Kur'an ve Sünnet
   
 
  Gerçek Sevgi Sevgiliyi Dost Edinmekle Sonuçlanır

Gerçek Sevgi Sevgiliyi Dost Edinmekle Sonuçlanır

 

Gerçek sevgi, sevgiliyi dost edinmekle sonuçlanır.

Bir dost da, dostun sevdiğini sever, buğz ettiği (sevmediğini) sevmez. Sevgide ve nefrette dostunun yanında olur daima.

Allah (c.c) iman etmeyi ve takvayı (imanın gereğini yaşamayı) sever, küfür, fasıklık ve isyandan ise nefret (buğz) eder. Onun için, O'nun kulu, O'nu kendisine efendi ve sevgili yapmış bir kimse, Allah (c.c)'ın sevmediği küfür, fasıklık ve isyanı elbette ki buğzeder sevmez.

Herkes, bilir ki sevgi insanın kalbinin iradesini tahrik eder. Sevgi kalpte kuvvetlendiği derinleştiği ve iyice yerleştirdiği zaman, sevgi oranında sevilenin istediklerini yapmayı arzular. Şayet sevgi kesin bir hal alınca her emri, her isteği itirazsız yerine getirilir. (Sevgi tamamlandığı zaman, sevilenin elde edilmesini arzulayan kesin bir irade gerekir. Bu durumda eğer kul gücü yeterse, onu meydana getirir).

Kul gücünün yettiği son noktaya kadar, sevgiliye yaranmak için uğraşır didinir. Eğer güçsüz olursa, gücünün yettiği kadarını ifaya çalışır. Sevgilinin her istediğini bütün gayretine rağmen yerine getirememişse, sırf o samimi gayretinden ötürü, yapamadıklarını da yapmış sayılır, ve bütün ecirleri alır.

Bu konuda Allah Rasulü (s.a.v) bir sahih hadislerinde şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse başkalarını, doğru yola, hidayet yoluna davet ederse, böyle bir kimseye kendisine uyanların sevabı kadar ecir verilir; davetine icabet edenlerin ecirlerinde de bir şey eksilmez. Bir kimse de insanları eğri yola, delalet yoluna davet ederse, kendisine uyanların günahları kadar günah kazanır ve bu durum iştirak edenlerin günahlarını eksiltmez" (Müslim, Zekat: 69; Nisai, Zekat: 64.)

Bir başka hadislerinde Allah'ın Rasulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Medine'de öyle kimseler vardır ki, siz hayır için hangi dereyi geçerseniz, hangi yolda yürürseniz, kazandığınız sevabda sizinle aynı dereceyi kazanırlar!"

"Onlar Medine'den hiç hareket etmedikleri halde mi, kazanacaklar sevabı ey Allah'ın Rasulü?" diye sordular sahabiler. Allah'ın Rasulü:

"Evet, çünkü oları Medine'de alıkoyan özürleri, sebepleri vardı" diye cevap verdiler." (Müslim, İmaret: 159.)

 

Cihad; Yüce Allah'ın (sevdiğinin yapılması), sevdiği şeylerin insan hayatına hakim olması, (sevmediğinin terkedilmesi), sevmediklerinin de defolması için, insanın bütün kudretiyle çalışmasıdır.

 

Kul gücünden daha aşağı bir gayret sarfederse, gücü yettiği halde bazı işleri yapmaktan kaçınırsa, böyle bir kulun kalbinde Allah (c.c) ve Rasulü'nün (s.a.v) sevgisi yeteri kadar yok demektir.

Herkes bilir ki, şüphesiz sevilenlere, ekseriya sevilmeyen şeylerin vukuu ihtimali ile nail olunur. (insanoğlu sevdiği şeylere, genellikle sevmediği işleri yaparak ulaşır.)

(Muhabbette) sevgide ister salih (samimi) olsun, isterse de fasık olsun, bu böyledir.

Demek ki, dünyada mal, riyaset, makam, mansıp ve  çeşitli suretleri sevenler, ancak bu arzularına, dünyada kendilerine gelecek bir zarar karşılığı ulaşırlar. (Sevdiklerine ulaşmak için, bazı zararları göze almalıdırlar. Sevdiklerinden bazılarını terketmek zorunda kalırlar çünkü. )

Tabii ki dünyada zarara uğrayanlar ahiretde de zarara uğramışlardır.

 

İşte Allah (c.c)'ı ve Rasulü'nü (s.a.v) seven bir kimse:

Birçok sevdiklerinin zarara uğramasını göze alarak;  mal, makam ve suret arkasında koşanların katlandığı ve tahammül ettiği eziyet ve cefa kadarını göze almalıdır en azından.

Dünyalık elde etmeye çalışanların terketmek zorunda kaldıkları, feda etmek mecburiyetinde oldukları diğer sevdiği şeylerden vazgeçerken duydukları ızdırapları çektikleri eziyetleri duymalı ve çekmelidir.

Böyle eziyet ve cefalara tahammül etmez ve katlanmaz ise; bu o kimsenin Allah (c.c)'a ve Resulüne olan sevgisinin   zayıflığına ve samimi olmadığına delâlet eder. Bu durumu aklı olan herkes böyle bilir ve inanır.

 

Yine herkes bilmektedir ki, mümin, diğer insanların sevdiği şeyleri sevme derecesinin çok üzerinde Allah (c.c)'ı seven kimsedir. Diğer insanların dünyalık sevgisinden çok üstün derecede olmayan Allah (c.c) sevgisi müminlik sayılamaz.

İşte bu konudaki Allah (c.c)'ın kelamı:

"İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah'ın dışındaki sevdiği şeyleri, Allah'ı sever gibi severler. Ama iman edenlerin Allah sevgisi, onların Allah'tan gayrilerine duydukları sevgiden çok daha şiddetli ve çok daha sağlamdır" (Bakara: 2/165)

Bazen seven kişi akıl zayıflığı ve düşünce kısırlığı içinde bulunduğundan, Allah (c.c)'tan başka sevdiği şeylere ulaşma işinde yanlış yollara sapar ve sevdiğini elde edemez. Bu çeşit sevgi sahipleri, yani sevgilisine ulaşacak aklı olmayan, yanlış yollara sapan kişi, samimi sevse de, riya yapsa da, övgüye layık bir iş yapmış sayılmaz.

Sorulacaktır. Salt sevgi, bilinen bir yolda kullanıldığı halde arzu edilene ulaştırmazsa, mal çokluğu ve riyaset (iktidar makamı) nasıl olur da insanı maksada ulaştırabilir?

Elbette ulaştıramaz. İnsanoğlu her şeye aklı selimle bakarsa, iyi düşünerek hareket ederse ancak ulaşabilir.

Salt sevgi, yahut mal, riyaset (makam) ve suret aşkı insanoğlunu akıl ve düşünce sahibi olmadan hiçbir yere götürmez.

Maksut (İstenilenin elde edilmesi), ancak akl-ı selim sahibi olan insanların takip ettikleri yolu takip etmekle mümkündür.

 

Anlattıklarımız eğer anlaşılmışsa, iyi kavranılmışsa;

Kalpte Allah (c.c) sevgisi ne derecede yerleşmiş ve sağlamlaşmışsa, o derece de kulluğun arttığı anlaşılmış olacaktır.

Allah (c.c)'a kulluk ne derecede artarsa, diğer mahlûkları, nesneleri sevmek yüzünden düşünülen kölelik o derece azalır, hürriyete o derecede ulaşır insanoğlu.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol