Kur'an ve Sünnet
   
 
  İÇTİHADIN ŞER’İ TANIMI.

İÇTİHADIN  ŞER’İ  TANIMI

 

 

     Değerli kardeşlerim ! bu sohbetimde inşaallah içtihadı tanıma,onun İslam dinindeki yeri ve mevkisi nedir onu anlatma ve ayrıyeten içtihadın şer’i ve gayrı şer’i olan kısımlarını izah edip bu konuda siz değerli  kardeşlerime malumatım nisbetinde bir şeyler ifade etmeyi hedef edindim.

    

    Rabbimden niyazım,meseleyi güzel ifade edebilmem için bana yardım,sizlerede güzel bir anlayış versin.

 

    Bilindiği gibi içtihad konusu,hakkında çok konuşulan bir konu olmasıyla bera-ber,üzerinde en çok ihtilaf edilen ve yanlış anlaşılan bir konudur.

     

    Kimileri içtihadı edilleyi şer’iyeden saymış,kimileri saymamıştır.Kimileri içtihad kapıları kapalıdır deyip kimseye içtihad hakkı tanımazken,kimileride bu kapıları ardı-na kadar açık tutup hiçbir ölçü tanımadan içtihad edip durmuşlardır.

     

   Hulasa,bu husustaki bilgisizlik yüzünden  içtihad  konusu her gurubun anlayışı ölçüsünde bir mana kazanmıştır.

     

   Biz ise inşallah,bu konuda şahsi yorum ve anlayışlardan uzak bir tavırla meseleyi ele alıp konuyla ilgili Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu gerçekleri göz önünde bulundurarak mevzu hakkındaki yanlış kanaat ve uygulamaları izah etmeye çalışa-cağız.

 

 İÇTİHADIN  LUGAVİ  VE  ISTILAHİ  MANALARI

 

   Her şeyden önce,sohbetimize başlık olan bu kelimenin lugavi ve ıstılahi tarifini iyi bilme mecburiyetindeyiz:

 

İÇTİHAD : lugat olarak; Meşakkat,Vus’at,Takat,Çaba,Uğraş ve Zorluk manalarına gelir.

 

İÇTİHAD : Istılahi olarak;Kur’an ve Sünnet’e baş vurarak,dini meseleleri öğrenme hususundaki çaba ve gayretin adıdır.

 

 

      İçtihad konusundaki en büyük yanlışlık, onun edilleyi şeriyeden sayılması nede-niyle ben ilk önce konunun bu yönü ile alakalı bir şeyler anlatmak istiyorum :

     Değerli kardeşlerim! Edilleyi şeriyye denildiyi zaman bunun ne manaya geldiği iyi bilin-mesi gerekir.Eğer bunu islam’ın istediği manada anlamaz isek,bu konudaki yanlışlık korkunç bir yanlışlık olacaktır,aynen zamanımızdaki olduğu gibi.

 

“…..Edilleyi şeriye denildiği zaman bunun bizdeki manası :’’… Allah’a kulluk vazifesini yerine getirirken,muhatabı olduğumuz emir ve nehiylerin kaynak olarak kabul edildiği deliller manasınadır. Ve bunun adıda; Kitap ve Sünnet’tir……Bunun haricinde biz,katiyetle ibadet adı altında Allah a takdim ettiğimiz  eylemleri isbat edecek başka bir kaynağın olduğunu kabul etmiyoruz.

      

    Yani,hüküm koymada olsun,ibadet şekil ve şemalini belirlemede olsun,Kitap ve Sünnet’ten başka edilleyi şeriyye kabul etmiyoruz.

   Bununla beraber,helal ve haram konusunda da aynen,Kitap ve Sünnet in dışında bize helal ve haram sınırları çizecek bir delil,bir kaynak kabul etmi-yoruz…..’’

   Neden ?....       

   Çünkü şari olan Allah’u Taala bizim için şer’i kaynağın vahye dayalı olan Kitab ve Sünnet olduğunu belirlemiştir.

     Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

 

اتَّبِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُواْ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ

  

   Rabbinizden size indirilene tabi olun,O nun dışında dostlar edinipte onlara tabi olma  yın.Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. “                                           

                                                                                                                      A’RAF . 3.AY

                                                                                            

    Farkında iseniz bu Ayet,kendisine tabi olunması gereken ölçünün,kaynağın Allah tan indirilen şey olması gerektiğini anlatmaktadır.

   İkinci olarak zikredeceğimiz şu Ayet’lerde ise indirilenin ne olduğunu anlatmaktadır :

 

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت  طَّآئِفَةٌ  مُّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ  وَمَا يُضِلُّو نَ  إِلاُّ أَنفُسَهُمْ  وَمَا يَضُرُّونَكَ  مِن  شَيْءٍ  وَأَنزَلَ اللّهُ  عَلَيْكَ الْكِتَابَ  وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيماً

 

“ Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. “

                                                            

                                                                                                                                           NİSA . 113.AY.                                                                                                                                                                                                   

 

وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُواً وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

 

“ Allah'ın ayetlerini oyun – konusu - edinmeyin ve Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği  Kitab'ı ve hikmeti anın. Allah'tan korkup sakının ve bilin ki, Allah her şeyi bilendir. “

                                                                                                                 BAKARA.231.AY 

                                                                                                                                                

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

 

“ Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.”

                                                  

                                                                                                              BAKARA . 151.AY.                                                                                          

 

 وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفاً خَبِيراً

 

“ Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, latiftir, haberdar olandır.”

                                                                                                                  AHZAB . 34.AY.                                                                                          

 

       Zikri geçen Ayetlerin açık ifadelerinden anlaşıldığı gibi,Allah’ın tabi olunsun diye indirmiş olduğu şey;insanların din adına sorumlu oldukları,talim edecekleri, okuya-cakları ve öğrenecekleri  Kitap ve Sünnet’ir … İŞTE EDİLLEYİ ŞER’İYYE BUDUR …

 

     Ve yine Allah Resulü s.a.v de ……edilleyi  şeriyyenin ….ne olduğunu şu açık ifadeleri ile beyan etmektedir..

 

عن رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم أنه قال:  ألا إنِّي أوتيت الكتاب ومثله معه

 

(…Resulullah s.a.v şöyle dedi: ‘dikkat edin ! bana kitap ve misli verildi’  )

                                                         .                                        

                                                                                                    EBU DAVUD : 5.C.4604.N

 

  ….. عن أبي هريرة رضى الله تعالى عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم إني قد تركت فيكم شيئين لن تضلوا بعدهما كتاب الله وسنتي   

 

(…… Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Size iki şey bırakıyorum,bunlara sarıl-dığınız müddetçe asla sapıtmazsınız.Bunların biri Allah’ın Kitabı Kur’an,ikincisi benim Sünnetim.  )

                                                                                                                                 Hakim :1 . C . 93 . S

                                                                                                                                 D.Kutni : 3.c.4525.n

       İşte görüldüğü gibi,şeriatın kaynakları Kitap ve Sünnet’tir.

 

      Ama ne yazık ki,zamanımızdaki hakimiyet sağlamış şekliyle,- edilleyi şeriyye -denildiği zaman :

 

      KİTAP,SÜNNET,İCMAI ÜMMET,KIYASI FUKAHA………….diyedörd’e….Bazıları :KİTAP, SÜNNET,İCMAI ÜMMET,KIYASI FUKAHA,İSTİHZAN ..diye beşe,Malikiler,  MEDİNE EHLİNİN AMELİ …diye bunu altıya,hatta bazıları bunu yediye dahi çıkarmışlardır.

       

    İşte ortaya atılan bu şahsi ölçülerin de her hangi bir kaynağı olmadığından dolayı biz bu gibi insani değer ölçülerini de kabul etmiyoruz.

   

   Kaldı ki zaten bu konuda insanların adet olarak farklı farklı  rakamlar zikretmeleri bu işin içerisinde ciddi bir arızanın olduğunu açıkca ortaya koymaktadır.

     

   Ayrıyeten,gerek mezhebler arası farklı farklı uygulamalar olsun,gerekse helalar ve haramlar konusundaki içtihadi farklılıklar olsun,bu işin başka yönlü arızalı bir durum oluşunun açık delilidir.

      

 

 

 

   Her ne kadar muhalifimiz olan bu insanların edilleyi şeriyyeyi sayarken,sıralarken yuvarlak ifadeler kullanarak ..bunlar da Kitap ve Sünnet tir.. gibi sözlerde kullanmış olsalar,bu gibi sözlerin herhangi bir haklılık payı yoktur.

 

   Öyle ya,mademki bunlar da Kitap ve Sünnet,o halde bu isimlere neden ihtiyaç duyuluyor ki….

 

   Ve bu sefer - biraz öncede ifade ettiğimiz gibi - : ” Din’de muhatabı olduğumuz şey kitap ve sünnet’tir,bunun haricinde hiçbir şeyin bizde her hangi bir sorum-luluğu ve yükümlülüğü yoktur..” şeklindeki sözlerimiz düzgün anlaşılmadığından dolayı bir çok sorular günde-me getiriyorlar ve diyorlarki :

                                                                   

“ Efendim siz şimdi içtihadı kabul etmiyormusunuz ? ….halbuki bu konuda hadisler var, siz bunu inkar mı ediyorsunuz ? ... ayrıyeten her mesele hakkında Kitap ve Sünnet’te delil olmaz,dolayısıyla  KIYAS’a ihtiyaç vardır,siz bunu da mı kabul etmiyorsunuz ?......”

 

    Tabi ki, içtihadın İslam dinindeki mana ve mahiyeti istenildiği şekilde eğer anlaşıl-mış olsa idi,bu tip soruların lüzumuna dahi ihtiyaç olmazdı.

 

    İstenildiği manada anlaşılması ümidiyle bu sorulara cevap olarak diyoruz ki :

 

   Eyer içtihadı kabul ediyormusunuz etmiyor musunuz diye bir soru tevcih eder ve bu soruyuda ,içtihadı edilleyi şeriyyeden kabul ediyor musunuz etmi-yor musunuz?manasında sorarlarsa,biz buna ; HAYIR DİYORUZ……  Neden ?

     

   Çünkü,onlarında bizim de müştereken kabul ettiyi gibi, içtihad da hatada edile-bilir,isabette edilebilir.Dolayısiyle, kendisinde hata ve isabet etme ihtimali bulun-duran bir şey,din’de kesinlikle kaynak olamaz.

 

   Ama içtihadı ; - ıstılahi tarifinde ifade ettiğimiz gibi -   din de sorumlu olduğumuz her hangi bir meselenin mana ve mahiyetini öğrenmek için sarfetmiş olduğu-muz emek ve gayretin adı olarak zikredip bu manada kabul ediyormusunuz etmiyor musunuz ? şeklinde sorarlarsa ,işte bu manadaki soruya evet diyoruz.

   

   Çünkü din deki içtihadın tarifi budur.Yani,muhatabı olduğumuz emir ve nehiylerin veya her hangi dini bir meselenin Kitap ve Sünnet ten delilini öyrenmede,onu araş-tırıp bulmada sarfedilen emek ve gayretin adıdır  içtihad……..

 

   Dolayısıyla bu yönlü araştırma ve delillere ulaşmada insan  hata yapabilir,bu müm-kündür.

 

   Yalnız bunun edilleyi şeriyyeden bir kaynak olduğunu söylemek ve buna inanmak kesinlikle batıldır.

 

   Muhaliflerimiz çoğu zaman,tarifini kendilerinin yaptığı batıl manadaki bir içtihadı edilleyi şeriyyeden göstermek için Müslim’de zikredilen bir Hadisi şerifi,istidlal yönünü saptırarak bize delil getirmeye çalışıyorlar. Hadisi şerifi birlikte okuyalım………

 

 

ŞER’İ  İÇTİHADIN  DELİLİ  VE  TARİFİ

 

رسول الله صلى الله عليه وسلم قال (إذا حكم الحاكم فاجتهد ثم أصاب، فله أجران.............................                                                     

                                                    

(…Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : ” Bir hakim hükmedeceği zaman içtihad eder - yani hakkı arayıp hükmederde - sonra bu hükümde isabet ederse,o hakime iki ecir vardır.Eğer hakim hükmedeceği zaman hakkı içtihad edip arar, fakat sonunda hata ederse,bu hakime de bir ecir vardır. )

                                                                                                              BUHARİ.16.C.7222.S                                

                                                                                                                                                   MÜSLİM.5.C.1716. N

 

    Eğer hadisi şerife dikkat edilirse,muhaliflerimizin anladığı manada,müçtehid iste-diği gibi hareket edebilir,çünkü her iki durumda da sevap vardır ve buda şer’i delildir,gibi bir manada  değildir.

    Buradaki anlatılmak istenen şey;    hakim hükmedeceği zaman hakkı araş-tırıp,o konu daki isabetinde iki ecir,hatasında ise bir ecir alacağıdır.

 

    Şimdi burada çok önemli bir soru’nun cevabı aranması gerekir. O da ; hakemin neyle hükmedeceğidir. Eğer bu soru’nun cevabı güzel anlaşılır ise,konuyla ilgili bir çok puroblem halledilmiş sayılır…… 

                                                                      

   Şunu aklımızdan asla çıkarmamamız gerekirki,hakem kim olursa olsun Allah’ın indirdiyi ile hükmetme mecburiyetindedir.  Biz bunu sair sohbetlerimizde anlat-maya çalışmıştık. Değilse bir çoğunun anladığı manada ….. araştırıp soruştur-madan Amerikan kaputu gibi fetva kesipte aman hata da etsen sevap,isabette etsen sevap manasında değildir bu olay…..

    

ALLAH’IN  İNDİRDİĞİ  İLE  HÜKMETMEK

                                                                          

   Allah’u Azze ve Celle bu konuda kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ

 

Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve sana gelen haktan sonra  onların heva ve arzularına uyma “

                                                                                                                   MAİDE : 48.AY.

                                                                                                                      

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ لْكَافِرُونَ  5

 

(…..Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendisidirler. )

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

 

(…..Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta ken-disidirler. )

 

 

 

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

 

( ….. Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendi-sidirler. )

                                                                                                         MAİDE  : 44.45.47.AY.

 

   Görüldüğü gibi hakem veya -başka bir ifadeyle- müçtehid kim olursa olsun,istese bir peygamber olsun, o kimse Allah’ın indirdiği ile hükmetme mecburiyetindedir.

 

     Eğer Ayet’i celile’ye dikkat ettiyseniz, Peygambere verilen emir - onların ara-larında Allah’ın indirdiği Kur’an’a ve Sünnet’e göre hükmet,sakın onların keyif-lerine göre hareket etme – şeklindedir.

   Artık basiretli bir kimsenin bu konuda nasıl bir tavır sergilemesi gerekir,onu iyi düşünmesi lazım………

 

      Yine aynı şekil de REY’E , KIYAS’A ve GAYRI ŞER’İ İÇTİHAD  yöntemlerine delil olarak getirdikleri bir hadis de Muaz hadisidir.

     Konu ile ilgili ne zaman bir söz açılsa,hemen - aslını astarını araştırmadıkları -bu hadisi öne sürerler. Hatta hemen hemen bütün fıkıh kitaplarının mukaddimelerinde bu hadis yer almaktadır diyebiliriz.

     Batıl davalarının temelini oluşturan bu hadisi gelin hep beraber inceleyelim.

                                                                   

حدثنا حفص بن عمر، عن شعبة، عن أبي عون، عن الحارث بن عمرو ابن أخي المغيرة بن شعبة، عن أناس من أهل حمص من أصحاب معاذ بن جبل،           

أن رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم لما أراد أن يبعث معاذاً إلى اليمن قال: " كيف تقضي إذا عرض لك قضاء؟ " قال: أقضي بكتاب اللّه قال: " فإِن لم تجد في كتاب اللّه؟ " قال: فبسنة رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم، قال: "فإِن لم تجد في سنة رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم ولا في كتاب اللّه ؟ " قال: أجتهد رأيي ولا آلو ، فضرب رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم صدره وقال: "الحمد للّه الذي وفق رسول رسول اللّه لما يرضي  رسول........

                  

(……Resulullah s.a.v Muaz İbn Cebel’i Yemen’e gönderirken ona  :

--  Oraya vardığında neyle hükmedeceksin ?diye sodu. Muaz   :

--  Allah’ın kitabına göre hükmedeceyim ,dedi. Allah Resulü s.a.v    :

--  Allah’ın kitabında bulamazsınsa neyle hükmedeceksin ? dedi. Muaz  :

--  Resulünün sünnetine göre hükmederim,dedi.Resulullah s.a.v   :

--  Resulünün sünnetinde yoksa ne yapacaksın? Dedi. Muaz  :

--  Kendi reyimle içtihad ederim,dedi.Allah Resulü s.a.v bu sözlerden sonra şöyle dedi :

--  Resulullahın elçisini muvaffak kılan Allah’a hamdolsun.  )

                                                                                                                     

                                                                                                                           EBU DAVUD.4.C.3592.N

                                                                                                                           TİRMİZİ   .     2.C.1343.N 

 

 

 

    Rey,Kıyas ve batıl İçtihad mudafilerinin davalarını üzerine bina ettikleri hadis,işte bu hadistir.Her hangi bir araştırma yapmadan bunu kabul edenlere belki hayal kırık-lığı olucak ama maalesef bu hadis sahih bir hadis değildir.Sahih olmayan bir hadis üzerine de ne itikadi ve ne de ameli hiçbir şey bina edilemez.

 

    İsterseniz hazır yeri gelmişken bir hadisin kabulü veya reddi için o hadisde aran-ması gereken şartlar nelerdir buna biraz değinelim ;

 

   Unutmayalım ki bir hadisin kabul edilmesi veya reddedilmesi için,onun üzerinde ehli tarafından ciddi ve ilmi bir araştırma yapılması neticesinden sonra karar verilir. Bu inceleme ve araştırma ise hadisin isnad ve metni ile alakalıdır.

 

  HADİSİN  İSNAD  YÖNÜNDEN  ARAŞTIRILMASI     :  Onun ravilerine ve ittisal yönünden du-muna taalluk eder.Yani,hadisin ravileri adalet ve zapt yönünden tam ve güvenilir midir,sened muttasılmıdır (yani,hadisi birbirinden nakleden raviler gerçekten birbirine mulaki olup,o hadisi birbirinden işitmişler midir) arada her hangi bir inkita yani, bir kopukluk veya bir ravi düşmesi var mıdır. Veyahutta,senedin herhangi yönlü bir illeti söz konusu mudur.

 

  HADİSİN  METİN  YÖNÜNDEN  ARAŞTIRILMASI    :  Hadisin bu yönlü araştırılması ise;onun Peygamber s.a.v den rivayet edilen diğer hadislere  ve Allah’ın kitabına umumi mana yönün-den uygun olup olmadığını ortaya çıkarmak gayesine yöne-liktir.Çünkü herhangi bir ayrılık ve tenakuz,hadisin şaz ve münker olduğu neticesini doğurur ki,böyle bir hadis kabul edilmez.

 

    Dolayısıyle,hadisin hem isnad ve hem de metin yönünden böyle bir araştırmaya tabi tutulması neticesinde işin ehli olan insanlarda kesin bir kanaat hasıl olur ve bu kanaat,hadisin red veya kabulüne taalluk eder.

 

   Eğer ravilerin adalet ve zapt yönünden zayıf oldukları,isnad da ittisalin bulunmadığı ve illetli olduğu,metnin Peygamber s.a.v den rivayet edilen diyer hadis metinlerine mana yönünden aykırı düştüyü - yani,şaz veya münker olduğu - anlaşılırsa,hadisin zayıf olduğuna hükmedilir ki,işte böyle bir hadis, kesinlikle ne itikat da ve nede amel de hüccet kabul edilmez.

 

    İşte,çürük davalarının haklılığını onunla isbat etmeye çalıştıkları Muaz hadisi,bu kaide ve kurallar çerçevesinde ele alınıp incelemeye tabi tutulduğunda,hem metin yönüyle büyük bir illete sahip olduğu ve hem de sened yönüyle bir illete sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

  HADİSİN   SENED  YÖNÜYLE  İLLETİ 

 

1- “….Hadisi kitabında tahric eden Tirmizi diyor ki; bu hadisi yalnız bu vecihten bil-mekteyiz.Ve senedi de muttasıl değildir…….

                                                                                                           TİRMİZİ. 2.C. 1343.N

 

2- “....Hacerül Askalani diyor ki ; bu hadisin senedinde Haris İbn Amr vardır ve bu adam meçhuldür……Ve yine diyor ki; İbnu Avane bu hadis hakkında derki,  “bu adamın bu vecihden başka rivayetini bilmiyorum “

                                                                                        TAKRİBUT TEHZİB.1.C.143.S.52.N

                                                                                        TAKRİBUT TEHZİN   .2.C.151.SAY.

 

3- “…İbn Kayyım el-Cevzi r.h  bu hadisi şerifi mevzu hadisler arasına almıştır…..”

                                                        

                                                                                                                                               MEVDUAT . 

                                                                                   

4- “…İbn Hazım bu hadis için şöyle diyor :”Eğer rey’i,kıyası savunanlar Muaz hadisini delil göstermeye çalışırlarsa,onlara deriz ki; bu hadis batıldır.Şöyle ki;mezkur hadis,Haris İbn Amr isminde meçhul bir kişi tarafından nakledil-miştir……”

                                                                                                             AHKAMU USULU’D DİN. 66.Say.

 

 

HADİSİN  METİN  YÖNÜYLE  İLLETİ

 

 

    Hadisin metin yönüyle alakalı en büyük illeti : “… Allah’ın kitabında ve resulünün sünnet’inde bulamazsınsa ne yaparsın…..” sözüdür.

 

   İşte ilim ehlinin kabul etmediyi husus burasıdır. Demişlerdir ki  ; Allah resulü s.a.v in bu kabilden bir söz sarfetmesi mümkün deyildir.  Çünkü Allah’u Azze ve Celle kita-bında :                                                                                                         

أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِيناً  

 

“ Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip,beğendim.”

                                                                                                                    MAİDE : 3.AY.

                                                                                                                                                        

buyurarak ,dinini tamamladığını bildirmektedir.Dolayısiyle,tamamlanmış bir dinle alakalı bu gibi ifadelerin kullanılması mümkün deyildir.Çünkü bu söz,şeriata terstir.

 

   Hatta demişlerdir ki ; “ Bırakın Muaz’ın kendi reyiyle içtihad yapmasını,Allah resulü s.a.v dahi kendi reyi ile din’e bir şeyler sokmamıştır.Kendisine dinle alakalı sorular yöneltildiyi zaman,ne reyini kullanır ve nede bazı kıyaslamalarda bulunarak hüküm verirdi.O sadece Rabbi olan Allah’tan vahy beklerdi.Çünkü Allah c.c şöyle buyurmakta :

 

وَمَا يَنطِقُعَنِ الْهَوَى  إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى                                                                              

 

 

( O,heva ve arzusundan konuşmaz.O nun konuşmaları,kendisine ilka edilen bir vahiy den başkası deyildir. )

                                                                                                                  NECM : 3.4.AY.

                                                                                                                                       

إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ

 

( ……… Ben  sadece  bana  vahyolunana  tabi  oluyorum ......... )

                                                                                                                                             AHKAF.9.AY.                                                            

 

 

 

     Hulasa,kim olursa olsun,din’de kendi kafasına göre hareket etme yetkisine sahip deyildir.

 

 Rabbimize hamdolsun ki,dinimizde her hangi bir eksiklik bırakma-mış,açıklanması gereken her şeyi resulü vasıtasıyla açıklamış ve bizim için uyulması gereken EDİLLEYİ ŞERİYYE’NİN de KİTAP ve SÜNNET olduğunu vazetmiştir………………………………

   

 

 

                                  VELHAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                       TACUDDİN  EL-BAYBURDİ

                   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                       

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol