Kur'an ve Sünnet
   
 
  Vahdedi Vücut Telakkisi

Vahdedi Vücut Telakkisi

 

İşte her kim dini hakikatlerden ayrı bir biçimde, sadece kevnî hakikatleri (varlıklar aleminde olanları) hesaba alır, onları istediği biçimde kullanmaya kalkışırsa, Allah (c.c) da onu, varlık alemini Allah (c.c)'ın dini üzere keşfedip kullanan gerçek anlamdaki kulundan ayrı tutar ve hakkı olan cezayı verir.

Çünkü varlık aleminde olanları kendi istediği biçimde kullananlar, onlara kendilerince bir değer biçenler, Allahu Teâla'nın aralarını son derece hassas bir şekilde tefrik ettiği bu çeşitli sınıfların hepsini eşit sayar; hatta bu kanaat sonuçta Allah (c.c) ile putları denk görmeye kadar gider (Allah (c.c) ile kendince güya varlığını ellerinde tutanlara kulluğa kadar varır iş).

Yüce Allah bu tür insanları şöyle haber veriyor:

"Allah'a andolsun, gerçekten biz apaçık bir sapıklık içindeydik. Çünkü biz dünya metaı olan putlarla, kainatın haliki Allah'ı bir tutmaktaydık" (Şuara: 26/97-98)

Daha doğrusu bunlar, Allah ile bütün mahlukatı birbirinin aynı sayıyorlar; (tabii ki bu sapıklık sonucu) yalnız Allah (c.c)'ın lâyık olduğu ibadet ve taata bütün varlıklar içinde hak tanıyorlar.(Burada bahsi edilen sapıklık, yaratıcıyı yaratılanın içinde sanmak; yaratıcının yarattığı ile birlikte vücut bulması; Allah'ın, mahlukunun varlığında tecelli etmesi gibi; sonradan var edilmiş olanla var edeni bir görme sapıklığıdır)

Çünkü bunlar bütün mahlukatın vücudunu Allah (c.c)'ın bizzat kendisi olarak kabul ediyorlar. Bu ise alemlerin Rabbi olan Allah (c.c)'a karşı en büyük küfür ve inkârdır. (Şu koca, uçsuz bucaksız kainatın yaratıcısına yapılacak bundan daha büyük küfür olabilir mi?)

Bunların küfürleri o mertebeye, (o boyutlara) çıkıyor ki; hem abd ve hem de mabud olmak üzere, Allah'ın kulu olduklarını inkâr eder duruma düşüyorlar. (bunlar kendilerini hem abd hem de mabut sayıyor; böylece Allah (c.c)'a kulluğu ortadan kaldırıyorlar.) Zira kendi nefislerinin bizzat Hakk'ın kendisi olduğuna inanıyorlar.  (Bir kişi kendi nefsini halikten bir parça olduğuna inanıyorsa, O'nun kulluk görevlerini yerine getireceği mabut nerede kalıyor?)

Bu hususu, tağutları olan "Füsusu'l Hikem" yazarı Muhyiddîn-i Arabi ve İbni Seb'în gibi iftiracı mülhitler apaçık söylüyorlar; ve kendilerinin bizzat hem abidler ve hem de mabudlar olduklarını iddia ediyorlar.

Bu telâkki, (iddia) ne kevnî ve ne de dînî bir hakikatin müşahedesi değildir. (ne kevni (varlıklar, sonradan yaratılmış olanlar) ne de dini hiçbir hakikate dayanmamaktadır elbette.)

 Belki bu (tersine), Hâlık'ın vücudunu mahlûkun vücudu saydıkları ve her türlü güzel ve çirkin sıfatları Hâlık'ın ve mahlûkun sıfatı kabul ettikleri için, kevnî hakikatin müşahedesinden sapmak ve körleşmektir.

Çünkü bunlara göre; bir şeyin vücudu, aynı şekilde ayrı şeylerin de vücududur. Yani Allah (c.c)'ın vücudu aynı zamanda mahlûkun vücududur diyorlar. (Yani, Allah (c.c)'ın vücudu aynı zamanda mahlukatın da vücududur demekle, varlık aleminin, yaratılmış alemin gerçeklerinden de bihaber oluyorlar)

Kevni varlığın, yaratılmış bütün mevcudun vücudu bir olunca, yani;

İster Allah (c.c)'ı mahlûkun kendisi, ister mahlûku Allah (c.c)'ın aynısı olarak kabul ederek, varlığı bir adet kabul ettikleri için, İslâm dininin iman edilmesini emrettiği (bütün gerçekleri ve) Allah (c.c)'ı inkâr etmiş oluyorlar.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol