir (medet umar), O'na boyun eğer ve yalnız O'na yönelir (O'na alçak gönüllülük tavrı içinde yalvarır) ve tevekkül eder. (O'nun verdiklerine ve vereceklerine gönüllü bir biçimde razı olur).

Fakat, Allah (c.c)'ın emirlerine bazen itaat ve bazen de isyan eder; bazen Allah (c.c)'a kulluk (ibadet) eder, bazen de şeytana, ve sair putlara kulluk ve ibadette bulunursa (emirleri kendilerini rab ilan edenlerden alırsa) bu şekildeki kulluk cennet ve cehennem ehlini birbirinden ayırır ve böyle bir kulluk ile kişi mü'minler safına dahil olamaz.

Çünkü Allah'ımız şöyle buyuruyor:

"Onların çoğu Allah'a hüküm ve kararda ortak koştuğu halde, kendilerini mümin sayarlar. Halbuki ise böyle ortak koşucular Allah'a iman etmiş değillerdir" (Yusuf: 12/106)

Gerçekten de yaratıp rızk verici olarak kabul (ikrar) ettikleri halde gene de Allah (c.c)'tan başkasına ibadet, itaat ve kulluk etmektedirler insanların bir çoğu.

İşte ayet:

"Andolsun ki, o müşriklere "şu gökleri ve bu yeri kim yarattı" diye soracak olsan, onlar; "muhakkak ki Allah'dır" diye cevap vereceklerdir"

"De ki: "Kimin o arz ve ondaki bütün varlıklar, biliyor musunuz?" Onlar; "Allah'ındır" diyeceklerdir. Öyleyse "onları düşünüp Allah'ın kudretini idrak edemiyor musunuz?" diye sor. Yine onlara de ki: "O yedi göğün sahibi kim? O çok büyük arşın rabbi kim? Onlar; Allah'dır" diyecekler. O halde de ki: "Bunları bildiğiniz halde, bütün varlıkların sahibi olan Allah'tan niçin korkmuyorsunuz? Yine de ki: "Herşeyin mülkiyeti ve bütün hazinlerini elinde tutan kimdir? kimdir hiçbir şeye ihtiyacı olmayan? Korunmaya muhtaç olmayan? Eğer biliyorsanız bana bildirin" Onlar yine şöyle cevap verecekler: "Allah'dır" O halde onlara söyle. "Bunları biliyorsunuz da, neden aldatılıyor ve Allah'a ortaklar koşuyorsunuz?" (Mü'minun: 23/84-88)

Hakikatten ve onu müşahededen bahseden bir çok kimse, bu kevnî hakikati (herşeyi yaratan, herşeyin Rabbi ve sahibinin ancak Allah (c.c) olduğu hakikatini), müşahede ediyorlar ki, bu kevnî hakikati bilmekte ve müşahede etmekte (yukarıda geçen ayetlerde olduğu gibi), mü'min-kâfir, sadık-facir müşterektir. (Gerçekten de, varlıklar aleminin sahibini bilmek hususunda bütün insanlar birbirinin aynıdır.)

Hatta o kadar ki; bu hakikati iblis ve ona bağlı cehennem ehlinin hepsi de bilip itiraf etmektedirler.

Nitekim iblis demektedir ki:

"Ey Rabbim! O halde insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!"

Yine iblis şöyle demişti:

"İblis; "Rabbim" dedi. Beni azdırmandan ötürü andolsun ki ben de insanları günahlarla süsleyeceğim ve onların hepsini de azdıracağım" (Hicr: 15/39)

Ve gene iblis:

"Öyleyse yüceliğine yemin ederim ki, onların hepsini azdıracağım" (Sad: 38/89)

Yine iblis:

"Şu benden üstün saydığını gördün mü? Nesi varmış onun da benden üstün tuttun onu? Yemin ederim ki, bana kıyamet zamanına kadar izin verirsen, onun soyundan gelecek olanları çok azı müstesna olarak kötülükte peşimden sürükleyeceğim" (İsra: 17/62)

Allah (c.c)'ın herşeyle birlikte kendisinin de Rabbi ve Hâlık'ı olduğunu ikrar eden İblis'in, yukarıdaki ve daha bir çok yerdeki hitapları hep kevnî (varlıklar alemindeki) hakikatleri kabul ve itiraf eden belgelerdir.

Cehennem ehli de bu hakikati itiraf ederler, kabul ederler ve şöyle derler:

"Ey Rabbimiz" Aldanmışlığımız bize hakim olmuştu. Onun için doğru yolda olanlardan ayrılmış olduk"

Gene cehennem ehli şöyle der:

"Rabblerinin huzurunda suçlu suçlu durdukları zaman sen onları bir görsen! Allah huzurunda duran o cehennem ehline: "Size bildirdiklerim hak değilmi imiş. Emirlerimi yerine getirmediğiniz tadirde sizin için vaadettiğim şu cehennem de sîzin için hak değil midir?" Onlar: "Evet, Rabbimize yemin ederiz ki, bizim için belirlediğin ceza haktır" (En'am: 6/31)

İşte cehennem ehli de, kevnî hakikatleri (varlık aleminin gerçeklerini) olduğu gibi kabul ve ikrar etmektedir.

Bir kimse bu "kevnî hakikati" (varlıklar aleminin gerçeklerinden bir gerçeği) müşahede ederek durur ve Allah (c.c)'ın ulûhiyetine ait ibadetten, Allah (c.c)'ın ve Rasûlünün (s.a.v) emirlerine itaatten ibaret olan "dînî hakikati" yerine getirmez ve ibadetten ve emre itaatten geri durursa, iblis'in ve cehennem ehlinin fiili cinsinden (yaptığı işlerden) bir iş yapmış olur.

Bununla beraber "bunlar (Allah'ın kevnî hakikatini müşahede edip, dînî hakikatten ve kulluktan geri duranlar) Allah (c.c)'ın has evliyası, hakikat ve marifet ehlidir, bunlar şer'i emir ve yasaklardan muafdır" diye itikat edilirse, bu itikat sahipleri küfür ve ilhad ehlinin zümresine dahil olurlar (iblis ve cehennem ehli zümresinden olurlar.),onların sapıklığına ortak olmuş olurlar.

(kevnî hakikati) Varlık aleminin bazı gerçeklerini keşfetmek, kavramak başka, itaat ve kul olmak (dînî hakikat) gene başkadır.

Her kim, "Hızır ve diğer benzerlerini müşahede ettiğinden dolayı kendilerinden ilâhî emir ve nehiyler düştü" derse, bu sözleri Allah (c.c)'a ve O'nun Rasûlüne küfreden kâfirlerin sapık sözlerinden olur.

Ta ki, "Abd" kelimesinin manasının ikinci (özel kulluk) nevine girinceye kadar.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol