Kur'an ve Sünnet
   
 
  Kaza Ve Kader.

Kaza Ve Kader

 

Her kim dînî hakikatların bir kısmını terkederek diğer bir kısmı veya bazı mertebe ve hallerini terkederek diğer bazı mertebe ve halleri ile iktifa ederse, dînî hakikatlerden terkettiği nispette imanından ve Allah (c.c)'a yakınlığından kaybetmiş olur.

Bu mesele çok önemlidir. Nice nice kişiler bu konuda büyük hatalara düştüler. Bu konu da birçok kimse şüphe bataklığına daldılar, şaşkınlık içine girdiler. O kadar ki, tevhid, hakikat ve irfan ehli olduklarını iddia eden büyük şeyhlerden, sayısını ancak Yüce Allah'ın bildiği sayısız kişilerin ayağı kaydı bu konuda.

Şeyh Abdülkadir Geylani (Allah (c.c) ona rahmet eylesin) kedisinden nakledilen şu sözünde konuya temas edip diyor ki:

"Bu ricalden birçoğu kaza ve kadere razı oldular ve durdular. Ancak bana hakikatin pencerelerinden bir pencere açıldı. Hakkın kaderlerine gene hak ile mücadele açtım. Er kişi kader ile mücadele eder. Kadere muvafakat eden, evet diyen, boyun eğen er kişi değildir"

Rahmetli şeyhin bahsini ettiği şey Allah (c.c)'ın ve rasûlünün söylediği ve istediği (emrettiği) şeydir.

Fakat sayısız insan bu hususta hataya düştü ve yok oldu. Bunlar insanların yaptıkları bazı suçları yok etmek için kullanıyorlar kaza ve kaderi.

Bunlar kendilerinden veya halktan bir kimseye, günah, isyan ve hatta küfürden takdir edilen şeylere bazen şehadet ediyorlar ve bunun Allah (c.c)'ın dilemesinde, kaza ve kaderinde cereyan ettiğini, rubûbiyet hükmüne dahil bulunduğunu ve ilahi dilemenin sonucu olduğunu ileri sürüyorlar da; teslim ve razı olmanın ve muvafakat etmenin, din, tarikat ve ibadet olduğunu zannediyorlar. Böylece müşrikler gibi düşünmüş oluyorlar (Bu şekilde inkarcı cehennem ehlinin sözlerine çok yaklaşmış oluyorlar).

O müşrikler ki;

"Allah'a hüküm ve emirde ortak koşanlar ve böylece küfre düşenler şöyle diyecekler: Eğer Allah dileseydi, ne biz ortak koşucu müşrik olurduk, ne babalarımız. Ne de tek bir haram işleyebilirdik!" (En'am: 6/148)

Yine o müşrikler (ortak koşucular):

"O kimseye biz mi yedireceğiz ki? Allah dileseydi ona yiyeceğini verirdi" (Yasin: 36/47)

Ve yine:

"Eğer Rahman dileseydi, bizde kendinden başkalarına itaatla ibadet etmezdik"(Zuhruf: 43/20)

Şayet müşrikler ortak koşmayan doğrulayıcılar olsalardı (hidayet olunsalardı), kesinlikle bilirlerdi ki, her şey Allah (c.c)'ın emirlerini tatbik etmediklerinden ötürü kötüye gider.

Fakirlik, korku ve hastalık gibi kaderden olan işler sadece kendilerini yaratan ve terbiye eden Allah (c.c)'ın emirlerini yerine getirmemekten dolayı sık sık başlarına gelmektedir.

Allah (c.c)'ın emirlerini yerine getirdiği halde bazı kötülüklere duçar olursa insanoğlu, bunu kader kabul etmesi, genel ilahi kanunlar içinde bulunduğunu kabul etmesi gerekir. Böyle telakki ettiği zaman, başına gelen hesap dışı felaketleri selametlere çevirecek sabrı gösterebilir.Böyle bir sabır göstermekle emrolunduk çünkü:

"Allah (c.c)'ın izni olmadıkça, hiçbir şey kendiliğinden ortay çıkmaz. Kim Allah (c.c)'a inanırsa, Allah (c.c)onun kalbini doğru yola sevkeder"

Seleften bazıları demişlerdir ki:

"Er kişi odur ki, kendisine bir kötü iş isabet ettiğinde, bunun Allah'ın genel adetleri içinde bulunduğunu bilir, kusuru kendinde arayıp sabreder"

Yüce Allah buyuruyor:

"Kıtlık, kuraklık, hastalık ve tabiat afetleri gibi, bütün felaketlerin hepsi, daha yaratılmadan Allah indindeki bilgi defterinde kayıtlıdır. Böylesi Allah için çok kolay bir iştir" (Hadid: 57/22)

Buhari ve Müslim'de olan bir hadisi şerifde Allah'ın Rasûlü şöyle buyurmaktadır:

"Adem (a.s.) ile Musa (a.s.) ruhlar aleminden karşılıklı konuştular; birbirlerine delil getirdiler.

Musa (a.s.) dedi ki:

"Sen o Ademsin ki, Allah seni eli ile yarattı, sana ruhundan üfledi, sonra sana melekleri secde ettirdi, her şeyin ismini öğretti. Böyleyken neden bizim cennetten kovulmamıza sebep oldun?" (yani cennette neden günah işledin?)

Adem (a.s.) Musa'ya (a.s.) şu cevabı verdi:

"Sen de Musa'sın ki, Allah sana kitap ve kelam verdi, bu nimete layık kıldı ve seni elçi olarak seçti. Böyle olduğu halde beni suçladığın konunun, daha ben yaratılmadan önce üzerime yazılı olduğunu görmedin mi?"

Musa (a.s.):

"Evet, gördüm!" dedi.

İşte Adem (a.s.) Musa'ya (a.s.) böyle delil getirdi" (Buhari, Kader: 11; Müslim, Kader: 13.)

Adem (a.s.), günah işleyenlerin günahlarına mazeret olarak kaderi getireceğini bildiği için, kaderi kullanmadı. Yani "Allah takdir etti, istedi ve ben de yaptım, benim suçum yok" demedi. Çünkü böyle bir sözü hiçbir Müslüman, hatta akıl sahibi hiçbir mahluk söylemez, söyleyemez. Şayet kaderde var olduğu için yaptım denebilseydi, böyle bir özür bulunsa idi, bu özrü şeytan da, Nuh ve Hud kavmi de, hatta bütün kafirler de der ve yakayı kurtarırlardı. Böyle olunca da küfürlerinde haklı olurlardı.

Yukarda zikredildiği gibi, Musa (a.s.) günah işlediğinden ötürü Adem'i (a.s.) suçlayıp çekiştirmemişti. Adem (a.s.) işlediği suç için Rabbine tevbe etmiş ve yeniden doğru yola girmesine izin vermişti. Fakat Musa (a.s.) O'nun işlediği suçta bizlere kadar ulaştığı için "neden kendini ve biz evlatlarını cennetten çıkaracak bir suç işledin" diyerek, bir merakını gidermeye çalışmıştır. Adem'de (a.s.) ona,"beni suçladığın konunun, daha ben yaratılmadan önce üzerime yazılı olduğunu görmedin mi?" diyerek, sınanmak için yaşanılacak dünyaya gönderilmek bahanesi içinde göstermiştir işlediği suçu.

İşte bu takdirde, böyle bir kadere rıza göstermek icab eder. İnsan için genel olarak takdir edilmiş, ve yapılması yahut yapılmaması kulun insiyatifine bırakılmış kadere, bu kaderin insan için var olan musibetlerine rıza göstermek kulluğun bir gereğidir.

Bu teslimiyet, Allah (c.c)'ı "Rab" kabul etmenin sonucudur.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol